a- Arkadaşlığı ve malı hususunda hiç kimse Rasuluflah'a Ebu
Bekir'den (r.a.) mukaddem değildir.
b-"Ebu Bekir'in (r.a.) kapısı hariç..." sözü, bu hususu sadece Ebu
Bekir'e (r.a;) tahsis etmektedir. Ba"zi yalancılar. Ali (r.a.)
hakkında da bu rivayete benzer bir rivayet uydurmak
istemişlerdir. Ne var ki uydurma rivayet sahih rivayete karşı
koyamaz.
c-"Şayet yeryüzünde bir dost edinseydim..." Şayet dostluğu
mümkün
olsaydı,
beşerden
başka
hiçbirinin
bunu
haketmeyeceğine dair bir hükümdür. Başkası Ebu Bekir'den (r.a.)
üstün olsaydı, bunu hak eden o olurdu.
Yine hastalığı süresince mescitte imamlık yapmasını emretmesi,
sünneti ikame edip cahiliyetin izlerini yok etmesi için onu
Medine'nin hacc emiri olarak tayin etmesi de. onun özel
meziyetlerindendir. Aynı şekilde (Aişe'ye (r.a.):
"Babanı ve kardeşini çağır ki Ebu Bekir için bir vasiyet yazayım.
42[42]
şeklindeki sahih hadisle benzeri pek çok hadis sahabe
arasında ona denk birinin bulunmadığını beyan etmektedir.
Rasulullah (s.a.v.)'ın Ali'ye (r.a.):
"Sen bendensin, ben de sendenim." demesine gelince, bunu
başkalarına, mesela Selman ve Eş'arilere de söylemiştir.
Aynca;Yüce Allah'ın:
"Onlar, sizden olduklarına dair Allah'a yemin ediyorlar; oysa
sizden değillerdir." (Tevbe: 9/56)
Bu ayetle Rasulullah (s.a.v.)'m
"Bizi aldatan bizden değildir. Bize silah çeken bizden değildir.
43[43]
hadisi, bu büyük günahları işlemeyenlerin bizden olduğunu ifade
etmektedir. Kısacası her kamil mümin Peygamberdendir ve
Peygamber de ondandır. Aynı şekilde Rasulullalı'm (s.a.v.)
Hamza'mn (r.a.) kızına:
"Sen bizdensin, biz de sendeniz." demesi, Zeyd'e:
"Sen kardeşimiz ve azadlımızsın.
44[44]
demesi bunlara has şeyler
değildir. Aksine bütün azadlıları bu durumdadır.
"Bayrağı Allah ve Rasulü'nü seven birine vereceğim..." hadisi de
bu durumdur. Ali'nin (r.a.) faziletiyle ilgili rivayetlerin en sahihi de
budur. Ancak bazı yalancılar bu rivayete:
"Ebu Bekir ve Ömer bayrağı aldılar ama kaçtılar." sözlerini ilave
etmişlerdir. Halbuki Ömer (r.a.)'in:
42
[42]
Müslim, Folailu Sahabe: il.
43
[43]
Müslim, İman: 164; Ebu Davut!, Büyü: 50: Tirmizi, Büyü: 72; İbn Mace, Ticarat: 36.
44
[44]
Buhari, Sulh: 6; Fcdailu Ashabı'n-Nebi: 17; İbn Hanbel: 1/108.
20
"Ancak o gün komutanlığı sevdim
45[45]
dediği sahih bir rivayetle
sabittir. Aslında hadis. Ali (r.a.) hakkında ileri giden Nasibe'ye
reddiyedir ve bu. Ali'ye (r.a.) has bir durum değildir. Aksine her
kamil mümin, Allah ve Rasulü'nü sever ve onlar da onu severler.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah, öyle bir kavim getirir ki, kendisi onları sever onlar da
Allah'ı severler." ( Maide: 5/54)
Bu ayette söz konusu edilenler, mürtedlerle savaşanlardır ki,
onların imamı Ebu Bekir'dir.
