EFLATUN (PLATON)
EGOİZM (Bencillik)
Egoizm, insanın kendisinin ya güdüleyici ahlaki güç olduğu
ya da ahlaki davranışın amacı olduğu veya olması gerektiği
anlamına gelir. İngilizcede var olan ikinci bir sözcük (egotısm
- kendini beğenmişlik) ile ifade edilen şeyden, yani insanın
kendi önemini veya işlerini (milliyetçiliğe benzer biçimde)
psikolojik bakımdan aşırı değerli görmesinden ayrı
düşünülebilir. Yani egoizm pozitif ve normatif etik olarak
bölünebilir. Pozitif etik, egoizmin olgusal bir betimlemesidir:
insanları güdüleyen kendi çıkar ve arzularıdır. İnsanları başka
türlü betimlemek olanaklı değildir. Buna karşılık, normatif
egoist etik insanların şu andaki davranışlarının ardında ne tür
güdüler yatıyorsa yatsın, aslında böyle güdülenmesi
gerektiğini Önerir.
Kimileri, insanın edimlerinin daha önceki olaylar tarafından
belirlendiğini, bunun seçimi bir yanılsama haline getirdiğini
ileri sürerek bireyin seçim yaptığı fikrini reddedebilirler. Ne
var ki, büyük nedensel dürtü karşısında bir seçim unsuruna
izin verilirse, insanın bir sonraki davranışı üzerinde bir ölçüde
kontrol sahibi olduğu ortaya çıkar. Dolayısıyla, bu insanın
kendine mi, başkalarına mı dönük bir hareket hattı seçmesi
gerektiğini araş-tırabiliriz. Yani kendi çıkarlarının peşinden
mi gitmeli yoksa kendi çıkarını reddederek başkalarının çıkarı
için mi çaba göstermeli, diye sorabiliriz. Başkalarını düşünen
davranışlar, kendini düşünen davranışlarla karşılaştırıldığı
zaman ahlaki bakımdan ne ölçüde meşrudur ya da
alkışlanmalıdır?
İlk bakışta, psikolojik egoizm felsefi bakımdan pek ileri
gidemez. Bütün davranışlarımızın kendimize dönük
olduğunu, kendimizle güdülendiğimizi ileri sürer ki bu
doğruysa, yalnızca dünyayla ilgili olarak, aynen yerçekiminin
saniyede 9,8 metre olduğu gibi bir olguyu betimliyor olur.
Özgecil ya da fedakârca olarak nitelenen bütün davranışların
peçesi indirilir ve bunların altında kişinin kendisine dönük
davranışlarının yattığı ortaya konulur. Josh dilenciye suçluluk
duygularını gidermek için para vermiştir; Harriet boğulmakta
olan küçük çocuğu kurtarmak için nehre atlamışsa bunun
nedeni çocuğu kurtarma çabası göstermese idi vicdanının
hayat ^oyu peşini bakamayacağıdır. Hayırseverlik ve
fedakârlık böylece bencil davranışlar olarak
sunulabilmektedir. Ne var ki, insan güdülemesinin bu denli
clcşlirci veya realist bir betimlemesi ile bile büyük teoriler
geliştirilebilir: Örneğin Hobbes güçlü bir devleti
gerekçelendirmek için benci! davranışın denetim altına
alınması gerektiğini bir temel olarak kullanıyordu.
Mandeville ve daha da iyi bilinen örneğiyle Adam Smith
kendi çıkarlarının peşinde koşan davranışların
aslında toplumsal fayda yarattığını ileri sürüyordu.
Bu teorinin karşıtları teoriyi eleştirmek için karşı olgusal
bulgulara başvururlar. Bir dizi bulgu, bazı özgecil ya da ödev
olarak üstlenilen davranışların hiçbir biçimde bunları
gerçekleştiren öznenin kendi çıkarıyla ilişkisi olduğu iddia
edilemeyecek bir nitelik taşıdığını göstermiyor mu? Özellikle
bu kişi çok değerli şeyler yitiriyor, hatta ölüyorsa. Ama karşı
olgusal bulgu olarak düşünülebilecek şey, çözmesi zor
karmaşık bir mesele haline gelir: O en yüce fedakârlık anında,
askerin kendini (örneğin namını ya da Yaradanına kavuşmayı)
düşünmediğini nereden biliyoruz? Özel amaçlar özel kalır.
Ortaya çıkan sorun, herhangi bir bulgunun psikolojik egoizmi
çürütüp çürütemeyeceğidir.
Eğer çürütmek mümkün değilse, o zaman bu kapalı bir
teoridir, bir varsayım statüsünde kalır. Ne doğrulanabilir, ne
de yanlışlanabilir.
Bu noktada, psikolojik egoist mi yoksa psikolojik özgeci mi
olmamız gerektiğini anlamak için yazı-tura mı atacağız? Bu
pozisyonların birini ya da ötekini (ve daha az düalistik
seçenekleri) bilimsel olarak değerlendirmek mümkün müdür?
Güdülerin tespit edilmesi güçtür. Öyleyse mesele davranışlara
dayalı bulguların yanısıra insanların mahrem duygularına
ilişkin bulguları da göz önüne alma zorunluluğu dolayısıyla
karmaşıklaşmaktadır. Neden yalnızca insanların ne yaptığına
bakmakla yetinmemeli? Hume psikolojik egoizmi altı noktada
çürütmeye girişir (onun kullandığı deyim “bencil
hipotez”dir). Bu hipotez, sevgi, dostluk, merhamet, şükran
gibi başkalarına yönelik ilgi ve güdülenme içeren ahlaki
duygulara karşı çıkar. Güdülenmeyi tek bir nedene
indirgemeye çalışır; bu ise “verimsiz bir görevedir - “basitlik
aşkı... felsefede epeyce yanlış akıl yürütmenin kaynağı
olagelmiştir.” Anlaşıldığı kadarıyla hayvanlar birbirlerine
iyiliksever tarzda yaklaşırlar; hayvanların özgecil
davranabilecekleri kabul edilirken, bunun insanlarda inkâr
edilmesi nasıl mümkün olur? Dördüncüsü, iyilikseverlik
kavramı anlamsız olamaz, bazen bir davranışın öznesinin
öteki insanın bahtından bir çıkarı yoktur, ama yine de onun
iyiliğini isteyebilir. Beşincisi, kendi çıkarlarımızı
düşünmekten de önce gelen bazı güdülerimiz vardır:
Kibir, şöhret ya da intikam, kişinin çıkarlarını bütünüyle aşan
eğilimlerdir. Nihayet, psikolojik egoizm haklı olsaydı bile,
epeyce güçlü bir ahlaki davranış olasılığı yaratmaya yetecek
birtakım eğilimler mevcuttur; bu da bir insana kötücül, bir
başkasına insancıl sıfatlarının takılmasına olanak verir ki
İkincisi ilkine tercih edilmelidir.
İnsan doğasını tasvir eden bir teorinin ötesine geçtiğimizde,
normatif egoizmin, insanın ne yapması gerektiği sorusunun
alanına gireriz. Normatif egoistler, tabii farklı nedenlerle,
insanın kendi çıkarlarını geliştirmeye çalışmasjnın doğru
olduğunu söylerler. Rand, rasyonel egoizmin güçlü bir mutlak
savunmasını yapar: Bireyin yaşama ve ahlakını seçme hakkı
olması, onun ras-yönel bir varlık olarak kendi çıkarını
yansıtmalıdır (kaprisli, duygusal varlık Rand’e göre rasyonel
kafalı egoistin antitezidir). Kimileri de sonuççu ilkeler
temelinde kendi çıkarlarımızı düşünerek davranmamız
gerektiğini, böyle yapmakla öteki insanlara, onlara yardım
etmek için çaba gösterdiğimiz bir durumdan daha çok yardım
etmiş olacağımızı ("cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla
döşenmiştir” denir), ekonomi ve tarihin açıklamalarının bu
yönde olduğunun söylenebileceğini ileri sürerler.
EĞİTİM
Felsefenin eğitim olduğunu, dolayısıyla eğitim felsefesinin
mükerrer olduğunu söylemek olanaklıdır. Felsefe bilgeliğin
araştırılmasıdır. İnsan bunun kendi içinde eğitici olduğunu
ummak istiyor. Ne var ki, eğitim alanında eğitimin işlevi,
amacı, ruhu, kapsamı, süresi, bilgi ve onun kullanımı
konusunda varsayımları ile ilgili açıkça bir dizi farklı
yaklaşım mevcuttur. Bunların her biri kendilerini önceleyen
felsefi kavrayışlara bağlıdır.
Dostları ilə paylaş: |