Kapı Kontrol Teorisi ve Nosiseptif ile
Nöropatik Ağrıdaki Rolü
Ronald Melzack ve Patrick David Wall 1962’de “kapı
kontrol teorisi” denilen ve arka boynuzun substantia
jelatinoza denilen tabakasında inhibitör internöronla-
rın periferden gelen bilginin üst merkezlere iletiminde
önemli rol oynadığını söyleyen bir teoridir. Örneğin
dokunma duyusunu taşıyan düşük uyarılma eşiğine
sahip Aβ liflerin ateşlenmesi azaltılır. Üst merkezle-
re iletim engellenmiş olur. Ancak C lifleri bu inhibitör
internöronları inhibe ederek (dizinhibisyon) indirekt
olarak projeksiyon nöronların ateşlenmesini artırmış
olur (26, 27). Ancak aynı zamanda A ve B grubu ge-
niş myelinli liflerin aktivasyonu ile inhibitör ara nöron-
ları aktive ederek projeksiyon ara nöronlarını inhibe
etmekte ve ağrılı sinyallerin geçişini durdurmaktadır
(65) (Şekil 3).
Bu teoriye göre, A−β gibi büyük çaplı liflerin uyarılma-
sının nosiseptif uyarılara omuriliğin bağlantı nöronları-
nın yanıtlarını inhibe edilebildiği gösterilmistir. Bu tek-
nikten tedavide de yararlanılabilmektedir. Kapı kontrol
teorisi ile işleyiş hakkındaki bilgiye ek olarak ağrı du-
rumlarında inen inhibitör yollarda önemli rolü olan opi-
oid reseptörlerinde de bir takım değişiklikler görülür.
Üç farklı opioid reseptörü bulunmaktadır (OR). Bunlar;
μ-OR, δ-OR, K-OR olup hepsi de G- proteinine bağlı
reseptörler (GPCR) şeklindedir. μ-OR, NMDA resep-
törü ile bir reseptör çifti şeklinde çalışır ve μ-OR’ünün
uyarılması NMDA reseptörünün açılmasına yol açar
(67).
Bir periferik sinir hasarından sonra arka boynuzda-
ki μ-OR sayısında belirgin bir düşme görülür. Çünkü
kronik hasar durumlarında ortamda bulunan prote-
in–kinaz C (PKC), μ-OR’nin morfin ile ilk kez uyarıl-
masından sonra μ-OR’ü ile NMDA reseptörü arasın-
daki bağın kopmasına neden olur. Bu da hiperaljezi
ve allodini gelişimine katkıda bulunur ve nöropatik
ağrıda neden morfinin yeterli analjezik etki sağlama-
dığını açıklamış olur. δ-OR, ise tüm perifer ve santral
sinir sisteminde bulunmakla beraber en belirgin ola-
rak da arka boynuz internöronlarında bulunmaktadır.
K-OR daha çok nosiseptif alan olan beyin bölgele-
rinde yer alır. Kapı kontrol teorisini desteklercesine
bir fonksiyon gören opoidler arka boynuzda bulunan
internöronları ve ikinci duyusal nöronu hiperpolarize
ederek internöronu dizinhibisyona uğratır. Ayrıca pre-
sinaptik sonlanmada nörotransmitter salgılanmasını
inhibe ederek de fonksiyonunu yerine getirmekte ol-
duğu söylenilmektedir (2).
Opioidler sadece nosiseptif nöronlardaki klasik OR
yoluyla değil, aynı zamanda glial hücreler üzerinde-
ki OR’lerine de bağlanarak nosisepsiyonda önemli
rol oynar. Bu ROS (Reaktif Oksijen Türleri), NO, GF
(Growth Factor) ve eksitatör aminoasitler gibi nosi-
septif mediyatörler ile IL-1, IL-6 ve TNF-α gibi proinf-
lamatuvar sitokinler salgılanır. Glia aktive eden yalnız
OR reseptörü değil, sinir hasar sonrası ortaya çıkan
tüm ürünler ve etkilenen tüm yapılar glial aktivasyo-
nu direkt ya da indirekt yolla katkıda bulunur. Perife-
rik sinir hasarı, hasarlı nöronlarda HSP (Heat Shock
Protein)’lerin uzun süreli artışına yol açar. Bu ise glial
TLR (Toll–Like Receptor)’lerin sürekli aktivasyonu-
na neden olur. TLR’ler tehlike işareti olarak görülen
endojen ve eksojen çok çeşitli paterni tanıyan bir re-
septör ailesidir. Bu sayede organizmanın savunması
ve yaşamını sürdürmesi için immün sistemin aktive
olmasını sağlarlar. TLR’ler içinde özellikle TLR- 2 ve
TLR-4 subtipleri nosiseptif süreçlerle ilgilidirler ve ha-
sarlı, ölmekte olan veya ölmüş olan nöronlar ve diğer
hücrelerden salgılanan tehlike sinyallerini tanıyan re-
Dostları ilə paylaş: |