Sahih bir rivayette sahabenin biri. Rasulullala:
"İnsanlar arasında en çok sevdiğin kimdir?" sorusuna
Rasulullah'ın:
'Aise'dir' cevabını verdiği:
"Ya erkeklerden'.'" sorusuna da: 'Onun babasıdır' elediği
nakledilmektedir.
46[46]
Bu da Ebu Bekir'in (r.a.) üstünlük
delillerinden biridir. "Yanımdaki yerinin, Harun'un ve Musa'nın
yanındaki yeri gibi olmasını istemez misin?" hadisine gelince,
Rasulullah Tebük gazvesine çıktığında Medine'de yerine Ali'yi
(r.a.) bırakınca bu sözü söylemiştir. Hatta kendisine buğzet-tiği
için onu Medine'de bıraktığı dedikodusu da olmuştur. Rasululfah
(s.a.v.) savaşa çıktığında müslümanlardan birini Medine'de yerine
bırakırdı. Medine'de bu işi yürütecek müminler mevcuttu. Ancak
Tebük gazvesinde, özrü bulunanlar hariç hiç kimseye Medine'de
kalma izni vermedi. Sadece özrü bulunanlarla emre itaat
etmeyenler kaldı. İşte bu sebeple Tebük gazvesine çıktığında
yerine bırakacağı kimsenin görünürde durumu zayıftı. Yine bu
sebepledir ki. münafıklar Ali (r.a.)
hakkında ileri-geri
konuşmuşlardı. Rasulullah (s.a.v.) da. Ali'ye (r.a.), kendisini
Medine'de
bırakıyorsa,
yanındaki
değerinin
eksikliğinden
kaynaklanmadığını, nitekim risalette ortağı olduğu halde Musa'nın
Harun'un yerine baksın diye bıraktığını açıklamış ve "buna rızan
yok mu?" demiştir. Bilindiği gibi daha önce başkalarına da bu
görevi vermiştir. Dolayısıyla onlar da aynı durumdaydılar. Eğer
Tebük gazvesindeki bu görevlendirme, diğerlerinden daha önemli
olsaydı, Ali'nin (r.a.) kendisi de elbette ki bunu anlardı ve
Rasuluilah'm (s.a.v.) peşinden ağlamazdı. Hicretin dokuzuncu
yılında Rasulullah'ıh (s.a.v.) Ebu Bekir'i (r.a.) Ali'ye (r.a.) de emir
tayin etmesi ,'bu söylediklerimizi teyid etmektedir. Antlaşmaların
son bulduğunu bildirmek üzere Ali'yi (r.a.) göndermesi ona has
durumlardan değildir. Çünkü adet gereği anlaşmalara son vermek
45
[45]
Buhari, Cihad: 102: Müslim, I-edaılu Sahabe; 32: Tirmizi, Memtkıb: 20.
46
[46]
Müslim, Fedaihı Sahabe: 33; Alımetl: 2/384
21
ve anlaşma akdetmek ancak Ehl-i Beyt'inden biri tarafından
gerçekleştirilecekti. Ehl-i Beyt'inden başka herhangi biri de bu
görevi yerine getirebilirdi. Ancak HaşimoğuElan'nın en faziletlisinin
Ali (r.a.) okluğunu burada belirtelim. Bu sebeple sair
Haşimoğullan'na takdim edilmesi, onun bir hakkıdır.
Sonuç olarak: "...Buna razı değil misin?" hadisinden sonra Ebu
Bekir'in (r.a.) emir tayin edilmesi. Ali'nin (r.a) heryönden Harun
(r.a.) menzilesinde olmadığına delildir. Bu sebeple, her ne kadar
Rasulullah. Medine'de onu yerine emir bırakmasını Harun'a
benzetmişse de bu, ona has bir durum değildir.
Kaldı ki Rasulııilah (s.a.v.). esirlerle ilgili görüşlerini belirtirlerken
Ebu Bekir'i. İbrahim (a.s.) ve İsa'ya ve Ömer'i de Nuh (a.s.) ve
Musa'ya benzetmiştir ve bu benzetmeler. Ali'yi Harun'a
benzetmekten çok daha önemlidir. Hiçbir zaman bu Ebu Bekir ile
Ömer'in o peygamberlerin menzilesinde olmalarını da gerektirmez.
Bir şey başka birine bazı yönlerden benzediğinde onu. o şeye
benzetmek hem Kur'an'da. hem sünnette, hem de Arap dilinde
çok rastlanan bir durumdur.
"Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlası dır. Allah'ım! Ona
dost olanın dostu ol." hadisine gelince. Tirmizi dışında diğer temel
hadis kitaplarında böyle bir rivayet yoktur. Hem Tirmizi'de de
hadisin sadede:
"Kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır" kısmı mevcuttur.
Buna ilave olan kısım, hadisten değildir. Nitekim İmam Ahmed'e
bu ilave sorulmuş:
"Kufelilerin ilavesidir'1 karşılığını vermiştir; Bu ilavenin oydurma
okluğu birkaç vecihle sabittir:
a- Hak. Peygamber hariç hiçbir zaman belli bir kimsenin yanında
olmaz. Eğer böyle olsaydı, her dediğine uymak vacip olurdu.
Sahabenin ve etbaımn nassa aykırılığına inandıklarından dolayı
bazı meselelerde ona muhalefet ettikleri bilinen bir gerçektir.
Mesela hamile olduğu halde kocası öltn kadınla ilgili görüsü bu
hususlardandır.
"Allah'ım, ona yardım edene yardım et..." sözü vakıaya aykırıdır.
Sfffin vakasında ondan yana savaşanlar galip gelmemişlerdir.
Onun yanında savaşmayan bazı kimseler de mağlubiyete
uğramamışlardır. Mesela Irak'ı fetheden Sa'd. onunla birlikte
savaşmamıştır. Hatta kendisiyle savaşan Muaviye taraftarları ve
Ümeyyeoğullan bir çok küffar beldesini fethetmişler ve Allah
onlara yardımda bulunmuştur.
"Allah'ım, ona dost olana dost, düşmanlık edene de düşman ol."
sözü de aynı şekildedir; İslam'ın temeline aykırıdır. Çünkü Kur"an-
22
ı Kerim, birbirleriyle savaşsalar ve birbirlerine haksızlık etseler bile
müminlerin kardeş okluklarını söylemektedir. Aslında "Ben kimin
mevtası isem, Ali de onun mevlasıdır." hadisine ta'n eden hadis
ehli vardır. Mesela Buhari ve başkaları onu tenkit etmiştir. Bazı
hadis ehli ise. onun hasen olduğunu söylemişlerdir. Ama eğer
Rasulullah böyle bir şey söylemişse bundan özel bir dostluk
anlaşılmaz, aksine müşterek bir dostluk anlaşılır. O da, müminler
arasındaki iman dostluğudur. Muvalat (dostluk), düşmanlığın
zıttıdır. Şüphesiz başkalarına karşı müminlere muvalat gereklidir.
Böylece hadiste Nasibe'ye reddiye vardır.
"Ali'nin (r.a.) namaz kılarken yüzüğünü sadaka olarak verdiğini."
ifade eden hadise gelince, bu hadisin uydurma olduğu konusunda
hadis ehli ittifak etmiştir. Uydurma olduğu birkaç vecihten sabit
olup bu vecihler başka yerlerde etraflıca anlatılmışa".
Gadir-i Huni günü: "Ehl-i Beyt'im konusunda size Allah'ı
hatırlatırım." hadisine gelince, bu tavsiye sadece Ali'ye (r.a.) has
değildir. Ehl-i Beyt'in hepsi bu konuda eşittir. Bu vasiyete en uzak
olanlar ise, Rafızilerdir. Çünkü onlar Abbas (r.a.) ve zürriyetiııe:
hatta Ehl-i Beyt'in büyük çoğunluğuna düşmanlık besler ve onlara
karşı kafirlere yardım ederler.
"Mübahele
47[47]
ayetine gelince, yine Ali'.ye (r.a.) has bir şey
değildir. Aksine Ali (r.a.). Katıma ve iki çocuklarım (Hasan ve
Hüseyin'i) çağırmıştır. Bunu yapması ise, ümmetin en faziletlileri
olmaları sebebiyle değil. Ehl-i Beyt'inin ha-vassı olmaları
sebebiyledir. Nitekim bu durum aba ile ilgili şu hadisten açıkça
anlaşılmaktadır:
"Allah'ım, bunlar Ehl-i Beyt'imdir. Onlardan pisliği (ricsi) gider ve
onları tertemiz kıl.
48[48]
Rasulullah (s.a.v.) onlara dua etmiş ve duayı onlara tahsis
etmiştir. el-Enfüsü" kelimesiyle tek nev' kastedilir. Mesela:
47
[47]
Mübahele: Hasım tarafların, taraflardan yalan söyleyene İane! okumaları anlamına gelir. Ai-İ îmran
Suresinin 61. ayeti olan Mübahele ayetinin nüzul sebebi şöyledir: Necran hristiyanlarsndan bir heyet
Rasululîah'a (s.a.v.) geldi. Rasuhıllah, onları İslam'a davet etti, aralarında iki rahip:
"Biz senden Önce İslam-ı kabul ettik" dediler, Rasululiah (s.a.v.):
"Sizi İslam'ı kabul etmekten alıkoyan şeyleri biliyorum." deyince, onlar:
'"Madem biliyorsun, baydı söyle" demişler. Rasulullah (s.a.v.):
"Haç, içki ve domuzu sevmeleri olduğunu söylemiş ve onlar bunu yalanlamışlardı. Bunun üzerine Rasuhılhıh
(s.a.v.):
"Gelin yalancıya lanet okuyalım." demiştir.
(El-Vahidi, Esbabu'n-Nüzul, Mısır 1968, s: 58-59)
48
[48]
Tirmizi, Menakıb:60; Ahmed: 1/33 3.
23
"İnanan erkek ve kadınlar, kendi nefisleri hakkında en güzel zanda
bulundular. (Nur: 24/12 )
"Nefislerinizi (yekdiğerinizi) öldürün."(Bakara: 2/54) ayetlerinde
anlatılan budur.
"Sen bendensin, ben de sendenim." hadisine gelince, bundan
maksadın Ali"nin (r.a.) Peygamberin zatından olduğunun
kastedilmediği açıktır. Ama Ali'nin (r.a.) Ehl-i Beyt içerisinde en
üstünü olduğunda da şüphe yoktur. Onun öyle akrabalık ve iman
meziyeti var ki. diğer Ehl-i Beyt'te bu meziyet yoktur. Böylece Ali
(r.a.) Mübahele kapsamına girmiş oluyor. Ancak bu. Ehl-i Beyften
olmayanlar arasında ondan daha faziletli birinin, ondan daha
faziletli olmasına engel değildir. Çünkü Mübahele sadece akrabalar
çerçevesinde vaki olmuştur.
"İşte şu iki hasım, Rablari hakkında çekişmeye girmişler.
Küfredenler için ateşten bir gömlek biçilmiştir. Başlarının
üzerinden de kaynar su dökülür." (Hac; 22/19) ayeti de sadece
(r.a.) hakkında değildir. Ali (r.a.). Hamza ve Ubeyde ve hatta
Bedir savaşına katılan bütün müslü-manlar bunda müşterektir.
"İnsanın üzerinden henüz kendisinin anılan bir şey..." suresine
gelince bu surenin, Ali (r.a.). Batıma ve iki çocukları hakkında
indiğini söylemek, tamamen yalanpır. Çünkü bu süre Mekki'dir ve
Hasan'la
Hüseyin
Medine'de
doğmuşlardır.
Bu
görüşün
doğruluğunu kabul etsek bile, miskin, yetim ve esire yedirenin,
sahabenin en faziletlisi olduğuna ilişkin bir işaret yoktur. Aksine
ayet, bu işi yapan herkes hakkında ortaktır. Her kim bunu yaparsa
sevap kazanır. Kaldı ki, Allah'a İman, namazı vaktinde kılmak ve
Allah yolunda cihad etmek bundan çok daha faziletlidir.
49[49]
Dostları ilə paylaş: |