T. C. Erciyes üNİversitesi eczacilik faküLtesi Dİyabet tedaviSİ GÖren hastalarin hastalik ve tedavileri hakkindaki BİLGİ DÜZEYleriNİn değerlendiRİlmesi Hazırlayan



Yüklə 473,44 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/7
tarix24.01.2017
ölçüsü473,44 Kb.
#6284
1   2   3   4   5   6   7

Orta Etkili İnsülinler  

NPH (Nötral Protamin Hagedorn İnsülin,  İzofan  İnsülin):  Regüler insülinlerin 

yapısı ve kristal büyüklüğü değiştirilerek elde edilen NPH insülinler daha uzun etki 

gücüne sahiptir. Gerçekte bir protamin çinko insülin türü olmasına karşın serbest 

protamin içermediği için, kısa etkili nötral regüler insülinle kolayca karıştırılabilir. En 

sık kullanılan modifiye insülin türüdür. 

Karma lente insülin: Lente insülinlerin iki türünün karışımından oluşurlar. NPH ve 

lente insülinlerin etkisi kısmen uzun olduğundan tokluk kan şekeri kontrolü için ideal 

değildirler. Açlık plazma glukoz ve yemek öncesi plazma glukoz düzeylerinin 

düşürülmesinde etkilidirler (58, 72). 



Uzun Etkili İnsülinler 

Protamin Çinko İnsülin: Oldukça fazla çinko içerir. İçindeki protamin miktarı insülini 

nötralize etmek için gerekenin üstündedir. Bu nedenle serbest protamin içerir. Bu 

preparat, glukozüriyi 24 saat boyunca ortadan kaldıracak dozda verilirse, genellikle bu 

sürenin sonuna doğru belirgin hipoglisemi yapar. Bu nedenle kısa etkili bir insülin 

preparatı ile birlikte azaltılmış dozda verilir. Etki süresinin 24 saatin üstünde olması 

pratikte sakınca teşkil eder. Bu tür insülin preparatı fazla kullanılmaz (37, 73). 



Ultralente  İnsülin:  En uzun etkili kristal lente insülin süspansiyonudur. İnsülinden 

başka bir yabancı protein içermediği için, kombine insülin preparatlarına göre 

alerjenliği daha azdır. Semilente ve kısa etki süreli insülinlerle karıştırılabilir (37). 


38 

İnsülin eksikliği Tip 1 DM‘un özelliğidir ve ketozis gibi durumların önlenebilmesi için 

insülin replasmanı önemlidir. Doğru kullanıldığında insülin hiperglisemi gibi klinik 

semptomları ortadan kaldırır, diyabetik ketoasidozisi önler, yağsız vücut kitlesi ve 

egzersiz kapasitesinin yeniden kazanılmasını sağlar, bazı enfeksiyonların sıklığını 

azaltır ve hastanın iyilik halini artırır, fetal ve maternal morbiditeyi azaltır, 

mikrovasküler ve makrovasküler komplikasyonları önler veya geciktirir (74). 

Tip 2 DM hastalarının tedavisi genellikle insülin içermez. Diyet, egzersiz, kilo kaybı ve 

oral antidiyabetiklerle hipergliseminin kontrolünün sağlanması başlangıçta yeterlidir. 

Ancak bunların yetersiz kaldığı durumda insülin tercih edilir (75). 

İnsülin tedavisine bağlı komplikasyonlar iki grupta incelenir; birincisi insülinin 

farmakolojik etkisine bağlı komplikasyonlar; ikincisi ise insülinin antijenik veya 

immunojenik özelliğine bağlı komplikasyonlardır. Farmakolojik komplikasyonlar: 

hipoglisemi, hipertrofik lipodistrofi, insülin ödemi, obezite ve kilo alma iken; 

immunojenik komplikasyonlar: insülin lipoatrofisi, insülin alerjisi, artralji-artritis-myalji 

sendromu ve nokturnal hipoglisemidir (14).

 

2.7.3.2. Oral Antidiyabetik İlaçlar 

İnsülinin diyabet tedavisinde güçlü etkinliğine karşın ağız yolundan alınamaması 

önemli bir dezavantaj oluşturmuştur. Bu nedenle oral yoldan etkili olan antidiyabetik 

ilaçların bulunması için uzun çalışmalar yapılmıştır. İlk olarak 1920‘de bitkisel kaynaklı 

bir alkoloid olan dekametilendiguanid maddesi bulunmuş, ancak belirgin hepatotoksik 

etkilerinden dolayı kullanılamamıştır. 1940‘larda tifo tedavisinde kullanılan bir 

sülfonamid bileşiğinin hastalarda hipoglisemi oluşturduğu bulunmuştur. Daha sonra 

sülfonilüre türevleri ve biguanidler tedaviye girmiş, bunu 1990‘da sülfonilüre benzeri 

ilaçlar ve insülin duyarlaştırıcıların keşfi izlemiştir (37). 

Oral antidiyabetik ilaçların günümüzde kullanılan sınıflandırması şöyledir: 

 

İnsülin salgılatıcılar 



o

 

Sülfonilüreler 



o

 

Metglinidler  



39 

 



İnsülin duyarlaştırıcılar 

o

 



Biguanidler  

o

 



Tiazolidindionlar (glitazonlar) 

 



İnkretin-mimetikler 

o

 



Glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1) agonistleri 

o

 



Dipeptidilpeptidaz-4 (DPP-4) inhibitörleri 

 



Diğer  

o

 



Alfa-glukozidaz inhibitörleri 

o

 



Aldoz redüktaz inhibitörleri (76) 

İnsülin Salgılatıcılar 

Sülfonilüreler: Bu grup bileşikler pankreas beta hücrelerinden insülin salgılanmasını 

artırarak kan şekerini düşürürler. Beta hücre membranı üzerindeki reseptöre bağlanarak, 

ATP‘ye hassas potasyum kanalını kapatırlar. Böylece potasyumun hücre içinden 

çıkışını önleyerek hücre membranını depolarize ederler. Hücre membran 

depolarizasyonu sonucu voltaja bağımlı kalsiyum kanallarını açarak ekstrasellüler 

kalsiyumun hücre içine girmesi sağlanır. Sonuçta hücre içi kalsiyumda artma olur ve 

insülin sekresyonu uyarılır. Ayrıca insülinin hepatik klirensini azaltarak insülin 

miktarını artırırlar (14, 68). 

Sülfonilüre grubu ilaçlar birinci kuşak sülfonilüreler (tolbutamid, asetoheksamid, 

tolazamid, klorpropamid) ve ikinci kuşak sülfonilüreler (glibenklamid, gliburid, 

gliklazid, glikuodin, glimepirid) olmak üzere alt gruplara ayrılır.  İkinci kuşak 

sülfonilüreler daha olumlu yan etki profilleri ve daha az ilaç etkileşiminden dolayı 

birinci kuşak sülfonilürelere göre daha fazla tercih edilmektedir.  

Sülfonilüreler tek başlarına veya insülin ya da  diğer oral antidiyabetiklerle kombine 

edilebilir. Ancak insülin ile kombine edildiğinde endojen insülin üretimi olmalıdır (77). 


40 

Sülfonilürelerin en önemli yan etkileri hipoglisemi, alerjik reaksiyonlar, karaciğer 

toksisitesi, hematolojik bozukluklar, kilo alımı, flushing ve mide-barsak yakınmalarıdır. 

Tolbutamid ve asetoheksamid tabletlerinin büyük olması ve günde üç kez verilme 

zorunluluğu kullanım yönünden dezavantaj oluşturur. Bu yönden ve ucuz olması 

nedeniyle klorpropamid hastalar tarafından daha sık tercih edilmektedir (7, 58). 



Metglinidler (Sülfonilüre Benzeri İnsülin Salıvericiler): Bu ilaçlar da sülfonilüreler 

gibi beta hücrelerini SUR1 (sülfonilüre reseptörü) reseptörler aracılığıyla etkilerler. 

Farmakolojik etki profilleri sülfonilürelere benzer ancak etki süreleri daha kısadır. 

Tedavide kullanılan metglinidler, repaglinid ve nateglinid olmak üzere iki türdür (41). 

Repaglinid, barsaktan çok çabuk absorbe edilir, bu nedenle etkisi çabuk başlar. 

Karaciğerde hızlı bir şekilde inaktif metabolitlerine yıkılır. Bu nedenle böbrek işlevi 

azalmış hastalarda doz ayarlaması gerekmez. Diyet ve egzersizle yeterinde kontrol 

altına alınamayan hafif Tip 2 diyabet hastalarında bu uygulamalara ek olarak kullanılır. 

Sülfonilüreler ile aynı hedef noktayı etkiledikleri için kombinasyonundan sinerji 

beklenmez (37, 41). 



İnsülin Duyarlaştırıcılar 

Biguanidler: Biguanidlerin kullanımda olan tek örneği metformindir.  Bu grup ilaçların 

insülin sekresyonu üzerine hiçbir etkisi yoktur, antidiyabetik etkilerini başka yollardan 

gösterirler. Etki mekanizmaları tam olarak belirlenememişsede çeşitli mekanizmalar 

ileri sürülmüştür. Tip 2 diyabetli hastalarda metforminin bazı çalışmalarda endojen 

glukoz üretimini inhibe ettiği gösterilmiştir. Bu etkinin insülini potansiyalize etmeleri 

sonucu meydana gelmesi olasılığı vardır. Ayrıca periferik dokularda insülinin uyardığı 

glukoz atılımını artırırlar (24).  

Metformin tedavisi sülfonilürelerin aksine kilo alımıyla ilişkili değildir. Bu sebeple 

şişman hastalarda onlar yerine tercih edilir. Diyet ve egzersizle hiperglisemisi kontrol 

altına alınamayan hastalarda bu önlemler yanında tek başına yararlı olabilir. Yetersiz 

kalırsa kombinasyon tedavisine  geçilir (24). 

Metformin tedavisinde en sık karşılaşılan yan etki, hafif gastrointestinal bozukluklardır. 

Daha seyrek olsa bile laktik asidoz yapabilir. Laktik asidoz oluşanların çoğunda böbrek 


41 

yetmezliği bulunduğu ve ilacın itrahının azaldığı saptanmıştır. Ayrıca metformini laktik 

asidoz eğilimi yaratan durumlarda, gebelerde ve emzirenlerde kontraendikedir (24). 

Tiazolidindionlar (Glitazonlar): Klinik kullanıma giren ilk üye troglitazon, ağır KC 

nekrozu yaptığı için piyasadan çekilmiştir. Daha güvenli olan rosiglitazon ve 

pioglitazon halen kullanılmaktadır.  Çeşitli tiazolindionların, insülin rezistansı gelişmiş 

durumlarda hedef hücrelerin insüline duyarlılığını artırdıkları ve rezidansı  kısmen 

kırdıkları bulunmuştur. Bu ilaçların rezistan hastalarda hiperinsülinemiyi, 

hiperglisemiyi, lipid düzeylerini ve glikozillenmiş hemoglobin düzeylerini düşürdükleri 

saptanmıştır. Biguanidler gibi, sadece antihiperglisemik etki yaparlar, hipoglisemi 

yapmazlar. Normal kimselerde insüline duyarlılığı ve onun etkinliğini artıramazlar, 

glisemiyi değiştiremezler, insülin salgılanmasını artıramazlar.  

Her iki ilaç da vücut ağırlığını artırır, vücutta su tutulması ve ödem yapabilir; kalp 

yetmezliği olanlarda kontraendikedirler (37). 

İnkretin-mimetikler 

Yemek yeme eylemi gastrointestinal sistemden birtakım hormonların salınımına sebep 

olur. Bu hormonların pankreastan insülin sekresyonunu stimüle ederek absorbe edilen 

glukoz düzeyine çeşitli etkilerinin olduğu ileri sürülmüş ve bu glukoz düşürücü, barsak 

kaynaklı faktörleri belirtmek için inkretin terimi kullanılmıştır.  İnkretinler insülin 

salgılanmasını düzenler ve glukagon salgılanmasını azaltırlar. En baskın inkretin 

hormonu glukagon benzeri peptid-1‘dir (78). 

Glukagon Benzeri Peptid-1 (GLP-1) Agonistleri: Klinikte  kullanılan tek ilaç 

eksenatiddir.  Tip 2 diyabetin kombine tedavisinde kullanılır. Diğer oral 

antidiyabetiklerle kontrol altına alınamayan Tip 2 DM’da insülin glarjin ile kombine 

edilebilir. Kilo alımına sebep olan ilaçların aksine vücut ağırlığında ortalama 2-2,5 kg 

azalmaya sebep olur. Cilt altına enjeksiyon yoluyla uygulanır. Başlıca yan etkileri 

bulantı, kusma ve ishaldir (79, 80). 



