Qafqaz Universiteti Materiallar


III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS



Yüklə 9,57 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə72/124
tarix31.01.2017
ölçüsü9,57 Mb.
#6979
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   124

III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS 

1195


 

Qafqaz University                                                                                          17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan 

Umut, tıpkı etrafımdakı güneş gibi, içimde parlıyordu” diyen kahramanımız sonuna kadar umutla 

yaşamaya devam ediyor. 

“İnsanların hepsi er ya da geç idama mahkumdur” fikri gittikce kahramanın beyninde 

ana düşünceye dönüşüyor, hatta kendi cezasının ilan edildiği andan itibaren, uzun bir ömür 

bekleyen kaç kişinin öldüğünü ve idam edileceği güne kadar da bir çok kişinin öleceğini 

düşünüyor. 6 haftalık sürecin geçtiği zaman dilimlerinde mahkumumuz etrafdaki hiç bir şeyi 

sahiplenmeme duygusuna teslim oluyor. “Ne! Güneş, ilkbahar, çiçeklerle dolu tarlalar, sabah 

uyanan kuşlar, bulutlar, ağaçlar, doğa, özgürlük, hayat, bunların hiç biri artık bana ait değil 

mi?” sorusuyla bu düşünceyi belli ediyor. Eserin ilerleyen bölümlerinde mahkum insanları sa-

dece geçici süreliğine yalnızlığı avutan işçiler olarak görmeye başlıyor. Ölüme gideceği za-

mana kadar doktorlar ve rahiplerin kendisiyle iyi ilgilendiğini söylüyor. Ancak iç monolog-

ların birinde vurguladığı gibi “Sizi iyileştiren bu insanlar ancak ateşlenmenizi engelleye bili-

yorlar, ölmenizi değil” diyerek bunların hiç birinin fayda vermeyeceğini belirtiyor. Mahkum 

ölüm anı yaklaştıkça zamanın ne kadar çok önemli olduğu mesajı da veriyor insanlara, ayrıca 

ölüm anını bilmenin en büyük nimet olduğunu düşünüyor. İnfaz gününe her gün biraz daha 

yaklaşan mahkumun her zaman nefret ettiği hatta ilk mahkemesinde ölümden kurtulmasına 

çare olacak kürek cezasını bile günler geçtikce ölüme tercih etme fikri ön plana çıkıyor. “Ah 

Tanrım! Acı bana! Belki bana merhamet ederler. Kralın benimle bir sorunu yok. Avukatımı 

çağırın! Kürek cezasını tercih ediyorum. Beş yil kürek cezasına razıyım-ya da yirmi yıl-ya da 

ömür boyu demire vurulmaya. Ama lütfen hayatımı bağışlasınlar! Bir kürek mahkumu yürü-

meye devam edebilir, gider, gelir, güneşi görebilir”. Eserin gidişatıyla birlikte görüyoruz ki, 

mahkumumuz tamamile içine kapanıyor, artık etrafda olup biten hiç bir olay onu ilgilendir-

miyor. Gittikce neden hep öleceğini bile bile sanki ölmeyecekmiş gibi yaşadığını dillendiriyor 

bu monologunda “Haydi bakalım! Ölüme karşı cesur olalım, bu korkunç fikri avuçlarımızın 

içine alalım ve onu dikkatle gözden geçirelim. Ne olduğunu soralım ona, bizi istediğini bilelim, 

onu evirip çevirelim, gizemi heceleyelim, mezara önceden bakalım. 

Bu monologları ele alarak Victor Hugo’nun edebiyata insanın ölmeden önce yaşadıklarını, 

pişmanlıklarını, duygularını, yapamadıklarını, anlatma yönünden çok güzel bir eser olmuşdur. 

 

 



TÜRKÇENİN ANADİL OLARAK ÖĞRETİMİ 

ve 

ÇOCUKLARDA KİŞİLİK GELİŞİMİ 

 

Erdal KARAMAN 

Qafqaz Universiteti 



ekaraman@qu.edu.az 

AZƏRBAYCAN



Erdal YILDIZ 

Qafqaz Universiteti 



nilerdalyildiz@hotmail.com 

AZƏRBAYCAN

 

İnsan dili doğduğu büyüdüğü doğal çevrede öğrenir. Yapılan araştırmalar 0-6 yaş aralığı 



birçok konuda olduğu gibi dil konusunda da gelişimin en hızlı dönemidir. 0-6 yaşta ailede 

öğrenilen dil, okul hayatıyla ve çocuğun sosyalleşmesiyle gelişmektedir. Ancak bu gelişim 

ileri ülkelerin çok gerisindedir. 

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlin-

de 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araş-

tırma projesi olan “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” PISA 2012 Ulusal Ön Ra-

poru’na göre Türkiye 65 ülke arasında Okumada 42. Fende 43. ve Matematikte 44. sıradadır 

(PISA 2012 Ulusal Ön Raporu). Bu veriler dilimizin öğretiminde doğru bir yolda olmadığımızı 

göstermektedir. 


III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS 

1196


 

Qafqaz University                                                                                          17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan 

Dil öğretimiyle ilgili birçok husus daha önce araştırılmış ve yazılıp çizilmiştir. Biz ko-

nuyu aydınlatmaya çalışırken kişilik üzerine olan etkileri üzerinde de durmaya çalışacağız. 

Öncelikle dil bilmenin ne olduğunu tanımlamaya ihtiyacımız vardır. 

Bir dili bilmek; o dili günlük hayatta kullanabilmek, ihtiyaçlarını gördüğü ölçüde bilmek 

değildir. Bir dili bilmek demek o dilin ortaya koyduğu eserleri okuyup anlayabilmek, eserle 

beraber tefekkür edebilmek, eser üzerine duygu ve düşüncelerini ifade edebilmektir. İşte bunu 

yapabilen kimse o dili biliyor demektir. 

İnsanın bu kıvamı yakalayabilmesi belli bir okuma alışkanlığı ve okuma düzeyi gerek-

tirdiği gün gibi ortadadır. Zaten bu husus ana dil öğretimi sorunumuzun başlarında gelmek-

tedir. 

Peki neden çocuklarımız okumaktan uzaktır? 



Bu konunun en önemli sorumlularından biri aile olmalıdır. Biz biliyoruz ki çocuklar 

0-6 döneminde çocuklar etrafında olan biteni fotoğraflamakta ve kaydetmektedir. 

Evinde kitap, dergi, gazete vs. okuyan bir ebeveyn göremeyen bir çocuk doğal olarak okul ça-

ğına kadar kitaptan uzak kalacaktır. Okul çağındaki çocukların tanıştıkları ilk kitaplar ise ders 

kitaplarıdır. Dolayısıyla öğrencilerin birçoğu bir dönem, kitap denilince sadece ders kitapları-

nı algılamaktadır. Ders kitapları için seçilen metinlerin içerik olarak çocukların ilgilerinden, 

çocukları düşündürmekten uzak olması da çocuklarımızın okuma serüvenine vurulan bir dar-

bedir. 


Yine ailede dil öğretiminde önemli bir diğer husus, ailelerin çocuklarını televizyonun 

bilgisayarın rehberliğine bırakmış olmalarıdır. Çocuklar televizyon karşısında sürekli görsel 

ürünlerle beslenmektedir. Böylece çocuklarımızın hayal etme, merak, düşünme yetilerine da-

ha ailede engeller konulmaktadır. Oysaki ebeveynler çocukların duygusal, zihinsel güçleri ha-

yal dünyalarını gelişimi için çocuklarına masal, efsane, hikâyeler okumalı ve sorgulamalarına 

imkân vermelidir. 

Merak etmeyen, hayal etmeyen, sorgulamayan bir çocuğun ilerleyen yıllarda okuma 

alışkanlığı kazanmasını beklemek safdillik olsa gerek. 

Ana dilimizin öğretimindeki bu sorunlarla birlikte ana dil öğretiminin aynı zamanda bir 

ailenin, bir toplumun, bir milletin değer yargılarını, ahlak kurallarını, milletin kültürünü öğ-

retmek olduğu unutulmamalıdır. Milletin kültürünü nesilden nesile aktaran dildir. Durum böy-

le olduğuna göre çocuklarımıza ne anlatmalı, ne okutmalıyız meselesi ortaya çıkmaktadır. 

Çocukların hayal dünyası ve merak duygularının gelişiminde masalın önemli bir yeri ol-

duğunu, hikâyelerle onları tanıştırmamız gerektiğini ifade ettik. Ancak biz çocuklarımıza 

hangi masalları, hikâyeleri anlatmalı okutmalıyız ki sağlıklı bir kişilik gelişimi yaşayıp mille-

tinin değerleriyle yoğrulabilsin. 

Günümüzde, yayınlanan eserlere çabuk ulaşılabilir olmasıyla birlikte ebeveynler ve 

öğretmenler birçok kitabı kontrolsüz bir şekilde öğrencinin önüne koymaktadır. Kitapların 

çocukların dünyasına hitap edip etmemesi bir mesele olmakla beraber, kitapların toplumun 

değerlerine uygun olup olmadığı tespit edilmeksizin okunması istenmektedir. Bunun en bariz 

örneklerinden biri ‘100 Temel Eser’den de sayılan Andersen’in ‘Kibritçi Kız’ masalıdır. Ço-

cuklarımız bu trajik masalı acı ve üzüntü içerisinde dinlemekte, okumakta bazen bu küçük 

kıza ağlamaktadırlar. Ancak çocuklarımızın fark edemeyeceği, ebeveyn ve öğretmenlerin göz-

den kaçırdığı bazı önemli hususlar vardır ki bunlar çocukların algısında, bilinçaltında derin 

onarılması güç yaralar açmaktadır. 

Türk-İslam toplumlarında bir babanın küçücük çocuğun bir şeyler satıp para kazanma-

sını beklemesi, çocukların açlıktan ölmesi gibi durumların görülmesi çok zor bir olasılık ol-

makla birlikte yine Türk-İslam toplumlarında bunun bir eserin özellikle masalın konusu olması 

düşünülemez. Bu masalı dinleyen veya okuyan çocuk yoksul olursa açlıktan dolayısıyla yok-

sulluktan ölebileceği gibi bir korkuya kapılacak toplumumuzun en önemli değerlerinden olan 



III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS 

1197


 

Qafqaz University                                                                                          17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan 

yardımlaşma duygusundan uzaklaşacaktır. Bu algıyı taşıyan çocuk mutlak bir şekilde para 

kazanması gerektiğini yoksa öleceğini düşünecek ve daha da kötüsü para kazanmak için her 

yolu uygun görebilecektir. 

Bu konuda misalleri çoğaltmak mümkün olmakla beraber; pedagojik değerlendirmeleri-

mizi tamamlayarak çocuklarımıza öz masallarımızdan, efsanelerimizden, menkıbelerimizden, 

milli-manevi değerlerimizi konu alan eserlerden okumalı ve okutmalıyız. 

Hülasa; evet biz çocuklarımıza dillerini kavratmaya çalışacak bunun için onlarda okuma 

alışkanlığı oluşturmaya çalışacağız ancak neyi okuduklarını belli bir olgunluğa erişinceye ka-

dar kontrol edeceğiz. Eğer biz hem okuyan, diline vakıf hem de milli manevi değerlere sahip, 

yaşadığı toplumla bütünleşmiş; ailesiyle, çevresiyle iletişim kurabilen nesiller yetiştirmek 

istiyorsak dilimizle birlikte, kültürümüzü de onların bilinçaltına kazımalıyız. 

 

 

KARDEŞ KALEMLER DERGİSİNDE "ANAR" 



 

Şəfəq ƏLİZADƏ 

Selcuk Universiteti 



selizade@qu.edu.az 

AZERBAYCAN 

 

Her dergi yeni bir misyon üstlenmek ve mevcut yayın yelpazesi içinde kendisine bir yer 



aramak için çıkar. Kardeş Kalemler dergisi de böyle bir ihtiyaçtan doğarak 2007 senesinden 

ayda bir kere yayımlanmak üzre yola cıktı . Türkiye’de yayınlanan diğer dergiler genel olarak 

yurtiçine hitap ederken Kardeş Kalemler bütün Türk dünyasına, yeryüzünde Türkçe’nin ko-

nuşulduğu çok geniş bir coğrafyaya seslenmeye öncelik verdi. Avrasya Yazarlar Birliyinin 

çıkardığı Kardeş Kalemler dergisinin amacı Türk dünyası Yazarlarını bir araya toplamak idi. 

Derginin önemli yazarlarından olan Azerbaycan nesrine yeni bir ses getiren “60’lı yıllar Edebi 

Nesli”nin en güçlü yazarlarından biri de Anar Rza`dır. Anar`ın, Avrasya Yazarlar Birliği faali-

yetleri içinde çok özel bir yeri vardır. Avrasya Yazarlar Birliği`nin kurulma fikrinin ortaya 

çıktığı günlerden bu güne Anar, Birliğin en faal üyelerindendir. Azerbaycan’ın ünlü yazarı, 

Türk Dünyası için yapılan işlerin hep içinde olmuş, katkıda bulunmuştur. Anar`ın Kardeş Ka-

lemler dergisinde yaptığı hizmeti Derginin Editörü cok değerli yazar Ali Akbaş taraflndan şöyle 

değerlendirilmişdir. "Dilimize, edebiyatımıza, kültürümüze ve Türk Dünyasına yaptığı hizmet-

ler de olduğu gibi ayrıca Avrasya Yazarlar Birliği’ne verdiği desteklerden dolayı da kendisine 

şukran borçluyuz. Anar Birliğimizin hem Haysiyet Divanı Üyesi hem de Şefer Üyelerinden 

biridir. Onun dostluğu bizler için çok kıymetli ve azizdir". 

Kardeş Kalemler dergisinde Anarın yazıları, şiirleri, röportajları ter tutmuştur. İlk sayı-

sında Anar`in Ali Akbaş taraflndan aktarılan "Sayıların Sergüzeşti" hikayesi okuyucuların ilgi 

alanında olmuştur. Derginin 5. sayısında "Göle Ad Veren Şair", "Onunla Biz De Gurur Duyu-

yoruz" (Cingiz Aytmatov`a ayrılmış özel sayı) 19.sayısında yer almıştır. Orhan SÖYLEMEZ`in 

"ANAR’ın Türkiye’de Yayınlanan Romanlarına Genel Bakış" isimli yazısı 17. sayıda ya-

yımlanmıştır. Avrasya Yazarlar Birliğini davetlisi olarak Ankarada Anar`ın "Nâzım Hikmet - 

Kerem Gibi " kitabının tanıtımı zamanı Ömer KÜÇÜKMEHMETOĞLU`nun "Büyük Yazarı-

mız ANAR ve Şair Ali AKBAŞ’la Edebiyat Sohbeti" derginin 36. sayısında okuyucu hizmeti-

ne sunulmuştur. Ayrıca Kardeş Kalemler’in 61. sayısını "2012 Yılında Türk Dünyasında Yılın 

Edebiyat Adamı” seçilen Anar’a itaf etmişler. Burada Kardeş Kalemler`in "Anar’ın Ömür Yolu" 

isimli yazısı, Anar`ın İmdat AVŞAR tarafından çevrilen "Şiirler"i, Resul RZA "Aklıma Düş-

tü"(Oğlum Anar`a), Nigar REFİBEYLİ "Oğlimdan Ayrıldığım Gece", Fikret Goca " Dostuma", 

Selaheddin SALIHOV " Anlamak Derdi", Adalet ASGEROĞLU "Anar'a Ses Ver", Gubalı 

Âşık HAŞİM "Alkış", Vagif BEHMENLİ "Anar", ANAR " Gece Düşünceleri", İmdat AVŞAR 


III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS 

1198


 

Qafqaz University                                                                                          17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan 

"Meğer Yanılmamışım", Fikret TÜRKMEN “Küçük Deniz”den Bir Büyük İsim: Anar ", 

Memmed  İSMAYIL "Her Zaman Anılacak Olan Anar" ,Elçin HÜSEYNBEYLİ "Tahminler 

ve Benim Tahmine’m", Ayşe ATAY "Ütopik ve Distopik Düşünceler Bağlamında Anar’ın 

“Ak Koç Kara Koç” Adlı Eseri ", Minara Aliyeva ESEN "Anar Ahıskalı Türklerin de Yazarı-

dır" ,Oraz YAĞMUR "Ölmemiş Adama Taziye" Reşad MECİD - Pervin NURALİYEVA 

"Anar, Azerbaycan Halkının Kültür Hayatında Önemli Rol Oynayan ve Edebiyatımızın İnkı-

şafında Müstesna Hizmetleri Olan Bir Yazardır" eserleri yer alıyor. Bu Yazıların hepsinde 

ANAR anılıyor. Bu eserler Türk ülkelerinde yaşayan Kareşlerimiz tarafında ANAR`ı anlatıyor. 

Anar Azerbaycan`da sevilmesiyle yanısıra Türk Dünyasında seviliyor, eserleri okunuyor. 

Avrasya Yazarlar Birliği Anar’ı pek çok okuyucunun bilmediği yönleriyle tanıtmaya ça-

lışmıştır. Yüzlerce eserin sahibi olan Anar, deneme, hikâye, roman, piyes, araştırma, inceleme 

yazıları, senaryolar ve belgesel filmler ve antolojileri ile birlikte 50’den fazla kitap ve 11 bedii 

filmin müellifidir. Eserleri 30’dan fazla dile çevrilen, farklı ülkelerde yüzlerce hikâyesi 

yayımlanan Anar Türk Dünyasının cok sevilen yazarlarındandır. 

Anar ismine Ali AKBAŞ`ın "Göygöl" destan şiirinde rastladığını söyleyen İmdat Avşar: 

"Anar ismini hafızamın bir köşesine kaydetmiştim. Bir gün talihin beni onunla yan yana geti-

receğini hiç bilmeden tabi. O yıllar hayalini bile kurmak zordu. Daha sonra, Ali Akbaş`ın 

"Göygöl" adlı destan şiirinde rastladım "Anar" adına 

... Çinar fısıldaşır pınara söyler 

Pınar da üstadım Anar`a söyler 

Bu sayede elden ele duyulur 

Bizim de adımız şair sayılır..." 

Ömrünün her anını Türk diline, Türk kültürüne, Türk edebiyatına hizmet için harcayan 

görkemli yazarın Türkiye’de Yayımlanan Kitapları şunlardır: Ak Liman (1991), Beş Katlı 

Evin Altıncı Katı (3 farklı çeviriyle; 1994, 1995, 2001), Dede Korkut (1999), Seçilmiş 

Öyküler (1999), Sıra Selvilerde Bir Otel Odası (2000), Bir Fırsat Bulsam (2002), Dante’nin 

Jübilesi (2002), Ak Koç Kara Koç (2005), Seçme Öyküler (2005), Kerem Gibi(2010). 

Bildirimizde Anar`ın umumilikte Türk Dünyasında özellikle Kardeş Kalemler dergisin-

de yer aldığı edebi, ictimai rola dokunulacaktır. Ömrünün 77. yılını yaşayan Ünlü Yazarımız 

ANAR Türk Dünyası için yazıb yaratmaktadır. 

 

 



MEHMET AKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE SOSYAL FAYDA 

 

Bekir BAYDAR

 

Qafqaz Üniversiteti



 

baydar63@hotmail.com 

AZƏRBAYCAN

 

 

Köklü şiir geleneğimiz içinde çok az şairin şiiri, Akif kadar sanat ve edebiyat anlayışının 

aynası hükmündedir. Bunu hissetmek için merhumun şiirlerini okumak yeterlidir.   

Bu okumaların akabinde görürüz ki edebiyatta onun için sosyal fayda esastır. 

Akif, “edebiyat” başlıklı yazısında edebiyata ve sanata nasıl baktığını çok açık bir şekilde tarif 

etmiştir:“Şiir için, edebiyat için “süs”, “çerez” diyenler var. Karnı tok, sırtı pek milletlere göre 

bu söz belkidoğrudur. Lakin bizim gibi aç, çıplak milletlere süsten, çerezden evvel giyecek, 

yiyecek lazım.Onun için ne kadar süslü, ne kadar tatlı olursa olsun, libas hizmetini, gıda 

vazifesini görmeyenedebiyat bize hiç bir şey söylemez.” 

Mehmet Akif, bu bağlamda “sanat sanat içindir” anlayışını benimsemediği gibi anlamak 

daistemez. 


III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS 

1199


 

Qafqaz University                                                                                          17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan 

Akif’e göre, “bir sanatkâr, fildişi kulesine çekilip, içinde yaşadığı cemiyete kayıtsız kalamaz 

Herhangi bir insan gibi sanatkâr da bir cemiyetin ferdidir, uzvudur. Diğer uzuvlarına karşı 

nasılhissiz kalabilir?” 

Ona göre edebî eser her şeyden önce başka memleketlerin malı olmasın ve mutlaka bir 

sosyalfayda sağlasın. Halkın seveceği, severek ailesi ile beraber okuyabileceği bir edebiyatın 

öncelikle sade ve onlarınanlayabileceği  şekilde olması gerekir. Gerek dil gerekse düşünce 

bakımından belirli bir zümreyehitap eden bir edebiyatın yaşaması mümkün değildir.”Sokak 

ağzı, argo, destanlı anlatış var. Halkı iyi tanır. Malzemesi, Anadolu, Rumeli ve Almanya’dır. 

Sosyal değerler etrafında anlatır. Vatan sevgisi önde gelir. Aynı zamanda Mehmet Akif Ersoy 

eğitimcidir, eğitimin her sorunu onu ilgilendirir. Gereksiz bilgileri eleştirir” 

Mehmet Akif Ersoy’un işgal yıllarında Çanakkale Savaşı’nı kazanan millet evladının 

düşmanı ülkeden atacağına inancı tamdır. Bu duygularını Çanakkale Destanı’nda olduğu gibi 

şiirlerine de yansıttığını görmekteyiz. Mehmet Akif Ersoy  şiirlerinde İslam’ın özüne bağlı, 

çalışkan, kanunlara saygılı bir insan tipi çizer. Şairin “Cehalet yüzünden uğramadığımız 

musibet kalmamıştı” dediğini unutmamak gerekir. 

Mehmet Akif Ersoy’un veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız,  şair gibi özelliklerinin 

yanı sıra iyi bir sporcu da olduğunu aynı zamanda pehlivan ve yüzücü olduğunu, sesinin de 

güzel olduğunu biliyoruz.  Neyzen Tevfik’ten 6 ay ney dersleri almış olan milli şairimiz, 

İstiklal Marşı’nı ise İzmir’in, Bursa’nın ve pek çok Anadolu kentinin işgal altında olduğu, 

Türk milletinin tarihin en zor günlerini yaşadığı bir dönemde yazmıştır. Vatan  sevgisinin, 

iman bütünlüğünün  şahikasına çıkan, Türk milletinin ıstırabıyla ağlayan, yurdunun 

heyecanlarıyla çırpınan, kahraman Türk Mehmetçiğini Çanakkale’de destanlaştıran ve İstiklal 

Marşımızı yazan odur. Gençliğinden ölümüne kadar Türk milliyetçiliği ve İslâm birliği fikrine 

bağlı kalan Mehmet Akif, Türk edebiyatı tarihinde bambaşka bir yere sahiptir. Mehmet Akif’e 

göre edebiyat kelimelerle  süslenmiş bir söz dizisi olmayıp, topluma içtimai ve ahlâki faydalar 

sağlayan bir fikir dizisidir. 

Ona göre; “Sanat, sanat için değil, toplum içindir” prensibi, Akif’in yürüdüğü ana yoldur. 

Şiirlerini sırf ahlâki ve sosyal faydalar sağlasın diye yazan Akif, büyük bir halk kitlesine  

hitap edebilmek için en müsait yayın yolu olan, manzum hikâyeyi tercih etmiştir. Mehmet Akif, 

imanla milliyetçiliği kucaklaştırarak, konularını içinde yaşadığı ortamdan seçen, toplumcu bir 

şair ve idealist bir fikir adamıdır. 

Muhalifleri ne derse desin, vatan şairimiz Mehmet Akif, edebiyat tarihimizde ve Türk 

milletinin kalbinde layık olduğu yeri çoktan almıştır.Bugün yurdumuzun ve milletimizin sorun-

larını ve dertlerini Mehmet Akif kadar anlatabilen ve bunlara tedbirler ve çareler düşünen baş-

ka kaç şairimiz var? 

Akif, yalnız yaşadığı devri değil, yarının problemlerine de ışık tutabildiği için büyüklü-

ğünü ve önemini daima muhafaza etmiştir.O, müspet ilimle dolu bir şair olduğu kadar, mü-

nevver bir ilim adamıydı. 

En büyük arzusu; tembel ve geri kalmış, her türlü ilerlemeden mahrum Müslüman dün-

yasını, asırlarca süren uykudan uyandırıp, Avrupa memleketleri düzeyine ulaştırmaktı.Ahlâki 

ve karakteriyle bugünkü Türk gençliğine örnek olarak gösterebileceğimiz Akif, inandığı dava-

ları sonuna kadar savunmuş ve hiç kimseye dalkavukluk yapmamıştır. Türk milletinin Balkan 

Harbi, 1. Dünya Savaşı ve İstiklâl mücadelesini acı ve tatlı anılarıyla, sadece Mehmet Akif’in 

şiirlerinde buluyoruz. Şiirlerinde kendi üzüntülerini asla dile getirmemiş, ne söylemişse 

toplum için söylemiştir. 

Kafası ilimle de dolu bir şairin büyüklüğünü kıskanarak, “gerici diye” itham etmek, ger-

çek  gericilerin, bilgisiz zavallı insanların maksatlı sözleridir bence.İstiklal Marşımızın yazarı 

Mehmet Akif Ersoy’u ölümünün 79. yılında minnet ve şükranla anıyorum.Yazımı Akif’in gü-

zel sözleriyle noktalamak istiyorum: 



III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS 

1200


 

Qafqaz University                                                                                          17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan 

“Yumuşak huylu isem kim demiş uysal koyunum; kesilir belki ama çekmeye gelmez 

boynum.” 

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.”   

“Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.” 

Onun dediği gibi; 

“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın.” 


III INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS 

1201


 

Qafqaz University                                                                                          17-18 April 2015, Baku, Azerbaijan 

DİGƏR DİLLƏR 

 

 

ƏLİ ƏHMƏD SƏİD ƏSBƏRİN - ADONİSİN POETİK İRSİ 

 

Aysel OSMANOVA 

Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası 

Akademik Z.M.Bünyadov adına Şərqşünaslıq İnstitutu 

aysel.osmanova89@gmail.com 

AZƏRBAYCAN 

 

Adonisin yaradıcılığına nəzər salsaq görərik ki, onun yaradıcılığında sürrealizmin prin-



sipləri və mifik obrazların təsiri vardır. Onun şeirlərində islamdan öncəki Aralıq dənizi 

sahillərində yaşayan qədim xalqların – şumerlərin, finikiyalıların, yunanların mədəniyyətləri 

ilə bağlı ünsürlərə rast gəlmək olar. Adonisin poeziyasının dili orijinal, dolğun və bəzən çox 

qəlizdir, onun obrazları təxminən hər dəfə qeyri-adi və gözlənilməz atmosfer yaradaraq oxu-

cunu təəccübləndirir, metaforaları isə reallıqdan uzaqlaşmayaraq öz şəxsi aləmini yaradır. 

Adonisin poetik irsində  ən böyük yeri eşq-məhəbbət  şeirləri tutur. Ümumilikdə, müasirləri 

onu bəzən eşq şairi kimi də qələmə verirlər.  

Adonis  ərəb  şeirində formal strukturun ənənələrini pozaraq əsərlərini sərbəst  şeir 

janrında yazmışdır. Onun poetik  irsinə nümunə olaraq – “Küləkdə uçuşan yarpaqlar” (

 قاروأ


"

"ﺢﻳﺮﻟا  ﻲﻓ,

 1958), “Dəməşqli Mihyarın nəğmələri” (

 "ﻲﻘﺸﻣﺪﻟا  "رﺎﻴﻬﻣ  ﻲﻧﺎﻏأ

, 1961), “Bu mənim 

adımdır” (

"ﻲﻤﺳا  ﻮه  اﺬه

"

,



 1971), “Cəm formasında tək” (

"ﻊﻤﺠﻟا  ﺔﻐﻴﺼﺑ  دﺮﻔﻣ

", 1975), (“Bir əsrin 

sonunun başlanğıcı” (

"نﺮﻘﻟا  تﺎﻳﺎﻬﻨﻟ  ﺔﺤﺗﺎﻓ

"

, 1980



), “Şeirin siyasəti” (

"ﺮﻌﺸﻟا  ﺔﺳﺎﻴﺳ

" ,1985), “İlk 

kəlimələr” (

"تﺎﻳاﺪﺒﻟا  مﻼآ

", 1989), “Möhtərəm korun söylədikləri” (

ﻰﻤﻋﻷا  ﺎﻬﻳأ  ﺄّﺒﻨﺗ, 

2003), “Nyu 

York üçün məzar” ("كرﻮﻳﻮﻴﻧ ﻞﺟﻷ ﺮﺒﻗ", 1971), “Qüds konserti” (

"سﺪﻘﻟا ﻮﺗﺮﻴﺸﻧﻮآ

"

, 2010


) və s. şeir 

kitablarının, “Sufizm və Sürealizm” (

  "ﺔﻴﻟﺎﻳرﻮﺴﻟاو  ﺔﻴﻓﻮﺼﻟا

"



1992) fəlsəfi  əsərinin, “Ərəb 

poetikasına giriş” (

"ﻲﺑﺮﻌﻟاﺮﻌﺸﻠﻟ ﺔﻣﺪﻘﻣ

", 2003) adlı elmi araşdırmasının adını çəkə bilərik.  

Şair “Dəməşqli Mihyarın nəğmələri” (

 

"



ﻲﻘﺸﻣﺪﻟا  رﺎﻴﻬﻣ  ﻲﻧﺎﻏأ"

, 1961) şeir kitabında özünü 

müasir ərəb poeziyasının unikal səsi kimi göstərməyə çalışır. Mihyarın obrazında - dünyanın  

inqilabi əhval ruhiyyə və mistisizm ilə bol XX əsr fransız poeziyasındakı simvolik elementlər-

lə qaynayıb-qarışmış baxışını formalaşdırır. Kitab həmçinin yunan-roma mifologiyasını  Yə-

hudi-Xristian-İslam irsi ilə qarışdırır; Mihyar vaxtdan-vaxta Nuh və Adəm, Odissey və Orfey 

də daxil olmaqla müxtəlif surətlərdə peyda olur. Bəzi alimlərin sözlərinə görə, Adonisin yara-

dıcılığında məhz “Dəməşqli Mihyarın nəğmələri” (

 "ﻲﻘﺸﻣﺪﻟا  رﺎﻴﻬﻣ  ﻲﻧﺎﻏأ"

, 1961) şeir toplusu 

müasir ərəb poeziya dilinin “böyük bir bölməsi” kimi qeyd olunur.  

Şəhərlə bağlı mövzuya şair “Nyu York üçün məzar” (

"

كرﻮﻳﻮﻴﻧ ﻞﺟﻷ ﺮﺒﻗ



"

, 1971) poemasın-

da toxunmuşdur. Şeirdən bir parça nümunə verək: 


Yüklə 9,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   124




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin