HIRSIZ KEDİ Çâresizdik. Bu sarı kediyi nasıl yakalayacağımızı bilmiyorduk. Bizi her gece soyuyordu. O
kadar akıllıca saklanıyordu ki hiçbirimiz onu göremiyorduk. Sadece bir hafta sonra
nihâyet kedinin kulağının yırtık ve kirli, kuyruğunun bir parçasının kopuk olduğunu fark
ettik. Tüm
vicdân ını yitirmiş serseri
ve
haydut bir kediydi. Ona gözleri yüzünden “hırsız”
ismini vermişlerdi. O ne bulursa, balık, kaymak, ekmek her şeyi çalıyordu. Bir keresinde
bir
kavanoz solucanı sandık odasından aşırdı. O çaldığı bir kutu solucanı yemedi ama
tavuklar koşarak açılan kavanoza geldi ve solucanları yediler. Ev küçüktü. Terk edilmiş
tenhâ bir bahçenin içindeydi. Her gece dallardan tahta çatıya düşen
yabanî elmaların
sesiyle uyanırdık. Ev oltalar, mermiler, elmalar ve kuru yapraklarla doluydu. Sadece
geceyi evin içinde geçiriyorduk.
Şafak tan karanlığa kadar tüm günler sayısız akarsu ve
gölün kıyısında zamanımızı geçiriyorduk. Orada yüzüyor, balık
tutuyor ve ateş
yakıyorduk. Akşamları yorgun, güneşten
yanmış hâlde, gümüşî balık demetleriyle eve
dönüyorduk. Her seferinde biz sarı kedinin yeni hırsızlık hikâyeleriyle karşılaşıyorduk.
Sarı kediyi yakalamak için neredeyse bir ayımızı harcadık. Köy çocukları bu konuda bize
yardımcı oldu. Bir gün nefes nefese içeri koştular ve şafak vakti kedinin bir
çengel levreği
dişlerinde bahçeden sürükleyerek götürdüğünü söylediler.
Mahzene koştuk ve
bir çengel
levreğin kayıp olduğunu gördük. Çengelde Prorva’da yakalanmış on yağlı levrek
asılı idi. Bu
artık hırsızlık değil,
güpegündüz bir soygundu. Kediyi yakalayıp havaya uçurmak için anlaştık.
Kedi o akşam yakalandı. Masadan bir parça ciğer sosisi çaldı ve onunla