Karşınızdakini çok iyi dinleyin. Çünkü… Bir zamanlar uzaklarda bir ülkede çok yakışıklı bir prens yaşarmış. Prens daha küçükken ülkedeki
kötü kalpli cadının lanetine uğramış ve üzerindeki bu lanet yüzünden her yıl sadece
bir kelime konuşabiliyormuş. Mesela iki kelime söyleyeceği zaman iki yıl boyunca susuyor, böylece ertesi yıl da iki kelime söyleme hakkı oluyormuş. Bir gün bu yakışıklı ama talihsiz prens dere kenarında otururken bir de bakmış karşıda küçük bir kulübe ve kulübenin bahçesinde muhteşem bir kız. Saçı altından daha sarı, gözleri gökyüzünden daha mavi, dudakları kirazdan daha kırmızıymış. Prens bu güzelliği görünce aklı başından gitmiş, o anda vurulmuş. İki yıl boyunca konuşmamaya karar vermiş; iki yıl sonunda kıza, “Çok güzelsiniz” diyebilmek için ama iki yılın dolduğu gün prensin içindeki bu ateş daha da büyümüş ve kıza, “Size âşık oldum”
demek için yanıp tutuşur
olmuş. Böylece çok+güzelsiniz+size+âşık+oldum şeklindeki toplam beş kelimeyi söyleyebilmek için geçen iki yılın ardından üç yıl daha konuşmamayı göze almış. Ve beş yılın sonunda prens,
konuşmak için hazır olduğu sırada, birden bu muhteşem güzel ve zarif kızla evlenmeyi, onu sarayının prensesi yapmayı ne kadar istediğini fark etmiş. Böylece çok+güzelsiniz+size+âşık+oldum+benimle+ev-lenir misiniz şeklindeki toplam yedi kelimeyi söyleyebilmek için beş yılın ardından iki yıl daha sabretmeye karar vermiş... Ve prens bu platonik aşkıyla yedi koskoca yılı tamamladığı gün, artık dünyanın en heyecanlı ve en mutlu erkeği olarak kızın yaşadığı kulübeye koşmuş. Kız yine kulübenin bahçesinde oturuyormuş ve
kitap okuyormuş. Prens elindeki tek kırmızı gülü kıza uzatmış ve sormuş: “Çok güzelsiniz, size âşık oldum, benimle evlenir misiniz?” Kız başını kaldırıp prense bakmış... Kulaklarını örten altın sarısı saçını geriye atmış ve prense şöyle demiş: “Efendim?”