A'dan Z'ye Felsefe



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə43/77
tarix20.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#51440
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   77
A\'dan Z\'ye Felsefe - Alexander Moseley ( PDFDrive )

KUŞKUCULUK
Kuşkucular eleştirel bir tutum benimserler, ama nereye kadar?
Hayata, başka insanlara, çeşitli felsefelere ve bilimlere karşı
eleştirel bir tavır takınırken kuşkucunun son tahlilde saygı
göstermesi gereken herhangi bir standart var mıdır, yoksa
kuşkuculuk tartışmaya, sevgiye, bilgiye önerecek yararlı
hiçbir şeyi olmayan, bir kara deliğin içine doğru serbest
düşüşe geçmiş bir entelektüel tavır mıdır? Oysa kuşkuculuğun
savunucuları kendi tutumlarını değişim için veya daha keskin
bir düşünme süreci için olumlu bir güç olarak yaşarlar.
Kuşkuculuk ya ortaya atılan her bir bilgi parçasına meydan
okuyan katı bir kuşkuculuk olarak düşünülebilir ya da, daha
ilginci budur, bilgiye karşı daha yumuşak bir tavır olarak.
Örneğin, duyularımın gerçekten de doğru olduğundan nasıl
emin olabilirim? New York’a 2001’de yapılan terörist saldırı
hakkında kuşkucuların yapmış olduğu bir video izliyorum:
Benden resmi öyküyü reddetmem, videoyu yapanların daha
inanılır bulduğu bir öyküyü kabul etmem isteniyor. Ama
zihnimi bir öyküden ötekine çevirirken elbette kuşkucu bir
tavrı benimsemem gerekiyor: 11 Eylül konusunda


kuşkucuların versiyonu daha anlamlı görünüyor mu? Hangi
açıklamanın “anlamlı göründüğünü” belirlemek için ne tür
kriterler kullanmalıyım? Eğer o teori senin, bu teori benim
aranır durursam, bu arada olgularla bir bağ kurmaya
çalışmazsam, sonunda “adam sen de” deyip herhangi
bir hakikat duygusunu yitireceğim bellidir.
Bu yüzden söz konusu ayrım açısından bakıldığında çoğu
kuşkucu daha ziyade yumuşak kuşkuculuğu benimser:
Hakikate nihilistçe yaklaşmaktan kaçınır, eldeki bulgular
hakkında bir yargıya ulaşabilmek için bir standart kabul eder.
İnsanın kendi gözleriyle görmesine ve olgular konusunda
kendi yargısını vermesine ilişkin tavır da buradan
kaynaklanır. Ancak, konuya eleştirel yaklaşanlar, çok kritik
anlarda duyuların hatırı sayılır ölçüde aldanabileceğine işaret
ederler. Burada Wittgenstein ile Popper arasında, her türlü
bilgi üzerine tartıştıkları, bir de işin içine bir şömine
demirinin girdiği ünlü karşılaşmayı düşünün.
Bu noktada, bazı felsefeciler bizi algıyı gerekçelendirmekten
inandığımız şeye olan inançlarımızın oluşumuna doğru geri
çekerler. Rasyonalizm zihnin iç işlemlerinin, özel olarak da
belirli aksiyomlardan hareketle çıkarsama işlemlerinin
geçerliliğini vazederek yürür: Eğer A > B > C ise, demek ki A
> C. Ancak am-piristler, Riemann’ın, Öklid’in matematiksel
aksiyomlarını sorguladığı gibi rasyonalistlerin aksiyomlarının
kendilerinin de sorgulanabileceği, dolayısıyla rasyonalist
programın kuşkuculara karşı bir savunma oluşturmadığı
itirazını yaparlar. Rasyonalizm, kendilerinden hareketle belirli
çıkarsamaların yapılabileceği aksiyomlara yaslanır.
Aksiyomların gerçek dünya ile ilişkisi olması gerekmez.


Alternatif olarak, bütün düşünce ve deneyimlerimin akıllı bir
wi-fi gereç tarafından üretildiği düşünülebilir (bu tür bir
gereç, Descartes’ın kendi varlığından emin olmasını kâbus
haline getiren şeytanın en son cisimleşmiş hali olabilir). Ama
böyle bir yöneliş haklı mıdır? Aşikâr olanı reddetmenin
(gördüğüm şeyin gerçekten ne olduğunu bilme bakımından
veya kişisel olarak onun hakkında düşündüğüm şeyler
bakımından yanılıyor olsam da, bir şey görebiliyorumdur)
felsefi bir non sequitur olduğu, doğru epistemik ilerlemeyi
engelleyen rahatsız edici bir anlamsızlık olduğu veya kendi
kendini çürüttüğü, döngüsel olduğu itirazlarını yapabiliriz.
Ben düşüncelerimin başlatıcısının kendim olduğuna
inanmıyorum, buna kim inanmaz? Öyleyse varımdır:
Descartes’ın sarıldığı sonuç da buydu. Hegel bunu sığ bir
argüman bularak reddeder. Ona göre benin bilgisi öteki
egoların var olduğunun bilinmesine bağımlıdır; özbilinç
ancak insanın tanınması çerçevesinde var olur: “Kendinde-
varlık ile başkası-için-varlık tek ve aynı şeydir.” Öyleyse,
başkaları vardır. Wittgcnste-in başka bir yol tutarak şöyle der:
Bilmenin temel araçlarına sahip olduğum konusundaki kesin
düşünce, kuşkucuları susturmak için yeterlidir. Benzer
kesinlikler bir inşaat iskelesi oluşturmaya başlar, bu da bizi
bilgiden ziyade bilgiye yükselişimizde yönlendirir. Öyleyse,
der Wittgenstein, iskelenin kendisi kuşkucu sorgulamaya tabi
değildir.
Her şeyden öte, kuşkucu bizim kendimize ilişkin ve daha da
özel olarak başkalarının (dinin önde gelenleri,
politikacılar, doktorlar, devlet yetkilileri, ticari pazarlama vb.)
ihtimamına yönelik olarak geliştirdiğimiz günlük güvenin
geçerliliğine meydan okuma çabası içindedir. Bu meydan


okumayı sonuna kadar götürmek ister: Kuşkucu için, hiçbir
şey kutsal kabul edilmemelidir. Çünkü ancak çok değer
verilen inanç ve varsayımların sorgulanması ve yeniden
sorgulanması yoluyladır ki ilerleme mümkün hale gelir. Bu
şekilde yaratılan ivme, bizi Doğru bilgiye ulaştırmaktan
ziyade daha doğru bilgiye doğru bir hareketi sağlar. Doğru
bilgi, Popper gibi birçok düşünür açısından hiçbir
zaman erişilemeyecek bir şey olabilir. Felsefenin sorularımıza
ve düşünüş tarzımıza yol göstermesinin önemi de buradan
gelir.

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin