* Gerçek hayatın simüle edildiği bir bilgisayar oyunu (y.n.)
Descartes sorunu ıskalamaz ve kendini bu döngüden
çıkarmak için bazı temel kavrayışları sabitleştirmeye çalışır:
Bunlar o kadar apaçıktır (ya da aksiyomatiktir) ki
reddedilmeleri budalaca olacaktır. Her ne kadar Kant’ın
zihnin kategorileri teorisinde bu adımın genişletilmesini
buluyorsak da, bu yanıt herkesi tatmin etmemiştir. Descartes
için ise, kendi varlığının kesinliği ile Tanrı’nın varlığının
kesinliğinin birleşmesi kendisine epistemo-lojik bakımdan
ileri doğru yürümesi açısından "sezgisel” bir gerekçelendirme
sağlamıştır. Düşünmeye başlamak için bir çift keyif verici
öncül (cogito ve Tanrı) elde ettiğine inanan Descartes, şimdi
karşı karşıya kaldığımız şeyler için deliller bulmak amacıyla
duyuların geri gelmesine izin verecektir. Ne de olsa,
insan kendine zarar vermek istemiyorsa, zihin dışındaki
dünyanın gözlemlenmesi son derece yararlıdır.
Descartes’a göre, bilimsel prosedür, gerekçelendinlebilir
öncüllerden hareket ederken bir yöntem çerçevesinde
bütünleşme-lidir: Bu, nicel yöntemdir. Bütün varlıklar ve
aralarındaki ilişkiler ölçülebilir ve grafik olarak temsil
edilebilir. Nitekim, Descartes eksenler temelinde çizilen
grafiği, yatağında yatarken bir sineğin tavandan geçişini
izledikten sonra icat etmiştir. Nicel analiz, bilime hâlâ ciddi
biçimde etkilendiği bir ivme kazandırmıştır. Bunun iyi yanlan
da vardır, kötü yanları da: Eleştirel tavır takınanlar, Kartezyen
indirgemeciliğin matematiksel yöntemlerin ve istatistik
analizin, özellikle nitel ilişkilerin de önemli bir rol oynadığı
sosyal bilimlerde ve tıpta aşırı kullanımına yol açmış
olmasından şikâyet ederler. Buna bağlı olarak Descartes’a,
a priori (önsel) akıl yürütmenin bilgiyi ortaya çıkartmakta en
emin yolu oluşturduğuna inanan kişi anlamında rasyonalist
denmiştir. Rasyonalizmi çekici bulanların birçoğu için,
matematik en iyi yöntemi sunar. Matematiğin bir dizi
aksiyomdan hareketle gittikçe karmaşık sonuçlara ulaşma
prosedürü, öteki disiplinler tarafından taklit edilmesi gereken
bir şeydir. Ne var ki, birçok felsefeci gibi, Descartes’ın da
kolay etiketlcnemeyeceği kaydedilmelidir. Birçok
çalışmasında duyular üzerinde sağduyu tarzı bir vurgu çok
belirgindir.
Yine de, amaç bilimleri matematiğin yöntemini izlemeye
indirgemektir. Bunun nedeni filozofun şu argümanına
dayanır: Bütün fiziksel varlıklar uzayda üç boyutlu bir
kaplama sahip olmak zorundadır ve dolayısıyla geometrik
olarak haritalanabilir-ler, ilişkileri ve onların ilişkileri de
matematik olarak betimlenebilir. Ama eğer her şeyin kaplamı
varsa (ve bu yüzden ölçülebilir ve haritalanabilirse),
Descartes mantıksal olarak hiçliğin varlığını kabul edemezdi.
Bunun tek istisnası kendi zihniydi.
Düşünme sürecinde Descartes kendi varoluşunun bedeninden
ayrıştırılabileceği sonucuna ulaşır. Bu, aynı zamanda Tan-
rı’nın varlığını ve ruhun ölümsüzlüğüne ilişkin Katolik
doktrinini kabul eden biri için epeyce yararlı bir sonuçtu.
Filozof serbest tarzda meditasyonlara girişmesine rağmen,
insan ulaşacağı sonucun önceden belirlenmiş olduğundan
kuşku duyuyor. Çünkü ruhun maddi olmayan karakterine
birdenbire bir sıçramayla ulaşıyor. Oysa bu kendi öncülleri
temelinde bile oldukça tartışmalı bir sonuç. Bu argüman
Descartes’ın zihin/beden düalizmi-nin temeli olmuştur. Bu
ikilik üzerine çağdaş felsefede çok şey söylenmiştir,
günümüzde bile söylenmektedir.
Kendi düşünen benliğini değerlendirirken Descartes bu
benliğin kaplamı olmadığını, maddi bir şey olmadığını apaçık
bir şey olarak görür, ama onun kendi bedeninin fizikselliğine
bağlı olduğunu düşünmekten de rahatsız olmaz. Beden maddi
olarak vardır, uzayda yer tutar, uzay içinde hareket ederken
ruh dokunulmamış olarak kalır. Ama zihnin maddi olmadığı
neden apaçık olsun? Sezgiler böyle söylüyor diye
düşünüyordu Descartes. Zihin açıktır ki yekparedir, bir
bütündür. Bazı kısımlarını yitirebilecek olan ve böylece
ayrıştırılabilir olan bedene benzemez. Ama ruh bedenden
ayrıdır ve dolayısıyla ondan ayrılabilir. Bu argüman
Descartes’a ruhun ölümsüzlüğü konusunda teolojik sonuçlara
geri dönme olanağı yaratır. Ama bunun ardında
yatan güçlükleri düşünmek zor değildir: Nasıl oluyor da
bedenim her hareket ettiğinde ruhum bedenimden kayıp
çıkmıyor? İzninizle Kartezyen bir flört cümlesi kurayım:
“Neden şu anda bedenimden çıkıp senin bedeninle
bütünleşmiyorum?” Ama konuyla daha doğrudan bağlantılı
olan şu: Maddi olmayan benliğim maddi bedenimi nasıl
harekete geçiriyor?
Zihin/bedcn ikiliği felsefi bakımdan zengin tartışmalara yol
açmıştır. Descartes’m düşünceleri epeyce tartışılmış ve zihin
konusunda çeşitli kamplara bölünmenin temelini
oluşturmuştur. Etkileşimciler (Descartes’ın da pratikte
düşündüğü gibi) zihin ile bedenin birbirinden ayrı olduğuna
ama etkileşim içinde olduğuna inanırlar. Bölünme konusunda
ısrarlı olan katı düalistler ikisi arasında hiçbir bağ kuramazlar,
bu da bir sinirsel dürtünün zihinde nasıl kaydedildiği
konusunda ilginç sorulara yol açar. Materyalistler maddi
olmayan zihni reddederler. İdealistler zihni maddi olduğu için
reddederler.
Descartes insan bedeni üzerinde anatomi çalışmalarını
destekliyordu. Harvey’in kalp üzerine çalışmaları onu çok
heyecanlandırıyordu. Ama daha sonraları entelektüel ve
bilimsel destek elde edecek bir dizi başka bilimsel teoriyi
küçümsemiştir. Ampirik araştırma yerine yeniden skolastik
akıl yürütmeye geri düşecektir. Örneğin, vakumun
olanaklıhğını veya atomun varlığını reddediyordu (Tanrı
bizim bölünemez olarak düşündüğümüz şeyi her zaman
bölebilirdi; bunu reddedersek onun kadir-i mutlak oluşuna bir
sınırlama getiriyor oluruz). Göğün ve yerin aynı maddeden
oluştuğunu, bundan dolayı başka dünyaların varola-
mayacağını ileri sürüyordu (çünkü bu maddenin evrenin
tümünü şimdiden kapladığı varsayılmaktaydı, o zaman başka
dünyalara yer kalmıyordu). Bu tür argümanlar modern
düşünürlere tuhaf gelebilir. Ama Descartes’ın modern
felsefenin kurucusu olduğunu kabul etmekle birlikte,
unutmamalıyız ki o skolastik geleneğin de boylu boyunca
içinde yer alıyordu ve bu geleneğe açıkça referans yapar:
Buna karşılık, Aristoteles’in ve bütün zamanların Öteki bütün
filozoflarının onaylamadığı herhangi bir ilkeyi kullanmadım.
(Descartes, Principles of Philosophy [Felsefenin İlkeleri],
331)
Bu kaydı düştükten sonra ekleyelim: Descartes’m çalışmaları
modern felsefe kanonunun kilit bir unsurunu oluşturur. Bu,
kısmen istemeden yarattığı bazı içinden çıkılmaz
güçlüklerdendir, kısmen sistematik bir felsefe teorisine
katkılarındandır, ama hiç kuşku yok ki, aynı zamanda
Meditasyonlar*inin üslubundandır: Zihninin bilgiyle nasıl
uğraştığı konusunda kişisel bir serüvendir bu.
Dostları ilə paylaş: |