Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
47
ÖZET
Dünyada en sık görülen oral ülseratif
hastalıklardan birisi olan Rekürrent Aftöz Stomatitisin
(RAS) yapılan birçok araştırmaya rağmen kesin
etiolojisi bulunamamıştır. Travma, mikrobiyal faktörler,
yiyecekler, ilaç reaksiyonları, immun bozukluklar,
hormonal dengesizlik, sigara gibi predispozan
faktörlerin ve ailesel eğilimin RAS‘ın etiyolojisinde rol
aldığı düşünülmektedir. RAS’ın kesin etiolojisi
bilinmediği için RAS için uygulanan herhangi bir küratif
tedavi yoktur ve genelde semptomatik
tedaviler
uygulanır.
Bu makalenin amacı klinisyenleri RAS’ın klinik
özellikleri, ayırıcı tanısı, teşhisi, etiolojisi, patogenezi ve
tedavisi hakkında bilgilendirmektir.
Anahtar sözcükler: Ağız mukozası, rekürrent,
aftöz stomatit
Yanma, ateşlenme, iltihaplanma anlamlarına
gelen ve Yunanca bir sözcük olan ‘aft’ kelimesi, ilk defa
Hipokrat (M.Ö. 460–370) tarafından oral ülserleri
tanımlamak için kullanılmıştır.
1
Etiyolojisi bilinmeyen,
oral mukozanın ağrılı, rekurrent, tek veya multiple
ülserasyonlarıyla karakterize enflamatuvar bir durumu
1
olan RAS, en sık gürülen non-enfeksiyoz ve non-
travmatik oral mukozal ülseratif hastalıklardan birisi
olup genel populasyonun yaklaşık %5-25’ini etkiler.
1-5
Prevalansının belirli toplumlarda %50’ye ulaştığı rapor
ABSTRACT
Despite plenty of research, the exact etiology
for Recurrent Aphthous Stomatitis (RAS), one of the
most common oral ulcerative diseases, still remains
unclear. Predisposing factors such as trauma,
microbial factors, food, drug reactions, immune
disorders, hormonal imbalance, familial tendency and
smoking are believed to be involved in the etiology of
RAS. Because of the being of exact etiology for RAS
unclear, there is not any curative therapy for it and
symptomatic therapies are usually applied. The
purpose of this review is to inform the clinicians about
the clinic features, diagnosis, differential diagnosis,
etiology, pathogenesis and management of RAS.
Key words: Oral mucosa, recurrent, aphthous
stomatitis
edilmiştir.
1-3
Prevalansı sosyoekonomik seviyesi yüksek
olan gruplarda ve kadınlarda biraz daha yüksektir.
1,5
Hastalık genellikle hayatın 2. dekadında ilk olarak
ortaya çıkar
1
, prevalansı ise 3. veya 4. dekadda zirve
yapar.
6
Bundan sonra, yaşla birlikte sıklığında ve
şiddetinde bir azalma görülür.
7
Tipik RAS lezyonları kendi kendine sınırlan-
mış, yuvarlak veya oval, ağrılı sığ ülserlerdir. Ülserler
nekrotik bir merkezden oluşur ve yalancı membranla
kaplıdır. Kenarları hafif kalkıktır. Ülserler, yüzeysel bir
*
Atatürk Üniversitesi Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı, Diş Hekimliği Fakültesi
(Makale Gönderilme tarihi:
18.12.2008;
Kabul Tarihi:
20.03.2009
)
REKÜRRENT AFTÖZ STOMATİTİS
RECURRENT APHTHOUS STOMATITIS
Dr. Fatma ÇAĞLAYAN
*
Prof. Dr. A. Berhan YILMAZ
*
Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
48
damar enfeksiyonu ve lamina proprianın yüzeysel
tabakalarında lokalize damar dışı eritrosit odaklarını
gösteren eritemli bir haleyle çevrilidir.
1
Stanley 1972’de hastalığı minör, majör ve
herpetiform olarak üç sınıfa ayırmıştır.
2
RAS
hastalarında genellikle hastalığın sadece bir tipi
bulunur. Bazen iki tip bir arada bulunabilir veya klinik
görünümde zamanla bir değişme olabilir.
Minör Rekürrent Aftöz Stomatitis
(MiRAS)
Mikulicz aftı olarak da bilinir. Adını onu ilk
defa 1898’de tanımlamış olan Johan von Mikulicz-
Radecki’den alır.
1
MiRAS, RAS’ın en sık görülen tipi
olup, tüm aftöz lezyonların %75-85’ini oluşturur.
1,2,7
Yuvarlak veya oval, 5–10 mm çapında, grimsi beyaz
bir yalancı membranla kaplı, ince eritemli bir haleyle
çevrili küçük sığ ülserlerdir. Genellikle keratinize
olmayan hareketli mukoza bölgelerinde görülür. En sık
görüldüğü bölgeler dudak mukozası, yanak mukozası,
dilin ventral yüzü veya kenarlarıdır. Nadir olarak da diş
eti, damak ve dil sırtında görülebilirler.
8
Lezyonlar 10–
14 gün içerisinde, skar bırakmadan kendiliğinden
iyileşme eğilimindedirler.
Majör Rekürrent Aftöz Stomatitis
(MaRAS)
Majör aftöz ülserler ‘
periadenitis mukoza
nekrotika rekürrens
’ (PMNR) olarak da bilinir.
1-3
RAS’ın
bu tipi için kullanılan diğer bir terim de Sutton
hastalığıdır. Çünkü ilk defa 1911’de Sutton bu hastalığı
PMNR olarak tanımlamıştır.
1,3
MaRAS, tüm aftöz
lezyonların yaklaşık %10-15’ini oluşturur ve genelde
puberteden sonra başlar.
1,2,7
Ülserlerin minor tükürük
bezlerini örten mukoza üzerinde oluşma eğiliminde
olduğuna dair bir izlenim vardır.
1
Hastalığın bu tipi
genel görünüm olarak minör aftlara benzer. Ama
prodromal belirtileri daha uzun sürer ve daha şiddetli
olabilir. Bunlar daha derin, kalkık, düzensiz kenarlı,
çapları 1 cm’yi aşan ve minör aftlardan daha ağrılı
lezyonlardır. Majör aftöz lezyonlar en sık dudaklar,
yumuşak damak ve tonsiller bölgede oluşurlar.
Lezyonlar orofarinkse ilerleyerek disfajiye sebep
olabilir.
1,7
Ülserlerin iyileşme süresi 6 haftaya kadar
çıkabilir ve iyileşmelerinden sonra skar bırakırlar.
3
Ateş, disfaji ve sıkıntı hali nadir de olsa bu duruma
eşlik edebilir. MaRAS nadiren doku destruksiyonuna
sebep olabilir.
4
Herpetiform Rekürrent Aftöz Stomatitis
(HeRAS)
RAS’ın bu tipi ilk defa 1960’da Cooke
tarafından tarif edilmiştir.
3
Herpetiform aftöz ülserler
çok nadirdir ve tüm aftöz lezyonların yaklaşık %5-
10’unu oluştururlar.
1,2,7
Bunların Herpes Simplex Virus
(HSV)‘un sebep olduğu ülserlerden ayırt edilmesi
gerekir. RAS’ın bu tipinde, sitolojik smearlar HSV için
negatiftir.
2,3
Herpetiform terimi, lezyon HSV’nin intra
oral lezyonlarına benzediği için kullanılmaktadır.
Multiple, 5–100 adet, 1–3 mm çaplı, yuvarlak, ağrılı,
herpes simplekse benzeyen lezyonlar görülür. Bu
küçük gruplaşmış lezyonlar birleşip daha büyük
ülserler oluşturma eğilimindedirler ve klinik olarak
diğer oral veziküloülseratif lezyonlara benzerler.
MiRAS’a benzer şekilde bunlar da 10–14 gün içerisinde
iyileşme eğilimindedirler. Nadir vakalarda skar
bırakabilirler.
1
Herpetiform tip RAS‘ın diğer tiplerinden
daha geç yaşlarda başlar ve kadınlarda erkeklerden
daha sık görülür.
1,2,8
Hastalık klinik seyrine göre
basit
veya
kompleks
olarak da incelenebilir.
6
Basit
form; yıl içinde
uzun bir ülsersiz periyot ile birlikte minör, majör veya
herpetiform tiplerin görülebildiği formdur.
1,6
Kompleks
form; eski lezyonlar iyileşirken yenilerinin oluştuğu ve
sürekli bir hastalık aktivitesinin olduğu formdur.
1
Jorizzo kompleks aftları Behçet hastalığı olmaksızın,
multiple (≥3), rekürrent oral ve genital aftlar olarak
tanımlamıştır.
6
RAS’ın Evreleri
RAS’ın klinik seyri üç evreye ayrılabilir:
1.
Prodrom Safhası: Aftöz lezyon oluşmadan
24–48 saat önce oluşacağı bölgede bir yanma
hissi görülür. Mikroskobik olarak mononükleer
hücreler epitele penetre olmaya başlar ve
ödem gelişir. Daha sonra ağrı artar,
mononükleer hücre infiltrasyonu ve lokalize
vaskülit sonucu papül oluşur.
1
2.
Ülseratif Safha: Ağrılı papül ülserleşir. Fibröz
bir membranla örtülü ülser yatağı başlıca
nötrofiller, lenfositler ve plazma hücreleriyle
infiltredir.
1
Bu safha birkaç günden birkaç
haftaya kadar sürebilir.
3.
İyileşme Safhası: Ağrıda belirgin bir
azalmayla birlikte epitelyal rejenerasyon ve
ülserin iyileşmesi başlar. Diğer oral yaraların
iyileşme hızıyla karşılaştırıldığında RAS’ın
Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
49
reepitelizasyonu daha uzun sürer. Ülserlerde
yoğun lenfosit infiltrasyonu olması bu uzun
sürede rol oynar.
RAS’ın Ayırıcı Tanısı
Ayırıcı tanıda travmatik lezyonlar, malin
lezyonlar, ilaç reaksiyonları, vezikülobülloz hastalıklar,
hematolojik bozukluklar, gastrointestinal sistem (GİS)
hastalıkları, vaskülitler ve enfektif hastalıklar sonucu
oluşan ülseratif veya lokal eroziv durumlar bertaraf
edilmelidir. Eroziv oral lezyonlar görünümlerinden veya
bazen kendiliğinden iyileşmelerinden dolayı sıklıkla
aftöz lezyonlarla karıştırılabilirler.
Herpes simpleks
kolaylıkla RAS ile karışabilir.
RAS vezikül olarak başlamaz.
2
HSV lezyonları ise 3
mm’den küçük kümeleşme eğiliminde veziküller olarak
başlarlar. RAS büyük bir sıklıkla dudak veya yanak
mukozası gibi hareketli mukoza bölgelerinde
görülürken, Herpes simpleks genellikle diş eti gibi
periosta bağlı mukoza bölgelerinde görülür.
9
Behçet Sendromunda
RAS’a benzer oral
ülserasyonlar görülebilir. Ama tam bir fiziksel muayene
teşhisin doğrulanmasına yardım edecektir. İlk defa
1937’de Türk dermatolog Hulusi Behçet tarafından
"Rekurrent Oral Aftöz ülserler, genital ülserler ve
hipopiyon üveitis" olarak tanımlanan
10
Behçet hastalığı
oral, genital ve oküler tutulumla görülen sebebi
bilinmeyen bir vaskülittir
3
Oral lezyonlara benzer
şekilde genital lezyonlar da ülseratiftir. Oküler belirtiler
ise körlüğe kadar gidebilen üveitis ve iritistir. Behçet
hastalığı ve kompleks aftlar klinik olarak
karıştırılabilir.
6,10
Coxsackievirus
A
2
, A
4
, A
6
, A
8
ve A
10
da RAS’a
benzer şekilde ülseratif lezyonlar oluşturur. Ama
bunların sebep olduğu ülserler posterior oral kavite ve
orofarinkste oluşma eğilimindedirler ve HSV’nin sebep
olduğu ülserler gibi önce vezikül olarak başlarlar. El-
ayak-ağız hastalığı Coxsackievirus A
16
’nın sebep olduğu
bir hastalıktır. Bu hastalıkta da RAS’ın aksine ülserler
önce vezikül olarak başlar ve bu hastalıkta görülen el
ve ayak lezyonları RAS’ta görülmez.
3,11
Pemfigus vulgaris
vakalarının %50’sinden
fazlası deri lezyonlarından önce oral lezyonlarla başlar
ve bu oral lezyonlar uzun bir süre için hastalardaki
major tutulum olabilir.
12
Pemfigus vulgarisin oral
lezyonları vezikül veya bül olarak başlar, daha sonra
rüptüre olur ve ülserleşir.
3,12
Bu lezyonlar kalıcı olarak
bilinirler. Bazen RAS‘a benzer şekilde daha sonra
tekrarlamak üzere kendiliğnden iyileşebilirler.
12
RAS’ın
ilk ortaya çıktığı dönem tipik olarak hayatın 2. dekadı
iken, pemfigusta ülserasyonlar daha ileri yaşlarda
başlar.
Crohn hastalığı ve sistemik lupus
eritematozus
da rekurrent oral ülserayonlarla birlikte
görülürler, ama bu hastalıkların ekstraoral tutulumları
da vardır.
3,13
Primer sifiliz
, oral seksle bulaşan, şankr
denilen ağrısız oral ülserlerle karakterizedir.
Eritema multiforme
, oral kavitede ülser olarak
başlamaz, kırmızı plak olarak başlar ve asıl hedef
lezyonları deridedir.
3
Büllöz pemfigoid
, genelde 60 yaş üstünde
görülür. Kolların iç kenarlarında ve fleksör yüzlerinde,
aksillada, kasıklarda ve karında büller oluşur.
3
Tüberkülozun oral ülserleri
de aftöz
lezyonlarla karışabilir. Ama tüberküloz ülserlerinin
histopatolojisinde granülomatoz bir lezyon görülür ve
bu hastalarda tüberküloz testleri pozitiftir.
Ayrıca sekonder olarak enfekte olan majör
aftöz ülserler oral malinitelere benzeyebilir.
Şüphelenilen durumlarda teşhis biyopsi alınarak
doğrulanmalıdır.
RAS’ın Teşhisi
RAS’ın teşhisi, sağlıklı bir kişide anamnez ve
klinik kriterlere göre yapılabilir. RAS hastalarının
sadece %7’sinde anormal hematolojik bulgular
olmasına rağmen
1,14
, kanla ilgili herhangi bir etiyolojik
faktörün elimine edilmesi isteniyorsa tam kan sayımı
ve hematolojik değerlendirme yapılabilir.
RAS’ın teşhisi için herhangi bir klinik veya
laboratuar metodu yoktur. Biyopsi teşhis için yararlı
değildir. Eğer biyopsi yapılırsa, yoğun lenfositik
infiltrasyon, makrofaj ve polimorf nukleuslu lökositlerin
baskın hücre tipi olduğu vasküler dilatasyondan oluşan
nonspesifik bir ülserasyon görülür.
1-5
Ama teşhisten
emin olunamadığında, özellikle oral kanser veya
vezikülobülloz bir hastalıktan şüphelenildiğinde biyopsi
tavsiye edilir.
RAS’ın Etiyolojisi
Yapılan birçok araştırmaya rağmen RAS’ın
kesin bir etiolojisi bulunamamıştır. Muhtemelen birçok
predispozan faktör ve immunolojik temelle birlikte
Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
50
etiolojisi multifaktöryeldir. RAS’ın etiyolojisinde rol alan
predispozan faktörler aşağıdaki gibidir.
RAS’ın Etiyolojisinde Rol Alan
Predispozan Faktörler
Travma:
Isırma, sert yüzeyli yiyecekler, diş
fırçalama veya anestezik enjeksiyonlar gibi minor
travmatik olaylar, RAS hikâyesi olan hassas kişilerde
aftöz ülserleri alevlendirebilir. Sert yüzeyli yiyecekler
mukozada abrazyona sebep olarak, bakterilerin veya
allerjenlerin girişini kolaylaştırabilir. Dişsiz hastalarda
protez travmalarına rağmen, RAS çok nadirdir. Bunun
sebebi hastaların ilerlemiş yaşı ve protezlerinin neden
olduğu artmış keratinizasyon olabilir.
Stres:
RAS hikâyesi olanlarda emosyonel stres
RAS episodlarının gelişimini provoke eder. Ship
15
öğrencilerin sınav zamanlarında, günlük yaşamlarına
göre aftöz ülserlerin sıklığında artış olduğunu rapor
etmiştir. Bazı RAS hastalarının antidepresan tedaviden
yarar görmelerine rağmen, aftöz bir uyarıcı olarak
stresin kesin mekanizması net değildir.
Mikrobiyal faktörler:
Uzun bir süre boyunca
RAS’ın sebebi olarak mikrobiyal ajanlar düşünülmüştür.
RAS ve oral streptokoklar arasında bir ilişki olduğu
kabul edilmiştir. Önceleri oral streptokokların RAS
patogenezinde direkt patojen olarak veya oral
mukozayla çapraz reaksiyon gösteren antikorların
oluşumunda antijenik stimulan olarak rol aldığı
düşünülmekteydi. 1963’de bir aftöz ülserden
S.
sanguis
izole edilmiştir.
2
Ama daha sonra bunun
S.
mitis
olduğu bulunmuştur.
16
Daha sonraki araştırma-
cılar RAS‘lı hastalarda kontrol gruplarıyla karşılaştırıl-
dığında belli oral streptokoklara karşı yükselmiş antikor
seviyeleri bulmuşken
2
, bazı araştırmacılar da bununla
çelişen sonuçlar bulmuşlardır.
5
Dental plaklarda ve sağlıklı kişilerin tükürükle-
rinde de izlenebilen
Helicobacter pylori
‘nin oral ülse-
rasyonların ve RAS’ın sebebi olabileceği düşünülmüş-
tür. Bazı araştırmacılar RAS lezyonlarında
H. pylori
saptamışken
5,17
, bazı araştırmacılar da RAS ve
H. pylori
arasında herhangi bir ilişki bulamamışlardır.
2,5,18
Ayrıca aftöz ülserlere herpes familyasından
latent bir virusun aktivasyonunun sebep olduğuna dair
hipotezler de vardır. Tüm RAS hastalarının yaklaşık 1/3
ünde pozitif anti HSV (Herpes-Simpleks-Virüs) antikor
titreleri bulunmuştur. Ama RAS‘lı hastalardan elde
edilen smearlarda ve biyopsi örneklerinde HSV
antijenleri bulunamamıştır.
1,5
RAS’lı hastalarda kontrol
gruplarıyla karşılaştırıldığında Varicella-Zoster-Virüs
(VZV) ve sitomegalovirüse (CMV) karşı artmış IgM
titreleri bulunmuştur.
5,19
Fakat oral ülser biyopsilerinde
VZV çoğaltılamamış ve smearların hiçbirinde VZV
antijeni saptanamamıştır. HHV-6 ve HHV-7 ve RAS
arasında belirgin bir ilişki bulunamamıştır.
20
Sonuç olarak mikroorganizmaların RAS’ın
etiyolojisindeki rolleri tartışmalıdır. Aftöz ülseratif
lezyonlar genelde antibakteriyel veya antiviral
tedavilere cevap vermeseler bile topikal veya sistemik
steroidlere veya diğer immunsupresif ilaçlara cevap
verebilirler. Bu da aftöz ülserlerin non-enfeksiyöz
enflamatuvar mekanizmanın bir sonucu olduğunu
düşündürür. Yani, viral veya bakteriyel tutulum RAS
için immun bozukluk yanında sekonder bir fenomen
olarak düşünülebilir, etiyolojik bir faktör değildir.
Ailesel Eğilim:
RAS’ın oluşmasında ailesel
eğilimin rolü olduğu gösterilmiştir.
1
RAS hastalarının
%42’sinden fazlasının birinci derece yakınlarında da
RAS vardır.
1,7
Çocuklarda hastalığın seyri ebeveynlerin
hiçbirinde, birinde veya her ikisinde olmasından
etkilenmektedir. Ailesel hikâyesi olmayanlarla
karşılaştırıldığında, pozitif bir aile hikâyesi olanlarda
ülserler daha erken yaşlarda başlar ve semptomlar
daha ciddi olabilir. Bu ailesel ilişki genetiğin RAS’ın
morbiditesi üzerine etkisinin olduğunu gösterir.
Yiyecekler:
Bazı yiyecekler ve koruyuculara
karşı hassasiyetin aftöz ülserlerle ilişkili olduğunu
gösteren çalışmalar vardır. Normal popülasyonla
karşılaştırıldıklarında RAS hastalarında yiyeceklerle
ilişkili antikorların oranları belirgin biçimde daha
yüksektir. RAS hastalarında atopi için istatistiksel
olarak belirgin bir artış bulunmuştur.
21
Çikolata, kahve,
yer fıstığı, tahıllar, badem, çilek, peynir, domates gibi
yiyecekler oral ülserasyonlarla ilişkili olabilir. Ayrıca
tuzlu ve baharatlı yiyeceklerin RAS’ı alevlendirdiğine
dair gözlemlerimiz de mevcuttur. Diyet değişiklileri
nadiren RAS’ın normal seyrini değiştirir.
3,22
Yiyecek
hassasiyeti RAS için sadece ilave bir hazırlayıcı faktör
olarak düşünülebilir, etiolojik bir faktör değildir.
İlaç Reaksiyonları:
Aftöz benzeri lezyonlara
sebep olabilen ilaçlar; kaptopril, altın tuzları,
nikorandil, niflumik asit, fenindion, fenobarbital,
piroksikam ve sodyum hipoklorittir.
2
Nonsteroid
antienflamatuar ilaçlar genital ülserler veya oral
Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
51
ülserlere sebep olabilirler.
2,8,23
Aftöz ülserler ve beta-
blokerler arasında da bir ilişki olabileceği
düşünülmüştür.
2,24
Bir K kanal aktivatörü olan
Nikorandil kullanımında RAS’a benzer oral
ülserasyonlar görülebilir.
1,2,8,25
Bu ilacı kullanan
hastalarda başta dil olmak üzere gingival, labial ve
bukkal mukozada ve boğazda major afta benzer
ülserlerin oluştuğu görülmüştür. Ama bu ülserler
RAS’ın aksine rekürrent değildir ve ilaç kesildiğinde
kaybolurlar.
İmmun Bozukluklar:
RAS’lı hastaların hücresel
immunitelerinde değişiklik olduğu düşünülmektedir.
RAS’lı hastaların periferik kanlarında artmış CD8+
(baskılayıcı T lenfosit) ve azalmış CD4+ (yardımcı T
lenfosit) seviyelerine rastlanır. İmmun sistemi baskıla-
nan ve CD4 seviyesi 100 hücre/ml’nin altında olan
hastalarda major afta benzeyen ülserler oluşma
eğilimindedir.
1
Yine, immun sistemlerinde belirgin bir
bozukluk olan HIV pozitif kişilerde hastalığın gelişme-
sine paralel olarak ciddi ülserasyonlar oluşur. RAS’lı
hastalarda immunoglobulin (Ig) seviyeleri de araştı-
rılmış ve bunlardan elde edilen sonuçlar RAS’ın humo-
ral immuniteyle de ilişkisi olabileceğini düşündürmüş-
tür.
1,2,5,26
Hormonal Dengesizlik:
Östrojen ve proges-
teron seviyelerinin RAS için etiyolojik bir faktör
olabileceğini gösteren çalışmalar vardır. RAS episodları
ve menstrual siklus arasında bir ilişki olduğuna dair
teoriler olmasına karşın RAS ve menstrual siklus
arasında herhangi bir ilişki olmadığını gösteren
epidemiyolojik çalışmalar da vardır.
1-3
Oral kontraseptif
kullanan hastalarda ve hamile hastalarda aftöz
lezyonlarda remisyon olduğu bulunmuştur.
1,2,7
Ama
doğumdan sonra ülserlerin tekrar alevlendiği
gözlenmiştir. Kadınların %10’unun ilk RAS episodlarını
50–59 yaşları arasında geçirmelerine rağmen RAS ve
menopoz arasında herhangi bir ilişki kesin olarak
kanıtlanamamıştır.
2
Sigara:
Sigaranın RAS üzerine önleyici bir
etkisi vardır. Sigaranın fiziksel ve kimyasal bir travma
şekli olmasına rağmen, sigara ve RAS arasında negatif
bir epidemiyolojik ilişki bulunmuştur.
1,2,27,28
Sigaranın
bu önleyici etkisi muhtemelen oral mukozada sebep
olduğu keratinizasyonla ilişkilidir. Keratin tabakası,
travma ve bakteriyel penetrasyon dahil çeşitli uyarıcı
etiyolojik faktörlere karşı lokal mekanik bir savunma
bariyeri olarak davranır. Nikotinin RAS ve enflamatuar
barsak hastalıkları üzerine faydalı bir etkisi olduğu
rapor edilmiştir. Nikotin içeren tabletlerin ülserleri
kontrol altına aldığı gösterilmiştir.
1,2,27,28
RAS ile ilişkili sistemik bozukluklar
RAS ile ilişkili olduğu düşünülen sistemik
durumlar şunlardır;
Behçet Sendromu
7,8,10,29,30
, Reiter
Sendromu
1
, Hematinik Eksiklikler
1,2,8,31
, GİS Hastalık-
ları
1,2,32
, MAGIC (Enfekte kıkırdak ile birlikte oral ve
genital ülser) sendromu
1,8,33
, PFAPA (Periyodik ateş,
aftöz stomatit, farenjit ve servikal adenit) sendro-
mu
1,8,34
, Sweet’s sendromu
1,8
ve Siklik nötropenidir
1,8
.
RAS’ın İmmunopatogenezi
RAS, fiziksel injüriler ve enfeksiyon ajanlarına
karşı mekanik ve immunulojik olarak ilk savunma
basamağı olan oral mukozada başlayan enfeksiyöz
olmayan bir hastalıktır. RAS’ın karakteristik histolojik
özellikleri vasküler dilatasyon, enflamatuar hücre
infiltrasyonu ve epitelyal ülserasyondur.
1-3,5
Ülserlerin
kenarlarındaki damar dışı eritrosit infiltrasyonu, damar
duvarlarında da bozukluk olduğunun belirtisi olabilir.
Bu enflamatuvar proçesteki baskın hücreler
%80’lik bir oranla T lenfositlerdir. T lenfositler, kerati-
nositler arasında adhezyon kaybı ve epitelyal hücre-
lerin apopitik lizisleri sonucu oluşan epitelyal antijen-
lere karşı organizmanın gösterdiği immunolojik cevap-
ta rol alırlar.
1,5
Bu proçes muhtemelen henüz bilinme-
yen eksojen veya endojen antijenik bir stimulasyonun
keratinositleri stimule etmesi sonucu oluşur. Stimule
olan keratinositler T hücreleri sekresyonunu stimule
eder. Aktive edilmiş sitotoksik T lenfositler de oral
epitelyal hücrelere olan sitotoksik etkileriyle epitel
hasarına sebep olurlar.
1,5
RAS’lı hastalardan alınan
lenfositlerin oral epitelyal hücrelere karşı direkt
sitotoksisiteleri olduğu gösterilmiştir.
2
Ayrıca, RAS
hastalarında hastalığın erken basamağında antikora
bağımlı hücresel sitotoksik aktivitede (ADCC) belirgin
bir artış vardır.
1,35
Bu immunolojik destrüktif proçese T
lenfositlerin yanında fagositik mononükleer hücreler ve
nötrofiller de dahil olmuştur. Makrofajların sayısı
artmıştır. Mast hücreleri, nötrofiller, fagositler ülser
tabanında %20’lik bir oranda bulunmuştur.
1,36
Aftöz
ülserleri olan bireylerin oral mukozalarında, sağlıklı
bireylerin oral mukozalarından daha fazla mast hücresi
bulunmaktadır.
1,2,36
Bu enflamatuvar hücreler aynı
Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
52
zamanda proteolitik enzimlerin üretiminde de rol
oynarlar.
Ayrıca RAS hastalarının lezyon bulunduran
mukozalarında interlökin–2 (IL–2) ve Tümör
Nekrotizan Faktör (TNF)-α seviyeleri yüksek, IL–10
seviyesi ise düşük bulunmuştur.
37
IL–2 ve TNF-α pro-
enflamatuvar sitokinlerdir ve RAS’ın aktif basamağında
rol alarak remisyon süresini azaltırlar. IL–10
antienflamatuvar bir sitokin olup, iyileşme sırasında
epitelyal proliferasyonu stimule eder. RAS hastalarında
IL–10 seviyesinin düşük olması epitelizasyonu geciktirir
ve ülser süresini uzatır
RAS’ın Tedavisi
RAS’ın hafif seyrettiği birçok hastada herhangi
bir tedaviye gereksinim olmaz. Bazı hastalar iyi bir oral
hijyen sağlanarak, Sodyum Lauryl Sülfat (SLS)
içermeyen ve irritan olmayan doğru diş macunu seçimi
ile atravmatik doğru fırçalama tekniği ve ağrıya yönelik
yapılan palyatif tedavilerle tedavi edilir.
1,2
Ağrıyı
gidermek için benzidamin hidroklorit gibi spreyler veya
gargaralar kullanılabilir. Ama ciddi vakalarda %2’lik
lidokain jel veya dilue edilmiş gargara formu daha
etkilidir.
1,7
Her ay multiple RAS episodlarıyla ciddi ağrıları
ve beslenme problemi olan hastalar ilaç tedavisine
ihtiyaç duyarlar. RAS’ın kesin sebebi bilinmediği için
günümüzde RAS için uygulanan herhangi bir küratif
tedavi yoktur. Tedavinin ana amaçları; ağrı semptom-
larının giderilerek hastanın düzgün beslenmesine
yardımcı olmak, lezyon süresini kısaltmak ve rekürrens
sıklığını azaltmaktır.
1,2,7
Tedavi yaklaşımı anamneze,
hazırlayıcı faktörlere, ağrının şiddetine, rekürrenslerin
sıklığına ve hastanın ilaç toleransına göre değişir.
Tedaviye başlanmadan önce hastalığın
başlamasına sebep olabilecek muhtemel predispozan
faktörler dikkate alınmalıdır. Tam kan sayımı, serum
folik asit, ferritin, B-vitamin seviyeleri gibi tetkikler
yapılabilir. Yetmezlik durumlarında uygun replasman
tedavileri yapılmalıdır.
1,7
Glukokortikoidler ve antimikrobiyal ajanlar
RAS’ın tedavisinde en sık kullanılan preparatlardır.
1,2,7
Bu ilaçlar topikal kremler, ağız gargaraları, intralez-
yonel enjeksiyonlar şeklinde veya sistemik olarak
kullanılabilirler. Topikal kortikosteroitler RAS hastala-
rında aftların oluşumuyla ilişkili olan enflamatuar
proçesi sınırlandırmak için kullanılır. Kortikosteroitler
direkt olarak T lenfositler üzerine etki ederek RAS’ın
immunopatogenezinde rol alan alerji, travma ve
mikroorganizmalar gibi faktörlere karşı oluşan immun
cevabı baskılarlar. RAS tedavisinde etkinliği gösterilen
topikal glukokortikoitler fluosinonid, triamsinolon ve
klobetasoldür.
2,38,39
Topikal kortikosteroit kullanımında
süper enfeksiyonlara dikkat edilmelidir. Çünkü topikal
kortikosteroit kullanımı pseudomembranöz kandidaya
sebep olabilir. Ağız hijyeni üst düzeyde tutulmalıdır.
Eğer hasta topikal steroit kullanamıyorsa veya ülser
çok büyükse steroitler gargara olarak da
kullanılabilir.
39
RAS tedavisinde antimikrobiyal ajanlar,
mikrobiyal kontaminasyonu ve sekonder enfeksiyonları
kontrol etmek için kullanılır. Tetrasiklinli ağız
gargaraları ülser süresini, büyüklüğünü ve ağrıyı
azaltır. Tetrasiklinli gargaralar sadece sekonder
enfeksiyonları önlemekle kalmaz aynı zamanda
kollejenaz aktivitesini de inhibe eder.
2,7,38,39
RAS’ın
rekürrens sıklığına herhangi bir etkisi yoktur.
Bazı çalışmalar klorheksidin glukonat içeren
gargaraların RAS hastalarında ülser sayısını azalttığını
göstermiştir. Fakat bunu doğrulamayan çalışmalar da
vardır.
2,38,39
Klorheksidinin kötü bir tadı vardır. Ayrıca
dişlerde ve dilde kahverengi boyanmaya sebep olabilir.
RAS’ın ciddi seyrettiği, ülserlerin biri
iyileşirken yenilerinin oluştuğu hastalarda topikal
tedaviler yeterli olmayabilir. Bu durumda sistemik
tedaviler uygulanır. Bunun için prednisolon en sık
kullanılan ilaçtır.
1,2,7,38,39
Prednisolonun sistemik
uygulama süresini kısaltmak için kombine olarak
topikal uygulamar da yapılabilir
2,39
Yine hastanın oral
hijyeni üst düzeyde olmalıdır. Ayrıca prednisiolon
azathiopirin gibi diğer immunsupresif ajanlarla
kombine edilebilir. Sistemik tedavide kullanılan diğer
ilaçlar levamisol ve thalidomittir. Levamisolun RAS
semptomlarını iyileştirdiği bildirilmiştir.
2,39
Thalidomit
ise toksik etkilerinden dolayı tavsiye edilmemektedir.
RAS tedavisinde kullanımı araştırılan diğer
antienflamatuar ilaçlar kolşisin, siklosporin,
pentoksifilin, azelastin ve dapson gibi ajanlardır.
2,38,39
Kaynaklar
1.
Scully C, Gorsky M, Nur FL. Aphthous
Ulcerations. Dermatologic Therapy 2002;15: 185-
205.
Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
53
2.
Natah SS, Konttinen YT, Enattah NS,
Ashammakhi N, Sharkey KA, Häyrinnen-
Immonen R. Recurrent aphthous ulcers today: a
review of the growing knowledge. Int. J. Oral
Maxillofac Surg 2004; 33: 221-234.
3.
Shashy RG, Ridley MB. Aphthous ulcers: A
difficult clinical entity. Am. J. Otolaryngol 2000;
21: 389-393.
4.
Porter SR, Leao IC. Review article: Oral ulcers
and its relevance to systemic disorders. Aliment.
Pharmacol Ther 2005; 21: 295-306.
5.
Jurge S, Kuffer R, Scully C, Porter SR. Recurrent
aphthous stomatitis. Oral Dis 2006; 12: 1-21.
6.
Letsinger J.A, McCarty M.A, Jorizzo J. L. Comlex
aphthosis: A large case series with evaluation
algorithm and therapeutic ladder from topicals to
thalidomide. J Am Acad Dermatol 2005; 52: 500-
508.
7.
Field EA, Allan RB. Review article: oral ulceration
– aetiopathogenesis, clinical diagnosis and
management in the gastrointestinal clinic.
Aliment. Pharmacol. Ther 2003; 18: 949-962.
8.
Porter SR, Hegarty A, Hodgson TA, Scully C.
Recurrennt aphthous stomatitis. Clinics in
Dermatology 2000; 18: 569-578.
9.
Raborn GW, Grace MG. Recurrent herpes simplex
labialis: selected therapeutic options. J Can Dent
Assoc. 2003;69(8):498-503.
10.
Ghate JV, Jorizzo JL, Behçet’s disease and
complex aphthosis. J Am Acad Dermatol 1999;
40(1): 1-18.
11.
Armstrong RB. Cutaneous aids in the diagnosis of
oral ulcers. Laryngoscope. 1981;91:31-37.
12.
Femiano F, Gombos F, Nonziata M, Espozito V,
Scully C. Pemphigus mimicking aphthous
stomatitis. J Oral Pathol Med. 2005; 34: 508-510.
13.
Rodu B, Mattingly G. Oral mucosal ulcers:
Diagnosis and Management. J Am Dent Assoc.
1992; 123: 83-86.
14.
Porter SR, Kingsmill V, Scully C. Audit of
diagnosis and investigations in patients with
recurrent aphthous stomatitis. Oral Surg Oral
Med Oral Pathol. 1993; 76: 449-452.
15.
Ship JA, Chavez EM, Doerr PA, Henson BS,
Sarmadi M Recurrent aphthous
stomatitis.Quintessence Int. 2000;31(2):95-112.
.
16.
Hoover CI, Greenspan JS. Immunochemical
comparison of cell0wall antigens of various
viridans streptococci, including strain 2A
2+3
hot
from recurrent aphthous ulceration in man. Arch
Oral Biol 1983; 28(10): 917-922.
17.
Birek C, McNeill K, Singer D, Ficarra G, Bowden
G. Detection of Helicobacter pylori in oral
aphthous ulcers. J Oral Pathol Med. 1999; 28:
197-203.
18.
Shimoyama T, Horie N, Kato T, Kaneko T,
Komiyama K. Helicobacter pylori in oral
ulcerations. J Oral Sci 2000; 42: 225-229.
19.
Pederson A, Hornsleth A. Recurrent aphthous
ulceration: a possible clinical manifestation of
reactivation of varicella zoster or cytomegalovirus
infection. J Oral Pathol Med. 1993; 22(2): 64-68.
20.
Ghodratnama F, Riggio MP, Wray D. Search for
human herpesvirus 6, human cytomegalovirus
and varicella zoster virus DNA in recurrent
aphthous stomatitis tissue. J Oral Pathol Med.
1997; 26(4): 192-197.
21.
Veller-Fornasa C, Bezze G, Rosin S, Lazzaro M,
Tarantello M, Cipriani R. Recurrent aphthous
stomatitis and atopy. Acta Derm Venereol.
2003;83(6):469-70.
22.
Eversole LR, Shopper TP, Chambers DW. Effects
of suspected foodstuff challenging agents in the
etiology of recurrent aphthous stomatitis. Oral
Surg Oral Med Oral Pathol. 1982; 156: 33-38.
23.
Heally CM, Tornhill MH. An association between
recurrent orogenital ulceration and nonsteroidal
anti-inflammatory drugs. J Oral Pathol Med 1995;
24: 46-48.
24.
Boulinguez S, Cornee-Leplat I, Bouyssou-
Gauthier ML, Sparsa A. Role of drug exposure in
aphthous ulcers: a case- control study. Br J
Dermatol. 2000; 143: 1261-1265.
25.
Boulinguez S, Sommet A, Bedane C, Viraben R,
Bonnetblanc JM. Oral nicorandil- induced lesions
are not aphthous ulcers. J Oral Pathol Med.
2003; 32: 482-485.
26.
Sistig S, Boras V, Lukac J, Kusic Z. Salivary IgA
and IgG subclasses in oral mucosal diseases.
Oral Dis. 2002; 8: 282-286.
27.
Tüzün B, Wolf R, Tüzün Y, Serdaroğlu S.
Recurrent aphthous stomatitis and smoking. Int J
Dermatol. 2000; 39: 358-360.
Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. ÇAĞLAYAN, YILMAZ
Cilt:19, Sayı: 1, Yıl:
2009,
Sayfa:
47-54
54
28.
Atkin PA, Thornhill MH. Minor recurrent aphthous
stomatitis and smoking: an epidemiological study
measuring plasma cotinine. Oral Dis. 2002; 8:
173-176.
29.
Gündüz K, Öztürk G, Sözment EY. Erythrocyte
superoxide dismutase, catalase activities and
plasma nitrite and nitrate levels in patients with
Behçet disease and recurrent aphthous
stomatitis. Clinical and Experimental Dermatology
2004; 29: 176-179.
30.
Krause I, Rosen Y, Kaplan I. Recurrent aphthous
stomatitis in Behçet’s disease: clinical features
and correlation with systemic disease expression
and severity. J Oral Pathol Med. 1999; 28: 193-
196.
31.
Pişkin S, Sayan C, Durukan N, Şenol M. Serum
iron, ferritin, folic acid, and vitamin B12 levels in
recurrent aphthous stomatitis. J Eur Acad
Dermatol Venereol. 2002; 16: 66-67.
32.
Ferguson MM, Wray D, Carmichael HA, Russell
RI, Lee FD. Coeliac disease associated with
recurrent aphthae. Gut. 1980; 21(3): 223-226.
33.
Imai H, Motagi M, Mizuki N. Mouth and genital
ulcers with inflamed cartilage (MAGIC syndrome)
: a case report and literature review. Am J Med
Sci. 1997; 314(5): 330-332.
34.
Çiftçi E, Özdemir H, İncesoy S, İnce E, Doğru Ü.
Periyodik ateş, aftöz stomatit, farenjit ve servikal
adenit (PFAPA) sendromlu bir olgu. Türk Pediatri
Arşivi 2004; 39: 36-40.
35.
Greenspan JS, Gadol N, Olson JA, Talal N.
Antibody- dependent cellular cytotoxicity in
recurrent aphthoous ulceration. Clin Exp
Immunol. 1981; 44: 603-610.
36.
Pederson A, Hougen HP, Kenrad B. T
lymphocytes subsets in oral mucosa of patients
with recurrent aphthous ulceration. J Oral Pathol
Med. 1992; 21: 176-180.
37.
Sun A, Chia JS, Chang YF, Chiang CP. Levamisole
and Chinese medical herbs can modulate the
serum interleukin–6 level in patients with
recurrent aphthous ulcerations. J Oral Pathol
Med. 2003; 32: 206-214.
38.
Casiglia JM. Recurrent aphthous stomatitis:
etiology, diagnosis, and treatment. Gen Dent.
2002;50(2):157-166.
39.
Scully C, Gorsky M, Lozada-Nur F.The diagnosis
and management of recurrent aphthous
stomatitis: a consensus approach. J Am Dent
Assoc. 2003;134(2):200-207.
Yazışma Adresi
Dr. Fatma ÇAĞLAYAN
Atatürk Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Oral Diagnoz ve Radyoloji Anabilim Dalı,
Erzurum
e-mail: fcagla@gmail.com
Dostları ilə paylaş: |