Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə106/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   102   103   104   105   106   107   108   109   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

S |
MİLLİYETÇİLİK


KÖKLERİ VE GELİŞİMİ
“M illet” kelimesi 13. Yüzyıl’dan beri kullanılmakta ve Lâtince doğum anlamına gelen 
nasa
keli­
mesinden türemektedir. 
Natio
şekline dönüştüğünde, doğum ya da doğum yeri açısından birleşen 
insanlar grubuna tekabül eder. Özgün kullanımıyla millet 
(nation)-,
hiçbir siyasî atıf taşımamakla 
birlikte, bir insan türüne ya da ırksal bir gruba işaret eder. Terim 18. Yüzyıl’ın sonlarına kadar fazla 
bir siyasî ton taşımamış ve birey ya da grup olarak insanların “milliyetçiler” olarak tasnifine temel 
referans olmuştur. “Milliyetçilik” terimi matbuata yansımış olarak ilk defa, Jakobenlere karşıt olan 
bir Fransız papazı olan Augustin Barruel tarafından kullanılmıştır. 19. Yüzyıl ın ortalarına gelindi­
ğinde milliyetçilik yaygın bir biçim de siyasî bir doktrin ya da hareket olarak kabul edilmeye baş­
landı. Örneğin, 1848 de tüm Avrupa’yı sarsan devrimin temel içeriğini oluşturdu. Pek çok açıdan, 
milliyetçilik son iki yüzyılda dünyanın birçok bölgesinde tarihi yeniden şekillendiren siyasî inanç­
ların en başarılı ve en etkilisinin içinde gelişti.
Milliyetçilik fikri Fransız İhtilâli sırasında doğdu. Daha önceleri ülkeler; “hâkimiyet alanları 
(realms)”,
“prenslikler”, ya da “krallıklar” olarak bilinmekteydi. Ülkenin sakinleri siyasî kimlikleri 
millî kimlikler ya da vatanseverlik (bkz. s. 172) duyguları yerine yöneticiye ya da yönetici hane­
danlığa bağlılıkla şekillenen “tebaalar ”dı. Bununla birlikte, 1789’da Fransa’da XV I. Louise karşı kal­
kışan devrimciler halk adına aynı şeyi yaptılar ve halktan “Fransız milleti’ ni anladılar. Jean-Jacques 
Rousseau’nun (bkz. s. 170) yazılarından ve yeni bir doktrin olan halkın kendi kendini yönetimi fik­
rinden etkilendiler. Milliyetçilik, bundan dolayı, “tahtın tebaası’ nın “Fransa’nın vatandaşları” olması 
gerektiği fikrini yansıtan devrimci ve demokratik bir inançtı. M illet kendinin efendisi olmalıydı. Bu­
nunla birlikte, bu tarz fikirler Fransızları dışlayıcı bir nitelik taşımamaktaydı. Devrim ve Napoleon 
Savaşları boyunca, 1792-1815, Kıta Avrupası, Fransa’ya karşı büyük bir kızgınlık ve bağımsızlık ar­
zusu uyandıran Fransız işgâline mâruz kaldı. Uzunca bir süredir devletler derlemesi hâlinde bölün­
müşlük arz eden İtalya ve Almanya’da fetihlerin getirdiği tecrübe, tarihte ilk defa, Fransa’dan tevarüs 
eden milliyetçiliğin yeni dilinde ifadesini bulan bir millî birlik bilinci doğurdu. Milliyetçi fikirler, 19. 
Yüzyıl’ın başlarında, “Özgürleştirici 
(liberator)”
Simon Bolivar’ın ( 1783-1830) Yeni Grenada olarak 
bilinen ve şu an Kolombiya, Venezuela ve Ekvador’u kapsayan ve ayrıca Peru ve Bolivya’da da şâhit 
olunan İspanya yönetimine karşı isyan hareketine mekânlık eden Lâtin Amerika’ya da sıçradı.
Milliyetçiliğin yükseliş dalgası; Türkiye, Avusturya ve Rusya gibi çok-milletli imparator­
lukların liberal ve millî baskılarla yüzleşmeleri neticesinde zayıflama sürecine girmelerine ve 19. 
Yüzyılda Avrupa haritasının yeniden çizilmesine yol açtı. 1 8 4 8 ’de millî direniş hareketleri İtalyan 
devletlerinde, Çek ve Macarlar arasında ve millî birlik arzusunun kısa süreli Frankfurt parlamen­
tosunun oluşumunda dile getirilen Almanya’da patlak verdi. 19. Yüzyıl, millet inşası dönemiydi. 
Avusturya Şansölyesi Metternich tarafından “sadece coğrafî bir ifade’’den ibaret olarak görülerek 
gözden çıkarılan İtalya 1861’de birleşik bir devlet hâline geldi. Birleşme süreci 1 8 7 0 ’de Rom anın 
alınmasıyla tamamlanmış oldu. Daha önceleri 39 devletin bileşimi olan Almanya, Fransa-Almanya 
Savaşının akabinde, 1871 senesinde birleşik bir devlet hâline geldi.


