Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə159/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   155   156   157   158   159   160   161   162   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

21. YÜZYIL DA FAŞİZM
Bazı yorumculara göre faşizm, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısına kadar bile ayakta kalamamıştır ve 21. 
Yüzyıl’da da ciddîye alınacak bir varlığı yoktur. Örnek olarak Ernst Nolte’nin (1965) klasik ana­
lizinde faşizm, geleneksel toplumun kültürel ve ruhanî birliğini korumak isteğine bağlı olarak


modernleşmeye ve milliyetçiliğin ilerlemesine karşı tarihin belli bir dönemine özgü bir isyandır. 
Modernleşme sürecinin bu dönemi geçtiğine göre, faşizmle ilgili tüm cümleler geçmiş zamanda 
kurulmalıdır. Sovyet Kızıl Ordusunun Berlin kapılarına dayanmasıyla Führer sığınağında Hitler’in 
intiharı, faşizmin “ Götterdämmerung” ya da “Tanrıların Alacakaranlığı” olarak adlandırılır. N e var 
ki bu tip yorumlar, 20. Yüzyıl’ın sonlarına doğru faşizmin yeniden doğuşu ya da faşizmin benzeri 
hareketleri öngörmesi çok kolay olmamıştır. Ancak bu hareketler çok farklı strateji ve tarzlarda 
gelişmişlerdir.
Jean-Marie Le Penin başını çektiği Fransa'daki Millî Cephe (Front National) 1980’lerden 
beri göçmenlere karşı çıkarak artan bir oy desteği kazanmıştır. 2002’de Le Pen, beş milyon oy ala­
rak başkanlık seçimlerine soyunmuştur. 2000 yılında Avusturya’da Jörg Haider’in liderliğini yap­
tığı sağcı Özgürlük Partisi, oyların %27’sini alarak koalisyonda yer almıştır. İtalya’da Gianfranco 
Fini’nin İtalya Sosyal Hareketi’nin (M SI) 1994 yılında faşist geçmişini görmek için Millî Birlik 
(A N ) ismini alarak “post-faşist” bir gündemi resmî olarak benimsemiştir. Almanya’daki Cumhuri­
yetçi Parti gibi yabancı karşıtı ve radikal milliyetçi gruplar 1990’da Berlin Duvarının yıkılmasıyla 
gerçekleşen birleşmeden sonra eski komünist D oğu Berlin’den gelen göçlere karşı çıkan tutumla­
rıyla daha fazla destek toplamışlardır. İngiltere’de, Millî Cephe nin (National Front) göçm en karşıtı 
“yeni ırkçılığı”, 1980’lerde ve 1990’larda İngiliz Millî Partisi (BNP) tarafından yeniden canlandı- 
rılmıştır. Belçika, Danimarka ve 2002 de suikast sonucu öldürülen Pim Fortuyn öncülüğündeki 
Hollanda’da radikal sağcı göçm en karşıtı partiler, politikada önemli yer edinmişlerdir.
Pek çok yönden, geç 20. Yüzyıl’dan bu yanaki tarihsel koşullar, iki savaş arası dönemin dersle­
rinden bir kısmını, yani faşizmi besleyen kriz, belirsizlik ve düzensizlik koşullarını ortaya çıkarmış­
tır. 1945 sonrasının ilk dönemlerindeki politik istikrar ve düzenli ekonom ik büyüme, radikal sağ ile 
özdeşleşen öfkeli ve saldırgan politikaya karşı bir panzehir olmuştur. Ancak dünya ekonomisindeki 
belirsizlik ile politik ve sosyal problemlerde mevcut partilerin yetersiz kalması, göç ve zayıflayan 
millî kimlik korkusu yayan aşırı sağ partilere fırsat kapısı açtı. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve artan 
küreselleşme, bir şekilde bu faktörleri güçlendirir. D oğu Avrupa’da komünist yönetimin son bul­
ması, özellikle eski Yugoslavya’da aşırı milliyetçi ve faşizm tarzı hareketlerin artmasına ve yıllardır 
bastırılmış millî rekabetlerle ırksalcı öfkenin su yüzüne çıkmasına neden olmuştur. Küreselleşme 
kendi payına düşeni yapmış, dar görüşlü etnik ya da ırk temelli milliyetçiliğin yükselişine katkıda 
bulunarak yurttaşlık yapısına dayanan millî devletlerin zayıflamasına neden olmuştur.
Diğer yandan, klasik faşizm kalıntısı temalarım sahiplenen aşırı sağcı ve göçm en gruplara 
karşı gruplar, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemindekinden çok farklı olan şartlar ve zorluklar 
karşısında şekillenerek çok farklı bir yapı sergilemektedir. Meselâ Avrupa emperyalizminin mirası 
üzerine kurulmak yerine m odern radikal sağ, post (sömürgecilik sonrası bir bağlamda) üzerine 
çalışmaktadırlar. Çok-kültürlülük (bkz. s. 78) Batı toplumlarında o kadar çok ilerlemiştir ki, saf 
ırktan oluşan millî devlet kurma fikri, artık gerçekçiliğini kaybetmiştir. Aynı şekilde iki dünya savaşı 
arası dönem de faşizmin karakterini ve başarısını belirlemede etkili olan geleneksel sınıf ayrımları, 
yerini, daha karmaşık ve fazla sayıdaki “post-endüstriyel” sosyal yapılanmalara bırakmıştır. E kono­


mideki küreselleşme, klasik faşist hareketleri kısıtlayan en büyük engeldir. Küresel kapitalizm millî 
sınırların belirginliğini zayıflattıkça savaş, gelişme ve ekonomide kendi yağıyla kavrulma fikrinin 
doğuracağı faşizm ideali tarihe gömülü kalacaktır.
Modern faşist benzeri parti ve gruplar, nasıl bir faşizmi benimsemektedir? Çoğu yeraltında 
olan bazı gruplar hâlâ Hitler (bkz. s. 218) ve Mussolini’ye (bkz. s. 224) inanarak militan ve 
devrimci faşizmi savunurken büyük partilerin ve grupların çoğunluğu faşist gömleğini çıkart­
tıklarım veya hiçbir zaman giymediklerini savunmaktadır. Bu tip gruplar için neo-faşist kavramı 
kullanılabilir. Millî Cephe, Avusturya Özgürlük Partisi, İngiliz Millî Partisi, İtalya’daki MSI veya 
A N gibi gruplar çok partili siyasete ve seçime dayanan demokrasiyi savundukları için faşizmden 
farklı olduklarını iddia ederler. Diğer bir deyişle mutlak liderlik, totaliter rejim ve aşırı ırksalcılıktan 
(bkz. s. 226) vazgeçen faşizme “demokratik faşizm” adı konabilir. Pek çok yönden bu tarz bir fa­
şizm, 21. Yüzyıl’da başarılı olabilir. Liberal demokrasiyi kabullenip geçmişlerini gömerek Mussolini 
ve Hitler’in barbarlığının bıraktığı lekeden kurtulmuştur. 21. Yüzyıl’ın ekonomik krizler ve politik 
istikrarsızlıklara gebe olması, bu grupların sosyal uyum ve organik bütünlük politikalarını çok iyi 
bir şekilde kullanmalarını sağlayabilir. Le Pen, Haider ve Fortuyn gibi karizmatik bir liderde vücut 
bulan güçlü devlet anlayışı, bu şartlarda çok çekici olacaktır.
Neo-faşizmi değerlendirirken iki ihtimâli mutlaka göz önünde bulundurmalıyız. Bunlardan 
birincisi, liberalizmle birleşen faşizmin, faşist ilkeye ne kadar sâdık kalacağıdır. Millî toplumun or­
ganik bütünlüğünü vurgulayan yönüyle faşizm, çok partililik, hoşgörü, bireycilik (bkz. s. 45) ve 
savaş karşıtı liberalizmle zıt kutuplarda yer almaktadır. Bu belki de demokratik sosyalizmin geliş­
mesine paralel olarak, demokratik faşist partileri ayakta kalabilmek için geleneksel fikir ve değerle­
rinden vazgeçmeye doğru götürecektir. Böylelikle demokrasi faşizme karşı galip gelecektir. İkinci 
ihtimâl ise faşizmin liberal demokrasiyle birleşmesi taktik gereğidir. Bu, faşizmin, gerçek ruhunun 
güç ve saygınlık kazanana kadar neo-faşizmle örtüldüğü anlamına gelir. Bu faşizmin klasik politi­
kasıdır. Meselâ Hitler ve Naziler, 1933’te iktidarı ele alana kadar parlamenter demokrasiyi destekler 
gibi görünmüşlerdir. Neo-faşist parti ve hareketlerin demokrasiyi yine basit bir taktik aracı olarak 
kullanıp kullanmadıkları, ancak aynı şekilde başarılı olurlarsa ortaya çıkacaktır.

Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   155   156   157   158   159   160   161   162   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin