Adrenalin
Adrenalini hissetmemiş insan yoktur herhalde.
Bir yerden düşecek gibi olduğumuzda, korktuğumuzda, heyecanlandığımızda, vücudumuzun salgıladığı biricik hormonumuz, adrenalin
Dağcıların çok yakından tanıdığı adrenalinin bağımlılık yaptığı iddialarının, dağcılığı bırakılamayan bir tutku olmasına sebep olduğunun tesadüf olmadığı söylenebilir.
Asık olduğumuz kişiyi gördüğümüzde,
Sınavda soruları çözemeyeceğimizi düşünüp “iste bu yandığımızın resmidir” dediğimizde,
Araba ile yüksek hız yaptığımızda,
Lunaparktaki eğlence araçlarında,
Bir şeyi yetiştirmemiz gerekirken,
Yetişemeyeceğini düşünüp panik olduğumuzda ve bunlara benzer birçok heyecan ve panik verici durumda karsımıza çıkarak,
Kalp atışımızı, gilikoz yakımını arttıran bir hormon ve aynı zamanda bir sinir ileticidir (neurotransmitter) adrenalin.
Ona ismini veren böbrek üstü bezlerinden (adrenal medulla) salgılanan adrenalin aslında yalnız değildir.
Yapısal olarak adrenaline çok benzeyen diğer bir hormon olan noradrenalin'in %20'lik bir katkısıyla salgılanır. Böbrek üstü bezlerinden.
Molekül yapısına baktığımızda, bir çok doğal molekülde bulunan feniletilamin yapısını görmek pek de zor değil sanırım. Ayrıca L-DOPA yazısında bahsettiğim Dopamin'e de yapısal olarak çok benzemektedir.
211-212 °C'de eriyen beyaz kati halde bulunan adrenalin, ısıya ve havaya karsı oldukça hassastır ve koyu renkli ürünler vererek bozunur (tahminim, hidroksi grubunun yükseltgeniyor olması ve daha başka şeyler tabi).
Adrenalin, 1900 (Takamine) ve 1901 (Aldrich ve von Fürth) yıllarında iki farklı grubun bağımsız çalışmaları sonucu ilk olarak izole edilmiştir ve ilk olarak izole edilen hormon ünvanını almıştır. Molekül yapısını ise Jowett, ilk total sentezini de Stolz, 1904 yılında elde etmişlerdir. 1950 yılında, Earl Sutherland in, adrenalinin ve glukagonun, glikojen metabolizmasını tetiklediğini bulması ise, hormonların etkilerinin moleküler yolaklarının tespit edilmesi konusunun milat tarihi olmuştur.
Adrenalinin hormon özelliği, Earl Sutherland'in da bulduğu üzere insülinin tam tersi etki yapmaktadır. Kandaki seker seviyesinin düşmesi sonucu salgılanarak, kaslarda glikozun yanmasını sağlar ve aynı zamanda, ayni etkiyi yapan glukagonun salgılanmasını da tetikler ve insulin salınmasını da azaltır.
Bir sinir iletici (neurotransmitter) olarak Adrenalin, fiziksel ya da zihinsel uyarılma sonucu salgılanarak sempatik sinir sistemini etkiler. Bunun sonucu olarak da, kalp atışında hızlanma, kanın pıhtılaşmanın yavaşlaması, terleme gibi etkiler görülür.
İlaç olarak tıpta birçok kullanım alanı olan adrenalin, baslıca, kalp atisinin hızlandırılmasında, astım hastalığına karşı ve istemsiz kasların gevşetilmesinde kullanılır.
Adrenalin'in alışkanlık yaptığının söylendiğini söylemiştim. Molekül yapısına baktığımda, ecstasy'ye olan benzerliği, bunun doğru olabileceğini düşündürüyor bana. Ama bu isler göz kararı olmaz:)
İlaç olarak alınmasının dışında kullanılması elbette sakıncalı ve aşırı alınmalarının çok ciddi yan etkilerinin olduğu bilinmektedir. Tabi vücudunuz doğal olarak üretiyorsa, bunun bir sakıncası yoktur herhalde.
Atlayın, hoplayın, zıplayın, heyecanlanın, panik yapın belki arada, ama köpekleri karşısında bunu yapmayın. Köpeklerin salgılanan adrenalini hissettikleri ve sizin ondan korktuğunuzu anladığı düşünülmektedir.
Dostları ilə paylaş: |