Dipeptidilpeptidaz-4 (DPP-4) İnhibitörleri:  Klinikte kullanılan DPP-4 inhibitörleri, 

sitagliptin  ve  vildagliptindir.  Bu grup ilaçlar inkretin hormonlarının yıkımını 

engelleyerek, onların etkilerinin güçlenmesini sağlarlar. Uzun süreli uygulama ile Tip 2 


42 

diyabetli hastalarda glikolize hemoglobin miktarını düşürdükleri, kilo alımını 

önledikleri, pankreas beta hücre aktivasyonu sağladıkları ve plazma glukagon miktarını 

azalttıkları gösterilmiştir. Gastrointestinal sistemde daha az yan etki oluştururlar (79, 

80). 

Diğer İlaçlar 

Alfa-Glukozidaz İnhibitörleri(AGI): Bu grup içinde akarboz, vogliboz ve miglitol yer 

almaktadır. Ülkemizde sadece akorboz bulunur.  

Gastrointestinal sistemin Tip 1 ve Tip 2 DM patogenezinde önemli bir rolü olmamasına 

rağmen, fizyolojik faaliyetlerindeki değişiklik kan şekeri ve lipitlerin kontrolünü 

artırmak amacıyla kullanılır. Alfa gkukozidaz inhibitörleri ince bağırsaktan 

karbonhidrat emilimini geciktirir ve bu sayede tokluk kan şekeri ve insülin düzeylerini 

düşürürler. Aynı zamanda akarboz bazı gastrointestinal peptid hormonların 

sekresyonunu azaltır. Uygun dozda malabsorbsiyona neden olmadığından kilo kaybı 

yapmaz. 

En sık görülen yan etkileri dolgunluk, şişkinlik ve diyaredir. Doz kontrollü bir şekilde 

artırılırsa yan etkileri azalır (81, 82). 

Aldoz Redüktaz İnhibirörleri (ARI): Tolrestat, sorbinil, alrestatin bu grup ilaçlardan 

deneme dönemindekilere örnektir. AR enzimi etkisiyle diyabetlilerde glukozdan 

sorbitol oluşumunun artması, poliol yolağı üzerinden hücrelere glukoz girişini artırır. 

Bu durum membran permeabilitesini, böbrek, retina ve periferik sinir hücrelerinin 

fonksiyonlarını bozar. Söz konusu ilaçlar glukozun sorbitole dönüşmesini inhibe ederek 

etki gösterirler (37). 

 

 

 

 

 


43 

 

 

 

3. GEREÇ VE YÖNTEM 

Kayseri‘de diabetes mellitus hastalarının kişisel özellikleri ve tedavi sonuçlarının 

değerlendirilmesi çalışması gerçekleştirildi. 2011 Ekim-Aralık ayları boyunca yeni 

teşhis konmuş ve tedavisi devam etmekte olan, araştırmaya alınma kriterlerine uygun 30 

diabetes mellitus hastası ile yüzyüze görüşüldü. Katılımcılara, çalışma ile ilgili bilgi 

verildi ve sözel onayları alındı. Bu hastalara sosyodemografik özelliklerinin, hastalık 

bilgilerinin ve diyabet bakımının sorulduğu 23 soru içeren bir anket uygulandı (Ek1.). 

Uygulanan anketin soru başlıkları şunlardır: 

 

Cinsiyet, yaş 



 

Boy, kilo: Hastaların boy ve ağırlıklarından beden kitle indeksleri (BKİ) 



hesaplandı. BKİ‘lerine göre hastalar 3 gruba ayrıldı: Normal (<25 kg/m

2

), şişman 



(25-30 kg/m

2

), çok şişman (>30 kg/m



2



 

Diyabet tanısı alalı kaç yıl olduğu 

 

Hangi tip diyabet olduğu 



 

Birinci derece yakınlarında (anne, baba, kardeş) diyabet olup olmadığı 



 

Açlık kan şekeri ve HbA1C yüzdesi 



 

Evde düzenli kan şekeri takibi yapıp yapmadığı 



 

Sigara kullanıp kullanmadığı 



 

Eşlik eden diğer kronik hastalıklar ve kullanılan ilaçlar 



 

Sıklıkla yaşanan belirtiler (polidipsi, poliüri, polifaji, nefes kokusu, yaraların geç 



iyileşmesi….) 

