İslamiyet’ten önce Türkler, mektup, mesaj, atasözü, tarihi olaylar ve hikaye için ‘sav’, ötkünç, ötükünç ve ötük gibi terimleri kullanmaktaydılar. Ele geçen ilk mensur telif ve tercüme Türk hikayeleri Uygurlar dönemine ait Budist kaynaklı metinlerdir.
İslamiyet’ten önce Türkler, mektup, mesaj, atasözü, tarihi olaylar ve hikaye için ‘sav’, ötkünç, ötükünç ve ötük gibi terimleri kullanmaktaydılar. Ele geçen ilk mensur telif ve tercüme Türk hikayeleri Uygurlar dönemine ait Budist kaynaklı metinlerdir.
Uygurlar döneminden kalma dinî, ahlaki muhtevalı başlıca hikâye metinleri şunlardır: Prens Kalyanamkara ve Papamkara, Çaştani Bey, Maitrisimit, Şehzade ile Aç Pars, Dantipali Bey.
İslami dönem Türk edebiyatında genel olarak nesir, daha özelde ise mensur hikaye yazmak küçümsenmesine rağmen yine de bu türde bir hayli eser verilmiştir. Tarih, masal, efsane, destan, latife, menkıbe, kıssa gibi türler genellikle ‘hikaye’ terimiyle adlandırılmıştır.
Hikâye, şiir gibi üslûbu, tekniği ve diğer özellikleri üzerinde özenle durulmuş bir tür olmayıp, dinleyenlere ve okuyanlara öğüt vermek, ahlâkî bir ilke ve değer telkin etmek, anlatılan olayla ders, hikmet ve hisse aktarmak gibi amaçlar gözetilen bir araç konumundadır.
1.Klasik Hikayeler: Divân edebiyatı nazım şekillerinden mesnevi tarzı ile yazılmış ve bir vakaya dayalı olan eserler.
1.Klasik Hikayeler: Divân edebiyatı nazım şekillerinden mesnevi tarzı ile yazılmış ve bir vakaya dayalı olan eserler.
2. Modern Hikayeler: Kişileri, olayları, zaman ve mekanı belli olan tahkiyevî eserler.
3. Halk Hikayeleri: En önemli özelliği nazım-nesir karışık olması ve bazılarının ilk söyleyeninin (musannif) belli olmasıdır.
Şükrü Elçin; Arap dilinde başlangıçta “kıssa” ve “rivayet” olarak düşünülen, sonraları “eğlendirmek maksadı ile “taklid” manasında kullanılan “hikâye” deyimi, gerçek veya hayali bir takım olayların, maceraların hususi bir üslupla, sözle nakil ve tekrarı demektir.
Şükrü Elçin; Arap dilinde başlangıçta “kıssa” ve “rivayet” olarak düşünülen, sonraları “eğlendirmek maksadı ile “taklid” manasında kullanılan “hikâye” deyimi, gerçek veya hayali bir takım olayların, maceraların hususi bir üslupla, sözle nakil ve tekrarı demektir.
Türk halk hikayeleri, zaman seyri ve coğrafya-mekan içinde “efsane, masal, menkıbe, destan vb.” mahsüllerle beslenerek, dini, içtimai hadiselerin potasında iç bünyelerindeki bağlarını muhafaza ederek milletimizin roman ihtiyacını karşılayan eserlerdir.
Boratav’ a göre halk hikâyesi, ‘destan’ dan sonra ortaya çıkmış, nazım-nesir karışımı bir özellik sergilemektedir.
Boratav’ a göre halk hikâyesi, ‘destan’ dan sonra ortaya çıkmış, nazım-nesir karışımı bir özellik sergilemektedir.
Alptekin’e göre “göçebelikten yerleşik hayata geçişin ilk mahsullerinden olup; aşk, kahramanlık vb. konuları işleyen; kaynağı Türk, Arap-İslam ve Hint-İran olan, büyük ölçüde aşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan nazım-nesir karışımı anlatmalardır.
Kısaca, bir türküye bağlı olarak anlatılan hikâyelere ise Kuzey Doğu Anadolu’ da serküşte ve kaside, Güney Anadolu’da ise bozlakadıverilir.
Bütün Türk Dünyası'nda edebî bir tür olarak bilinen halk hikayeleri; destan, hekaye, dessan, yır, angeme, ikaya, cır, rivayet gibi farklı isimlerle anılmaktadır.
Hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı verimleri içinde 16.asırdan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.
Hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı verimleri içinde 16.asırdan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.
Türk edebiyatında bu özelliğe sahip ilk örnek Dede Korkut Hikayeleridir. Genellikle aşk konusunun işlendiği halk hikayelerinde zaman zaman kahramanlık konularıyla dini konuların işlendiği de görülmüştür. Nazım-nesir karışık olarak anlatılan bu hikayelerin gelişip yayılmasında saz şairlerinin önemli bir fonksiyonu vardır.
Pertev Naili Boratav'ın 'belki eskiden destanların üzerine almış yeni ve orijinal bir nevin mahsulleri' diye nitelendirdiği hikayeler, destanlardan; mutlaka tarihi bir vakaya dayanmaması, nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması, şahısların ve olayların anlatımında takınılan gerçekçi tavır, kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer verilmesi, destanlarda yer alan olaylar kesin bir sonla bitmediği halde halk hikayelerinde kesin bir sonun bulunmaması, halk hikayelerinde söz konusu edilen olayların ve kişilerin oldukça azalması, toplum karşısında anlatılmaları, hikayedeki manzum kısımların genellikle saz eşliğinde dile getirilmesi, değişik bir anlatılma üslup ve geleneğinin olması, belli yerlerinde tekerleme adı verilen belli söz kalıplarının bulunması gibi hususlarda ayrılmaktadır. Ayrıca destanlar belli bir daire teşkil ederler. Hikayelerde, özellikle aşk maceralarını işleyenlerde böyle bir daire söz konusu değildir. Hikayenin kahramanı aşık olur, sevgilisine kavuşma yolunda çeşitli maceralara girer, sonunda kavuşur veya kavuşamaz ama hikaye de orada biter. Destanlarda böyle kesin bir son mevcut değildir. Destanlara en yakın duran Köroğlu ve Dede Korkut Hikayeleri'nde böyle bir tesir görülmektedir.
