A'dan Z'ye Felsefe



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə17/77
tarix20.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#51440
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   77
A\'dan Z\'ye Felsefe - Alexander Moseley ( PDFDrive )

ÇEVRECİLİK
Çevrecilik, insanlığın sorunları arasında çevrenin önceliğini
vazeder. Her ne kadar bu yaklaşımdan epistemoloji ve
metafizik açısından birtakım içermeler türetilebilirse de, bir
felsefe olarak önemi esas olarak siyasi ve etik felsefe
alanlarındadır. Çevrecilik insan merkezli bakış açısının
radikal biçimde değiştirilmesi taraftarıdır; bu açıdan,
hayvanlara iyi davranmak veya insan onuru veya dehşet verici
sonuçlar türü argümanlarla çevreye saygı duymak türünden
hümanist teorilerle bir karşıtlık taşır. Çevreciliğin siyaseti ve
etiği yeryüzünün her şeyden önce gelmesine dayanır.
Çevrecilik, ahlaktan başlayarak Yahudi-Hıristiyan anlayışını
baş aşağı çevirir ve insanın doğa karşısında alçakgönüllü bir
tavır takınmasını talep eder. Yeryüzüne saygılı davranmak
yetmez, doğal ortama ve hayvanlara zarar vermekten kopmak
gerekir. Bu, dinler veya dünyevi etik davranışlarımızın çevre


üzerindeki etkileri konusunda bilincimizi yükseltmemizi talep
etmemişlerdir anlamına da gelmez, bütün çevrecilerin ille de
bizim manevi statümüzü başka hayvanlardan daha alt bir
seviyeye düşürmemizi beklediği anlamına da. Ama
çevreciliğin mantıksal özü, çevrenin ahlaki, hukuksal ve
siyasi yönlerden her şeyden önce gelmesi gerektiğidir.
Siyasi bakımdan, çevreciler iktidarın çevreci amaçlara
ulaşmak için nasıl kullanılacağı konusunda birbirlerinden
farklı düşünürler. Bu konuda geleneksel tarzda bir bölünme
söz konusudur: Bir yanda, siyasi iktidarın çevreci projeler
uğruna kullanılabileceğini ve kullanılması gerektiğini ileri
sürenler; öte yanda devletin bunu yerine getirecek kapasitesi
olmadığına, hatta uzak durulması gereken zararlı bir iktidar
olduğuna inananlar.
Bir doğal afeti ele alalım. Hümanistler, insanların para
toplamasını ve afetin ardından ortaya çıkan durumun
“yönetilmesi” için zamanlarını ve becerilerini sunmalarını
beklerler. Az ya da çok. Bu tür müdahaleciler kaynak toplama
konusundaki gücünün, etkilenen çevreyi ve/veya halkı
korumak ve idare etmek için kullanılması gerektiğini ileri
sürebilirler. Anarşistler hem yeryüzünün hem de halkın kendi
sorunlarını kendilerinin halletmesini talep ederek, müdahale
edilmemesini ya bir ödev olarak ya da sonuççu bir etik gereği
savunurlar (aktif bir yardımın çoğu zaman hedeflenen halkın
kendini ortaya koyma kapasitesini ortadan kaldırdığını
biyolojik, tür yönelişli bir bakış açısıyla ileri sürerler). Aynı
şey kaynakların yönetilmesi konusunda da gc-çcrlidir:
Müdahaleciler, insani ekonomik büyüme veya
faaliyeti kontrol altında tutmak için vergi, düzenleme ve


yasaklarla devletin gücünün kullanılmasını savunurlar; daha
liberter olanlar ise devletin çevre üzerindeki etkisini
eleştirirler, yerel incelikleri ve ihtiyaçları kavrayamayacak
kadar büyük ve birörnek bir ekolojik ayak izi olduğunu
belirtirler. Anarşizme yatkın unsurlar ise devletin çözülmesini
ve hem devletlerin hem de büyük şirketlerin halka daha ilkel
bir varoluş tarzına geri dönme olanağını tanımasını isterler.
Onlara göre bu ilkel varoluş tarzı insanlığın yaşaması gereken
tarza daha yakındır, yani “doğal”dır.
Metafizik açıdan bakıldığında, çevreciler geleneksel ahlaki
anlayışların ve siyaset felsefelerinin ontolojik hiyerarşisine
meydan okur ve evrenin veya gezegenimiz dünyanın her
şeyin üstünde olan değerini vurgularlar. Daha romantik
düşünüş tarzlarında yeryüzü “gaia”dır, yani tanrısal bir özellik
kazanan, kendi kendini düzenleyen bir varlık (Gaia,
Yunanların yeryüzü tanrıçasıdır). İnsanlığın konumu
bakımından fikirler farklılaşır: Kimi, insanlığı yeryüzünün ve
hayatın bütüncül vizyonunun ayrılmaz bir parçası olarak
görür; kimi ise varlığı (ya da daha spesifik olarak aklı), onun
yokluğunda mükemmel bir dengeye kavuşacak olan evreni
altüst eden zararlı, kötücül bir afet olarak. Bu düşünüş tarzı
insana bazı teologların Genesis
y
'm Tanrısı tarafından
insanlığa dayatılan ilk günah lanetini hatırlatıyor:
Cennet bahçesinin peri masalını altüst eden erkek ve kadın
ızdırap çekecek ve ölecektir. Ama efsane insanlığa doğa
üzerinde bir üstünlük tanırken, çevreci metafizik insanın
doğaya karşı, doğuştan gelen, dur durak bilmeyen kötülüğünü
vurgular. Bazıları şöyle noktalara ulaşır: Yeryüzü milyarlarca
insandan savaş ve hastalıklar yoluyla intikamını alacaktır.
Geriye (tabii ki) sadece bir avuç mübarek seçkin çevreci


kalacak, bunlar yeryüzünü neo-Paleolitik bir ahenk ve denge
felsefesi temelinde yeniden yaşanır bir yer haline
getireceklerdir.
Epistemolojik açıdan ele alındığında, çevrecilik bizi
algılarımızın önceliklerini değiştirerek dünya hakkındaki
düşünüş tarzımızı gözden geçirmeye davet eder. Doğada
kendi yararımıza sömürülecek kaynaklar görmek yerine doğal
ortamın, yani nehirlerin, tepelerin, dağların ve bizimle birlikte
yaşayan hayvanların kendi içkin değerini görmeliyiz. İktisat
diliyle söylersek, çevrecilik eylemlerimizin yarattığı
dışsallıkları göz önüne almamızı ısrarla söyler. Dolayısıyla
eylemlerimizi planlarken bu dış-sallıkları da işin içine
sokmamız gerekir.
Ne var ki, çevreci tartışmanın önemli bir bölümü çoğu zaman
nesnel değerlerin geçerliliğini, yani doğal ortamların ve
hayvanların “kendi içlerinde” değerli olduklarını varsayar.
Bu günümüzde tartışmayı bastırmaya yönelen popüler bir
tutumdur; oysa felsefeci için bu daha öteye giden bir
incelemeyi haklı gösteren bir bakış açısıdır. Bir dağ nesnel
olarak değerli görülüyorsa, başlangıçta bütün insanların genel
olarak bu değeri kabul etmelerini beklerdik. Bu olmayınca,
bazı insanların dağı neden içkin olarak değerli görmediklerini
açıklayan mantıksal bazı nedenler olmasını beklerdik.
Kayakçılar yamaçlarında dolaşmak isteyebilirler; çiftçiler
yetiştirilecek bitkileri veya otlaklarını Önemseyebilirler;
dağcılar sarp kayalarına göz dikebilirler; fotoğrafçılar şafak
vakti doruktan fotoğraf çekmeyi isteyebilirler vesaire. Bütün
bu insanların dağdan yararlanma biçiminin yanlış olduğunun,
dağın insanların amaçları için hiç kullanılmaması gerektiğinin


iddia edilmesi, bizi neden bir grubun
ötekilerin değerlendirmesini yargıladığını sormaya sevk eder.
Bunun nedeni, çevreci için değerin insanlıktan değil doğadan
kaynaklanmasıdır. İnsanlıktan bütünüyle umudunu kesmemiş
olanlar için, insanların da hayvanlar âleminin geri kalanı ve
kayalar gibi canlı olmayanlarla eşit koşullarda seçme hakkı
vardır. Bazı “derin ekolojistler”, hayvanların ve doğal
ortamların kendilerine kimsenin müdahale etmemesi gibi bir
“hak” sahibi olduklarını iddia ederler. Başkaları ise gezegenin
bütün sakinleri için önemli olduğunu söylemekle yetinir, çakıl
taşlarının ve bezelyelerin hakları meselesinde takılıp
kalmamayı tercih ederler.
Aslında yaygın medyada sergilenen çevreciliğin büyük kısmı
geniş bir yelpazeden kaynaklanır: Bu yelpazenin içinde felsefi
ve siyasi tartışmadan geçilmez. Cesaret, sessizce ormanlara
çekilip yaşayanlardansa kent isyanlarında daha az
bulunanlardan kaynaklanır.

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin