Mücadele
İngiliz Biyolog Charles Darwin’in (18 09 -1 88 2 ) The Origitı ofSpecies (Türlerin Kökeni, [1859] 1972)
sadece doğa bilimlerinde değil, 19. Yüzyıl ın sonlarına doğru hem sosyal hem de politik düşüncede
etkili olmuştur. Liberal filozof ve sosyolog Herbert Spencer’ın (1820-1903) “doğal seleksiyon’dan
yola çıkarak geliştirdiği “en güçlü olan ayakta kalır” fikri, bireyler arasındaki mücadele, çok çalışan
ve yetenekli olanları ödüllendirirken, tembel ve yeteneksizleri cezalandırır olarak açıklanabilir. İn
sanın varlığının mücadele ve rekabete dayandığı fikri, uluslararası rekabetin had safhada yaşandığı
1914’te savaşa doğru giden dönemde özellikle çekicilik kazanmıştır. Faşizmin ortaya çıkışında sos
yal Darwinizm önemli ölçüde etkili olmuştur. Faşistler mücadeleyi sosyal hayatta ve uluslararası dü
zeyde doğal ve kaçınılmaz olarak görüyorlardı. En güçlü ve hızlı olanın hayatta kalmasını sağlayarak
insanlığın gelişmesini garantileyen tek yol, mücadele ve rekabettir. Hitler (bkz. s. 218) 1944’te üst
düzey yöneticilerine “Zafer güçlünün, ölüm zayıfındır” demiştir. İnsan varlığının test edildiği alan
Alman Nazi diktatörü. AvusturyalI gümrük memurunun oğlu; Hitler, 1919 yılında katıldığı
Alman Nasyonel Sosyalist işçi Partisl'nin 1921 yılında lideri oldu. 1933'te Şansölye oldu ve
bir sonraki yıl kendisini, Almanya'nın
Führeri
olarak ilân etti. Hitler'in rejimi acımasız askerî
yayılma politikasıyla ve yok etmek istediği AvrupalI Yahudiler ile bilinir.
Özgün bir düşünür olmayan Hitler,
Mein Kampf (Kavgam
[1925-1926]) adlı eserinde yayılma
cı Alman milliyetçiliğini, ırkçı anti-Semitizmi ve Nazi programı için acımasız mücadeleyi bir
araya toplamıştır. Hitler'in dünyaya bakışını şekillendiren tarih teorisine göre, Almanlar ve Yahudiler arasındaki
sonsuz mücadele, iyi ve kötünün birbirleriyle mücadelelerini yansıtıyordu.
______________________________________________________________________________ S
mücadele ve rekabet ise Hitler’in “hayatın değişmez kanunu” olarak tanımladığı savaş en uçtaki test
alanıdır. Savaşı kendi içinde iyi olarak niteleyen faşizm, politik ideolojiler arasında bu yönüyle tektir.
Mussolini’ye göre “savaş erkeklerin, annelik kadınların işidir.”
Darwinci düşünce, faşizme iyiliğin güç, kötülüğün zayıflık olduğu politik değerini aşılamıştır.
Sempati, merhamet, şefkat gibi insanlığın geleneksel ve dinlerinin değeri aksine, faşizmde sadakât,
görev, itaat gibi savaşa dayanan değerlere saygı gösterilmektedir. Savaş zaferle süslendiğinde, güce
ve dayanıklılığa tapılır. Aynı şekilde zayıflıkla alay edilir ve zayıf ya da yetersiz olanın ortadan kal
dırılması hoş karşılanır. Ortak çıkar için zayıflar feda edilirler çünkü bir türün hayatta kalması, o
türün mensubu bireylerin her birinin hayatından daha önemlidir. İnsancıl yaklaşım, bunun tam
tersine, zayıfı korumayı öğütler. Faşizmde zayıflık ve özürlülük katlanılamaz ve yok edilmelidir.
Bunun örneği Nazi Almanyası’nda uygulanan ırk iyileştirmeciliği (öjenik [eugenics] ) programında
fiziksel ve zihinsel engelli kişiler önce kısırlaştırılmış ve 1939-1941 yılları arasında sistematik bir
şekilde öldürülmüştür. 1941’den sonra Avrupalı Yahudilere de yapılan, aynı politikanın yani ırk
iyileştirmeciliğinin bir örneğidir.
Son olarak faşizmin, hayatı, “sonu olmayan bir mücadele” olarak görmesi ona, yayılmacı ve
hareketli bir yapı kazandırmıştır. Millî değerlerin gelişmişliği kargaşa ve mücadeleden zaferle çı
karak ispatlanmış olur. Bu durum Hitler’in Meitı K am pf ( Kavgam, 1925-1926) adlı kitabındaki
dış politika hedeflerinde “Doğuda hayat alanı oluşturmak ve tüm dünyaya hâkim olmak” şeklinde
ifade edilir. 1933’te iktidarıele geçiren Hitler, 1930’ların sonlarına doğru uygulamaya koyacağı ge
nişleme politikasına hazırlık olarak hızlı bir silâhlanma programına girişmiştir. Avusturya’yı 1938,
Çekoslovakya’yı 1939 Baharı, Polonya’yı 1939 Eylülünde işgâl ederek Fransa ve İngiltere’ye mey
dan okumuştur. Hitler, Sovyetler Birliğini işgâl etmek için 1941’de Barborossa Operasyonunu
başlatmıştır. 1945’te tam yenilgiden sonra bile Hitler, sosyal Darwinizmden vazgeçmemiş ama
Alman milletinin ölümüne dövüşmeyerek, verdiği emirleri uygulamadığını ve kendisini yarı yolda
bıraktığını açıklamıştır.
|