Pertev Naili Boratav'ın 'belki eskiden destanların üzerine almış yeni ve orijinal bir nevin mahsulleri' diye nitelendirdiği hikayeler, destanlardan; mutlaka tarihi bir vakaya dayanmaması, nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması, şahısların ve olayların anlatımında takınılan gerçekçi tavır, kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer verilmesi, destanlarda yer alan olaylar kesin bir sonla bitmediği halde halk hikayelerinde kesin bir sonun bulunmaması, halk hikayelerinde söz konusu edilen olayların ve kişilerin oldukça azalması, toplum karşısında anlatılmaları, hikayedeki manzum kısımların genellikle saz eşliğinde dile getirilmesi, değişik bir anlatılma üslup ve geleneğinin olması, belli yerlerinde tekerleme adı verilen belli söz kalıplarının bulunması gibi hususlarda ayrılmaktadır. Ayrıca destanlar belli bir daire teşkil ederler. Hikayelerde, özellikle aşk maceralarını işleyenlerde böyle bir daire söz konusu değildir. Hikayenin kahramanı aşık olur, sevgilisine kavuşma yolunda çeşitli maceralara girer, sonunda kavuşur veya kavuşamaz ama hikaye de orada biter. Destanlarda böyle kesin bir son mevcut değildir. Destanlara en yakın duran Köroğlu ve Dede Korkut Hikayeleri'nde böyle bir tesir görülmektedir.
Halk hikayelerinde anlatılan ilişkiler, toplum içi olup, fertler ve tabakalar arasında cereyan eder. Hikayelerde olağanüstü özellikler epeyce azalmıştır. Halk hikayeleri, Boratav'a göre destandan romana geçiştir. Hikayeler masallara göre oldukça uzundur. Özellikle koşma şeklinde söylenen şiirler duyguyu yoğunlaştırmaya yarar. Halk hikayeleri daha çok aşıklar tarafından kahvelerde, düğün ve benzeri toplantılarda erkeklere hitap eder. Halk hikayelerinin destan döneminin kapanmasından sonra ortaya çıktığı kanaati yaygındır. Nitekim Türk edebiyatında halk hikayelerinin en eski örneği sayılan Dede Korkut Hikayeleri de destandan halk hikayeciliğine geçiş dönemi ürünü olarak kabul edilmektedir.10. yy' dan itibaren halk hikayelerinin belki de destandan boşalan yeri doldurmak üzere ortaya çıktığı söylenebilir. (Koz M. Sabri, 1981)
Halk hikayelerinde anlatılan ilişkiler, toplum içi olup, fertler ve tabakalar arasında cereyan eder. Hikayelerde olağanüstü özellikler epeyce azalmıştır. Halk hikayeleri, Boratav'a göre destandan romana geçiştir. Hikayeler masallara göre oldukça uzundur. Özellikle koşma şeklinde söylenen şiirler duyguyu yoğunlaştırmaya yarar. Halk hikayeleri daha çok aşıklar tarafından kahvelerde, düğün ve benzeri toplantılarda erkeklere hitap eder. Halk hikayelerinin destan döneminin kapanmasından sonra ortaya çıktığı kanaati yaygındır. Nitekim Türk edebiyatında halk hikayelerinin en eski örneği sayılan Dede Korkut Hikayeleri de destandan halk hikayeciliğine geçiş dönemi ürünü olarak kabul edilmektedir.10. yy' dan itibaren halk hikayelerinin belki de destandan boşalan yeri doldurmak üzere ortaya çıktığı söylenebilir. (Koz M. Sabri, 1981)
Aşk ve kahramanlık konularının çokça işlendiği halk hikayelerinin gerçek hayat olaylarından ayrılan, kendilerine göre bir mantık örgüsü vardır. Bu mantık idealist ölçüler göre şekillenmiş bir hayat anlayışını savunur. Bunun sonucu hikaye kahramanı idealist bir kişiliğe sahiptir. Son olarak şunu unutmamak gerekir ki; kendi içinde tutarlı bir mantığa dayanmak şartıyla halk hikayelerinde olmayacak şey yoktur.
Halk anlatılarının önemli bir türü olan halk hikayeleri, batıda ve bizde üretiliş tarz ve biçimi belirli bir tür olarak ele alınmış ve diğer anlatı türleri ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Halk hikayelerinde de bu anlatım ananesi devam etmekle beraber mühim bazı farklar onu destandan ayırır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
Halk hikayelerinde de bu anlatım ananesi devam etmekle beraber mühim bazı farklar onu destandan ayırır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
a) Tarihi bir vakanın olması şart değildir.
b) Nazım-Nesir karışıktır. Zamanla nesir nazıma üstünlük kazanmıştır.
c) Şahısları ve olayların anlatılmasında realist, çizgilere daha çok yer verilmiştir.
d) Kahramanlıktan çok aşk maceraları konunun ağırlığını teşkil etmektedir.
1) Anadolu'da Bilinen Halk Hikayeleri
1) Anadolu'da Bilinen Halk Hikayeleri
2) Türk Dünyasının Bir Bölümünde Bilinen Halk Hikayeleri
3) Türk Dünyasının Genelinde Bilinen Halk Hikayeleri
Çeşitli ve sayıları pek çok olan Anadolu Halk hikayeleri, çok değişik kaynaklardan gelmişlerdir. Bunlar arasında, kökleri binlerce yıl önceki Türk tarihinin derinliklerinde olanlar bulunduğu gibi, yeni olaylardan doğanlar veya yabancı kültürden aktarılanlar da vardır.
1) Destanlar ve Destanımsılar 2) Tarihler ve Menkıbeler 3) Aşk Hikayeleri 4) Masallar, Fıkralar ve Efsaneler
1) Destanlar ve Destanımsılar 2) Tarihler ve Menkıbeler 3) Aşk Hikayeleri 4) Masallar, Fıkralar ve Efsaneler
Destan, kelime anlamı olarak Epos demektir; destanın diğer bir türü olan âşık şiirinde tamamen farklıdır. Destanın başlıca niteliği uzun soluklu bir anlatım olmasıdır. Örneğin Oğuzlardan bize kalmış Dede Korkut Kitabı adlı destan, dresden yazmasında 12 boy ve 300 sayfalık bir metindir. Kırgızların Manas Destanı ortalama olarak 90000 dize tutar. Görüldüğü gibi destanlar en uzun halk edebiyatı türlerindendir.
Destan, kelime anlamı olarak Epos demektir; destanın diğer bir türü olan âşık şiirinde tamamen farklıdır. Destanın başlıca niteliği uzun soluklu bir anlatım olmasıdır. Örneğin Oğuzlardan bize kalmış Dede Korkut Kitabı adlı destan, dresden yazmasında 12 boy ve 300 sayfalık bir metindir. Kırgızların Manas Destanı ortalama olarak 90000 dize tutar. Görüldüğü gibi destanlar en uzun halk edebiyatı türlerindendir.
Destanlar çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir. Aynı diğer halk edebiyatı türlerinde olduğu gibi destanda da söz, ezgi ve seyirlik anlatım biçimi kullanılmaktadır. Bütün bunların dışında destanlar ölçülü söz biçiminde söylenmiş, yani ölçü kullanılmıştır. Destanlarda anlatılanlar kahramanlık hikayeleri ve doğa üstü varlıkların geçtiği olaylardır.
Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş ve gelişmiş yapıtlardır. Destanlar da, o çağlarda insanları yaratılış, tanrılar, hem de toplumun geçmişine dair bilgiler vemek amacıyla yazılırdı. bu yüzden destanlar konuları bakımından iki grupta toplanır.
Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş ve gelişmiş yapıtlardır. Destanlar da, o çağlarda insanları yaratılış, tanrılar, hem de toplumun geçmişine dair bilgiler vemek amacıyla yazılırdı. bu yüzden destanlar konuları bakımından iki grupta toplanır.
1) Kozmogoni ve mitoloji konuları - Tanrılar ve evrenin yaratılışını inceler
2) Ulusun geçmişindeki önemli olaylar ve büyük önderler
Destanların günümüze kattıkları, geleneklerimiz, göreneklerimiz ve tarihimiz hakkında verdiği bilgilerdir. En önemlileri: Oğuz Destanı, Dede korkut hikayeleri, Ergenekon Destanı
2) Tarihler ve Menkıbeler
2) Tarihler ve Menkıbeler
Önemli bazı tarih olayları, halk arasında, hikaye şekline dökülerek anlatılır. Ağızdan ağıza dolaşan bu hikayeler, zaman geçtikçe, asıl hallerinden uzaklaşırlar. Bunlar, zaman zaman, kimlikleri bilinmeyen kişiler tarafından yazıya geçirilir. Anlatılan tarihi olay, eski çağlara doğru uzaklaştıkça, hayalle beslenerek destana masala doğru kaymaya başlar. Bu kayma, olaylar yazıya üstünden uzun süre geçtikten sonra geçirildiği zaman görülür. "Tevarih-i Al-i Osman" (Osmanoğulları Tarihleri) adlı eser, olaylar yaşandığından çok kısa bir süre sonra yazıya geçirildiği için esasına bağlı kalmıştır. Olağan üstü olaylarla bezenen eserler de, İslam tarihinde görülmektedir: "Seyyid Battal Gazi", "Cafer-i Tayyar", "Hz. Ali'nin Cenkleri" gibi.
Aşk hikayelerinin kahramanı bir aşıktır. Türk halkı şiire ve şaire karşı büyük saygı duyduğu için, birçok saz şairinin hayatlarını acı-tatlı olaylarla süsleyerrek hikaye etmişlerdir. Kimi aşıklar da bu halk geleneğine uyarak, kendi hayatlarından kendi aşklarından söz eden hikayeler düzenlemişlerdir. Bir saz şairinin hayatı çevresinde doğan hikayelerin en tanınmışları: Köroğlu, Aşık Kerem, Aşık Garip'tir.
Aşk hikayelerinin kahramanı bir aşıktır. Türk halkı şiire ve şaire karşı büyük saygı duyduğu için, birçok saz şairinin hayatlarını acı-tatlı olaylarla süsleyerrek hikaye etmişlerdir. Kimi aşıklar da bu halk geleneğine uyarak, kendi hayatlarından kendi aşklarından söz eden hikayeler düzenlemişlerdir. Bir saz şairinin hayatı çevresinde doğan hikayelerin en tanınmışları: Köroğlu, Aşık Kerem, Aşık Garip'tir.
Köroğlu'ndan bir örnek: ... Dinleyin ağalar dinleyin beyler Sorarım bunları birgün olur ki Adam olup koç bir ata binmişim Kırarım belleri bir gün olur ki Ben yükümü dağ başında çözersem Sıra sıra koç yiğidi dizersem Yiğitler elinde bade süzersem Ararım bunları bir gün olur ki ...
Masallar nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlardan ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayal ürünü, gerçekle ilgisiz, ve anlattıklarında inandırmak iddiası olmayan, kısa bir anlatıdır. Ancak, masalı sadece "olağanüstü" olayları konu eden yazı biçimi olarak tanımlamak da hata olur, çünkü, hayal ürünü olup olağanüstü olmayan masallar da vardır. Masalı hikaye, destan ve efsaneden ayıran başlıca özellik, masalın, gerek olağanüstü, gerek gerçek hayattan alınma olayları, hayal ürünüymüş gibi anlatmasıdır.
Masallar nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlardan ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayal ürünü, gerçekle ilgisiz, ve anlattıklarında inandırmak iddiası olmayan, kısa bir anlatıdır. Ancak, masalı sadece "olağanüstü" olayları konu eden yazı biçimi olarak tanımlamak da hata olur, çünkü, hayal ürünü olup olağanüstü olmayan masallar da vardır. Masalı hikaye, destan ve efsaneden ayıran başlıca özellik, masalın, gerek olağanüstü, gerek gerçek hayattan alınma olayları, hayal ürünüymüş gibi anlatmasıdır.
Fıkra terimi, genelde, fıkra, latife, nükte, ve birçok hallerde sadece hikaye anlatılarına verilen genel addır. Fıkralarda kısa ve yoğun bir anlatım tekniği kullanılır. Bu anlatı biçimi, halk edebiyatında, gerek sözlü, gerek yazılı olsun, bir hazine değerindedir ancak tam olarak derlenmiş, sınıflanmış ve incelenmiş olmadıkları için bu hikayelerden yeterince yararlanılamaz.