Ne var ki, milliyetçiliği bu dönemde karşı konulamayan ve tamamen halk desteğine dayanan 
bir akım olarak görmek yanlıştır. Milliyetçilik tutkusu, geniş anlamda millî birlik ve anayasal hü­
kümet fikirlerini çekici bulan, yükselen bir orta sınıfa özgülenmişti. O rta sınıf milliyetçi hareket, 
millî birlik ve bağımsızlık rüyalarını diri tutsa da, kendi başlarına millet-inşa süreçlerini başaracak 
güce henüz sahip değillerdi. M illiyetçi hedeflerin sonuca ulaştığı Almanya ve İtalya’da bu başarının 
sağlanabilmesinin temel nedeni, Piedmont ve Prusya gibi yükselen devletlerin emelleriyle m il­
liyetçilik fikrinin çakışmasıydı. Örneğin, Almanya, birleşmesini liberal milliyetçi hareket uğruna 
yapmadı; daha ziyade, 1866’da Avusturya’yı ve 1870 ve 1871 yıllarında Fransa’yı yenen Prusya 
ordusuna borçluydu.
Bununla birlikte, 19. Yüzyıl’ın sonunda milliyetçilik, bayrak, millî marş, vatansever şiirler ve 
edebiyat, halk törenleri ve millî tatiller gibi sem bollerin yaygınlaşması sonucu, gerçekten bir halk 
hareketi hâline geldi. Milliyetçilik, ilköğretimin yaygınlaşması, okuma-yazma oranının artması, po­
püler gazetelerin yayımlanması gibi unsurlar sayesinde kitlesel siyasetin etkin dili hâline geldi. Bu 
süreçte milliyetçiliğin temel yapısı da kökten değişti. Daha önceleri milliyetçilik liberal ve ilerlem e­
ci hareketlerle bütünleşirken, zamanla muhafazakâr ve gerici politikacıları da gittikçe artan oranda 
içine almaya başladı. Müteakip dönemlerde sosyal devrim ve uluslararası işçi sınıfının dayanışma­
sı fikirleriyle tecessüm eden sosyalizmin meydan okuyuşuna karşı milliyetçilik, sosyal bütünlük
düzen ve istikrar kavramlarını öne sürerek karşılık verdi. Böylelikle, bir şekilde güçlü işçi sınıfını 
kendisiyle bütünleştirme çabası içine giren milliyetçilik, sosyal yapıyı ancak bu surette koruyabile­
ceğini düşünmeye başladı. Bundan böyle milliyetçilik coşkusu siyasî özgürlük ve demokrasinin za­
feriyle değil, millî onur ve askerî başarıyla yükselecekti. Bu tarz milliyetçilik, şovenizm ve yabancı 
düşmanlığına dayanan bir ideoloji hâline dönüştü. H er millet, diğer m illetleri yabancı, güvenilmez, 
hatta tehditkâr görürken, kendini biricik ve üstün olarak algılamaya başladı. Halka dayalı milli­
yetçiliğin bu yeni iklimi, 1870 ve 1880’lerde sömürgeci yayılım politikalarının içini doldurmasına 
ve yüzyılın sonunda dünya nüfusunun büyük bir kısmını Avrupa’nın kontrolüne bırakmasına yar­
dımcı oldu. Aynı zamanda milliyetçilik, uluslararası kuşku ve rekabet duygusunun uyanmasına ve 
dolayısıyla 1914’te Dünya Savaşının çıkmasına da yol açtı.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonu, Orta ve Doğu Avrupa’da millet-inşa süreçlerinin tamamlanma­
sına şâhit oldu. Paris Barış Konferansında ABD Başkanı Woodrow W ilson “milletlerin kendi ken­
dini yönetmesi” ilkesini savundu. Alman, Avusturya-Macaristan ve Rus imparatorlukları dağıldı ve 
Finlandiya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya ve Yugoslavya olarak sekiz yeni devlet ortaya çıktı. 
Bu yeni ülkeler varolan millî ve etnik grupların coğrafyasına uygun olarak millî devletler hâlinde 
dizayn edildiler. Bununla birlikte, Birinci Dünya Savaşı ilk etapta çatışmayı hızlandıran ciddî ulusal 
gerginlikleri çözmede başarısız oldu. Gerçekten de, barış anlaşmasının şartlarının getirdiği bozgun ve 
hayâl kırıklığı yerini şaşkınlık, hırs ve acıya bırakmıştı. Bu durum en açık bir biçimde, iki dünya savaşı 
arasında, yayılmacı ve emperyal politikalar uygulayarak ulusal gururu tamir etme sözüyle iktidara 
gelen faşist ve otoriter hükümetlere sahip olan Almanya, İtalya ve Japonya’da kendini gösterdi. M il­
liyetçilik, bundan dolayı, hem 1914 ve hem de 19 3 9 ’da savaşa yol açan güçlü bir faktör hâline geldi.


