III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1195
Qafqaz University 17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan
Umut, tıpkı etrafımdakı güneş gibi, içimde parlıyordu” diyen kahramanımız sonuna kadar umutla
yaşamaya devam ediyor.
“İnsanların hepsi er ya da geç idama mahkumdur” fikri gittikce kahramanın beyninde
ana düşünceye dönüşüyor, hatta kendi cezasının ilan edildiği andan itibaren, uzun bir ömür
bekleyen kaç kişinin öldüğünü ve idam edileceği güne kadar da bir çok kişinin öleceğini
düşünüyor. 6 haftalık sürecin geçtiği zaman dilimlerinde mahkumumuz etrafdaki hiç bir şeyi
sahiplenmeme duygusuna teslim oluyor. “Ne! Güneş, ilkbahar, çiçeklerle dolu tarlalar, sabah
uyanan kuşlar, bulutlar, ağaçlar, doğa, özgürlük, hayat, bunların hiç biri artık bana ait değil
mi?” sorusuyla bu düşünceyi belli ediyor. Eserin ilerleyen bölümlerinde mahkum insanları sa-
dece geçici süreliğine yalnızlığı avutan işçiler olarak görmeye başlıyor. Ölüme gideceği za-
mana kadar doktorlar ve rahiplerin kendisiyle iyi ilgilendiğini söylüyor. Ancak iç monolog-
ların birinde vurguladığı gibi “Sizi iyileştiren bu insanlar ancak ateşlenmenizi engelleye bili-
yorlar, ölmenizi değil” diyerek bunların hiç birinin fayda vermeyeceğini belirtiyor. Mahkum
ölüm anı yaklaştıkça zamanın ne kadar çok önemli olduğu mesajı da veriyor insanlara, ayrıca
ölüm anını bilmenin en büyük nimet olduğunu düşünüyor. İnfaz gününe her gün biraz daha
yaklaşan mahkumun her zaman nefret ettiği hatta ilk mahkemesinde ölümden kurtulmasına
çare olacak kürek cezasını bile günler geçtikce ölüme tercih etme fikri ön plana çıkıyor. “Ah
Tanrım! Acı bana! Belki bana merhamet ederler. Kralın benimle bir sorunu yok. Avukatımı
çağırın! Kürek cezasını tercih ediyorum. Beş yil kürek cezasına razıyım-ya da yirmi yıl-ya da
ömür boyu demire vurulmaya. Ama lütfen hayatımı bağışlasınlar! Bir kürek mahkumu yürü-
meye devam edebilir, gider, gelir, güneşi görebilir”. Eserin gidişatıyla birlikte görüyoruz ki,
mahkumumuz tamamile içine kapanıyor, artık etrafda olup biten hiç bir olay onu ilgilendir-
miyor. Gittikce neden hep öleceğini bile bile sanki ölmeyecekmiş gibi yaşadığını dillendiriyor
bu monologunda “Haydi bakalım! Ölüme karşı cesur olalım, bu korkunç fikri avuçlarımızın
içine alalım ve onu dikkatle gözden geçirelim. Ne olduğunu soralım ona, bizi istediğini bilelim,
onu evirip çevirelim, gizemi heceleyelim, mezara önceden bakalım.
Bu monologları ele alarak Victor Hugo’nun edebiyata insanın ölmeden önce yaşadıklarını,
pişmanlıklarını, duygularını, yapamadıklarını, anlatma yönünden çok güzel bir eser olmuşdur.
TÜRKÇENİN ANADİL OLARAK ÖĞRETİMİ
ve
ÇOCUKLARDA KİŞİLİK GELİŞİMİ
Erdal KARAMAN
Qafqaz Universiteti
ekaraman@qu.edu.az
AZƏRBAYCAN
Erdal YILDIZ
Qafqaz Universiteti
nilerdalyildiz@hotmail.com
AZƏRBAYCAN
İnsan dili doğduğu büyüdüğü doğal çevrede öğrenir. Yapılan araştırmalar 0-6 yaş aralığı
birçok konuda olduğu gibi dil konusunda da gelişimin en hızlı dönemidir. 0-6 yaşta ailede
öğrenilen dil, okul hayatıyla ve çocuğun sosyalleşmesiyle gelişmektedir. Ancak bu gelişim
ileri ülkelerin çok gerisindedir.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlin-
de 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araş-
tırma projesi olan “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” PISA 2012 Ulusal Ön Ra-
poru’na göre Türkiye 65 ülke arasında Okumada 42. Fende 43. ve Matematikte 44. sıradadır
(PISA 2012 Ulusal Ön Raporu). Bu veriler dilimizin öğretiminde doğru bir yolda olmadığımızı
göstermektedir.
III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1196
Qafqaz University 17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan
Dil öğretimiyle ilgili birçok husus daha önce araştırılmış ve yazılıp çizilmiştir. Biz ko-
nuyu aydınlatmaya çalışırken kişilik üzerine olan etkileri üzerinde de durmaya çalışacağız.
Öncelikle dil bilmenin ne olduğunu tanımlamaya ihtiyacımız vardır.
Bir dili bilmek; o dili günlük hayatta kullanabilmek, ihtiyaçlarını gördüğü ölçüde bilmek
değildir. Bir dili bilmek demek o dilin ortaya koyduğu eserleri okuyup anlayabilmek, eserle
beraber tefekkür edebilmek, eser üzerine duygu ve düşüncelerini ifade edebilmektir. İşte bunu
yapabilen kimse o dili biliyor demektir.
İnsanın bu kıvamı yakalayabilmesi belli bir okuma alışkanlığı ve okuma düzeyi gerek-
tirdiği gün gibi ortadadır. Zaten bu husus ana dil öğretimi sorunumuzun başlarında gelmek-
tedir.
Peki neden çocuklarımız okumaktan uzaktır?
Bu konunun en önemli sorumlularından biri aile olmalıdır. Biz biliyoruz ki çocuklar
0-6 döneminde çocuklar etrafında olan biteni fotoğraflamakta ve kaydetmektedir.
Evinde kitap, dergi, gazete vs. okuyan bir ebeveyn göremeyen bir çocuk doğal olarak okul ça-
ğına kadar kitaptan uzak kalacaktır. Okul çağındaki çocukların tanıştıkları ilk kitaplar ise ders
kitaplarıdır. Dolayısıyla öğrencilerin birçoğu bir dönem, kitap denilince sadece ders kitapları-
nı algılamaktadır. Ders kitapları için seçilen metinlerin içerik olarak çocukların ilgilerinden,
çocukları düşündürmekten uzak olması da çocuklarımızın okuma serüvenine vurulan bir dar-
bedir.
Yine ailede dil öğretiminde önemli bir diğer husus, ailelerin çocuklarını televizyonun
bilgisayarın rehberliğine bırakmış olmalarıdır. Çocuklar televizyon karşısında sürekli görsel
ürünlerle beslenmektedir. Böylece çocuklarımızın hayal etme, merak, düşünme yetilerine da-
ha ailede engeller konulmaktadır. Oysaki ebeveynler çocukların duygusal, zihinsel güçleri ha-
yal dünyalarını gelişimi için çocuklarına masal, efsane, hikâyeler okumalı ve sorgulamalarına
imkân vermelidir.
Merak etmeyen, hayal etmeyen, sorgulamayan bir çocuğun ilerleyen yıllarda okuma
alışkanlığı kazanmasını beklemek safdillik olsa gerek.
Ana dilimizin öğretimindeki bu sorunlarla birlikte ana dil öğretiminin aynı zamanda bir
ailenin, bir toplumun, bir milletin değer yargılarını, ahlak kurallarını, milletin kültürünü öğ-
retmek olduğu unutulmamalıdır. Milletin kültürünü nesilden nesile aktaran dildir. Durum böy-
le olduğuna göre çocuklarımıza ne anlatmalı, ne okutmalıyız meselesi ortaya çıkmaktadır.
Çocukların hayal dünyası ve merak duygularının gelişiminde masalın önemli bir yeri ol-
duğunu, hikâyelerle onları tanıştırmamız gerektiğini ifade ettik. Ancak biz çocuklarımıza
hangi masalları, hikâyeleri anlatmalı okutmalıyız ki sağlıklı bir kişilik gelişimi yaşayıp mille-
tinin değerleriyle yoğrulabilsin.
Günümüzde, yayınlanan eserlere çabuk ulaşılabilir olmasıyla birlikte ebeveynler ve
öğretmenler birçok kitabı kontrolsüz bir şekilde öğrencinin önüne koymaktadır. Kitapların
çocukların dünyasına hitap edip etmemesi bir mesele olmakla beraber, kitapların toplumun
değerlerine uygun olup olmadığı tespit edilmeksizin okunması istenmektedir. Bunun en bariz
örneklerinden biri ‘100 Temel Eser’den de sayılan Andersen’in ‘Kibritçi Kız’ masalıdır. Ço-
cuklarımız bu trajik masalı acı ve üzüntü içerisinde dinlemekte, okumakta bazen bu küçük
kıza ağlamaktadırlar. Ancak çocuklarımızın fark edemeyeceği, ebeveyn ve öğretmenlerin göz-
den kaçırdığı bazı önemli hususlar vardır ki bunlar çocukların algısında, bilinçaltında derin
onarılması güç yaralar açmaktadır.
Türk-İslam toplumlarında bir babanın küçücük çocuğun bir şeyler satıp para kazanma-
sını beklemesi, çocukların açlıktan ölmesi gibi durumların görülmesi çok zor bir olasılık ol-
makla birlikte yine Türk-İslam toplumlarında bunun bir eserin özellikle masalın konusu olması
düşünülemez. Bu masalı dinleyen veya okuyan çocuk yoksul olursa açlıktan dolayısıyla yok-
sulluktan ölebileceği gibi bir korkuya kapılacak toplumumuzun en önemli değerlerinden olan
III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1197
Qafqaz University 17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan
yardımlaşma duygusundan uzaklaşacaktır. Bu algıyı taşıyan çocuk mutlak bir şekilde para
kazanması gerektiğini yoksa öleceğini düşünecek ve daha da kötüsü para kazanmak için her
yolu uygun görebilecektir.
Bu konuda misalleri çoğaltmak mümkün olmakla beraber; pedagojik değerlendirmeleri-
mizi tamamlayarak çocuklarımıza öz masallarımızdan, efsanelerimizden, menkıbelerimizden,
milli-manevi değerlerimizi konu alan eserlerden okumalı ve okutmalıyız.
Hülasa; evet biz çocuklarımıza dillerini kavratmaya çalışacak bunun için onlarda okuma
alışkanlığı oluşturmaya çalışacağız ancak neyi okuduklarını belli bir olgunluğa erişinceye ka-
dar kontrol edeceğiz. Eğer biz hem okuyan, diline vakıf hem de milli manevi değerlere sahip,
yaşadığı toplumla bütünleşmiş; ailesiyle, çevresiyle iletişim kurabilen nesiller yetiştirmek
istiyorsak dilimizle birlikte, kültürümüzü de onların bilinçaltına kazımalıyız.
KARDEŞ KALEMLER DERGİSİNDE "ANAR"
Şəfəq ƏLİZADƏ
Selcuk Universiteti
selizade@qu.edu.az
AZERBAYCAN
Her dergi yeni bir misyon üstlenmek ve mevcut yayın yelpazesi içinde kendisine bir yer
aramak için çıkar. Kardeş Kalemler dergisi de böyle bir ihtiyaçtan doğarak 2007 senesinden
ayda bir kere yayımlanmak üzre yola cıktı . Türkiye’de yayınlanan diğer dergiler genel olarak
yurtiçine hitap ederken Kardeş Kalemler bütün Türk dünyasına, yeryüzünde Türkçe’nin ko-
nuşulduğu çok geniş bir coğrafyaya seslenmeye öncelik verdi. Avrasya Yazarlar Birliyinin
çıkardığı Kardeş Kalemler dergisinin amacı Türk dünyası Yazarlarını bir araya toplamak idi.
Derginin önemli yazarlarından olan Azerbaycan nesrine yeni bir ses getiren “60’lı yıllar Edebi
Nesli”nin en güçlü yazarlarından biri de Anar Rza`dır. Anar`ın, Avrasya Yazarlar Birliği faali-
yetleri içinde çok özel bir yeri vardır. Avrasya Yazarlar Birliği`nin kurulma fikrinin ortaya
çıktığı günlerden bu güne Anar, Birliğin en faal üyelerindendir. Azerbaycan’ın ünlü yazarı,
Türk Dünyası için yapılan işlerin hep içinde olmuş, katkıda bulunmuştur. Anar`ın Kardeş Ka-
lemler dergisinde yaptığı hizmeti Derginin Editörü cok değerli yazar Ali Akbaş taraflndan şöyle
değerlendirilmişdir. "Dilimize, edebiyatımıza, kültürümüze ve Türk Dünyasına yaptığı hizmet-
ler de olduğu gibi ayrıca Avrasya Yazarlar Birliği’ne verdiği desteklerden dolayı da kendisine
şukran borçluyuz. Anar Birliğimizin hem Haysiyet Divanı Üyesi hem de Şefer Üyelerinden
biridir. Onun dostluğu bizler için çok kıymetli ve azizdir".
Kardeş Kalemler dergisinde Anarın yazıları, şiirleri, röportajları ter tutmuştur. İlk sayı-
sında Anar`in Ali Akbaş taraflndan aktarılan "Sayıların Sergüzeşti" hikayesi okuyucuların ilgi
alanında olmuştur. Derginin 5. sayısında "Göle Ad Veren Şair", "Onunla Biz De Gurur Duyu-
yoruz" (Cingiz Aytmatov`a ayrılmış özel sayı) 19.sayısında yer almıştır. Orhan SÖYLEMEZ`in
"ANAR’ın Türkiye’de Yayınlanan Romanlarına Genel Bakış" isimli yazısı 17. sayıda ya-
yımlanmıştır. Avrasya Yazarlar Birliğini davetlisi olarak Ankarada Anar`ın "Nâzım Hikmet -
Kerem Gibi " kitabının tanıtımı zamanı Ömer KÜÇÜKMEHMETOĞLU`nun "Büyük Yazarı-
mız ANAR ve Şair Ali AKBAŞ’la Edebiyat Sohbeti" derginin 36. sayısında okuyucu hizmeti-
ne sunulmuştur. Ayrıca Kardeş Kalemler’in 61. sayısını "2012 Yılında Türk Dünyasında Yılın
Edebiyat Adamı” seçilen Anar’a itaf etmişler. Burada Kardeş Kalemler`in "Anar’ın Ömür Yolu"
isimli yazısı, Anar`ın İmdat AVŞAR tarafından çevrilen "Şiirler"i, Resul RZA "Aklıma Düş-
tü"(Oğlum Anar`a), Nigar REFİBEYLİ "Oğlimdan Ayrıldığım Gece", Fikret Goca " Dostuma",
Selaheddin SALIHOV " Anlamak Derdi", Adalet ASGEROĞLU "Anar'a Ses Ver", Gubalı
Âşık HAŞİM "Alkış", Vagif BEHMENLİ "Anar", ANAR " Gece Düşünceleri", İmdat AVŞAR
III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1198
Qafqaz University 17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan
"Meğer Yanılmamışım", Fikret TÜRKMEN “Küçük Deniz”den Bir Büyük İsim: Anar ",
Memmed İSMAYIL "Her Zaman Anılacak Olan Anar" ,Elçin HÜSEYNBEYLİ "Tahminler
ve Benim Tahmine’m", Ayşe ATAY "Ütopik ve Distopik Düşünceler Bağlamında Anar’ın
“Ak Koç Kara Koç” Adlı Eseri ", Minara Aliyeva ESEN "Anar Ahıskalı Türklerin de Yazarı-
dır" ,Oraz YAĞMUR "Ölmemiş Adama Taziye" Reşad MECİD - Pervin NURALİYEVA
"Anar, Azerbaycan Halkının Kültür Hayatında Önemli Rol Oynayan ve Edebiyatımızın İnkı-
şafında Müstesna Hizmetleri Olan Bir Yazardır" eserleri yer alıyor. Bu Yazıların hepsinde
ANAR anılıyor. Bu eserler Türk ülkelerinde yaşayan Kareşlerimiz tarafında ANAR`ı anlatıyor.
Anar Azerbaycan`da sevilmesiyle yanısıra Türk Dünyasında seviliyor, eserleri okunuyor.
Avrasya Yazarlar Birliği Anar’ı pek çok okuyucunun bilmediği yönleriyle tanıtmaya ça-
lışmıştır. Yüzlerce eserin sahibi olan Anar, deneme, hikâye, roman, piyes, araştırma, inceleme
yazıları, senaryolar ve belgesel filmler ve antolojileri ile birlikte 50’den fazla kitap ve 11 bedii
filmin müellifidir. Eserleri 30’dan fazla dile çevrilen, farklı ülkelerde yüzlerce hikâyesi
yayımlanan Anar Türk Dünyasının cok sevilen yazarlarındandır.
Anar ismine Ali AKBAŞ`ın "Göygöl" destan şiirinde rastladığını söyleyen İmdat Avşar:
"Anar ismini hafızamın bir köşesine kaydetmiştim. Bir gün talihin beni onunla yan yana geti-
receğini hiç bilmeden tabi. O yıllar hayalini bile kurmak zordu. Daha sonra, Ali Akbaş`ın
"Göygöl" adlı destan şiirinde rastladım "Anar" adına
... Çinar fısıldaşır pınara söyler
Pınar da üstadım Anar`a söyler
Bu sayede elden ele duyulur
Bizim de adımız şair sayılır..."
Ömrünün her anını Türk diline, Türk kültürüne, Türk edebiyatına hizmet için harcayan
görkemli yazarın Türkiye’de Yayımlanan Kitapları şunlardır: Ak Liman (1991), Beş Katlı
Evin Altıncı Katı (3 farklı çeviriyle; 1994, 1995, 2001), Dede Korkut (1999), Seçilmiş
Öyküler (1999), Sıra Selvilerde Bir Otel Odası (2000), Bir Fırsat Bulsam (2002), Dante’nin
Jübilesi (2002), Ak Koç Kara Koç (2005), Seçme Öyküler (2005), Kerem Gibi(2010).
Bildirimizde Anar`ın umumilikte Türk Dünyasında özellikle Kardeş Kalemler dergisin-
de yer aldığı edebi, ictimai rola dokunulacaktır. Ömrünün 77. yılını yaşayan Ünlü Yazarımız
ANAR Türk Dünyası için yazıb yaratmaktadır.
MEHMET AKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE SOSYAL FAYDA
Bekir BAYDAR
Qafqaz Üniversiteti
baydar63@hotmail.com
AZƏRBAYCAN
Köklü şiir geleneğimiz içinde çok az şairin şiiri, Akif kadar sanat ve edebiyat anlayışının
aynası hükmündedir. Bunu hissetmek için merhumun şiirlerini okumak yeterlidir.
Bu okumaların akabinde görürüz ki edebiyatta onun için sosyal fayda esastır.
Akif, “edebiyat” başlıklı yazısında edebiyata ve sanata nasıl baktığını çok açık bir şekilde tarif
etmiştir:“Şiir için, edebiyat için “süs”, “çerez” diyenler var. Karnı tok, sırtı pek milletlere göre
bu söz belkidoğrudur. Lakin bizim gibi aç, çıplak milletlere süsten, çerezden evvel giyecek,
yiyecek lazım.Onun için ne kadar süslü, ne kadar tatlı olursa olsun, libas hizmetini, gıda
vazifesini görmeyenedebiyat bize hiç bir şey söylemez.”
Mehmet Akif, bu bağlamda “sanat sanat içindir” anlayışını benimsemediği gibi anlamak
daistemez.
III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1199
Qafqaz University 17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan
Akif’e göre, “bir sanatkâr, fildişi kulesine çekilip, içinde yaşadığı cemiyete kayıtsız kalamaz
Herhangi bir insan gibi sanatkâr da bir cemiyetin ferdidir, uzvudur. Diğer uzuvlarına karşı
nasılhissiz kalabilir?”
Ona göre edebî eser her şeyden önce başka memleketlerin malı olmasın ve mutlaka bir
sosyalfayda sağlasın. Halkın seveceği, severek ailesi ile beraber okuyabileceği bir edebiyatın
öncelikle sade ve onlarınanlayabileceği şekilde olması gerekir. Gerek dil gerekse düşünce
bakımından belirli bir zümreyehitap eden bir edebiyatın yaşaması mümkün değildir.”Sokak
ağzı, argo, destanlı anlatış var. Halkı iyi tanır. Malzemesi, Anadolu, Rumeli ve Almanya’dır.
Sosyal değerler etrafında anlatır. Vatan sevgisi önde gelir. Aynı zamanda Mehmet Akif Ersoy
eğitimcidir, eğitimin her sorunu onu ilgilendirir. Gereksiz bilgileri eleştirir”
Mehmet Akif Ersoy’un işgal yıllarında Çanakkale Savaşı’nı kazanan millet evladının
düşmanı ülkeden atacağına inancı tamdır. Bu duygularını Çanakkale Destanı’nda olduğu gibi
şiirlerine de yansıttığını görmekteyiz. Mehmet Akif Ersoy şiirlerinde İslam’ın özüne bağlı,
çalışkan, kanunlara saygılı bir insan tipi çizer. Şairin “Cehalet yüzünden uğramadığımız
musibet kalmamıştı” dediğini unutmamak gerekir.
Mehmet Akif Ersoy’un veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, şair gibi özelliklerinin
yanı sıra iyi bir sporcu da olduğunu aynı zamanda pehlivan ve yüzücü olduğunu, sesinin de
güzel olduğunu biliyoruz. Neyzen Tevfik’ten 6 ay ney dersleri almış olan milli şairimiz,
İstiklal Marşı’nı ise İzmir’in, Bursa’nın ve pek çok Anadolu kentinin işgal altında olduğu,
Türk milletinin tarihin en zor günlerini yaşadığı bir dönemde yazmıştır. Vatan sevgisinin,
iman bütünlüğünün şahikasına çıkan, Türk milletinin ıstırabıyla ağlayan, yurdunun
heyecanlarıyla çırpınan, kahraman Türk Mehmetçiğini Çanakkale’de destanlaştıran ve İstiklal
Marşımızı yazan odur. Gençliğinden ölümüne kadar Türk milliyetçiliği ve İslâm birliği fikrine
bağlı kalan Mehmet Akif, Türk edebiyatı tarihinde bambaşka bir yere sahiptir. Mehmet Akif’e
göre edebiyat kelimelerle süslenmiş bir söz dizisi olmayıp, topluma içtimai ve ahlâki faydalar
sağlayan bir fikir dizisidir.
Ona göre; “Sanat, sanat için değil, toplum içindir” prensibi, Akif’in yürüdüğü ana yoldur.
Şiirlerini sırf ahlâki ve sosyal faydalar sağlasın diye yazan Akif, büyük bir halk kitlesine
hitap edebilmek için en müsait yayın yolu olan, manzum hikâyeyi tercih etmiştir. Mehmet Akif,
imanla milliyetçiliği kucaklaştırarak, konularını içinde yaşadığı ortamdan seçen, toplumcu bir
şair ve idealist bir fikir adamıdır.
Muhalifleri ne derse desin, vatan şairimiz Mehmet Akif, edebiyat tarihimizde ve Türk
milletinin kalbinde layık olduğu yeri çoktan almıştır.Bugün yurdumuzun ve milletimizin sorun-
larını ve dertlerini Mehmet Akif kadar anlatabilen ve bunlara tedbirler ve çareler düşünen baş-
ka kaç şairimiz var?
Akif, yalnız yaşadığı devri değil, yarının problemlerine de ışık tutabildiği için büyüklü-
ğünü ve önemini daima muhafaza etmiştir.O, müspet ilimle dolu bir şair olduğu kadar, mü-
nevver bir ilim adamıydı.
En büyük arzusu; tembel ve geri kalmış, her türlü ilerlemeden mahrum Müslüman dün-
yasını, asırlarca süren uykudan uyandırıp, Avrupa memleketleri düzeyine ulaştırmaktı.Ahlâki
ve karakteriyle bugünkü Türk gençliğine örnek olarak gösterebileceğimiz Akif, inandığı dava-
ları sonuna kadar savunmuş ve hiç kimseye dalkavukluk yapmamıştır. Türk milletinin Balkan
Harbi, 1. Dünya Savaşı ve İstiklâl mücadelesini acı ve tatlı anılarıyla, sadece Mehmet Akif’in
şiirlerinde buluyoruz. Şiirlerinde kendi üzüntülerini asla dile getirmemiş, ne söylemişse
toplum için söylemiştir.
Kafası ilimle de dolu bir şairin büyüklüğünü kıskanarak, “gerici diye” itham etmek, ger-
çek gericilerin, bilgisiz zavallı insanların maksatlı sözleridir bence.İstiklal Marşımızın yazarı
Mehmet Akif Ersoy’u ölümünün 79. yılında minnet ve şükranla anıyorum.Yazımı Akif’in gü-
zel sözleriyle noktalamak istiyorum:
III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1200
Qafqaz University 17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan
“Yumuşak huylu isem kim demiş uysal koyunum; kesilir belki ama çekmeye gelmez
boynum.”
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.”
“Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”
Onun dediği gibi;
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın.”
III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
1201
Qafqaz University 17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan
DİGƏR DİLLƏR
ƏLİ ƏHMƏD SƏİD ƏSBƏRİN - ADONİSİN POETİK İRSİ
Aysel OSMANOVA
Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası
Akademik Z.M.Bünyadov adına Şərqşünaslıq İnstitutu
aysel.osmanova89@gmail.com
AZƏRBAYCAN
Adonisin yaradıcılığına nəzər salsaq görərik ki, onun yaradıcılığında sürrealizmin prin-
sipləri və mifik obrazların təsiri vardır. Onun şeirlərində islamdan öncəki Aralıq dənizi
sahillərində yaşayan qədim xalqların – şumerlərin, finikiyalıların, yunanların mədəniyyətləri
ilə bağlı ünsürlərə rast gəlmək olar. Adonisin poeziyasının dili orijinal, dolğun və bəzən çox
qəlizdir, onun obrazları təxminən hər dəfə qeyri-adi və gözlənilməz atmosfer yaradaraq oxu-
cunu təəccübləndirir, metaforaları isə reallıqdan uzaqlaşmayaraq öz şəxsi aləmini yaradır.
Adonisin poetik irsində ən böyük yeri eşq-məhəbbət şeirləri tutur. Ümumilikdə, müasirləri
onu bəzən eşq şairi kimi də qələmə verirlər.
Adonis ərəb şeirində formal strukturun ənənələrini pozaraq əsərlərini sərbəst şeir
janrında yazmışdır. Onun poetik irsinə nümunə olaraq – “Küləkdə uçuşan yarpaqlar” (
قاروأ
"
"ﺢﻳﺮﻟا ﻲﻓ,
1958), “Dəməşqli Mihyarın nəğmələri” (
"ﻲﻘﺸﻣﺪﻟا "رﺎﻴﻬﻣ ﻲﻧﺎﻏأ
, 1961), “Bu mənim
adımdır” (
"ﻲﻤﺳا ﻮه اﺬه
"
,
1971), “Cəm formasında tək” (
"ﻊﻤﺠﻟا ﺔﻐﻴﺼﺑ دﺮﻔﻣ
", 1975), (“Bir əsrin
sonunun başlanğıcı” (
"نﺮﻘﻟا تﺎﻳﺎﻬﻨﻟ ﺔﺤﺗﺎﻓ
"
, 1980
), “Şeirin siyasəti” (
"ﺮﻌﺸﻟا ﺔﺳﺎﻴﺳ
" ,1985), “İlk
kəlimələr” (
"تﺎﻳاﺪﺒﻟا مﻼآ
", 1989), “Möhtərəm korun söylədikləri” (
ﻰﻤﻋﻷا ﺎﻬﻳأ ﺄّﺒﻨﺗ,
2003), “Nyu
York üçün məzar” ("كرﻮﻳﻮﻴﻧ ﻞﺟﻷ ﺮﺒﻗ", 1971), “Qüds konserti” (
"سﺪﻘﻟا ﻮﺗﺮﻴﺸﻧﻮآ
"
, 2010
) və s. şeir
kitablarının, “Sufizm və Sürealizm” (
"ﺔﻴﻟﺎﻳرﻮﺴﻟاو ﺔﻴﻓﻮﺼﻟا
"
,
1992) fəlsəfi əsərinin, “Ərəb
poetikasına giriş” (
"ﻲﺑﺮﻌﻟاﺮﻌﺸﻠﻟ ﺔﻣﺪﻘﻣ
", 2003) adlı elmi araşdırmasının adını çəkə bilərik.
Şair “Dəməşqli Mihyarın nəğmələri” (
"
ﻲﻘﺸﻣﺪﻟا رﺎﻴﻬﻣ ﻲﻧﺎﻏأ"
, 1961) şeir kitabında özünü
müasir ərəb poeziyasının unikal səsi kimi göstərməyə çalışır. Mihyarın obrazında - dünyanın
inqilabi əhval ruhiyyə və mistisizm ilə bol XX əsr fransız poeziyasındakı simvolik elementlər-
lə qaynayıb-qarışmış baxışını formalaşdırır. Kitab həmçinin yunan-roma mifologiyasını Yə-
hudi-Xristian-İslam irsi ilə qarışdırır; Mihyar vaxtdan-vaxta Nuh və Adəm, Odissey və Orfey
də daxil olmaqla müxtəlif surətlərdə peyda olur. Bəzi alimlərin sözlərinə görə, Adonisin yara-
dıcılığında məhz “Dəməşqli Mihyarın nəğmələri” (
"ﻲﻘﺸﻣﺪﻟا رﺎﻴﻬﻣ ﻲﻧﺎﻏأ"
, 1961) şeir toplusu
müasir ərəb poeziya dilinin “böyük bir bölməsi” kimi qeyd olunur.
Şəhərlə bağlı mövzuya şair “Nyu York üçün məzar” (
"
كرﻮﻳﻮﻴﻧ ﻞﺟﻷ ﺮﺒﻗ
"
, 1971) poemasın-
da toxunmuşdur. Şeirdən bir parça nümunə verək:
Dostları ilə paylaş: |