Efsaneyi, diğer anlatım türlerinden farklı kılan efsanenin geçmiş hakkında söylediğinin gerçek olarak kabul edilmesidir. Efsaneler gerçek niteliktedir. Diğer bir anlatım farkı ise, efsanelerin günlük anlatım diliyle, uslüpsüz, düz yazı biçiminde yazılmış olmasıdır. Bir destan parçası karmaşık ve uzun soluklu anlatı bütününden kopup, kendine özgü üslup niteliklerini yitirince, sadece olağanüstü yönleriyle bir kişiyi ya da bir olayı bildirmek göreviyle sınırlanınca "efsane" olur.
Efsaneyi, diğer anlatım türlerinden farklı kılan efsanenin geçmiş hakkında söylediğinin gerçek olarak kabul edilmesidir. Efsaneler gerçek niteliktedir. Diğer bir anlatım farkı ise, efsanelerin günlük anlatım diliyle, uslüpsüz, düz yazı biçiminde yazılmış olmasıdır. Bir destan parçası karmaşık ve uzun soluklu anlatı bütününden kopup, kendine özgü üslup niteliklerini yitirince, sadece olağanüstü yönleriyle bir kişiyi ya da bir olayı bildirmek göreviyle sınırlanınca "efsane" olur.
Gerçek ya da gerçeğe yakın olayların anlatıldığı uzun soluklu anlatım türüdür. Geleneksel bir içeriği olan, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan öykülerdir. Genellikle sevgi ve kahramanlık konularını işler. Kişiler gerçek yaşama uygundur. Bu kişilerin olağanüstü özellikleri oldukça sınırlıdır. Halk hikâyeleri, diğer insanlara göre daha kültürlü kişiler tarafından anlatılır. Nesir nazım karışımı bir anlatım kullanılır. Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin ünlü halk hikâyelerindendir.
Destanların, zaman içerisinde biçim ve öz değişikliğine uğramasıyla oluşan ürünlerdir. Halk hikâyelerinde olağanüstü unsurlar azalmış, kişiler ve olaylar doğal boyutlarına gelmiştir. Halk hikâyeleri ilahi bakış açısı ile oluşturulur. Yani hikâyelerin anlatıcısı her şeyi bilmektedir. Bu hikâyelerin metinleri kurmacadır ve bu metinlerde dil şiirsel işleviyle kullanılmıştır.
Halk hikâyelerinde amaç, daha çok hoşça vakit geçirterek ve eğlendirerek bir takım ahlakî dersler çıkarılmasını sağlamaktır. Ayrıca İslam öğretisinin kendine özgü soyut âlemini kabul edilebilir ve kolayca benimsenebilir bir hale getirmek için hazırlık süreci sağlamaktır. (Çetin;34)
Halk hikâyelerinde amaç, daha çok hoşça vakit geçirterek ve eğlendirerek bir takım ahlakî dersler çıkarılmasını sağlamaktır. Ayrıca İslam öğretisinin kendine özgü soyut âlemini kabul edilebilir ve kolayca benimsenebilir bir hale getirmek için hazırlık süreci sağlamaktır. (Çetin;34)
Halk hikayelerinde ‘yüce ve saygın değerler adına ortaya konan maceraya dayalı sürükleyici olay’ unsuru birinci derecede öneme sahiptir. Tahkiyenin diğer unsurları, buna bağlı olarak çok geri planlarda kalır ve dış dünya gerçekliğine uyma kaygısı güdülmez. Mesela kişilerin iç dünyaları, ruhsal durumları, düşünce, duygu derinlikleri ve iç çatışmaları gibi durumlar, ayrıntılı olarak tahlil edilmez.(Çetin;34)
Halk hikayelerinde ‘yüce ve saygın değerler adına ortaya konan maceraya dayalı sürükleyici olay’ unsuru birinci derecede öneme sahiptir. Tahkiyenin diğer unsurları, buna bağlı olarak çok geri planlarda kalır ve dış dünya gerçekliğine uyma kaygısı güdülmez. Mesela kişilerin iç dünyaları, ruhsal durumları, düşünce, duygu derinlikleri ve iç çatışmaları gibi durumlar, ayrıntılı olarak tahlil edilmez.(Çetin;34)
Olayların oluş ve akışında determinizm ilkesine, sebep-sonuç bağlantısına, tabiat kanunlarına uyulmaz. Olaylar arasında akla, mantığa dayalı irtibatlar olmayabilir. Olağanüstü olaylara yer verilir.
Olayların oluş ve akışında determinizm ilkesine, sebep-sonuç bağlantısına, tabiat kanunlarına uyulmaz. Olaylar arasında akla, mantığa dayalı irtibatlar olmayabilir. Olağanüstü olaylara yer verilir.
Hikayelerde zaman, mekan gibi unsurlara dayalı dış dünya gerçekliğine, tarihi doğrulara, tabiat kanunlarına uyma zorunluluğu yoktur. Hikâyenin merkezi kişisi, belirleyici ve sürükleyici konumdadır. O, bütün hikayeye hakim olur. Bunlar, karakteristik değil; tipik boyutlarıyla yer alır. (Çetin;34)
Aşk hikâyeleri: Toplum hafızasında uzun süre yaşayan aşkların hikâyeleştirildiği sevgi temalı halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Elif ile Mahmut, Derdiyok ile Zülfü-siyah, Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kanber, Tahir ile Zühre, Ercişli Emrah ile Selvihan vb. örnek verilebilir.
Aşk hikâyeleri: Toplum hafızasında uzun süre yaşayan aşkların hikâyeleştirildiği sevgi temalı halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Elif ile Mahmut, Derdiyok ile Zülfü-siyah, Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kanber, Tahir ile Zühre, Ercişli Emrah ile Selvihan vb. örnek verilebilir.
Dinî temalı kahramanlık hikâyeleri: Tarihe mal olmuş kahramanları veya dinsel açıdan önemli kabul edilen erdemli kişileri konu edinen halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Danişment Gazi ile ilgili hikâyeler, Hayber Kalesi, Van Kalesi gibi Hz. Ali ile ilgili hikâyeler vb. örnek verilebilir.
Destanî halk hikâyeleri: İçinde destana ait bazı özellikleri barındıran halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu Hikâyesi örnek gösterilebilir.
Halk Hikayesi; 15. yy’dan beri destanın yerini alan, âşıklar tarafından konuşma diliyle anlatılan, halk arasında yayılan, aralara manzum parçalar da sıkıştırılan sözlü halk geleneği anlatı türlerinden biridir.
Halk Hikayesi; 15. yy’dan beri destanın yerini alan, âşıklar tarafından konuşma diliyle anlatılan, halk arasında yayılan, aralara manzum parçalar da sıkıştırılan sözlü halk geleneği anlatı türlerinden biridir.
Halk hikayelerinin ana omurgası genellikle şöyledir: Hikâye, bir masal başlangıcıyla başlar. Toplumun sosyal ve ekonomik açıdan üst tabakasından seçilmiş olan hikâye kişisinin çocukluğundan ölümüne kadar başından geçenler aktarılır. Çocukluk dönemi kısa tutulur, ağırlıklı olarak aşk ve kahramanlık maceralarına yer verilir. Genellikle ölümüyle değil; kırk gün kırk gece süren düğünüyle sona erer. (Çetin;34)
Aşk, sevgi ve kahramanlık gibi konular işlenir.
Aşk, sevgi ve kahramanlık gibi konular işlenir.
Ortaya çıktıkları dönemin sosyal, siyasal ve kültürel özelliklerini yansıtır.
Olaylar halkın anlayacağı, sade bir dille anlatılır.
Âşıklar, olayları saz çalarak taklitler yaparak anlatırlar.
Kişiler ve olaylar gerçeğe yakındır; olağanüstülükler oldukça sınırlıdır.
Anlatıcıları halk ozanları, şairler, âşıklar gibi kültürü olan kişilerdir. Anlatımda nazım ve nesir birlikte kullanılır. Hikâyelerde olayın anlatımını hızlandırmak için nesre başvurulurken, duyguları daha etkili yansıtmak için nazım kullanılmıştır.
Halk hikâyeleri sözlü gelenek ürünleridir, yani anonimdir.
XVI. yüzyıldan itibaren destanın yerini almıştır.
Nazım-nesir karışıktır.
Anlatmaya ve olaya dayanan bir türdür.
Masallarda olduğu gibi kalıplaşmış ifadeler vardır.
Masallarda olduğu gibi kalıplaşmış ifadeler vardır.
Halk hikâyesinin içinde masal, efsane, fıkra, dua, beddua, deyim, atasözü, bilmece vb. örneklerine rastlanabilir.
Özel anlatıcıları vardır. Meddahlar veya âşıklar tarafından anlatılır. Anlatıcıları okur-yazar, az çok kültürlü kişilerdir.
Genellikle mutlu bir biçimde biter.
Kahramanların yaptığı dua ve beddualar mutlaka kabul edilir. Kahramanın en büyük yardımcısı Hz. Hızır, ondan sonra attır.
Kahramanlar genellikle dört şekilde âşık olur:
Bade içme,
Resme bakarak âşık olma,
İlk görüşte âşık olma,
Aynı evde büyüyen kahramanlar kardeş olmadıklarını öğrenince.
Fasıl: Âşık bu bölümde dinleyiciyi hazırlamak, ustalığını göstermek veya dinleyenlerin isteklerine cevap vermek için bir divani söyler. Ardından cinaslı bir türkü, bunun ardından da olağanüstü bir konunun yer aldığı bir tekerleme söylenir.
Fasıl: Âşık bu bölümde dinleyiciyi hazırlamak, ustalığını göstermek veya dinleyenlerin isteklerine cevap vermek için bir divani söyler. Ardından cinaslı bir türkü, bunun ardından da olağanüstü bir konunun yer aldığı bir tekerleme söylenir.
Döşeme: Manzum veya mensur cümlelerden oluşan kalıplaşmış bir giriştir. Hikâyenin geçtiği yer ve zaman, hikâyenin kahramanları ve bunların aileleri tanıtılır.
Hikâyenin Asıl Konusu: Aşk hikâyelerinde aşığın sevgilisine kavuşmak için çektiği sıkıntılar; dini-destanî hikâyelerde ise, din ve kahramanlık konuları ağır basar.
Sonuç ve Dua: Aşk hikâyelerinin büyük bir çoğunluğu sevgililer vuslata ermeden biter. Hikâyenin sonunda dua edilerek hikâye bitirilir.
Efsane: Hikâye ile ilgisi olmayan bu efsanede, vuslatın gerçekleşmediği hikâyelerde sevgililerin öbür dünyada vuslata ereceklerine işaret edilir.
Türk kaynaklı hikâyeler:Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan…
Türk kaynaklı hikâyeler:Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan…
Arap kaynaklı hikâyeler:Yusuf ü Züleyha, Leyla ile Mecnun…
Hint-İran kaynaklı hikâyeler:Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne…
Burada daha çok erkeğin ailesinden bahsedilir. (Bazı hikayelerde kızın ailesi de yer alır.) Baba, genellikle padişah veya beydir. Bütün maddi, imkanlara sahip olmasına rağmen, dünyada hiç çocuğu yoktur. Bu sebeple yanına vezirini (arkadaşını) alarak, derdine çare bulmak için gurbete çıkar.
Burada daha çok erkeğin ailesinden bahsedilir. (Bazı hikayelerde kızın ailesi de yer alır.) Baba, genellikle padişah veya beydir. Bütün maddi, imkanlara sahip olmasına rağmen, dünyada hiç çocuğu yoktur. Bu sebeple yanına vezirini (arkadaşını) alarak, derdine çare bulmak için gurbete çıkar.
Burada erkekle kadın kahramanların doğumu anlatılır. Bu husus halk hikayelerinde şu şekildedir:
Burada erkekle kadın kahramanların doğumu anlatılır. Bu husus halk hikayelerinde şu şekildedir:
Bir padişahın (bazen padişah ve vezirlerin) çocuğu olmaz. Duruma üzülen bu kişiler beraberce gurbete çıkarlar. Bir çeşme başında (bazen akarsu bazen, mezarlık vs. olabilir). İki rekat namaz kıldıktan sonra yemek yenmeye başlanır. Bu sırada Hazreti Hızır (Hazreti Pir, kırklar, üçler, yediler, ak sakallı ihtiyar) bunların yanına gelir. Onların niçin gurbete çıktığım anlattıktan sonra . - elma (bazen nar veya muska da olabilir) verir. Bunun ikiye bölünmesini yarısını evdeki hanımının yarısını da kendisinin yemesini tavsiye ederek oradan kaybolur. Eğer hikâye kahramanlık hikayesi ise (Şah İsmail, Kirmanşah) elmanın kabuğunu da ahırdaki kısrak yiyecektir. Vakti gelir, çocuk doğar.
Elmayı veren derviş, kendisi gelinceye kadar çocuklara isim verilmemesini tembihler. Çocuk (veya çocuklar) uzun yıllar ( genellikle yedi yaşına kadardır) "adsız " olarak dolaşır. Mahallede herkes ona "adı yok", "adsız" diye takılmaya başlar. Bu duruma daha fazla dayanamayan anne-baba çocuklara isim koyacakları sırada derviş çıkagelir ve çocukların ismini koyar
Elmayı veren derviş, kendisi gelinceye kadar çocuklara isim verilmemesini tembihler. Çocuk (veya çocuklar) uzun yıllar ( genellikle yedi yaşına kadardır) "adsız " olarak dolaşır. Mahallede herkes ona "adı yok", "adsız" diye takılmaya başlar. Bu duruma daha fazla dayanamayan anne-baba çocuklara isim koyacakları sırada derviş çıkagelir ve çocukların ismini koyar
Aşk hikayelerinde (Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı, vs.) genellikle birbirlerini kardeş zanneden iki çocuk beraberce okula gitmeye başlarlar.
Aşk hikayelerinde (Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı, vs.) genellikle birbirlerini kardeş zanneden iki çocuk beraberce okula gitmeye başlarlar.
Hazreti Hızır (pir, ak sakallı adam)'ın , bazen de Üçlerin, yedilerin, kırkların, kahramanlara rüyada bade içirdiklerini görüyoruz. Bu badelerden birincisi Allah, ikincisi, üçler, yediler, kırklar; üçüncüsü ise birbirlerine aşık olacak sevgililer içindir.
Hazreti Hızır (pir, ak sakallı adam)'ın , bazen de Üçlerin, yedilerin, kırkların, kahramanlara rüyada bade içirdiklerini görüyoruz. Bu badelerden birincisi Allah, ikincisi, üçler, yediler, kırklar; üçüncüsü ise birbirlerine aşık olacak sevgililer içindir.
Halk hikayelerinde bade içen sevgililer uzun süre baygın vaziyette yatarlar. Hekimler çağrılır, fakat derde derman bulunamaz. Köyün veya mahallenin ihtiyar kadını, gençlerin derdini anlar. Bunun üzerine bir saz getirilerek erkek kahramanın yanına konur. Bu zamana kadar saz çalmasını bilmeyen kahraman saz sesini işitince uyanır ve türkü söylemeye başlar. Uzun süren gurbet yolculuğundan sonra iki sevgili (genellikle gül bahçesinde) karşılaşırlar. Birbirlerine şiir söyleyen iki genç bir müddet sonra kimliklerini öğrenirler, birbirlerini tanırlar.
Halk hikayelerinde bade içen sevgililer uzun süre baygın vaziyette yatarlar. Hekimler çağrılır, fakat derde derman bulunamaz. Köyün veya mahallenin ihtiyar kadını, gençlerin derdini anlar. Bunun üzerine bir saz getirilerek erkek kahramanın yanına konur. Bu zamana kadar saz çalmasını bilmeyen kahraman saz sesini işitince uyanır ve türkü söylemeye başlar. Uzun süren gurbet yolculuğundan sonra iki sevgili (genellikle gül bahçesinde) karşılaşırlar. Birbirlerine şiir söyleyen iki genç bir müddet sonra kimliklerini öğrenirler, birbirlerini tanırlar.
Sevgilisiyle karşılaşan erkek kahraman, tekrar baba evine döner. Başından geçenleri annesine anlattığı vakit babası da durumdan haberdar olur. Kız tarafına dünür olunduğu vakit büyük bir engel çıkar (sevgilinin ağırlığında altın isteme). Engeli kaldırmak isteyen kahraman da gurbete çıkar.
Sevgilisiyle karşılaşan erkek kahraman, tekrar baba evine döner. Başından geçenleri annesine anlattığı vakit babası da durumdan haberdar olur. Kız tarafına dünür olunduğu vakit büyük bir engel çıkar (sevgilinin ağırlığında altın isteme). Engeli kaldırmak isteyen kahraman da gurbete çıkar.
İki aşık birbirleriyle söyleşirlerken kızın babası onu bir başka gence verir. Bu genç, maddi açıdan değerlendirildiğinde diğerinden (aşıktan) daha üstündür. Düğün hazırlıkları başlar. Kız gerçek sevgilisini görebilmek için erkek tarafından süre ister. Bu süre Aşık Garip hikayesinde yedi yıldır. Emrah ile Selvi Han hikayesinde üzüm bağının meyve verme veya dokunacak halının tamamlanma zamanıdır, Tahir ile Zühre hikayesinde kırk gündür. Kahraman otuz dokuzuncu gün düğün meydanına gelir, oradaki aşıklarla atışır.
İki aşık birbirleriyle söyleşirlerken kızın babası onu bir başka gence verir. Bu genç, maddi açıdan değerlendirildiğinde diğerinden (aşıktan) daha üstündür. Düğün hazırlıkları başlar. Kız gerçek sevgilisini görebilmek için erkek tarafından süre ister. Bu süre Aşık Garip hikayesinde yedi yıldır. Emrah ile Selvi Han hikayesinde üzüm bağının meyve verme veya dokunacak halının tamamlanma zamanıdır, Tahir ile Zühre hikayesinde kırk gündür. Kahraman otuz dokuzuncu gün düğün meydanına gelir, oradaki aşıklarla atışır.
İki aşık birbirlerine kavuştuktan sonra (Kerem ile Aslı hikayesinde vuslat olmamıştır) damat kendi memleketine gitme arzusunu eşine bildirir. Eşi vasıtasıyla yeni akrabalarından izin alır ve kendi memleketine geri döner.
İki aşık birbirlerine kavuştuktan sonra (Kerem ile Aslı hikayesinde vuslat olmamıştır) damat kendi memleketine gitme arzusunu eşine bildirir. Eşi vasıtasıyla yeni akrabalarından izin alır ve kendi memleketine geri döner.
Baba memleketine gelen kahraman, kırk gün kırk gece düğün yaptıktan sonra murada erer ve ömrünün sonuna kadar o ülkede yaşar.
Baba memleketine gelen kahraman, kırk gün kırk gece düğün yaptıktan sonra murada erer ve ömrünün sonuna kadar o ülkede yaşar.
Bazı hikayelerin (Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı) sonunda ise; ya araya giren kötü kalpli birisi, ya da aşıkların duası neticesinde iki sevgili tam birbirlerine kavuştukları sırada ölürler. Aynı anda ölen sevgililerin mezarı yan yana yaptırılır. Rivayete göre, her yıl bu mezarlardan birer gül (kırmızı beyaz) çıkar ve birbirine doğru eğilir. Ancak ortadan çıkan bir karaçalı (diken) bu kavuşmaya engel olur.
1. Padişahın çocuğu yoktur, bu sebepten vezirini de yanına alarak gurbete çıkar. (Padişah; Gurbete gidiş ve dönüş)
1. Padişahın çocuğu yoktur, bu sebepten vezirini de yanına alarak gurbete çıkar. (Padişah; Gurbete gidiş ve dönüş)
2. Yolda veya bir su kenarında padişah ve vezirinin karşısına Hazreti Hızır çıkar. ( Pirin mucizeleri; Gurbete gidiş ve dönüş; Evlat sahibi olma; Çocuk sahibi olmayan kahramanlar; Pirin nasihati; Elma yiyerek hamile kalma)
3. Vakti gelince iki bebek dünyaya gelir. İsimleri konulduktan sonra birlikte okula gitmeye başlarlar. ( Beraberce okula giden gençler birbirlerine aşık olurlar. )
3. Vakti gelince iki bebek dünyaya gelir. İsimleri konulduktan sonra birlikte okula gitmeye başlarlar. ( Beraberce okula giden gençler birbirlerine aşık olurlar. )
4. Çocuk büyür, savaşa katılır, ava gider. Tam o sırada hikayenin önemli kahramanı olan kızla karşılaşır (Hurşit Bey, Şah İsmail, Kerem ile Aslı) Bazı hikayelerimizde kadın kahraman çok kuvvetlidir ( Şah İsmail, Hurşit Bey). ( Çok kuvvetli kız; Macerada yardımcı at; Devin esiri olan kadın kahramana yardım edilir; Yardımcı at)
5. Padişah, kız babasına dünür olur, baba da padişahtan süre ister. (Dünür olma) Bazı hallerde ise çocuklar beşik kertmesi yapılır. ( Beşik kertmesi)
5. Padişah, kız babasına dünür olur, baba da padişahtan süre ister. (Dünür olma) Bazı hallerde ise çocuklar beşik kertmesi yapılır. ( Beşik kertmesi)
6. Bir cadı kadın, bazen kızın babasına, bazen de kızın annesine, kendisine veya kardeşlerine padişahın rahat ettirmeyeceğini söyler . Böylece iki sevgilinin arası açılır (Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre, Hurşit ile Mahımihri, Bey Böyrek, Asuman ile Zeycan).
7. Kız, düğünün yapılabilmesi için kırk gün süre ister. Bu zamanda ya dokunacak halı tamamlanacaktır. Ya da gurbetteki sevgili gelecektir. Otuz dokuzuncu gün sevgili gelir ve hasretler kavuşur. (Düğün merasimi, Sevgililerin birbirine kavuşması)
7. Kız, düğünün yapılabilmesi için kırk gün süre ister. Bu zamanda ya dokunacak halı tamamlanacaktır. Ya da gurbetteki sevgili gelecektir. Otuz dokuzuncu gün sevgili gelir ve hasretler kavuşur. (Düğün merasimi, Sevgililerin birbirine kavuşması)
8. Bu arada kızını delikanlıya vermek istemeyen padişah belirlenen bu zamandan istifade ederek memleketinden ailesi ile ayrılır ( Kerem ile Aslı, Hurşit ile Mahmihri, Şah İsmail ). Ancak kız giderken "ocaklık taşının altına" veya bir başka yere mektup bırakır.
9. Delikanlıya kıyafet değiştirerek, ya da tesadüfen sevgilisinin olduğu ülkeye doğru yola çıkar. (Sevgilisini kurtarmak için kıyafet değiştirerek gezen kimse) Bazı hallerde kıyafet değiştiren kahraman tesadüfen sevgilisinin odasına girer.(Kıyafet değiştirerek sevgilisinin odasına giren adam)
9. Delikanlıya kıyafet değiştirerek, ya da tesadüfen sevgilisinin olduğu ülkeye doğru yola çıkar. (Sevgilisini kurtarmak için kıyafet değiştirerek gezen kimse) Bazı hallerde kıyafet değiştiren kahraman tesadüfen sevgilisinin odasına girer.(Kıyafet değiştirerek sevgilisinin odasına giren adam)
10. Delikanlıya sevgilisinin memleketinde ihtiyar bir kadın yardım eder. (Hurşit ile Mahmiri, Bey Böyrek), ( Yardımcı yaşlı kadın)
11. Kadın veya evinden birisi delikanlıyı padişahın sarayına götürür. Padişah, kahramanı yakaladığı vakit öldürülmesi için cellatlara teslim eder. Fakat cellatlar onu öldürmeye kıyamazlar, gömleğini bir kuş kanına sürerek padişaha getirirler (Hurşit ile Mahımihri, Bey Böyrek, Şah İsmail). (Ölüm sembolü kanlı gömlek)
12. Tekrar geriye dönen kahraman sevgilisi ile karşılaşır. Fakat kızın annesi durumdan haberdar olur. Bunun üzerine delikanlı bir yere hapsedilir ( Tahir ile Zühre) (Çeşitli yerlere hapsetme)
12. Tekrar geriye dönen kahraman sevgilisi ile karşılaşır. Fakat kızın annesi durumdan haberdar olur. Bunun üzerine delikanlı bir yere hapsedilir ( Tahir ile Zühre) (Çeşitli yerlere hapsetme)
13. Kahramanlar yolda olağanüstü güçlerle (dev, harami, vs.) savaşırlar. Kız ve oğlan tarafı savaşı kazanır. Böylece büyük bir miras elde edilir. (Devi öldüren kahraman; Harami)
14. Kız ve oğlan tekrar memleketlerine dönerler. Kahraman hasta babasına yardım eder. Saltanat delikanlıya kalır, kırk gün kırk gece düğünden sonra iki aşık murada erer. (Kırk gün kırk gece düğün)
Bunların dışında halk hikaye1erimizde aşağıdaki motifler yaygındır:
Bunların dışında halk hikaye1erimizde aşağıdaki motifler yaygındır:
Mezarlıkta uyuma (Ercişli Emrah ile Selvi Han)
Aşıkların aynı anda ölmeleri (Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber, vs.)
Aynı bölgede ölen sevgililer aynı mezara konulur (Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, vs.)
Her ikisinde de kahraman, mübalağalı bir şekilde yüceltilir.
Her ikisinde de kahraman, mübalağalı bir şekilde yüceltilir.
Destanlarda mücadele dışa yöneliktir. Halk hikayelerinde ise çatışma, aynı toplum ve millet içindeki farklı anlayış ve yaklaşım sahibi kişi ya da gruplar arasındadır.
Destanlar tamamen manzum, halk hikâyeleri nazım-nesir karışıktır.
Destanların en önemli konusu kahramanlık, halk hikayelerinin ise aşktır.
Destanlar tamamen ulusaldır.
Destanlarda kahramanlar üst tabakadan, halk hikâyelerinde orta tabakadan seçilir.
Halk hikâyelerindeki döşeme + hikâye metni + dua bölümleri destanlarda yoktur.
Masal, kısa ve çabuk anlatılma tekniğine sahiptir. Olaylar süratle cereyan eder. Halk hikayeleri daha uzun sürede anlatılır.
Masal, kısa ve çabuk anlatılma tekniğine sahiptir. Olaylar süratle cereyan eder. Halk hikayeleri daha uzun sürede anlatılır.
Halk hikâyelerindeki nazım-nesir karışıktır; masallar ise nesirdir.
Halk hikayeleri daha gerçekçidir; masal ise tamamıyla hayal ürünüdür.
Halk hikayeleri aşk ve kahramanlık konularıyla sınırlı iken; masal konu bakımından daha zengindir.
Halk hikayelerini âşıklar, masalları ise daha çok kadınlar anlatır.
Halk hikayeleri ile masallar arasındaki benzerlikler oldukça fazladır. Gerçekçi ve hayali mekanlar, az çok ortaktır.
Halk hikayeleri ile masallar arasındaki benzerlikler oldukça fazladır. Gerçekçi ve hayali mekanlar, az çok ortaktır.
Otto Spies, masal kahramanlarının memleketi ile hikâye kahramanlarını memleketlerinin aynı olduğunu yazmaktadır. Bunlar: Hint-Yemen-Çin-Erzincan-Tebriz-Halep-İsfahan… gibi. Kahramanlar, daima olayların merkezindedir. Kahramanlar, özellikleri olan kişilerdir. Tek kız, tek oğlan olma özellikleri ile masallara benzerlik gösterirler.
HALK HİKÂYESİ
HALK HİKÂYESİ
Muhan Bâli, Ercişli Emrah ile Selvi Han Hikâyesi Varyantların Tesbiti ve Halk Hikâyeciliği Bakımından Önemi, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1973, 302 s. (+) (metinler s. 89-188)
Fikret Türkmen, Aşık Garip Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1974, 307 s. (+) (metinler s. 112-291)
Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983, 288 s. (metinler s. 209-262) (+)
Saim Sakaoğlu, Ali Duymaz, Hurşit ile Mahmihri Hikâyesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996, 161 s. (metinler 91-142) (+)
Saim Sakaoğlu, Ali Berat Alptekin, Yurdanur Sakaoğlu, Esma Şimşek, Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri, 2 cilt, AKM Yayını, Ankara, 1997, 409+362 s. (+)
Ali Berat Alptekin, Hikâye Araştırmaları 1, Kirmanşah Hikâyesi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, 335 s. (metinler s.131-328) (+)
Ali Berat Alptekin, Hikâye Araştırmaları 1, Kirmanşah Hikâyesi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, 335 s. (metinler s.131-328) (+)
İsmail Görkem, Halk Hikâyeleri Araştırmaları, Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2000, 332 s. (metinler s. 161-304) (+)
Doğan Kaya, M. Sabri Koz, Halk Hikâyeleri I, Kitabevi, İstanbul, 2000, 312 s. (metinler s. 17-170) (+)
Şükrü Elçin, Kerem ile Aslı Hikâyesi (Araştırma-İnceleme), Akçağ Yayınları, Ankara, 2000, 144 s. (metinler s.63-124) (+)
Ali Duymaz, Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001, 312 s. (metin s. 255-364) (+)
Naciye Yıldız, Hemra ve Hurlika Hikâyesinin Üç Eş Metni Üzerinde Bir Değerlendirme, AKM Yayını, Ankara, 2001, 633 s. (metinler s. 415-624) (+)
Wolfram Eberhard, Güneydoğu Anadolu’dan Âşık Hikâyeleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2002. (+)
Karşılıklı görüşme, âşıkların muhabbeti sahneleri
Karşılıklı görüşme, âşıkların muhabbeti sahneleri
Âşıkların karşılaşma sahneleri
Cenk sahneleri
Nasihat verme sahneleri
Dağlarda gezme sahneleri
Meclis, huzura kabul ve görüşme sahneleri
Mezarlık ve ölüm sahneleri
Kahramanlık, macera ve tutuklama sahneleri
Yolculuk ve gezinti sahneleri
Düğün ve eğlence sahneleri
Hamam sahneleri
Diğer sahneler
(Gül Derman, Resimli Taş Baskısı Halk Hikâyeleri, AKM Yay., Ankara, 1988, s. 60-70.)