20. 
Yüzyıl boyunca Avrupa’da doğan milliyetçilik doktrini, sömürgeci yönetime karşıt olarak 
Asya ve Afrika halkları arasında ve aynı zamanda küresel düzeyde yayıldı. Sömürgecilik süreci, 
sadece siyasî kontrol ve ekonomik üstünlük kurulmasıyla değil, aynı zamanda milliyetçilik de dâ­
hil Batılı fikirlerin sömürgecilerin bizzat kendilerine karşı kullanılması olgularıyla birebir bağlan­
tılıdır. M illiyetçilik ayaklanmaları 1 9 1 9 ’da M ısır’da meydana geldi ve hızla O rta Doğu’ya yayıldı. 
Ingiliz-Afgan Savaşı 1919’da çıktı ve Hindistan’da, Hollanda Doğu Hindistan’ı ve Hint Ç ininde 
isyanlar baş gösterdi. 1945’ten sonra Afrika ve Asya haritası İngiliz, Fransız, Hollanda ve Portekiz 
İmparatorlukları olarak yeniden çizildi. Öyle ki, bu imparatorlukların her biri ya bağımsızlığın ya 
da millî özgürlüğü kazanma savaşlarının müzakerelerinde başarıya götüren milliyetçi hareketlerle 
yüzleşince dağılmaya başladı.
Anti-sömürgecilik sadece Batı tarzı milliyetçiliğin gelişen dünyaya yayılmasına değil, aynı za­
manda milliyetçiliğin yeni şekillerinin üretilmesine de sebep oldu. Gelişen dünyada milliyetçilik 
geniş çaplı birtakım hareketleri içine aldı. Çin’de, Vietnam’da ve Afrika’nın bir kısmında milliyetçi­
lik Marksizmle birleşti ve “millî özgürlük” sadece basit bir hedef olarak görülmedi, aynı zamanda 
sosyal devrimin bir parçası şeklinde algılandı. Daha başka yerlerde, gelişen dünya milliyetçiliği hem 
liberal demokratik ve hem de devrimci milliyetçi sosyalist kavramları reddeden Batı karşıtı bir p o­
zisyon almıştır. Bu tarz fikirleri ifade etmenin en önemli aracı, dinî inançlar ve özellikle İslâm idi. 
Özgün bir siyasî inanç olarak İslâmın doğuşu ve yükselişi, özellikle 1979 İran Devrimi’nden beri, 
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da siyasî hayatı dönüştürmüştür. Bazı açılardan İslâm güncel olarak 
dünya çapında hâkimiyet sağlayan Batılı liberal demokrasiye karşı çok önemli bir meydan okumayı 
temsil etmektedir.
Bununla birlikte, milliyetçiliğin sadece 19. Yüzyılda Avrupa millet-inşa süreci ya da İkinci D ün­
ya Savaşı sonrası anti-sömürgeci mücadelelerle ilgili olup olmadığı ya da milliyetçiliğin bugün yaşayıp 
hayatadığı, yahut anakronik bir yaklaşımdan ibaret olup almadığı ciddî bir tartışma konusudur. Bu 
tez, bu bölümün son kısmında ele alınacak ve özellikle küreselleşmenin yükselişi bağlamında değer­
lendirilecektir. Ne var ki, sadece milliyetçiliğin devamının değil, aynı zamanda yeniden dirilişinin de 
açık kanıtları yakın tarihimizde mevcuttur. 1960’lardan beri istikrarlı millî-devletler gittikçe millî ge­
rilimler yüzünden kesintiye uğrar. Örneğin, İngiltere’de İskoç, Galler ve rakip İrlanda milliyetçilikleri 
siyasî hayatın kurulu özelliği hâline geldi. Ayrılıkçı hareketler Kanada’mn Québec eyaletinde ve kuzey 
İspanya’da Basklar, Türkiye ve Irak’ta Kürtler, Sri Lanka’da Tamiller ve Hindistan’da Keşmir Müslü­
manları gibi gruplar arasında gelişti. 1989 ve 1991 yılları arasında Doğu Avrupa’nın dönüşümü böl­
gede milliyetçiliğin yeşermesine imkân sağladı. Sovyetler Birliği, Rus olmayan halklarının arasında 
milliyetçiliğin yükselmesi sonucu çöktü. Çekoslovakya, 1992’de bağımsız Çek ve Slovak devletlerinin 
kurulması sonucu hayatiyetini kaybetti. Yugoslavya, 1991’de Sırplar ve Hırvatlar arasında büyük öl­
çekli bir savaşın ve 1992-1996 yılları arasında Bosna’da dört yıl süren bir iç mücadelenin meydana 
gelmesi ve yoğun bir etnik ihtilâfın sonucu parçalandı. Bu tarz milliyetçilik biçimleri, bunun ötesinde, 
etnik-kültürel birlik arzusu ve bazı durumlarda açıkça şovenist ve yayılmacı arzularca şekillendirildi.



Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   102   103   104   105   106   107   108   109   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin