Remzi Kitabevi
EZOP
Ezop
Masalları
ezop masalları
/ Ezop
Orijinal adı:
Aesop’s Fables
Her hakkı saklıdır.
Bu yapıtın aynen ya da özet olarak
hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin
yazılı izni alınmadan kullanılamaz.
Çeviren:
Ülkü Tamer
Resimleyen:
Oğan Kandemiroğlu
Kapak resmi:
Oğan Kandemiroğlu
ısbn 978-975-14-1778-7
cep boy birinci basım:
Nisan 2017
Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul
Sertifika no: 10705
Tel (
212
)
282 2080
Faks (
212
)
282 2090
www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr
Baskı: Seçil Ofset, 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi
4. Cad. No: 77 Bağcılar-İstanbul
Sertifika no: 12068 / Tel (212) 629 0615
Cilt: Çifçi Mücellit, 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi
5. Cad. No: 24-25 Bağcılar-İstanbul
Tel (212) 629 4783
5
İ.Ö. yaklaşık 620-560 yılları arasında yaşayan
Ezop (Aisopos) günümüze kadar gelmiş yakla-
şık iki yüz masalıyla, insanlara her çağda dersler
vermiş bir ustadır. Samos adasında mı, Anadolu’da
Eskişehir yakınlarında mı doğduğu bilinmeyen
Ezop, Samos’ta yaşayan İadmon adlı bir yurttaşın
kölesi olmuştur. Kölesinin bilgeliğinden etkile-
nen İadmon daha sonra onu özgürlüğüne kavuş-
turmuş, Ezop da Atina’ya gitmiştir. Orada halkın
savunuculuğunu yapmış, bu yüzden de düşünce
özgürlüğüne her zaman karşı çıkmış diktatör
Peisistratos’un öfkesini üstüne çekmiştir. Sonunda
ölüm cezasına çarptırılarak bir uçurumdan atılmış-
tır. Atinalılar yıllar sonra kent alanlarından birine
onun heykelini dikmişlerdir.
7
ı
tilki
ile
üzümleR
Aç tilkinin biri bir asmanın altına gelmiş. Asma
da ne asmaymış ya! Olgun üzümleri salkım salkım
sarkıyor, adamın ağzını sulandırıyormuş. Tilki,
üzüm yemek için bir zıplamış, iki zıplamış, ama sal-
kımlara yetişememiş. Ne ettiyse bir tek üzüm bile
koparamamış. Sonunda yenilgiyi kabullenmiş, öfke
içinde oradan uzaklaşırken, “Zaten,” demiş, “daha
hiçbiri olmamış bunların. Hepsi koruk!”
İnsanın elde edemediğini hor görmesi ne kolaydır.
ı ı
Çocuk
ile
kuRt
Yüksek bir kayanın üstünde duran çocuğun biri,
aşağıdan bir kurdun geçmekte olduğunu görmüş.
Başlamış onu aşağılamaya, onunla alay etmeye.
Kurt durup şöyle bir bakmış. “Korkak!” demiş.
“Beni kızdıracağını mı sanıyorsun? Beni aşağılayan
sen değilsin, üstünde durduğun o yüksek kaya!”
8
ı ı ı
kuRt
ile
TuRnA
Kurdun biri, avına öyle saldırmış, onu öylesine
hırsla yemiş yutmuş ki, boğazına bir kemik takıl-
mış. Uluya uluya ormanı dört dönmeye başlamış;
kimi görse yardım istiyormuş. Kemiği çıkarana
ödül vereceğini bile söylemiş. Bir turna kuşu, hem
ödülün çekiciliğinden, hem de kurda acıdığından,
uzun gagasını kurdun boğazına sokup kemiği
çıkarmış. Sonra da ödülü istemiş. Kurt sivri dişle-
rini göstererek gülümsemiş.
“Seni nankör yaratık!” diye bağırmış. “Canını
bağışlıyorum ya, daha ne ödülü istiyorsun? Başka
bir turna kafasını bir kurdun dişleri arasına soksa
sağ kurtulur muydu sanıyorsun? Seni yemediğime
şükret.”
Kötülere yardım etmeye kalkarsanız, ödül beklemeyin
sakın; sağ salim kurtulursanız halinize şükredin.
9
ı v
Okçu
ile
AslAn
Ok atmada ustalığı dillere destan olan biri,
dağlarda avlanmaya çıkmış. Onu gören ne kadar
hayvan varsa hepsi korkuyla kaçışmış. Sadece bir
aslan okçunun karşısına dikilmiş. Adam yayını
gerip okunu fırlatmış. Fırlatırken de, “Bu benim
habercim, sana diyecekleri var!” diye bağırmış.
Yaralı aslan acıyla kaçıp çalıların arasına saklan-
mış. Onun kaçtığını gören bir tilki, aslanın yanına
gidip, dönmesini, düşmanına karşı koymasını söy-
lemiş.
“Olmaz,” demiş aslan. “Dünya yıkılsa onunla
savaşmam ben. Baksana, habercisi bile beni yara-
ladı. O haberciyi yollayan adam neler yapmaz!”
Bir şeyin aslını astarını bilmeden akıl vermek ne
kolaydır. İnsanın böyle dostları olacağına, olmasın daha
iyi.
10
v
kAdın
ile
ŞişmAn TAvuk
Bir kadının her sabah yumurta yumurtlayan bir
tavuğu varmış. Tavuğun yumurtaları iri iri olduğu
için pazarda iyi para ediyormuş. Kadın, “Eğer
tavuğumun yemini iki katına çıkarırsam günde iki
kere yumurtlar,” diye düşünmüş. Başlamış tavuğa
bol bol yem vermeye. Tavuk da yedikçe semirmiş,
yedikçe şişmanlamış. Halinden öylesine mem-
nunmuş ki, sonunda yumurtlamayı bütün bütüne
bırakmış.
İnce hesaplar bazen umulanın tersine sonuçlar doğu
-
rur.
11
v ı
AtmAcA
ile
GüveRcinleR
Bir güvercinlikte yaşayan güvercinlerin içlerini
atmaca korkusu sarmış. Hepsinin ödü kopuyormuş
yırtıcı kuştan; sürekli tetikte duruyor, can düşman-
larının saldırılarını bin güçlükle savuşturuyorlar-
mış. Atmaca bakmış ki, bu böyle olmayacak, bir
kurnazlık düşünmüş.
Güvercinlere, “Niye böyle yapıyorsunuz?”
demiş. “Hep can korkusuyla yaşıyorsunuz. Oysa
ben sizi şahinlerden, başka tehlikelerden koru-
rum. Yapacağınız şey, beni kendinize kral seçmek.
Ondan sonra bakın bakalım, sizi kimse tedirgin ede-
bilecek mi!”
Atmacanın sözlerine kanan güvercinler onu
tahta geçirmişler. Ama aradan daha bir gün geçme-
den atmaca her gece bir güvercini yemeye başlamış.
Sıra daha kendine gelmeyen zavallı güvercinin
biri, “Eh,” demiş, “boşuna yakınmayalım, bu belayı
başımıza biz kendimiz sardık.”
Bazı ilaçlar hastalığın kendisinden bile kötüdür; iyi
-
leştireceğine öldürür.
12
v ı ı
kARtAl
ile
Tilki
Bir kartalla bir tilki, yıllardır yan yana komşu
olarak güzelce yaşayıp gidiyorlarmış. Kartalın
yuvası yüksek bir ağacın tepesinde, tilkinin ini de
ağacın dibindeymiş. Günün birinde kartal yavrula-
rına yedirecek bir yem bulamamış. Tilki de ininde
değilmiş. Kartal hemen ine dalıp tilkinin yavrula-
rından birini kaptığı gibi yuvasına dönmüş. Tilki-
nin o kadar yükseğe çıkabileceğini hiç sanmıyor-
muş. Yavruyu tam parçalayacağı sırada tilki belir-
miş. Çocuğunu öldürmemesi için kartala yalvar
yakar olmuş. Kartal aldırmamış bile. Tilki de hemen
yakındaki tarlaya koşmuş, oradan bir meşale kap-
tığı gibi dönüp ağacı tutuşturmuş. Kartal bakmış ki,
hem kendisi, hem de yavruları alevlerden, duman-
dan ölecek, minik tilkiyi annesine geri vermiş.
Gün gelir, zalim, ezdiği kişilerin elinden kurtulamaz.
13
v ı ı ı
Çocuk
ile
AkRep
Çocuğun biri, bir duvardaki çekirgeleri teker
teker yakalıyormuş. Bir sürü çekirge yakalamış.
Derken, bir akrep görmüş. Onu da çekirge sanarak
elini uzatmış. Akrep kuyruğunu kaldırmış hemen.
“Hadi bakalım,” demiş. “Beni de yakalamaya kalk
da gör gününü. Sadece beni değil, elindeki avucun-
daki bütün çekirgeleri de yitirirsin.”
I X
İhtiyAR TAzı
Tazının biri, sahibine uzun yıllar hizmet ettik-
ten sonra ihtiyarlamış, gücünü yitirmiş, dertlerine
dert eklenir olmuş. Bir gün sahibiyle birlikte avla-
nırken bir yaban domuzuyla karşılaşmış. Kula-
ğına yapışmış domuzun; ama ihtiyarlık bu, dişleri
tutmamış, domuz kaçmış. Sahibi oraya seğirtmiş
hemen, domuzu kaçırdığı için tazıyı azarlamaya,
dövmeye başlamış. Zavallı köpek başını kaldırıp,
“İhtiyar hizmetkârınıza acıyın, efendimiz,” demiş.
“Biliyorsunuz, cesaretim de, içimdeki tutku da yerli
yerinde; uçup gidenler, gücüm ve dişlerim. Onları
da sizin hizmetinizde yitirdim.”
14
X
Tilki
ile
keçi
Tilkinin biri, bir kuyuya düşmüş, bir türlü
oradan çıkamıyormuş. Derken, susamış bir keçi
gelmiş kuyu başına; aşağıda tilkiyi görünce suyun
nasıl olduğunu sormuş.
Tilki, sanki oraya düşmemiş, canı tehlikede
değilmiş gibi, olağan bir sesle, “Gel aşağı, dostum,”
demiş. “Su öyle güzel, öyle bol ki, hepsini içemiyo-
rum. Bitip tükenecek gibi değil.”
Keçi bunu duyar duymaz kendini kuyuya atmış
hemen. Susuzluğunu giderince, tilki oradan nasıl
kurtulabileceklerini söylemiş.
“Bak,” demiş, “ön ayaklarını duvara dayar,
kafanı ileri uzatırsın. Ben sırtından tırmanarak çıka-
rım. Sonra da seni kurtarırım.”
Keçi, tilkinin dediğini yapmış. Tilki, keçinin boy-
nuzlarından tutup sırtından tırmanarak kuyudan
çıkmış. Çıkar çıkmaz da tabanları yağlayıp oradan
kaçmış. Keçi tilkinin arkasından uzun uzun bağır-
mış, sözünü tutmadığı için ona lanetler yağdırmış.
Tilki bir süre sonra kuyu başına dönüp zavallı
keçiye şunları söylemiş:
“Sakalının yarısı kadar beynin olsaydı, çıkışını
sağlama almadan aşağı inmezdin. Burada uzun
uzun kalıp başında bekleyemem. Yapılacak dünya
kadar işim var.”
Atacağın adımı sağlama al.
15
x ı
kARıncAlAR
ile
ÇekiRge
Soğuk bir kış günü, karıncalar, yazın topladık-
ları buğday taneciklerini serip kurutmaya koyul-
muşlar. Açlıktan yarı ölü bir çekirge çıkagelmiş,
biraz buğday istemiş onlardan.
“Yazın ne yaptın?” diye sormuş karıncalar.
“Ne mi yaptım?” demiş çekirge. “Gece gündüz
şarkı söyledim.”
Karıncalar, “Şarkı söyledin demek!” diye gül-
müşler. “Yazın şarkı söyledinse kışın da dans eder-
sin, olur biter.”
Tembellik, yoksulluk getirir.
x ı ı
yAvRu Geyik
ile
Annesi
Günün birinde bir yavru geyik, annesine, “Köpek-
ten hem daha büyük, hem daha güçlüsün,” demiş.
“Üstelik kendini koruyacak boynuzların da var.
Öyleyse neden köpeklerden korkuyorsun, anne?”
Annesi, gülümseyerek, “Bütün bunları biliyo-
rum, yavrum,” demiş. “Biliyorum bilmesine de, ne
zaman bir köpek havlaması duysam ödüm kopu-
yor, başlıyorum kaçmaya.”
Açıklamalar, ne kadar mantıklı olursa olsun, bir kor
-
kağa cesaret veremez.
16
x ı ı ı
At
ile
Seyis
Hırsız seyisin biri, baktığı atın yemini çalıp
çalıp satıyormuş. Ama bir yandan da atı boyuna
tımar ediyor, onun güzel görünmesini sağlamaya
çalışıyormuş. Tabii, atın hoşuna gitmiyormuş bu.
Sonunda dayanamamış. “Güzel görünmemi sağla-
mak istiyorsan,” demiş seyise, “beni daha az tımar
et de, daha çok doyur.”
x ı v
DoğuRAn DAğ
Yıllar önce, doğuracağı söylenen bir dağın için-
den gürültüler gelmeye başlamış. Binlerce insan
oraya akın edip dağın ne doğuracağını görmek
için beklemeye koyulmuş. Uzun uzun beklemişler.
Sonunda, dağ doğura doğura bir fare doğurmuş!
Görkemli başlangıçlar çoğu kere cılız sonuçlar getirir.
17
x v
SinekleR
ile
BAl kAvAnozu
Mutfakta bir bal kavanozu devrilip kırılmış.
Balın tatlı kokusunu alan sinekler, oraya üşüşmüş-
ler hemen. Balı yemeye başlamışlar. Yedikçe yemiş-
ler, yedikçe yemişler, balın tek damlasını bırakma-
mışlar. Ama ayakları yapış yapış olmuş, ne kadar
çabalarlarsa çabalasınlar, uçup gidememişler. “Ne
açgözlü, ne aptal yaratıklarız biz,” diye bağırmışlar.
“Bir anlık keyif için canlarımızı tehlikeye attık.”
x v ı
İki ToRbA
Eskilere bakılırsa, insan dünyaya, boynunda iki
torbayla gelirmiş. Biri önünden sarkarmış torba-
ların, biri de arkasından. İkisi de yanlışlarla dolu
olurmuş. Önünden sarkan torbada komşunun yan-
lışları, arkasından sarkan torbada da kendisinin
yanlışları bulunurmuş. İşte bu yüzden, insan kendi
yanlışlarını görmez, komşunun yanlışlarını ise hiç
gözden kaçırmazmış.
Dostları ilə paylaş: |