 


44 

 



Uygulanan tıbbi tedavi (insülin, oral antidiyabetik ajan veya insülin+oral 

antidiyabetik ajan) 

 

Kan şekerini dengede tutmak için uygulanan non-farmakolojik yöntemler (egzersiz, 



diyet, bitkisel destek) 

 



Hastalık boyunca yaşanan komplikasyonlar 

 



Komplikasyonlarla ilgili rutin yaptırılan kontroller 

 



Eczacı tarafından hastalık ve tedavi hakkında bilgilendirilip bilgilendirilmediği 

 



Tedaviden hoşnutluk durumu  

 



Uygulanan tedavinin ne kadar rahat ve pratik olduğu 

Elde edilen veriler Excel programına aktarıldı ve çalışma sonuçları sayısal değerler veya 

yüzde olarak hesaplandıktan sonra grafiklere aktarıldı. 

 

 



 

 

 



 

 

 



 

 

 



45 

 

 



 

4. BULGULAR 

Çalışmaya yaşları 8 ila 78 arasında (ortalama 49,9 ±19,06 yıl)  30 hasta katıldı. Anket 

uygulanan araştırma grubunun çeşitli sosyodemografik özellikleri, diyabet hastalığı ve 

diyabet kontrolü ile ilgili özellikleri aşağıdaki şekillerde özetlenmiştir. 

Hastaların cinsiyete göre dağılımları incelendiğinde rastgelleme yöntemi ile seçilmiş 30 

diyabet hastasının 17’si (% 56,66) kadın, 13’ü (% 43,33) erkek olup, cinsiyete göre 

dağılımları Şekil 4.1’de belirtilmiştir. 

 

 



Şekil 4.1. Hastaların Cinsiyete Göre Dağılımı 

 

 



 

 

 



 

13

17



0

2

4



6

8

10



12

14

16



18

erkek


kadın

hasta say

ıs

ı

Cinsiyet Durumu



kadın

erkek


46 

Hastaların yaşa göre dağılımları incelendiğinde %76.66’sı 45 yaş üzerindedir (Şekil 

4.2.).  

 

Şekil 4.2. Hastaların Yaşa Göre Dağılımı 

 

 

45 yaşından küçük hastaların %71,43’ü Tip 1 DM hastası iken, %28,57’si Tip 2 



DM’dur (Şekil 4.3.). 45 yaş üzerinde ise Tip 2 DM görülme yüzdesi artmıştır. Bu grupta 

hastaların %17,39’u Tip 1 DM, %82,66’sı Tip 2 DM’dur (Şekil 4.3). 

 

 

Şekil 4.3. Hastaların Yaşa Göre Tip 1 Ve Tip 2 Diyabet Dağılımları 



 

 

2



0

6

5



3

2

10



2

0

2



4

6

8



10

12

14



16

18

<25

25-45

45-65


>65

hasta say

ıs

ı

Yaş Durumu



kadın

erkek


4

1

3



1

1

1



13

5

0



2

4

6



8

10

12



14

16

18



<25

25‐45


45‐65

>65


hasta say

ıs

ı



Yaşa Göre Tip 1 ve Tip 2 Diyabet Dağılımları

tip 2 DM


tip 1 DM

47 

BKİ’ne göre hastalar 3 gruba ayrılmıştır. Buna göre hastaların %26,66’sı normal, 

%46,66’sı şişman ve %26.66’sı çok şişman (obez) dır (Şekil 4.4). Tip 2 diyabetlilerin 

%25’i, Tip 1 diyabetlilerin %11,11’i obezdir. 

 

 

Şekil 4.4. Hastaların Beden Kitle İndekslerine Göre Dağılımları 



 

Ankete katılan hastaların %60’ında 7 yıldan uzun süredir diyabet varken, %6,66’sına 

yeni tanı konmuştur (Şekil 4.5). 

 

 



Şekil 4.5.  Hastaların Tanı Konduktan Sonra Geçen Sürelere Göre Dağılımı 

 

 



3

8

2



5

6

6



0

2

4



6

8

10



12

14

16



<25 kg/m2

25-30 kg/m2

>30 kg/m2

hasta say

ıs

ı

BKİ Durumu



kadın

erkek


1

5

6



1

1

5



8

3

0



2

4

6



8

10

12



14

16

yeni tanı konmuş



≤7 yıl

7-15 yıl


≥15 yıl

hasta say

ıs

ı

DM Geçmişi



kadın

erkek


48 

Ankete katılan hastalardan %3,33’ü diyabetinin tipini bilmezken, %66,66’sı Tip 2 DM, 

%30’u da Tip 1 DM’dur. (Şekil 4.6.) Sınırlı sayıda hastaya ulaşılabildiği için, hastalar 

arasında gestasyonel diyabetli kimse yoktur. Kadınların %29,41’i, erkeklerin %30,76’sı 

Tip 1 diyabetlidir. Buna göre kadınlarda ve erkeklerde Tip 1 ve Tip 2 DM dağılımı 

birbirine yakındır (Şekil 4.6.). 

 

 

Şekil 4.6. Hastaların Hastalıkları İle İlgili Bilgi Düzeyleri Açısından Diyabet Türüne 



Göre Değerlendirilmesi 

 

 



Görüşülen hastaların %60’ının birinci dereceden ailesinde DM hastası vardır (Şekil 

4.7.). %26,66’sının ise hem ebeveynlerinde hem de kardeşlerinde diyabet 

bulunmaktadır. 

 

 



Şekil 4.7. Ailede Diyabet Öyküsüne Göre Hastaların Dağılımı 

4

9



5

11

1



0

5

10



15

20

25



tip 1

tip 2


gestasyonel diyabet

bilinmiyor

hasta say

ıs

ı



DM Tipi

kadın


erkek

8

5



11

6

0



2

4

6



8

10

12



14

16

18



20

var


yok

hasta say

ıs

ı

Ailede DM Öyküsü



kadın

erkek


49 

Hastaların %63,3’ü düzenli doktor kontrolüne gitmektedir. Erkeklerin düzenli kontrol 

alışkanlığı kadınlara göre daha fazladır (Şekil 4.8.). Buradan DM’lu hastaların kontrole 

gitmenin gerekliliğini bildikleri ve çoğunun rutin kontrollere gittiği sonucu çıkmaktadır. 

 

Şekil 4.8. Hastaların Düzenli Doktor Kontrolüne Gidip Gitmedikleri Açısından 

Değerlendirilmesi 

 

Evde düzenli kan şekeri takibi yaptığını belirtenlerin oranı %76,66’dır. Bu ölçümlerin 



bazıları günde birkaç kez, bazıları haftada birkaç kezdir. Kadınlar erkeklere göre daha 

düzenli kan şekeri takibi yapmaktadır (Şekil 4.9.).  

 

Şekil 4.9. Hastaların Evde Düzenli Kan Şekeri Takibi Yapıp Yapmadıkları Açısından 

Değerlendirilmesi 

9

4

10



7

0

2



4

6

8



10

12

14



16

18

20



evet

hayır


hasta say

ıs

ı



Düzenli Doktor Kontrolü

kadın


erkek

9

4



14

3

0



5

10

15



20

25

evet



hayır

hasta say

ıs

ı

Evde Düzenli Kan Şekeri 



Takibi Durumu

kadın


erkek

50 

Diyabet hastalarının %16,66’sının açlık kan şekeri üst sınırdayken, %83,33’ünün 

yüksektir. 

 

 



Şekil 4.10. Açlık Kan Şekeri Değerlendirmesi 

 

HbA1C yüzdesi metabolik kontrolün göstergesidir. Buna göre hastaların %50’sinin 



metabolik kontrolü kötü, %33,33’ünün sınırda, %6,66’sının iyi olarak 

değerlendirilmiştir. Kadınların %5,88’inin, erkeklerin %7,69’unun metabolik kontrolü 

iyidir. %6,66’sının ise HbA1C değerleriyle ilgili fikri yoktur (Şekil 4.11.). 

 

 



Şekil 4.11. Hastaların HbA1C yüzdeleri 

 

0



2

11

0



3

14

0



5

10

15



20

25

30



normal

üst sınırda

yüksek

hasta say



ıs

ı


Yüklə 473,44 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin