partiden ihraç etmelidir.
1923 senesinin sonbahar aylarında bu hususa dikkat edip muvaffak oldular. En koyu bir
Katolik, bizim partimizde en koyu bir protestonla birlikte hareket ederken, vicdanı, kendi dini
kanaatleri ile çatı madı. Her iki mezhep mensubu da üstün ırkı tahrip etmek isteyen dü mana
kar ı mücadelede birbirlerine saygı göstermeyi ö renmi ti. Aynı zamanda, bu yıllar içinde,
bizim hareketimiz Merkez Partisi'nin aleyhinde iddetli biçimde mücadele etmi ti. Bu pek id-
detli mücadeleler, dinsel sebeplerden ötürü çıkmamı , yalnız milli, ırkçı ve ekonomik görü ler
yüzünden sürdürülmü tü, i te o zaman ba arı bizim oldu. öylece bugün bile daha iyi bilgi
sahibi olduklarını ileri sürenlerin hatalarını ispat etmi olduk. Mezhep kavgaları son senelerde
pek iddetlenmi ti. Gözleri dönen ırkçı Almanlar, haklı hareketlerinin ne kadar manasız
oldu unu görmez hale gelmi lerdi.
Bu arada Marksist ve dinsiz gazeteler gerekli gördükçe mezheplerin fahri avukatları olup,
saçmalı ı her ölçüyü a an ve taraflardan birini a ır bir ekilde itham eden asılsız beyanlar
ne rederek ate i körüklüyorlardı.
Fakat birtakım hayaller u runa kanının son damlasına kadar sava maya muktedir olan Alman
milleti için, bu türlü silâha sarılma ça rıları öldürücü bir tehlike te kil eder. Bu, tarihle
sabittir. Bu ekil tahrikler milletimizi esas meselelerini çözümlemekten daima alıkoymu tur.
Biz din kavgaları ile u ra ırken di er devletler dünyayı payla ıyorlardı.
Irkçı hareket, "ültramontanizm" tehlikesinin mi, yoksa Yahudi tehlikesinin mi daha korkunç
oldu unu tespitle me gulken Yahudi, ırkımızı kirleterek Alman milletinin hayatını temelden
yıkmakta ve tahrip etmekte idi. Bu ırkçı ampiyonların bu hareketlerini gördükten sonra
daima öyle dua ettim:
— Tanrım, Nasyonal Sosyalist Hareketi bu gibi dostlardan koru. Hareketimizin âdi
dü manlarına gelince, Nasyonal Sosyalist cereyan onu tek ba ına yok edebilir.
Nasyonal Sosyalist Hareket, Yahudilerin 1919 ve 1921 yılları arasında, üç sene devam eden
ve hile ile tahrik etti i federalizm ve bırlikçilik mücadelesine i tirak niyetinde de ildi. Fakat
bu âdi tahrikler neticesinde ortaya çıkan meseleler, Nasyonal Sosyalist Hareketi bu dâva
kar ısında bir vaziyet almaya mecbur bıraktı. Almanya federal mi, yoksa merkeziyetçi bir
devlet mi olması idi? Kanaatimizce ikinci mesele daha mühimdir.
Federatif devlet tabirinde, biz hükümranlık hakkını haiz devletlerden te ekkül etmi bir
camiayı anlıyoruz. Bu devletler, hükümranlık hakkının verdi i yetkide ve kendi iradeleri ile
bir araya gelirler. Kendi hükümranlık haklarını kullanırken federasyona gerekli olan
haklarından, federasyon lehine feragat ederler.
Bu düstur, dünyada mevcut konfederasyonların hiçbirinde tatbik edilmemektedir. Bu usule
daha ziyade Birle ik Amerika Devletleri anayasasında rastlanır. Birle ik Amerika
Devletleri'ni meydana getiren devletlerin büyük bir kısmı, konfederasyonu meydana
getirirlerken, daha önce bir hükümranlık hakkından vazgeçmemi lerdir. Bunun için Amerika
Birle ik Devletleri'nin tersine, Almanya'yı meydana getiren devletler hiç üphe yok ki
Almanya'dan önce devlet olarak mevcuttular. Gerçi Reich, hususiyetleri olan bu devletlerin
hür iradeleri ve e it olarak yaptıkları i birli i ile meydana gelmi tir. Fakat yine de yukarıda
izah etti im husus Almanya'ya uygulanamaz. Çünkü Almanya bu hususi devletlerden birinin
yani Prusya'nın hakimiyetinin tesir ve neticesi olarak meydana çıkmı tır. Toprakların geni li i
mevzuunda Alman devletleri arasında mevcut olan büyük e itsizlik Reich'm te ekkül
biçiminin, Amerika Birle ik Devleti'nin kurulu ekli ile mukayesesine imkân bırakmaz.
Alman Birli ine dahil küçük ve büyük devletlerle ve özellikle hepsinin en büyü ü olan
devletle aralarında yücelik ve güç bakımından o kadar farklar vardır ki, bu yüzden Reich'm
kurulu unda, konfederasyona hepsi aynı derecede katılmadılar. Bu devletlerin birço u için,
hukuki bir hükümranlık hakkından söz edilemezdi. Devletin hükümranlık hakkı deyimi
kelimenin ifade etti i anlamdan yoksundu.
Gerçekte, gerek geçmi te ve gerek bugün, bu sözde egemenlik hakkına sahip devletlerden
ço unu tavan arasına atmı lar ve egemenlik hakkına sahip o siyasal kurulu ların yetersiz
durumlarını pek açık biçimde kanıtlamı lardır. Bu devletlerin nasıl kurulduklarını ayrıntıları
ile açıklamak konumuz de ildir. Yalnız unu belirtmeliyim ki, hemen hemen hiçbirinde,
sınırlar belirli bir Alman kavminin oturdu u topraklara tamamen uymamı tır. Bu olu umlar
sadece birer siyasi üründürler. Bunların bir kısmı Reich'm en kötü devirlerinde meydana
gelmi lerdi. Bu olu umların ortaya çıkı ları vatanımızın âcz içinde bulundu u ve parçalandı ı
sıralardır. Bu parçalanma da acz içinde olmanın hem sonucu ve hem de sebebi idi.
Eski Reich anayasası, bugünkü durumu hesaba katmı tı. Bu anayasa, Reich'ı meydana getiren
devletlere konfederasyonda e it temsil hakkı tanımıyordu. Bu devletler, topraklarının
geni likleri ve nüfusları nispetinde bir hakka sahip bulunuyorlardı.
Hususi devletlerden pek azı Reich'a kuvvet bulma imkânını vermek için, içten gelen bir
samimiyetle kendi hükümranlık haklarından vazgeçiyorlardı. Fakat fiiliyatta bu hiçbir zaman
mevcut olmadı. Ancak, Prusya hâkim durumu ile bu hususi devletleri zap-tedivermi ti.
Bismarck, Reich'a alınacak devletlere'her hakkı tanımadı. O, bunu ilke edinmi ti. Bismarck,
hususi devletlerden, Re-ich'a muhakkak lâzım olan eyleri istedi. Bu ilke ılımlı oldu u kadar,
hakimane bir tavır ta ıyordu ve bu ilke, örf, âdet ve gelene i nazarı itibara alıyordu. Aynı
zamanda yeni Reich'a Alman devletlerinin sevgisini ve samimi i birli ini büyük nispette
sa lıyordu. Belki bu kanaat yanlı tı. Çünkü, bu prensibin, her zaman Reich'a bir hükümranlık
hakkının tamamını verece i dü ünülemez. Bismarck böyle dü ünmüyordu. O, halihazırda
yapılması bir hayli güç olan devletler tarafından e ilim gösterilmesi ihtimali pek bulunmayan
i i sonraya bırakmı tı. Bismarck özel devletlerin, zamanın düzeltme etkisine ve sürekli
uygulama tasarılarına yönelik direni lerine kar ı durabilmek için, vakitsiz bir biçimde
parçalama giri imlerinden daha etkili görünen geli menin yapaca ı baskıya güveniyordu. Bis-
marck bu ekil dü ünmekle ve hareket etmekle gerçek bir devlet adamı oldu unu gösterdi.
Çünkü, Bismarck'ın "zaman"dan bekledi i ey oldu. Hakikaten Reich'ın hükümranlık hakkı
hususi devletlerin zararına geli ti. Almanya'nın yıkılması ve monar ik rejimin kalkması bu
geli meye tesir etti. Çünkü, Alman devletleri mevcudiyetlerini ırki sebeplerden çok siyasi
sebeplere borçlu idiler. Bu sebep de Monar ik ekil ortadan kaldırılınca bu devletlerin
önemlerini ortadan kaldırıyordu, i te o zaman temelden mahrum olan bu devletlerden birço u
hâkimiyetlerini devam ettiremediler ve bir fayda dü üncesiyle kom u devletlerle birle tiler.
Hattâ bir kısmı kendili inden, öteki güçlü devletlere katıldılar. Bu devletlerin sahip oldukları
egemenlik, ola anüstü zaafı ve vatanda larının kendi devletleri hakkında besledikleri fikrin
önemini ortaya koymaktadır.
Monar i rejiminin ve bu rejimin temsilcilerinin ortadan kaldırılmaları Reich'ın federatif
vasfına pek acı bir darbe indirdi. Fakat en acı darbe barı anla ması ile taahhüt etti imiz
vecibelerle indirilmi oldu.
Sava kaybedilince, küçük devletlerin hiçbir zaman yerine getiremeyecekleri parasal vecibeler
Reich'a yüklendi. Bu tazminatın Reich'a intikal edece i pek açıktı.
Reich üstüne yüklenen vecibeleri yerine getirebilmek için, birtakım kaynakları eline geçirmek
mecburiyetinde kaldı. Bu arada postaların ve demiryollarının Reich tarafından i letilmeleri de
milletimizin tutsaklı ının kaçınılması olanaksız bir sonucu idi. Reich'ın iktidar ve yetkilerinin
geni lemesinin aldı ı ekil manasız kalmı tı. Fakat Reich'ın buna te ebbüs etmesi de
makuldü. Bütün bunların tek sebebi, Almanya'nın sava ı galip bitirebilmesi için gereken ted-
birleri önceden almamı olan, ki iler ve partilerdi.
En basit sorumlular, özellikle Bavyera'da çıkarları pe inde ko an ve bu yüzden, Reich'a borçlu
oldukları halde, sava için Reich'a ödenek vermemi olan partilerdir. Bu tedbirsizliklerinin
cezasını bozgundan sonra, sava çıkmadan önce yapacakları masrafların on misli fazlası ile
ödediler. Tarih intikam alıcıdır! Yalnız unu belirteyim ki, Tann'nın i lenen bir günaha, bu
kadar çabuk ceza verdi i az görülmü tür. Birkaç yıl önce, özellikle Bavyera'da, özel
devletlerin çıkarlarını, Reich'ın çıkarları üstünde tutmu olan partiler, o zaman olayların
baskısı altında Reich'ın yüksek çıkarlarının özel devletler tarafından bo azlandı ına tanık
oldular. Bunlar kendi i ledikleri hatalarının kurbanları olmu lardı. Bu partililerin, ülkelerinin
egemenlik haklarını kaybetmelerinden ötürü yakınıp durmaları e i görülmemi bir
ikiyüzlülüktür. Çünkü bu partilerin hepsi, istisnasız öyle bir siyaset uyguladılar ki, bunun
sonuçları Almanya'nın iç siyasetinde pek derin de i iklikler olmasını gerektirdi. Bismarck'ın
Reich'ı dı a kar ı özgür ve anlamsız idi. Üstelik bu Reich, bugün Almanya'nın Davves rejimi
altında tahammül etmek zorunda kaldı ı derecede a ır ve aynı zamanda yararsız mali ödevler
yüklenmemi ti. Bütün yetkisi, yalnızca içte muhakkak gerekli olan birkaç vergiye münhasır
kalıyordu. Demek ki, gelir konusunda kendisine özgü rejimlerden vazgeçebilir ve Reich'ı
olu turan devletlerin verdikleri paylarla ya ayabilirdi. Bu devletler, kendi egemenlik hakları
güvence altına alındı ı ve ödedikleri vergi tutarı nispeten az oldu u için, Reich'a kar ı olumlu
duygular besliyorlardı.
Ancak Reich'ın muhtelif devletler nazarında pek az sevilmesinin, devletlerin Reich'a kar ı
mali bir tabiiyet altında bulunmaları ile izah etmek hatalı bir propaganda, hattâ yalan olur.
Hakiki sebep bu de ildi. Reich'ın ifade etti i kudretin bir ilgi görmemesinin sebebi, Reich'ı
meydana getiren çe itli devletlerin elinden hükümranlık haklarının alınması idi. Bu
alâkasızlık, daha ziyade Alman kuvvetinin bugün kendi devleti, tarafından üzüntü duyulacak
bir ekilde temsil edilmesinin neticesidir. Reich'ın sanca ı, anayasa enliklerine ra men
milletin kalbine yabancı kalmı tır. Belki cumhuriyeti müdafaa eden kanunlar telkin etti i ve
etrafa saçtı ı korku ile, cumhuriyet müesseselerine dokunmaya mani olabilir. Fakat, bu ka-
nunlar sayesinde tek bir Alman'a dahi bugünkü cumhuriyet sevdiri-lemez.
Kanunlar ve zorunlu hizmetler korkusu ile cumhuriyeti kendi vatanda larına kar ı koruma
endi esinin a ırı bir noktaya vardırıl-ması, bütün rejimin en ezici ve en utanç verici biçimde
ele tirilmesine yol açar.
Bazı milletlerin, Reich'ın çe itli devletlerin hâkimiyetlerine el uzattı ı için halk tarafından
sevilmedi ine dair ortaya çıkardıkları yalanın sebebi ba ka idi. Reich, kendi hâkimiyetini bu
kadar geni tutmasa bile, genel mükellefiyetler bugünkü gibi a ır kaldı ı müddetçe, özel
devletler Reich'a yüksek vergiler ödeme e devam edecekleri için Reich'ın bu devletlerin
sevgilerini kazanaca ı dü ünülemez. Böylece bu devletlerin Reich'a olan vergi borçlarının
toplanması da Reich'ın hâkimiyeti zayıfladı ı için zorla acaktır. Bu vergi borçları bundan
böyle zor kullanılarak tahsil edilebilecektir. Di er taraftan cumhuriyet, barı anla malarına
riayet etti i ve bunları fes yoluna gidemedi i müddetçe bu anla maların ortaya koydu u
vecibeleri yerine getirmek mecburiyetindedir. Bunu tek sebebi partilerdir. Çünkü, mevcut
partiler seçmenlere devamlı bir ekilde çe itli devletlerin hâkimiyetlerinin devam etmesi
lüzumundan bahsediyorlardı. Aynı zamanda bu partiler, Reich'tan hükümranlık hakkını geri
alacak bir siyasete yardımcı oluyorlardı.
Reich bu durum kar ısında çaresizdi. Çünkü öyle bir iç ve dı siyaset takip ediliyordu ki, bu iç
ve dı siyasetin yükledi i görevleri yerine getirebilmek için ba ka çare bulamıyordu. Burada
çivi çiviyi söküyordu. Reich'ın yabancı ülkelere kar ı, Almanya'nın menfaatleri hususunda bir
suçlu olarak yaptı ı her borç içerideki havayı daha da bozuyordu. Bunun neticesi de, Reich'ı
meydana getiren devletlerde mukavemetin artması ve artan mukavemeti önlemek için de bu
devletlerin hükümranlık haklarının ellerinden alınması oluyordu. Eski Reich, memleket
dahilinde barı ve sükûnu hâkim kıldı. Bu arada harice, kuvvetini de kabul ettirdi. Halbuki
bugünkü cumhuriyet, yabancılara kar ı zaaf gösteriyor ve kendi vatanda larını ezmekten
ba ka bir ey yapmıyor. te bugünkü Reich ile^ eski Reich arasında göze çarpan farklar
bunlardı. Kuvvet ve canlılık dolu bir milli devlet, dahilde birçok kuvvetlere ihtiyaç duymaz.
Keza vatanda devletine samimi bir sevgi ile ba lıdır. Fakat vatanda esir durumunda ise
devlet, hakimiyetini korku ve angarya ile telkin eder. imdiki cumhuriyet rejimi hürriyetten
bahsederken vatanda larına kar ı yalan söylemektedir. Böyle hür vatanda lar ancak eski
Almanya'da vardı.
Cumhuriyet, yabancıların hizmetinde bir esirler sömürgesi meydana getirdi i için
vatanda lara sahip de ildir. Olsa olsa böyle bir cumhuriyetin ancak tebaaları olur. Bundan
dolayı cumhuriyetin milli bayra ı yoktur.
Cumhuriyetin i areti hükümetin bir kararnamesi ile kabul edilmi ve bu i aret ancak
kanunlarla korunabümi tir. Alman demokrasisi için Gessler'in apkasının rolünü oynayacak
olan bu sembol daha sonra, milletimizin kalbine devamlı bir ekilde yabancı kalmı , ona
nüfuz edememi tir.
iktidarda iken, kendisini duygulandırmayan bir gelene in ve büyüklü ü kendisine küçücük bir
saygı bile telkin etmeyen bir geçmi in sembolünü çamurlara batırmı olan cumhuriyet, bir gün
gelecek, kendi tebaasının, kendi sembolüne duydu u ba lılı ın ne ka-. dar az ve basit
oldu unu görecek ve hayrete dü ecektir.
Cumhuriyet, Almanya'nın tarihinde bir perde aralı ı niteli ini kendili inden vermi tir.
Bugünkü devlet, hâkimiyetini devam ettirebilmek için muhtelif devletlerin hükümranlık
haklarını yalnız maddi sebeplerden ötürü de il aynı zamanda psikolojik sebeplerden ötürü
di lemektedir. Mali sömürme politikası ile milletimizin son damla kanını de emmektedir. Bu
gidi atın pek tabii neticesi olan isyan hareketini önlemek için de, devletlerin hükümranlık
haklarını ellerinden almak zorunda kalmaktadır.
Vatanda ların menfaatini, hudutları üzerinde takdir ve korumasını bilen canlı ve milli bir
Reich, bu vatanda lara devletin kuvvetinden endi eye ve tereddüde dü meden dahilde hürriyet
verebilir, i te biz Nasyonal Sosyalistlerin kanaati ve vardıkları netice budur. Fakat, canlı bir
milli hükümet, vatanda ı, milletin büyüklü ü için bu gibi tedbirlerin gerekli oldu una
inandırabilirse fertlerin ve hususi devletlerin hürriyetlerine geni çapta tecavüze kendini
yetkili sayabilir. Dünyanın bütün devletleri dahildeki te kilâtlarının geli mesi ile bir nevi
merkeziyete do ru kaymaktadır. Almanya da bu hususta yalnız kalmayacaktır. Bugün için
özel devletlerden egemenlik hakkına sahip özel devletler olarak söz etmek bir ahmaklık olur.
Çünkü bu hükümranlık kelimesinin ifade etti i mana, bu özel devletlerin gülünç boylarına hiç
uymamaktadır. Özel devletlerin ehemmiyeti, ula tırma vasıtaları ve idari bakımdan gitgide
azalmaktadır. Çünkü teknik ilerledikçe ticaret de modernle mektedir. Yani ticaret merkezleri
arasındaki mesafeler gittikçe kısalmaktadır. Neticede bir eski devir devletinin, bugünün
tekni i kar ısında bir ilden farkı kalmamaktadır. imdiki devletler ise eskiden bir kıta
sayılırlardı. Almanya gibi bir devleti idare etmenin zorlu u, bir asır önce Brandebourg vi-
lâyetim idare etmenin güçlü ünden büyük de ildir. Teknik görünü bakımından bu böyledir.
Çünkü, bugün Münih'ten Berlin'e gitmek, eskiden Münih'ten Stamberg'e kadar olan mesafeyi
almaktan çok daha kolayla mı tır. Bugünkü Reich'ın bütün toprakları, günümüzün nakil
vasıtaları göz önüne alınmak artı ile, Napolyon sava ları sırasında Cermen
Konfederasyonu'nu meydana getiren orta boydaki herhangi bir devletin topraklarından daha
az geni tir. Tespit edilen ve görülen hâdiselerden çıkan neticelere kar ı zihni kapalı kalmı bir
adam, imanına kıyasla geri adam demektir. Her devirde bu gibi geri adamlara, körlere tesadüf
edilmi tir. Bunlara daima rast gelinecektir. Fakat ne var ki bu körler, tarihin dönen teker-
le inin hızını keserlerse de, hiçbir zaman bu tekerle in dönü ünü durduramayacaklardır.
i te bütün bu neticeler kar ısında biz Nasyonal Sosyalistler olarak kör kalmamalıyız. Bu i te
de, kendi kendilerine milli adını veren burjuva partilerinin büyük ve a dalı sözleri Nasyonal
Sosyalistleri etkilememelidir. Büyük ve a dalı sözlerin anlamı udur. Bu partilerin kendileri
de maksatlarının gerçekle ece ine muhakkak nazarı ile bakmazlar. Keza hâdiselerin aldı ı
ekil ve neticelerden burjuva partileri mesuldür fakat bunu bile bile yine de büyük lâf
etmekten kendilerim alamazlar.
Özellikle Bavyera'da, merkeziyetin azalmasını isteyen feryatlar bir siyasal parti
maskaralı ından ba ka bir ey de ildir. Bu sözler hiçbir samimi amaca istinat etmez. Burjuva
partileri bu gösteri li beyanları, gerçekle tirmeye ne zaman te ebbüs etmi lerse, istisnasız
te ebbüslerinde ba arısızlı a u ramı lardır. Reich, Bavyera Devle-ti'nin "egemenlik hakkına
kar ı bir haydutluk" diye nitelenen bir hareket yaptı ı zaman, kendisine i renç bazı
dedikoduların dı ında hiçbir direni gösterilmemi tir.
Bugün, bu mânâsız rejime kar ı cephe almak cesareti gösterildi inde, "zamanı de il" bahanesi
ile, hareket ve te ebbüs kanun dı ı sayılıyor, i te bu durum kar ısında da hapse atılıncaya, ya
da kanunsuz bir ekilde susturuluncaya kadar bu rejime kar ı söz söyleniyor.
Bizim Nasyonal Sosyalist taraftarlarımız bu sözde federalistçile-rin ne kadar sahtekâr
olduklarını kolayca anlayabilirler. Konfedere devlet kuramı, bu sahtekârlarca, kendi
partilerinin menfaatini korumak için tıpkı din konusunda da oldu u gibi bir vasıtadan ibarettir.
Bir merkeziyet dü üncesi, özellikle ula ım yolları yönünden ne kadar do al görünürse
görünsün, biz Nasyonal Sosyalistler bugünkü devletin bu yöndeki geli imine kar ı pek kesin
ve sert bir durum almak görevi ile yükümlü bulunuruz. Çünkü, bu yoldaki tedbirlerin, sonu bir
felâket olan bir dı siyaseti gizlemekten ve buna olanak vermekten ba ka bir amacı yoktur.
Keza bugünkü Reich demiryollarını, posta yönetimini, maliyeyi vb... milli siyasetin yüksek
sebepleri adına devletle tirilmesine giri memi tir. Buna yalnız, frensiz bir uygulama siyaseti
yapabilmek için kaynaklar ve güvenceler elde bulundurmak amacı ile ba vurmu tur. Biz
Nasyonal Sosyalistler de böyle bir siyaseti zor duruma sokmak ve mümkün olursa tamamen
durdurabilmek için uygun görünen eyleri yapmalıyız. Bu amaçla, ilk önce milletimiz için
hayati önem ta ıyan kurulu ların ba lı tutuldukları merkeziyet aleyhinde u ra vermek
gereklidir. Çünkü bu merkeziyet, yalnız sava tan bu yana hükümetimiz tarafından izlenen
siyasetin yabancılar lehine gereken milyarlarca parayı sa lamak amacı ile uygulanmaktadır.
i te gösterdi im bu sebeplerden ötürü, Nasyonal Sosyalist hareketin, bu yoldaki giri imlerin
aleyhinde bir durum alması gerekir.
Nasyonal Sosyalistler olarak bizleri bu merkeziyet aleyhine vaziyet almaya sevk eden ikinci
önemli bir sebep daha vardır. Merkeziyet, memleket dahilinde bütün icraatı ile Alman milleti
için bir musibet te kil etmi olan bugünkü rejimin kuvvetini artırabilir. Bu rejim, yani
demokratik ve Yahudile mi Reich, hakikaten Alman milleti için korkunç bir belâdır.
Bugünkü devlet, özel devletlerce kendisine yöneltilen ve henüz devrimizin ruhu ile dolu
bulunmayan bütün ele tirileri tam bir anlamsızlı a dönü türerek, bo bir hale sokmak için
çalı maktadır. Bu durum kar ısında, biz Nasyonal Sosyalistlerin ellerinde sadece özel
devletlerin muhalefetine ba arı vadeden bir siyasal güce temel sa lamamak ve onların
merkeziyetçili e kar ı olan mücadelelerini genel anlamda Almanya'nın yüksek milli çıkarları
biçimine çevirmek için ciddi sebepler bulunmaktadır. Bizim hususi devletleri, merkeziyete
kar ı mücadeleye sevk etmemiz, milli Almanya'nın menfaatleri için olmalıdır. Bavyera Halk
Partisi, âdi bir menfaatperestlikle Bavye-ra'nın hususi haklarını müdafaa etti i müddetçe, biz
Nasyonal Sosyalistler bu durumdan istifade ederek, Kasım inkılâbının ortaya çıkardı ı rejimi
yıkmak için çalı aca ız. Bu hareketimiz de milletimizin yüksek menfaatleri için yapılacaktır.
Reich lehine devletle tirme denilen bu faaliyetin, büyük kısmı itibariyle hakikatte bir birlik
olmadı ı kanaatindeyiz, i te bu kanaat, bizi, imdilik merkeziyetçilik faaliyetine kar ı
olmamızın üçüncü sebebini te kil etmektedir. Bundan dolayı, kapıları ve kasaları, inkılâp
taraftan partilerin tatmin olmak bilmeyen hırslarına açık tutulan müesseseleri, özel devletlerin
egemenlik haklarından ayırmak söz konusudur. Almanya'nın tarihinde iltimas ve rü vet hiçbir
zaman bugünkü demokratik cumhuriyette oldu u kadar yüzsüzce ve âdi bir ekilde memleket
sathına yayılmamı tır.
Merkeziyet ilkesini gerçekle tirme konusunda gösterilen hırs ve iddet, eskiden ehliyet ve
liyakat sahibi olan memurlara yol açmak iddiasını ortaya atan partilere yöneltilebilinir. Oysa
bugün çe itli yerlere ve memuriyetlere adam bulmak söz konusu olunca, bu partiler, yalnızca
adayların kendi partilerine mensup olup olmadıkları sorununa önem veriyorlar. Bunlar
özellikle cumhuriyet kuruldu undan bu yana bütün ekonomik bürolara ve yönetim
organlarına inanılmayacak derecede ve pe pe e gelen büyük dalgalar halinde dolan ve bugün
o yerleri birer Yahudi malikanesi yapan pis Yahudi-lerdir.
Özellikle bu üçüncü dü ünce ve görü , bize merkeziyeti güçlendirmeye yardımcı olan her
yeni tedbiri incelemek ve gerekti inde ona kar ı durmak görevini yüklemektedir. Böyle bir
incelemeye giri mek için kabul edece imiz hareket noktası, milli bir siyaset olmalıdır, hiçbir
zaman dar bir çerçeve içinde kalan tek olma görü ü dikkate alınmamalıdır. Biz Nasyonal
Sosyalistler olarak, Reich'a hususi devletlerin hükümranlık haklarından üstün bir hükümranlık
hakkı verilmesine ilke olarak muhalefet etmeyece iz. Bu son dü üncemiz çok önemlidir ve
prensibimizin bütün parti üyeleri tarafından eksiksiz olarak bilinmesini isteriz. Aramızda bu
hakka dair ufak bir üphe dahi olmamalıdır. Biz Nasyonal Sosyalistler için devlet daha önce
de izah etti imiz gibi bir ekilden ibarettir. Devletin cevheri, daha do rusu bu toplulu un
muhtevası millettir. Bundan dolayı bütün menfaatler, milletin hâkim ve yüksek menfaatlerine
ba lı ve boyun e mi olmalıdır. Biz Nasyonal Sosyalistler olarak, bir milletin ve o milleti
temsil eden Reich'ın sinesinde mevcut bulunan ba ımsız bir siyasal kuvvete ve egemenlik
hakkına sahip devlete özgü bir hukuku kabul edemeyiz. Konfedere devletlerin, yabancı
devletlerde veya kendi aralarında, kendilerini temsil eden sefarethaneler bulundurmakla
yaptıkları suiistimallere artık bir son vermenin zamanı gelmi tir. Bu karga alıklar devam
etti i müddetçe yabancılar Recih'ın binasının sa lamlı ından ku ku duyarlar ve buna göre
hareket ederlerse, bu davranı lara hiç a mamalıyız. Bu yolsuzluklar göze çarpacak
hareketlerdir. Yabancı bir memlekette bulunan bir Alman'ın hakkı, Reich'ın büyükelçili i
tarafından korunamazsa, modern dünyada önemi az olan bir devletin orta elçisi tarafından
hiçbir ekilde korunamaz.
Hususi devletlerin hükümetleri tarafından medeniyeti ilerletmek için gösterilecek gayretler,
gelecekte o özel devletlere verilecek öneme uygun dü melidir. Bavyera'mn önemi için
mücadele etmi olan devlet adamı, Cermenli e dü man de ildir. Bu devlet adamı, güzel
sanatlara duydu u ilgiyi, büyük Almanya için besledi i sevgi ile birle tiren birinci Louis idi.
Bu devlet adamı, devletin gelir kaynaklarını Bavyera'mn siyasi kudretini artırmak için
kullanmamı tır. Birinci Louis, maddi gelirleri, Bavyera'mn medeni memleketler arasında
yüksek bir yer i gal etmesi için kullanmı tır. Bu devlet adamı zor bir i yaparken olumlu
sonuçlar almı tır. O vakitler Münih önemi olmayan bir ta ra ehri idi. Birinci Louis Münih'i
bir Alman hükümet merkezi haline getirdi. O, böylece milli karakterleri Bavyeralılardan farklı
olan Frencoien'leri Bavyera'ya tâbi bir hale getiren fikri hareketi do urdu. E er Münih eski
halinde kalmı olsa idi. Saksonya'da cereyan etmi olan hal Bavyera'da tekrarlanmı olaçaktı.
Belki arada öyle bir fark olabilirdi. Bavyera'nın Leipzig'i yani Nurenberg, bir Bavyera ehri
olmayacak, bir Franconien ehri olacaktı.
Münih'e bir büyüklük kazandıranlar, "Kahrolsun Prusya" diye uluyanlar de ildir. Bu ehre
önem veren kimse, imparatordur ve o ehri Alman milletine ziyaret edildi inde hayran
kalınacak bir mücevher olarak teslim etmi tir. Bütün bunlardan biz Nasyonal Sosyalistler bir
ders almak mecburiyetindeyiz. Hususi devletlere verilen önem, artık hususi devletlerin siyasi
kudretleri ile ölçülemez. Ben, bu devletlerin önemini, daha çok ırkın dalları sıfatıyla
oynayacakları rolde veya medeniyetin geli mesine yapacakları yardımda tezahür edecektir
biçiminde dü ünüyorum. Fakat bu hususu zaman ortadan kaldıracaktır. Çünkü geli mi olan
ula ım araçları insanları birbirleri ile öyle bir yo urmaktadır ki, aynı bir ırkın dallarını
birbirlerinden ayıran co rafi hudutlar a ır a ır da olsa devamlı bir ekilde ortadan
kalkmaktadır. Öyle ki, bir milletin ortaya koydu u uygarlı ın çe itli ekilleri, ülkenin her
yanında, yava yava da olsa aynı görünümü almaktadır.
Bir milletin ordusu, bu ferdiyetçi nüfuz ve tesirlerden bilhassa büyük bir dikkat ve itina ile
korunmalıdır. Gelece in Nasyonal Sosyalist devleti artık geçmi in hatalarına dü memelidir.
Bu devlete kendisine ait olmayan ve te ebbüs etmesine hakkı bulunmayan i ler
verilmemelidir. Ordu bir ırkın muhtelif dallarını birbirinden ayıran hususiyetleri devam
ettirmeye hizmet eden bir okul olmalıdır. Ordu, öyle bir okul olmalıdır ki, bu okulda okuyan
bütün Almanlar birbirlerini kar ılıklı olarak anlamayı ve birbirlerine uymayı ö renmelidirler.
Bir milletin hayatında bölünmelere sebep olan hususların hepsini, ordu ortadan kaldırmakla
yükümlüdür. Ordu, genç ve acemi erin dikkatini kendi küçük memleketinin ufkunun
üzerinden almalı ve bu genç ve acemi ere "Alman milletinin ufkunu" göstermelidir. Asker
dünyaya geldi i memleketin hudutlarını de il "Vatanın hudutlarını" görecek ekilde talim ve
terbiye edilmelidir. Çünkü bu er, bir gün gelecek bu vatanı müdafaa edecektir. Bundan dolayı
genç Almanı, dünyaya geldi i memlekette bırakmak manasızlıktır.
Her Alman'a askerlik hizmetini yaptı ı sırada Almanya'yı tanıtmalıdır. Bugün genç bir Alman
erinin eskisi gibi Almanya'yı dola ıp ufkunu geni letmedi i için buna daha çok ihtiyacı
vardır.
Bu böyle oldu una göre, hâlâ genç Bavyeralı'ya Münih'te, genç Franconienli'ye Nurenberg'de,
genç Badli'ye Karlsruhe'de, genç ' Wurtmbergli'ye Stuttgart'ta askerlik yaptırmak do ru olur
mu? > Pek tabii ki hayır! Genç Bavyeralı bazen Rhin'i bazen da Kuzey 'Denizi'ni görmelidir.
Genç Hamburglu Alplere, genç Prusyalı | merkez Alman da larının do usuna
gönderilmelidir. Bu daha ma-'. küldür. Her bölgeye has vasıflar genç erlerin hafızalarında
kalma-jj; lıdır. Yoksa bu vasıflar garnizonlarda unutulursa askerlik hizmeti-r-nin bir mânası
kalmaz.
Her merkezle me te ebbüsü bizim kınama ve muhalefetimizle ' kar ıla ır. Ancak, her türlü
merkezle me te ebbüslerine kar ı olsak ;'. dahi, merkezle menin orduya tatbik edilmesi biz
Nasyonal Sosya-, listleri memnun eder. Reich'ın ordusunun, bugünkü durumuna gö-
• re, hususi devletlerden kalan bir askeri kuvveti elde tutması anlam-! sız bir ey olaca ı
dü üncesi bir yana bırakılsa bile Reich'ın ordusun-!•. da uygulanan merkezle tirme eylemi
Nasyonal Sosyalistlerce bir iler-' leme sayılır. Gelecekte milli ordu yeniden kuruldu u zaman
bu i -
• ten vazgeçmeliyiz.
Esasen yeni bir zafere ko an bir dü ünce, kendini ileri do ru : iten fikri zembere i felce
u ratabilecek bütün ba lantıları reddetmi tir. Nasyonal Sosyalizm, ilkelerinin, bugüne kadar
konfedere devletleri birbirlerinden ayıran hudutları önemsemeden, bütün Alman milletine
kendi dü ünü ve plânlarına göre e itim ve ö retim ; sa lama hakkına sahip oldu unu iddia
etmelidir. Nasıl ki kiliseler ;' kendilerini siyasi hudutlarla ba lı ve tahdit edilmi saymazlarsa,
Nasyonal Sosyalist fikir de Almanya'yı meydana getiren hususi devletlerin toprak bölü ümü
yüzünden kendisini ayırıcı kabul etmez.
Nasyonal Sosyalist doktrin konfederasyonu meydana getiren federe devletin siyasi
menfaatlerinin hizmetkârı de ildir. Nasyonal Sosyalizm, Alman milletinin hükümranı ve tek
hâkimi olmalıdır. Bu doktrin bir milletin hayatını idare etmek ve te kilâta ba lamak vazifesi
ile mükelleftir.
Demek oluyor ki, Nasyonal Sosyalizm, çizilmi hudutların üzerinden a mak hakkını âmirane
bir sesle istemelidir.
BÖLÜM 23
1921 senesinin, benim ve Nasyonal Sosyalist hareket için büyük bir hususiyeti vardır.
Ben Alman i çi Partisi'ne girdikten hemen sonra, propagandanın idaresini elime aldım. O
günlerde Propaganda konusunu çok önemli görüyordum. Önce te kilât i leri ile u ra manın
gere i yoktu. Bence önemli olan, Nasyonal Sosyalist fikri mümkün oldu u kadar çok sayıda
kimselere duyurabilmekti. Propaganda, te kilâttan çok önde yürümeli ve önce bu te kilâtla
yo rulacak insan malzemesini sa lamalıdır. Bunun için, ben bilgi satan ve bilgiçlik taslayan
te kilâta kar ıyım. Bu ekilde hareket edilmezse ortaya ölü bir mekanizma çıkar, canlı bir
te kilâtın meydana geldi i pek enderdir.
Bir te kilât mevcudiyetini organik bir hayata ve organik bir geli meye borçludur. Belirli
miktarda birtakım insanlar arasında yayılan fikirler devamlı bir nizama do ru meyleder.
Bundan büyük bir netice çıkar. Fakat burada da insanların zaaflarını nazarı itibara almak
arttır, insanların bu zaafları ba ımsız ve ferdi bir otoriteye kar ı, içgüdüleri ile direnç
göstermeleri eklinde meydana gelir, i te böyle bir ekilde bir te kilât tepeden a a ıya do ru
mekanik bir yolla geli irse büyük tehlike do ar. Meselâ, kendisini henüz kâfi derecede
kabiliyetli görmeyen ve lideri oldu u partinin fikirlerine intibak edemedi ini itiraf eden bir
kimse, partinin içinden daha istidatlı kimselerin yükselmelerine ve ön plâna geçmelerine
kıskançlık evki ile mâni olmaya te ebbüs eder. Böyle bir ey ihtimal dahilinde olsa bile
vukua geldi i takdirde bundan en çok zarar gören, genç hareket olur. i te bundan dolayı, bir
müddet propaganda ile me gul olarak, ilk önce merkezi bir noktaya ait bir fikri yaymalı, daha
sonra yava yava ço almı olan insanlar arasında "FÜHRER KAFALAR" aramalıdır. Bu
"kafaları" tecrübe etmek lâzımdır. Çünkü öyle tesadüfler olur ki esasen pek kıymetsiz olan
kimseler, "anadan do ma Führer" diye vasıflandırılırlar.
Nazari malûmatın zenginli ini bir Führer olmak için ehliyetin ve liyakatin de eri zannetmek
tamamen yanlı tır. Bunun tersi pek sık olur. Büyük nazariyecilerin büyük te kilâtçı oldukları
pek nadirdir. Keza, bir kuramcının büyüklü ü ilk önce soyut olarak kanunları bilmekten
ibarettir. Halbuki, te kilâtçı her eyden önce bir psikolog olmalıdır. Te kilâtçı insanı oldu u
gibi kabul etmelidir. Bu bakımdan te kilâtçı, insanı bilmek mecburiyetindedir. Te kilâtçı,
insanın kıymetini az görmemeli, fazla görmekten de kaçınmalıdır. Sarsılmaz bir hayat
kuvvetine sahip olması icap eden te kilâtçı, bir fikri yaymaya ve o fikri ba arıya ula tıracak
yolu açmaya kabiliyetli bir insan grubu meydana getirmek zorundadır. Ancak bütün bunları
yaparken de insan zaafını dikkate almalıdır.
Büyük bir kuramcıdan büyük bir Führer çıkması ender görülen bir hâdisedir. Bir hareketi
idare eden bir kimse ço u zaman bir Führer olabilir. Halbuki ilmi bir ruha sahip olan
kimselerin büyük bir kısmı, bu hakikati makul bir ey olmasına ra men pek kolay teslim
etmezler.
Bu fikri, geni topluluklara yaymak kabiliyetini ortaya koyan bir hareket, eleba ısı bir
demogogtan ibaret olsa bile, onun mutlaka bir psikolog olması gereklidir. Böyle bir kimse,
insanlardan uzak kalarak dü üncelere dalan bir kuramcıdan çok daha iyi bir Füh-rer'dir.
Çünkü insanları sevk ve idare etme meziyetinin, bir Füh-rer'in liyakat ve kabiliyeti ile
münasebeti yoktur.
Mühim olan ideal ve insanlık gayelerim bulmak de ildir. Mühim olan, bu ideal ve gayeleri
gerçekle tirmektir. E er ikincisi olmazsa, birinci daima ahmakça bir ey gibi kalmaya
mahkûmdur. Fevkalâde olan nazari bir telâkki, e er topluluklar Führer tarafından bu fevka-
lâde harekete do ru sevk edilmezlerse gayesiz ve de ersiz kalır. Ancak bir nazariyeci de
insanlı ın mücadelesi için amaçları tespit etmelidir. Yoksa bir Führer'in bütün deha ve
kabiliyeti bir i görmez.
Demek oluyor ki, nazariyeci, te kilâtçı ve Führer, bir kimsede birle irse bu müthi bir ey
olur. Buna dünyada pek ender rastlanır. Bu birle me büyük adamı vücuda getirir.
Propagandanın küçük bir toplulu u yava yava yeni doktrin ile doldurulabilecek ve ilerde bir
te kilâtın ilk unsurlarım meydana getirebilecek malzemeyi yeti tirmesi lâzımdır.
i te bundan dolayı propagandanın gayesi kendi sınırlarını a arak genellikle te kilâtın
vazifesine tecavüz eder.
Propagandanın vazifesi taraflar toplamaktır. Te kilâtın vazifesi ise partiye üye kaydetmektir.
E er bir hareket, bir memleketi ve daha sonra bir dünyayı altüst etmek ve onun yerine yeni bir
memleket veyahut yeni bir dünya kurmak niyetinde ise ve kendisine bir miktar taraftar
toplamı sa, bu ilkeden hiçbir zaman ayrılmamalıdır. Taraftarlar ve üyeler, (i te bu iki grupla
me gul olacak organların isimlerini yukarda verdim.) Bir hareketin taraftarları, o hareketin
amaçlarını tasvip ve tasdik etti im ifade edenlerdir. Bir partinin üyesi ise partinin getirdi i
hareket u runda mücadele eden kimsedir.
Taraftarları, propaganda bulur ve harekete do ru onları çeker. Üye ise te kilât tarafından
toplanır. Taraftar olmak, yalnız bir fikri pasif ekilde kabul etme e lüzum gösterir. Üye olmak
ise, fikrin faal bir ekilde temsil ve müdafaa edilmesine ihtiyaç gösterir. Meselâ on taraftar
arasından ancak iki üye çıkabilir.
Taraftarlık, yalnızca bir tasdik çabasını göstermeyi gerektirir. Üye olmak için, do ru bulunan
fikri temsil etmek ve yaymak cesareti gösterilmelidir.
Sadece kabul ve tasdik etme pasif bir harekettir. Bu, tem bel ve korkak olanların i lerine gelir.
Üye olmak ancak bir kısım kimselere uygun dü er.
i te bundan dolayı propaganda bütün dikkatim bir fikrin devamlı bir ekilde taraftar kazandı ı
hakikati üzerinde toplamalıdır. Daha sonra, te kilât taraftarları arasında yetenekli üyeler
aramak hususunda çok hassas hareket etmelidir. Bundan dolayı, propaganda, harekete
geçirdi i kimselerin her birinin, iktidar, kabiliyet ve malûmat sahibi olup olmadıkları, zekâları
ve karakterleri hakkında kafa patlatma a mecbur de ildir. Öte yandan te kilât bu yeni taraf-
tarlar arasında hareketin ba arısını hakikaten mümkün hale getirebilecek kimseleri büyük itina
ile seçmek zorundadır.
Propaganda bir doktrini milletin bütün ki ilerine duyurmaya ve nüfuz ettirmeye çalı ır ve
görevi budur. Te kilât kendi kadrosuna, yalnız psikolojik sebeplerden dolayı fikrin
yayılmasına zarar vermeyecek olan kimseleri alır.
Propaganda, topluluklara bir fikri telkin eder. Amacı, zafer anında toplulukları kendisi için
hazırlamaktır. Oysa te kilât, taraftarları arasında en azimli ve yetenekli görünen ferdi
tarafından yöneltilen mücadele ile zafer gününe ula ır.
Toplulukların bir bölümü üstünde çalı an ve mücadeleyi genel bir ekilde idare eden
propaganda ne kadar toplu, kuvvetli ve sa lam olursa bir fikrin zaferi de o kadar kolayla ır.
Propaganda bir memleketin tamamım bir fikirle doldurdu mu, te kilât bir avuç adamla bütün
olumlu neticeleri alabilir.
Propaganda ile te kilât, yani taraftarlarla, üyeler belirli bir halde birbirlerine tekabül edecek
ekilde bulunurlar. Propaganda ne kadar iyi çalı ırsa gerçek üyeler o kadar sınırlı olabilir.
Taraftarların sayısı ne kadar çok olursa üyelerin adedi de o kadar azdır. Bunun aksi de
geçerlidir. Propaganda kusurlu olursa, te kilâta çok i dü er. E er bir hareketin taraftarları
zayıf kalmı ve hâlâ o hareket ba arı vaat ediyorsa, i te o zaman üyelerin sayısı çok olmalıdır.
Propagandanın ilk vazifesi, te kilât için taraftar temin etmektir. Te kilâtın birinci görevi ise
propagandanın devamı için adam kazanmaktır. Propagandanın ikinci görevi ise, yeni doktrini
empoze etmektir. Te kilâtın ikinci görevi de doktrini kesin bir ekilde zafere kavu turmak için
mücadele etmektir.
E er bir devrim sonunda, yeni bir dünya görü ü bütün millete ö retilirse, hatta gerekti inde
zorla kabul ettirilirse ve hareketi yöneten merkezi te kilât, devletin kilit noktalarını i gal
etmek için gerekli sayıda insanlardan meydana gelirse, i te o zaman kesin ba arı elde edilir.
Dünyayı altüst edecek kuvvette olan her harekette, propaganda önce bu hareketin fikrini
yaymalıdır. Propaganda yeni fikirleri açık bir halde millete takdim etme e çalı malıdır. Böyle
çalı acak olan bir propagandanın bir "bel kemi e" sahip olmaya ihtiyacı vardır. Bunun için
doktrin, sa lam bir te kilâta istinat ettirilerek, propagandanın ihtiyacı olan belkemi i meydana
getirilir. Te kilât, üyelerini propaganda sayesinde hareketi benimsemi olan taraftarlar arasın-
dan tespit eder. Propaganda ne kadar iddetli olursa, te kilât da o kadar hızla büyür, öte
yandan, propagandanın arkasında bulunan te kilât ne kadar kuvvetli olursa, propaganda da o
kadar iyi ve rahat çalı ır.
Te kilâtın en büyük vazifesi, hareketin üyelerinin parti içindeki çalı malarını zaafa
u ratmamasını temindir. Daha sonra te kilât hücum ruhunun bir an dahi sönmesine,
yenile mesine ve daima kuvvetlenmesine dikkat etmekle mükelleftir. Bundan dolayı, te ki-
lâtın üyelerinin ilâhiyane ço almasına gerek yoktur. Sadece belirli ve sınırlandırılmı bir
grubu enerjik ve cüretkâr tutmak kâfidir. Te kilâtı ilelebet artacak ve ço alacak olan bir
hareket herhangi bir gün, bu gereksiz geli meden dolayı zayıf dü er.
Büyük te kilât yava yava da olsa, kavga kabiliyetini kaybeder. Böylece fikrin yayılmasına
azimli bir ekilde ve tecavüz ruhu ile yardımcı olamaz. Bir fikir, inkılâpçı hareketler itibarı ile
zengin ve olumlu olursa, o fikri yayanların faal olmaları gerekir. Çünkü böyle bir hareket ne
kadar karı ık olursa, bu hareketten korkak burjuvalar o kadar çekinir ve kaçınırlar. Belki bu
küçük burjuvalar harekete içlerinden taraftar olurlarsa da hislerini açı a vurmazlar, i te
bundan dolayı devrimci bir fikrin te kilâtı, kendine üye olarak, yalnızca en faal taraftarlannı
almalıdır. Tabii bir hatırlatma ile sa lanan bu faaliyette, gerek hareketin ilerde yapılacak
propagandasının ve gerek fikrin gerçekle tirilmesi için gereken ba arılı bir mücadelenin
artları saklıdır.
Bir hareketi tehdit edebilecek en büyük tehlike pek fazla bir ba arı neticesinde üyelerinin
anormal bir ekilde artmasıdır. Bu hareket, mücadele etmek zorunda bulundu u zaman âdi,
korkak ve bencil olan kimseler, o hareketten uzak olurlar. Fakat parti geli ir ve ba arısı gayet
açık bir ekilde görülürse, i te o zaman bu kimseler hemen üye olmaya çalı ırlar. Zafere
ula mı birçok hareketin kesin ba arılarından ve amaçlarının tamamen sa lanmasından önce,
birdenbire geri kalmalarının ve parti içinde zaafa dü erek, mücadelelerine ara vermelerinin,
gev eyip çekilmelerinin tek sebebi budur. Bazen, ilk ba arıların neticesi olarak, partinin
te kilâtına öyle â-di ve korkak herifler girer ki, bu korkaklar bir zaman sonra ço unlu u
ellerine geçirerek partinin mücadeleci elemanlarını bozarlar. Bu gibi kimseler partinin
istikametini kendi menfaatlerinin bulundu u tarafa çevirirler. Hareketi kendi miskin ve tembel
kahramanlıklarının seviyesine indirirler. Böylece fikrin ilk zaferine yeni bir ey katmazlar,
i te o zaman taassup yumu ar, mücadele kuvveti felce u rar. Burjuvaların dedi i gibi parti,
" arabına su katmı " olur. Bütün bunlardan çıkan netice udur: Bir hareket devamlılı ını
sa layabilmek için, zafer kendi lehine neticelenir neticelenmez, sonu gelmeyen kalabalı a
kapısını kapatmalıdır. Bir hareket ancak bu ekilde davranırsa, kendini meydana getiren
çekirde i taze ve sa lam olarak muhafaza edebilir. Hareketi bu çekirdek sevk ve idare
etmelidir.
Hareketin ilk büyük fikirlerine dayanarak bir merkezi idare organı kurmak te kilâtın
vazifesidir. Bu ekilde çalı ma, partinin fikir ve telkinleri yeni devletin çekirde ini meydana
getirinceye kadar devam etmelidir. Ancak böyle hareket edilirse, partinin ruhundan çıkmı
olan devletin esas te kilâtı dahili bir mücadele neticesinde kurulabilir.
Bütün büyük hareketler, dini veya siyasi mahiyette olabilirler. Fakat zafere ula malarının tek
sebebi bu ilkelerin bilinmesinden ve kullanılmasından ibarettir. Bu konulara uyulmadıkça,
hiçbir zaman devamlı basan tasavvur edilemez. Bir partinin propaganda efi sıfatı ile sadece
gelecek hareket için bir zemin hazırlamakla kalmadım, te kilâtın yalnız kıymetli kimseleri
içine alması için de sıkı bir ekilde çalı tım. O kadar iddetli ve sert çalı tım ki
propagandamız korku ve deh et saçtı. Böylece zayıf, korkak ve tereddüt içinde olan kimseler
sadece taraftar olarak kaldılar. Bunların te kilâtımızın ilk çekirde ine girmelerine engel
oldum. Sonunda seslerini yükseltmek fırsatını bulamadılar. Belki taraftar olarak kaldılar, ama
endi e ve sessizlik içinde ya adılar. Bu kimselerin ço u bana gelip, hareketimizle tam bir
mutabakat içinde olduklarına dair yeminler etmi lerdir. Fakat hiçbir zaman partiye üye
olamıyorlardı. Kendi kanaatlerine göre hareket pek iddetli idi ve bundan dolayı birtakım
tehlikeler seziliyordu. Bu arada namuslu ve sakin olan burjuvalara söz söylemek yersiz olur.
Çünkü bunlar kalben bizimle beraberdir ve bir kenarda oturmaktadırlar.
Evet, i te durum böyle idi.
A ırı devrimci vasıtalara taraftar olmayan bu kimseler o zaman üye sıfatı ile partimize gelmi
olsalardı, yine kendimizi bir dinsel kurulu gibi sayabilirdik. Fakat hiçbir zaman genç ve
kavgadan zevk alan bir hareketin mensupları olamazdık.
O günlerde propagandamıza verdi im canlı ve mücadeleci ekil hareketimizin nefret
uyandıran e ilimini arttırdı ve bunu teminat altına aldı. Keza bir iki ki i hariç, sadece
hakikaten nefret uyandıran kimseler üye sıfatı ile benimle birlikte çalı maya hazırdılar.
Bu ekil yürüttü üm propaganda öyle bir tesir meydana getirdi ki, kısa bir zaman içinde yüz
binlerce adam bize içlerinden hak veriyorlardı. Belki, dâvamız u runda fedakârlık
göstermiyor ve mücadelemize katılmıyorlardı ama zaferi kazanmamızı da arzuluyorlardı.
1921 senesi ortalarına kadar, sadece taraftar toplamaya inhisar eden çalı malarımızın harekete
de faydası dokunuyordu, i te 1921 yılının yaz ayları sonunda meydana gelen bazı hâdiseler
bize te kilâtı propagandanın sabırlı ba arısına uydurmanın yerinde olaca ını gösterdi. Bu
günlerde hayal içinde yüzen bir ırkçı grup, partinin idaresini ele geçirmeye te ebbüs etti.
Fakat bu entrika çabuk yıkıldı. Neticede genel bir toplantıda üyelerin büyük bir kısmı
hareketin idaresini topyekûn bana verdi.
Bu arada yeni bir nizamname de kabul edildi. Bu nizamnameye göre hareketin birinci lideri
tam bir yetkiye sahip oluyordu. Yeni nizamname idare heyetinin karar verme yetkisini
kaldırıyor, buna kar ılık yeni bir i taksimatı sistemi ortaya koyuyordu.
Böylece 1921 senesinin A ustos ayının ilk günlerinden itibaren hareketin iç te kilâtı için
çalı tım ve bu sırada asil ruhlu ve seçkin bir grubun yardımından istifade ettim.
Te kilât bakımından propagandanın neticelerine bir kıymet vermek ve bu kıymetlerden
istifade edebilmek için de bugüne kadar olan alı kanlıkların hepsini atmak gerekliydi. Bu
itiyatlar atıldıktan sonra hiçbir parti tarafından kabul edilmemi birtakım ilkeler koydum.
1919 ve 1920 senelerinde bizim genç hareketimizin ba ında mevcut üyenin genel meclislerine
seçilmi idare heyetleri vardı. Heyet bir ba kan, bir ba kan vekili, iki delege ile birinci ve
ikinci sekreterlerden te ekkül ediyordu. Ayrıca her te ekküle üyeler, propaganda efi ve daha
birçok kimse katılıyordu.
Bu heyet pek gülünç görülüyordu. Çünkü bizim hareketimizin büyük bir iddetle aleyhinde
bulundu u sistemi canlandırıyordu. Partinin bu ekil heyetlerle idare edilmesi bugünkü vilâyet
ve devlet idarelerini hatırlatıyordu. Bugün hepimiz bu sistem altında büyük acılar çekiyorduk.
Hareketin, kabiliyetsiz temsilcileri tarafından ebediyen bozulması ve bir gün asil ve muhterem
görevini yapmaktan âciz bir duruma dü mesi istenmiyorsa bir de i iklik yapmak mutlaka
gerekli idi.
Bir protokole ba lı olan ve kararlarını ço unluk ile alan heyet, bu durumu ile küçük bir
parlamentoyu andırıyordu. Bu durumda ahsi de er ve sorumluluk yoktu. Bizim büyük
devletin temsili meclislerinde hüküm süren aynı manasızlık bu heyetimizde de vardı.
Bizim heyetimize sekreterler, kasa hesabım tutmak için muhasipler, te kilât mensuplarını
yeti tirmek için üyeler, propaganda için bir sürü herifler ve daha neler neler için birtakım
kimseler tayin ediliyordu, i te bu kimseler bir araya gelerek hiçbir mevzuda aynı kafaya sahip
olmamalarına ra men, bir kararı ço unlukla almaktadırlar. Örne in propaganda i lerini
gerçekle tirme amacı ile heyete alınan bir kimse mali mevzulara burnunu sokmakta ve bu
hususta oy kullanmaktadır. Di er taraftan bir muhasebeci te kilâta dair bir i için oy
vermektedir.
E er, sekreterler, delegeler ve di erleri propaganda konusunda oy kullanacaklarsa, o heyete
neden bir veya birkaç propagandacı tayin edilir?
i te ben bu saçmalı a boyun e emezdim. Bir müddet sonra, heyetin toplantılarına
katılmamaya ba ladım. Yalnız propagandaya devam ediyordum. Bu da bana kâfi geliyordu.
Rasgele bir kabiliyetsiz herifin bana vergi olan bir sahaya burnunu sokmasını daima önlü-
yordum. Bu arada ben de di erlerinin i lerine karı mıyordum.
Partinin nizamnamesinde yapılan tadilât ve böylece yeni nizamnamenin kabul edilmesi
sonunda ba kanlı a getirilmem ile kurdu um otorite ve bu otoriteye dayanan hukuk, bütün bu
saçmalıkları ortadan kaldırdı. Heyetin karartan yerine, benim sorumlulu um ilkesi ittifakla
kabul olundu.
Birinci ba kan hareketin tamamen sevk ve idare edilmesi hususlarından sorumludur. Birinci
ba kan kendi idaresi altında bulunan heyetin bütün kuvvetlerini, yapılacak her türlü i için
lüzumlu olan çalı ma arkada larım kendi seçer. Bu seçilmeye lâyık olan kimseler, itiraz kabul
etmez bir ekilde sorumlu oldukları vazifelerden mesuldürler. Bunların hepsi, birinci ba kana
ba lıdırlar.
Mutlak bir sorumluluk zorunlulu u hareketimize, hattâ partinin sevk ve idaresi meselesine
yava yava bir açıklık kazandırdı. Bu prensibin küçük yerlerde kabul edilmesi biraz uzun
sürdü. Korku ile dolu kalpler ve yeteneksiz olanlar böyle bir eyi hiçbir zaman arzulamazlar.
Bu gibi kimselerin nazarında bir te ebbüsün tek bir sorumlusu olması ho bir ey de ildir. Her
önemli karar için bir heyetin ço unlu u bu gibi herifleri sorumluluktan kurtarır. Böylece ken-
dilerini daha hür ve daha rahat hissederler.
i te böyle bir alı kanlı a kar ı vaziyet almak gere im duydum. Mesuliyet korkusuna boyun
e meyecek bir Führer lâzımdı. Parlâmento budaklıkları ile mücadele etmek isteyen bir
hareket kendi bünyesinde parlamenter bir sistemi andıran idare tarzım de i tirmelidir. Ancak
böyle bir temel üzerinde yapılan mücadele zafere ula ır.
Bugün Almanya'yı idare eden meclisin durumunu görüp de bu neticeyi çıkarmayan kafalar
sadece acınır.
Ço unlu un hâkimiyeti zamanında, Führer'in tefekkürü ve sorumlulu u ilkesine sıkı bir
ekilde istinat ettirilen bir hareket, bugüne kadar Almanya'yı sömüren mevcut vaziyeti kati bir
ekilde yere serecek ve böylece Führer idaresi muvaffak olacaktır.
Bu fikir, hareketin içinde yeni bir te kilât meydana getirilmesini gerektirdi. Hareketin mantık
ve akla dayanan geli mesi, iktisadi faaliyetlerle, genel ve siyasi sevk ve idareyi de
birbirlerinden açık bir ekilde ayırma meselesini ortaya koydu.
Sorumluluk dü üncesi, ilke itibariyle partinin genel faaliyetine de dahil oldu. Böylece iktisadi
meseleler her türlü siyasi nüfuz ve tesirlerden kurtarılıyordu. Bunun neticesi partinin
hareketlerini daha tesirli bir hale getirdi.
Ben partiye girdi im zaman partide tam altı ki i vardı. Bu sırada partinin sabit bir idare
merkezi olmadı ı gibi, ne bir memuru, ne bir nizamnamesi vardı. Hattâ partinin mührü ve
matbu kâ ıtları dahi yoktu.
Altı ki ilik heyetin merkezi Herren Gasse'de bir lokanta idi. Daha sonra merkez Am
Gasteig'de bir kahveye ta ındı. Bunun böyle devam etmesi imkânsızdı. Münih'te birçok otel
ve lokantayı dola tım. Tal Caddesi'nde Sternecker Birahanesi'nde üstü kemerli bir küçük
salon vardı. Bu salon bir vakitler Bavyera'da imparatorluk mü avirlerine meyhane hizmeti
görmü tü. Salon karanlık ve kasvetli i-di. i te bundan dolayı eski i ine ne kadar uygun
dü üyorsa, bugün yeni i ine o kadar ters geliyordu. Tek penceresi dar bir soka a açıldı ı için,
yazın en uzun ve en aydınlık günlerinde dahi salon lo tu. Fakat burası bizim ilk merkezimiz
oldu. Kirası 50 markı geçmedi i için bize çok uygun geliyordu. Duvarlarında mü avirler
zamanından kalma tahta rafların kaldırılmasını bile isteyemezdik. Bu yeni merkez bir bürodan
ziyade bir mezara benziyordu. Fakat ba ımsız ve sabit bir merkezimiz olması büyük bir
geli me idi.
Bir müddet sonra elektrik ve telefon aldık. Daha sonra ödünç bulunan bir masa ile birkaç
sandalye salonu süsledi. Bundan sonra bir dolap bulduk. Otel sahibine ait olan iki büfede de
bro ür ve ilânlarımızı muhafaza ediyorduk.
O zamanlar, haftada bir toplanıyorduk. Bu ekilde devam etmeye imkân yoktu. Ücreti parti
tarafından ödenen bir memura gereksinim vardı. Fakat ücret ödemek o zaman pek zordu.
Partinin üyesi azdı. Bunlardan toplanan pek az bir para ile bir memur tutmak büyük hüner
isteyen bir i ti. Çok uzun süren aramalardan sonra partiye bir sekreter bulduk. Bu ilk sekreter
askerdi ve benim eski arkada ımdı. Adı Schüssler idi. Önce her gün saat 18-20 arası yeni
merkezimize geldi. Daha sonra saat 17'den itibaren gelmeye ba ladı. Bir süre sonra ö leden
sonraları vazifesine devam etti. Nihayet bütün vaktini bize verdi. Sabahtan geç saatlere kadar
yeni merkezimizde çalı ıyordu. Schüssler mert ve namuslu oldu u kadar gayretli ve
çalı kandı. Hiçbir vazifeden kaçınmıyordu. Genç harekete sadıkane bir ekilde ba lanmı tı.
Schüssler kendi malı olan Adler yazı makinesini de beraberinde getiriyordu. Nasyonal
Sosyalist Hareketin hizmetinde kullanılan ilk makine Schüssler'in daktilosu oldu. Daha sonra
aidatlardan artırılan para ile bu daktiloyu Schüssler'den satın aldık.
Üyelerin ahsi hüviyet ve dosyalarını çalınmaktan muhafaza etmek için kasaya ihtiyacımız
vardı.
Aradan bir buçuk sene geçti. Artık kanuni merkezimiz bile küçük geliyordu. Bundan dolayı
Comelius caddesinde yeni bir binaya ta ındık. Bu yeni bina da otel idi. Fakat burada üç
odamız ve bir de gi esi olan salonumuz vardı. Bu bizim için o vakitler lükstü. Burada 1923
senesinin Kasım ayına kadar kaldık.
BÖLÜM 24
1920 senesinin son günlerine do ru Völkischer Beobachter satın alındı. Irkçı amaçların
savunucusu olan gazete derhal Nasyonal Sosyalist Hareketin yayın organı haline getirildi, ilk
önceleri haftada iki gün yayınlanıyordu. 1923 senesinden itibaren her gün çıkmaya ba ladı.
Nihayet aynı senenin sonunda büyük boy olarak yayınlandı.
Gazetecilik sahasında tamamen acemi idim. O günlerde çıraklık yaptım ve bu i için türlü
fedakârlı a katlandım.
Ortada bir gerçek vardı ve bu insanı çok dü ündürüyordu.
Büyük Yahudi basınının kar ısında bir tek ırkçı gazete bulunu yordu. Yaptı ım tahkikat
sonunda, bunun sebebini ırkçı te ebbüsler için pek az ticari oldu unu gördüm.
Gazeteler hissiyat ile idare ediliyordu. Bu ise tamamen yan lı bir eydi. Milletine faydalı
hizmetler ifa etmeden sadece hissiyatla hareket eden bir kimse, âdi hisleri ile toplulukların
düzenini bozuyordu.
Gazetemiz, isminin ifade etti i gibi daha ziyade ırkçı mües seselere has olan kusur ve zaafları
ile ırkçıların yayın organı idi içeri i çok zayıftı. Gazeteciler, ırkçı gazetelerin sadece ırkçılar
dan yardım görece ine inanıyordu. Halbuki di er gazeteler iÜ rekabete giri erek kendimize
bir yol açmalıydık, i in ticari ak saklıklarını vatansever kimselerin yardımları ile örtmeye çalı
mak çok hatalı idi. Bu feci durumu tespit eder etmez, müdahale de bulundum. Aynı zamanda
ans bana elini uzattı. Hareketimize sadece gazetenin ticari efi olarak de il aynı zamanda
partinin de ticari efi sıfatı ile hizmet edecek olan adamı tespit ettim. Sene 1914tü. Partinin
bugünkü ticari efi yani Max Amann, sava ta benim amirim idi. Dört sene süren sava
boyunca mesai arkada larımın ehliyet, kabiliyet ve çalı kanlıklarını, titiz ve temiz vicdanlarını
yakından tetkik etmi tim.
1921 senesinin sonbaharına do ru, hareket bir buhran geçirdi. Partide çalı an memurlardan bir
kısmı beni memnun etmiyordu, i te tam bu sırada eski askerlik arkada ıma kavu tum. Tesadüf
Max Amann'ı yanıma getirdi. Ona hareketimizin ticari efi olmasını teklif ettim. O vakitler
gelece i parlak olan bir mevkide bulunan Max Amann uzun bir tereddüt geçirdikten sonra
teklifimi kabul etti. Ancak teklifimi öyle kabul ettirmi tim: "Bütün kurullara kar ı ef ve
münhasıran tek bir ba kana kar ı sorumlu." Kültürlü olan bu ahıs partiyi nizama soktu. Max
A-mann'ın ortaya koydu u yeniliklere partinin di er ubelerinde ula ılamadı.
Yüksek bir de erin, kin ve intikam uyandırmasına hayatta sık sık rastlanır. Bu i lerimizde de
böyle bir eyi beklemek ve sonucuna katlanmak gerekiyordu.
1922 yılından itibaren, hareketin ticari te ekkülü ve asıl te kilâtı için kati ve sert müzakereler
yapıldı. Harekete dahil olan bütün üyeler hakkında dosyalar mevcuttu. Artık hareketimize
mali kaynaklar da temin edilmi ti. Günlük masraflar, günlük gelirlerle kar ılanacaktı.
Ola anüstü gelirler, ola anüstü masraflara tahsis edilecekti. Bütün zorluklara ra men hareket
hemen hemen borç yapmadı denebilir. Hattâ parasını düzenli bir biçimde ço alttı. Özel bir
i te oldu u gibi çalı ılıyordu. Çalı tırılan memurlar, mesaileri ile sivrileceklerdi. Bunlar,
taraftarlık unvanından istifade etmeyeceklerdi. Her Nasyonal Sosyalistin ahsi öhreti, önce
gösterdi i çalı kanlı ı ve kendisine verilen vazifeyi yapmak hususundaki kabiliyetiyle
kökle ecekti. Verilen vazifeyi ifa etmeyen kimse haksız bir öhrete sahip olamayacaktı.
Partimizin yeni ticari efi, partinin i lerinin taraftar ve üyeler için bir geçim kayna ı
olmadı ını açıkça ifade etti. Bugün, bizim idari sistemimizdeki partilere özgü ahlâksızlıklarla
mücadele eden genç hareketimiz, kendi bünyesinde herhangi bir rezalet ve ahlâksızlı a
müsaade edemezdi. Gazetenin idaresinde, Bavyera Halk Partisi'ne mensup olan bazı
memurlar vardı ve mesaileri sırasında istisnai bir meziyet ve yetenek gösteriyorlardı. Biz,
herkesin gerçek mesaisini gayet samimi ve do ru olarak kabul ettik. Bu ekil davranı ımız
memurların kalplerini fethetmemize sebep oldu. i te kalpleri fethedilen bu kimseler, daha
sonra en iyi Nasyonal Sosyalist oldular. Bunlar aynı zamanda yeni hareketin çalı malarına da
bizzat i tirak ettiler.
Bu arada partinin bir üyesi, ayni kabiliyete sahip, fakat partiye mensup olmayan bir kimseye
pek tabii olarak tercih ediliyordu. Fakat hiçbir kimse partili oldu u için herhangi bir i e
alınmıyordu.
Yeni ticari efin getirdi i bu yenilik biraz direnç gördü ise de, ba arıya ula tı ve daha sonra bu
ba arı hareketimize olumlu etkiler yaptı.
i te bu sayede uzun enflâsyon devresinde gazeteler yayınlarım tatil ederlerken, hareketin ticari
yönetimi ayakta kaldı ve bütün görevlerini yerine getirdi i gibi, Völkischer Beobachter hızla
geli ti. Yayın organımız, o günlerde büyük gazeteler arasında yer alıyordu.
1921 senesi benim için önemli bir sene oldu. Çünkü bu sıralarda, lider sıfatı ile ayrıntıya ait
ele tirilere ve partinin faaliyetlerinden dolayı herhangi bir kimsenin müdahalesine meydan
vermedim, i te bu çok mühimdi. Keza iktidarda bulunmayanlar geveze olurlar ve devamlı bir
ekilde müdahalelere kalkarak her i i anlamak ve ö renmek isterler. Bu ekil davranmakla
arkalarında büyük bir karga alık bırakırlar, i te böyle bir ortamda i yapabilmek için gerçek-
ten yetenekli kafalara sahip olabilmek mümkün de ildir.
Bu gibi kimselerin ço u çekilip gitti. Bir kısmı da gayet mütevazı bir ekilde uzakla tı. Bir
nevi ele tiri hastalı ına tutulmu olan kimseler vardır. Bunların maksatları bir heyet te kil
etmektir. Bu heyet kontrol maksadı ile yetkisiz oldu u birçok i e burnunu sokar. Böyle
hareket etmek Nasyonal Sosyalistçi bir i olmaz. Ben bu gibi kimselerin müdahalelerine kar ı,
partinin intizamlı ve mesul organlarını korudum. Bir i e yaramayan ve herhangi bir i i
beceremeyen bu heyetleri zararsız hale getirmek için, bunlara bir i bulmak yetiyordu, i te bu
sayede, bizim heyetimizin nasıl gürültü çıkarmadan sessizce da ıldı ını ve ani olarak tekrar
bulunması ve toplanması imkânsız hale geldi ini görmek pek gülünecek bir olay oldu. Bu
olay bana, bizim heyetimize benzeyen di er bir kurulu u, Reichstag'ı hatırlattı. E er
Reichstag'daküere de nutuk imalinde bulunacakları yerde, ellerine bir i tutu turulsaydı, bu
bol keseden atıp tutan kimseler, ki isel sorumluluklarının gerektirdi i i leri görecekleri için,
gürültü çıkarmadan çabucak ortadan kaybolacaklardı.
Ben una inandım ki, namuslu bir idareci buluncaya kadar aramaktan bıkılmamalıdır. Bu
namuslu idarecilere hareket ve faaliyetlerinde tam bir hürriyet ve serbesti, maiyetleri üzerinde
de kayıtsız artsız bir otorite vermelidir. Bu kimseler yalnız üstlerine kar ı mesul olmalıdırlar.
Tam bir ehliyet ve liyakate sahip olmayan bir kimse, astına kar ı otorite sa layamaz.
iki sene içinde beri zafere ula tım. Fikirlerim kabul edildi. Çalı malarımın kesin ba arısını 9
Kasım 1923 günü gözlerimle gördüm. Dört sene önce partiye girdi im vakit partinin bir
mührü dahi yoktu.
9 Kasım 1923 günü parti feshedilip, mallarına el konunca bütün e ya ve gazetenin de erinin
yüz yetmi altın markı geçti i görüldü.
BÖLÜM 25
Hareketin büyük bir hızla büyümesi, bizi 1922 yılı içinde, bugün bile kesinlikle halledilmemi
bir dâva hakkında bir karar almaya zorladı. Hareketin, toplulukların kalbini ve fikrini
kazanabilmesi için çabuk ve kolaylıkla tatbik edilecek usulleri tetkik ettik. Yaptı ımız bu
te ebbüslerde, i çinin sadece mesleki ve ekonomik alandaki müttefiklerinin, bizden daha
ba ka dü ünen çe itli siyasal fikirlere sahip kimselerden ibaret bulunmasıyla tamamen bizim
adamımız olamayacakları yolundaki itirazlarla devamlı bir ekilde kar ıla ıyorduk. Bu itiraz
oldukça ciddi idi. Bir sanat sahibi olan i çinin, bir sendikanın üyesi olmadan ya aması
imkânsızdı. Bu kadro içinde o-nun ancak sanat kıymeti korunuyor, esnaflı ı da ancak sendika
yoluyla bir nevi devam garantisi elde edebiliyordu, i çilerin ço unlu u kooperatif aleyhinde
ücretler için direnmi ler ve i çiye kısmi bir gelir temin eden ücret tarifesiyle susturulmu lardı.
üphesiz ki bu direnmeler, bütün i çiler için fayda temin etti. Özellikle, namuslu bir adamın,
mücadele haricinde kalmı olmasına kar ılık sendikaların iddetli mücadeleleri neticesinde
elde edilmi ücreti cebine attı ı vakit, vicdanında bir endi e do uyordu. Normal burjuva
i leriyle bu mesele pek zor hallolunabilirdi. Bu i ler, meselenin gerek ahlâki ve gerekse maddi
safhasına katiyen nüfuz edemezdi. Burjuva kendi iktisadi faydalarını ön plâna aldı ı için, i çi
kuvvetlerinin tamamının bir te kilâta sahip olmasına kar ıydı. Sırf bu sebeplerden dolayı,
burjuvalardan ço u hür bir fikir ve kanaate eri ebilmekte zorluk çekiyordu. Bu dâvada hiç ilgi
ve faydaları olmayan, a açları görmediklerini ileri sürerek ormanı görmemek iste ine
yenilmeyecek olan üçüncü ahıslara ba vurmak zorunluydu. Onlar, iyi niyetleri sayesinde,
bizim bugünkü ve gelecekteki hayatımıza ba lı bir dâvayı kolaylıkla idrak edebileceklerdir.
Sendikaların gayesi, lüzumu ve özü etrafında, kitabımın ilk bölümünde açıklamalar
yapmı tım.
Devlet, gerek koruma tedbirleri aracılı ıyla (ki genellikle sonuçsuz kalır) ve gerek yeni bir
toplu e itim ile, i çinin i verene kar ı durumunda bir de i iklik meydana getirmedikçe, i çi
için iktisadi toplulu un üyesi olması dolayısıyla, e it hakkım ileri sürüp çıkarlarını
savunmaktan ba ka yapaca ı bir husus kalmayacaktır. Bu birlik ruhuyla tamamen muvaffak
olunur ve vatanda ların, mü terek hayatlarım tehlikeye koyabilecek birçok sosyal haksızlıklar
tamir edilir. Kaldı ki, ben bütün beyanatlarımda daha da ileri gidiyordum. Yani toplum
vazifeleri duygusuna zerre kadar malik olmayan, hattâ sadece bir insaniyet hissi bile
beslemeyen patronlara esir insanlar bulundukça, i çinin bu hakkının tabii telâkki edilmesini
korumak i-cap etti inde, dayanı manın korparatif temel üzerinde i çilerin bir grupmam eklini
alması gerekece i sonucuna varıyordum.
1922 senesinde genel dü üncemde hiçbir nokta de i mi olmuyordu. Fakat aydınlık ve açık
bir ilke hâlâ bulunmamı tı. Yalnız kazanılmı bilgiden dolayı bir memnuniyet göstermek
yara mazdı. Onlardan uygulama alanında da sonuçlar çıkarmak gerekirdi.
A a ıdaki davalara açıklık kazandırmak pek lüzumluydu:
1) Sendikalar gerekli midir?
2) Nazi partisi kendisinin kooperatif oldu unu mu ilân etmeli, yoksa üyelerim herhangi bir
sendika kadrosuna kan tırmamalı mıdır?
3) Sadece Nazi bir sendikanın vasıfları neler olmalıdır? Böyle bir sendika oldu u takdirde
maksadı ve i i neler olacaktır?
4) Bu husus uygulama alanına nasıl konacaktır?
Birinci soruya gere i kadar cevap vermi oldu umu zannederim. Durumun bugünkü
görünü üne bakılırsa, fikrimce, sendikalardan vazgeçilemez. Tam tersine onlar milletin
ekonomik hayatının en lüzumlu kurulu ları arasında bulunmaktadırlar. Önemleri yalnız
toplumsal mahiyette de il, milli mahiyettedir.
Kaldı ki, halk kütlelerinin hayati ihtiyaçlarının kar ılandı ını gören ve bununla beraber
sa lam ve dürüst bir sendika te kilâtı sayesinde bir çe it terbiye ve disiplin alan bir millet, bu
sebepten dolayı hayat kavgasında genel bir kar ı koyma kuvvetinin, fevkalâde bir ekilde
arttı ını da görür.
Sendikalar -her eyden önce- ticaret odalarının, istikbaldeki ekonomik parlamentoların kö e
ta ı sıfatları ile gereklidirler.
Böylece ikinci sorunun çözümü de aynı biçimde kolayla ır. E er mühim olan kooperatif ise,
Nazili in bu konuda yalnız kuramsal de il tatbiki bir ekilde de bir yer alması lüzumludur.
Fakat, nasıl olmalıdır? i te bu sorunun cevabı oldukça zordur.
Nazi hareketi u fikre inanmalıdır. Hareketin gayesi ırkçı Nazi devletini kurmaktan ibarettir.
Böyle bir devletin gelecekteki bütün kurulu larının aksiyonu bizzat kökten "geli me" bulmayı
icap ettirir. Evvelce yeti mi birtakım "yedek insan" hazinesine sahip olmak lüzumu vardır.
Hiçten veya sadece kamu kuvvetinden hareketle, birdenbire muayyen bir te kilât meydana
getirilece ine inanmak büyük bir hata olur. Mekanik bir surette meydana getirilmesi pek
çabuk kabil olan ve dı görünü ten çok daha önemli bulunan ruh, ekle daima canlılık
vermelidir. Toplumsal bir vaziyete bir Führer ilkeleri, zorla empoze edilebilir. Ancak bu
ilkelerin, gerçekten diri olmaları ve en küçük ayrıntıya varıncaya kadar a ır a ır meydana
gelmeleriyle kabildir. Bunlar yıllar boyunca seçilmi ve hayatın acı gerçeklerinden kuvvet ve
metanet kazanmı ve bu ekilde Führer'in dü üncelerim fiile çıkarmaya kabiliyetli hale gelmi
bir insan malzemesi üzerine kurulmalıdır.
Demek ki bir güç kesesinden yeni bir devletin anayasası için pek ani olarak taslaklar
çıkarılabilece ine ve bu taslakların yukarıdan gelme emredici bir sesle kabul ettirilebilece ine
ihtimal verilmemelidir. Bunu tecrübe etmek mümkündür. Yalnız sonuç, muhakkak ki sürekli
olmayacaktır. Çünkü ço u zaman bu, ölü do mu bir çocuktan farksız olacaktır, i te bu husus
Alman milletine, We-imar anayasası ile beraber, son elli yıl içinde ya anan olaylar ile hiçbir
ili i i bulunmayan yeni bir bayrak arma an etmek giri imini hazırlamaktadır.
i te bunun için Nazi devleti bu yoldaki tecrübelerden sakınmalıdır. Devlet çoktan beri mevcut
olan iç te kilâtı ile geli ebilir. Bu te kilâtın özü itibariyle, sonunda canlı bir Nasyonal
Sosyalist devlet yaratabilmek için Nasyonal Sosyalizmin canlı ruhunda hayat bulmu olması
gerekir. Yukarıda önemine de indi im gibi, yavru verecek hücreleri çe itli meslek
temsillerinin yönetim odalarına ve daha do ru bir deyimle her eyden önce korporasyona
dayanmalıdırlar. E er bu sonraki mesleki temsil ve merkezi ekonomik parlamentonun bize bir
Nazi müessesesi tarafından sunulması gerekirse, bu önemli hücrelerin bir Nazi duygusallı ını
ve dü üncesini ta ımaları da gerekir. Bir hareketin kurucuları devletin içine alınmalıdır. Ama
devlet, birden ve sonraki bir tılsım etkisi ile kendini kapsayan te kilâtları, e er bu te kilâtların
hayattan yoksun birer eser durumunda kalmalarını istemiyorsa, hiçten yaratamaz.
i te bu görü le Nazi hareketi kendisine ait korporatifin gereklili ini kabul etmelidir. u
dü ünce de bunu emretmektedir: Gerek i verenlere, gerek i çilere bir halk toplulu unun ortak
kadrosu içinde kar ılıklı bir çalı ma birli i yönünde verilecek gerçek bir Nazi e itimi,
kuramsal ö retilerin, te viklerin ve devletlerin sonucu olamaz. O her günkü hayatın
kavgasından do ar. Hareket, özel ve büyük ekonomik toplulukları o ruha göre ve onunla
birlikte e itmeli ve birbirlerine yakla tırmalıdır, i te böylesine ileri bir çalı ma ortaya
konulamazsa gelece in ve gerçek bir halk toplulu unun yeniden canlanması, yalnızca bir dü
olarak kalır. Yalnız hareketin mücadelelerinin hedefi olan büyük ülkü, gelecekte yeni durumu
sırf cepheden ibaret kalmayarak sa lam hükümler üzerine dayandırmı biçimde gösterecek
olan o genel yöntemi yava yava olu turacaktır. Bunun için hareket, korparatif dü ünceye
yalnız böyle bir niteli e sahip olarak, kendini sunmakla kalmamalıdır. Hareket ayrıca
eylemsel görünümleri için, Nazi devleti dü üncesi ile üyelerden ve taraftarlardan olu an
küçük bir toplulukla, gerekli e itimi de vermelidir.
imdi üçüncü soruya cevap vermek gerekiyor.
Nazi korporasyona bir sınıf kavgası organı de ildir, bir mesleki temsil organıdır. Nazi devleti
hiçbir "sınıfı tanımaz ve kabul etmez. Fakat, yalnız siyasal bakımdan tamamen e it hukuk ile
ve aynı genel görevlerle burjuvaları tanır. Burjuvalarla beraber devletin "res-sortissant'ları
bulunur ki, bunlar, siyasi bakımdan hiçbir hukuka kesinlikle sahip de illerdir.
Nazi manasıyla korporasyonun vazifesi, bazı adamlan grupmanları sayesinde kendilerini a ır
a ır sınıf haline getirmelerini ve sonra toplumun içinde benzer surette te ekkül ettirilmi di er
kurulu larla çatı maya giri melerini sa lamak de ildir. Esasen, bizim bu vazifeyi
korporasyona vermememiz icap eder. Ancak korporasyon Marksçı çatı manın ve
mücadelenin oyunca ı oldu u zaman kendisine böyle bir sorumluluk verilir.
Gerçekten korporasyon "sınıf mücadelesi" ile aynı mânaya gelmez. Onu kendi sınıf
mücadelesi için bir vasıta yapan Marksizm'dir. Hür ve ba ımsız olan milli devletlerin iktisadi
temellerini felce u ratmak milli sanayi ve ticaretlerini yok etmek için ve hür milletleri, bu
sayede devletlerin üstünde ve dünya çapında olan Yahudi maliyesinin emrine ba lı bir esaret
altına almak için enternasyonal Yahudi âleminin kullandı ı silâhı Marksistler yaratmı tır.
Nazi korporasyonunun, bu sebepten dolayı milli iktisadi hayata i tirak eden belirti grupların
te kilâtlı olarak toplanmaları sayesinde milli ekonominin güvenini arttırması, milli halk
bünyesi üzerinde her türlü tahripkâr engelleri savarak, kuvvetini ço altması gereklidir. Amaç
birtakım engellerin devlete zarar vermelerine ve ekonomi için bir felâket te kil etmelerine
fırsat bırakmamaktır.
Grev meselesine gelince, bu Nazi korporasyonu için, milli üretimin bir tahribi ve sekteye
u ratılması vasıtası de ildir. Antisosyal yapısı dolayısıyla halk topluluklarının ekonomik
ilerlemelerini önleyen bütün engellere kar ı mücadele sayesinde milli üretimi ço altmak ve
devam ettirmek vasıtasıdır. Çünkü her ferdin faaliyet meydanı iktisadi tatbikatta aldı ı içtimai
ve hukuki vaziyet ile daima irtibatlıdır. Bu tatbikat kar ısında takip etti i yol bu vaziyetin
tetkikinden anla ılır.
Nazi i çisi milli iktisadi refahın; kendi maddi saadetinin teminatı mânasına geldi ini
anlamalıdır.
Ve yine Nazi patron unu bilmelidir ki, i çilerinin saadeti ve tatmin olması kendi iktisadi
refah ve saadetinin meydana gelmesinin ve geli mesinin ba ta gelen ilk büyük artıdır.
Nazi i çiler ve i verenler halk topluluklarının delegeleridir. Eylem ve davranı larında onlara
büyük ölçüde verilen ki isel özgürlük, onların uygulama yeteneklerinin geli mesine sebep
olur. En ustasını, en yeteneklisini ve en çalı kanını daha da ilerletmek için gereken do al
ayıklamaya engel olunmamalıdır.
Bu sebepten dolayı, Nazi korporasyonu için grev, ancak ırkçı Nazi devleti mevcut
bulunmadı ı bir sırada istifade edilmesine mecburiyet olan bir vasıtadır. Hakikatte ırkçı Nazi
devlet, patronlardan ve proletaryadan te ekkül etmi daima topluluklara zarar vermek
neticesini gösteren korkulu ve üpheli kavgası yerine, herkese hak ve hukuka hürmeti telkin
etmek vazifesini üzerine almı tır. Ticaret odalarına dü en vazife milli iktisadi faaliyeti devam
ettirmek ve bunun noksan ve kusurlarını ortadan kaldırmaktır. Bugün milyonlarca insanı
çatı maya zorlayan hatta sava a sürükleyen eye artık sanayi odalarında ve iktisadi
parlamentoda çözüm çaresi bulunmalıdır, i verenler ve i çiler ücret mücadelesi içinde
birbirleriyle artık u ra mamalıdırlar. Zira her iki topluluk da davalarını toplulu un ve devletin
iyili i u runda mü terek olarak halletmelidirler. Devlet dü üncesi her eyin üstünde alev ve
kıvılcım saçan harflerle yükselmeli ve parlamalıdır. Tüm her eyde oldu u gibi, bunda da en
ba ta partiden önce vatan geldi i ilkesi egemen olmalıdır.
Nazi korporasyonunun görevi, a a ıdaki amacı gerçekle tirebilecek biçimde e itim
vermekten ibarettir:
Milletimizin ve devletimizin güvenli inin süreklili i hususunda her ey ortak olarak
çalı malıdır. Bu da her ki inin do u tan sahip olup, toplum tarafından geli tirilen yetenek ve
kuvvetine ba lı olarak ortaya çıkacaktır.
Böyle korporasyonları nasıl gerçekle tirebilece imiz eklindeki dördüncü soruya cevap
vermek, eskiden son derece güç görünüyordu.
Yeni bir arsa üzerinde temel atmak kolaydır. Daha önce temel atılmı bir arsada temel
yapmak ise güçtür, i inde uzmanla mı bir ma azanın bulunmadı ı bir yerde yeni bir ma aza
açılabilir. Ama benzer bir kurulu mevcut ise, bu i daha güç olur. Ayrıca durum ve artlar
yalnız bir ma azanın ya ayabilmesine uygun olan yerlerde ise bu i çok daha güç meydana
getirilebilir. Çünkü böyle bir yerde kurucular yalnız yeni ma azalarını mü terilere kabul
ettirmekle kalamazlar, ya ayabilmek için o güne kadar o yerde ya amı olan ma azayı da yok
etmek sorunu ile kar ıla ırlar.
Bir Nazi korporasyonu, öteki korporasy onların yanı sıra anlamsızdır. Çünkü bir korporasy
onda, benzer ya da dü man olmayan öteki kurulu lara kar ı bir ho görü beslemek
dü ünülemez. Bu, dünyada genel ve genel oldu u kadar yaradılı tan var olan bir görevdir.
Korporasyonlar kendi ki iliklerim savunmak ve güçlendirmek zorundadırlar. Böyle bir e ilim
oldu una göre hiçbir anla ma yapılamaz, i te yalnız kesin ve ki ili ine özgü bir hakkı koruma
görevi vardır.
Bu durumda, sonuca varmanın iki yolu vardır:
A) Önceden bir korporasyon kurmak ve sonra yava yava enternasyonal Markçı
korporasyonlara kar ı sava maya koyulmak.
B) Veya tam tersine olarak mevcut Markçı korporasyonlara sokulmak ve bu kurulu ları bizim
esas gayemizin hedefine çevirmek için bunları yeni ruhla doldurmaya, takviyeye çalı mak.
Birinci yol uygun ve kolay olmayacak kadar güç ve imkansızdı. Kar ıla tı ımız zorlukların en
ba ında mali vaziyet geliyordu. Çünkü o zamanlar mali olanaklarımız çok azdı. Buna paralel
olarak gelir kaynaklarımız ise sınırlı idi. Korkunç bir surette geli en enflasyon yava yava
vaziyeti daha da kötüle tiriyordu. O yıllarda korporasyonun üyeleri için elle tutulabilecek
kadar maddi bir yardımdan bahis olunması imkân dahilinde de ildi. çilerin bir korporasyon
için aidat vermelerine böylece hiçbir sebep kalmamı tı. Hattâ Marksizm'e taraftar olanlar
dahi, Rurh'da M. Çuno'nun cepleri milyonlara kavu uncaya kadar, takatsiz ve bitkin bir
duruma dü mü lerdi. Bu milli Reich ansölyesi Marksçı korporasyonların kurtarıcısı kabul
edilmelidir.
Biz o zamanlar bu çe it olu umlara güvenemezdik. Hiç kimse için parasal sıkıntısına bir yarar
sa lamayan bir korporasyona girmek pek çekici bir ey de ildi.
Di er taraftan, böyle yeni bir kurulu un ve te kilâtın az çok entelektüel olan fırsat kollayıcılar
için ufacık bir peynir parçası bile yaratmamı oldu unu mutlak surette söylemek isterim.
Özellikle, ki i sorumlulu u bunda çok önemli bir rol oynuyordu. Bu güçlü i in çözümünü
kendine verebilece im bir adamım bile yoktu. O vakitler sınıf kavgası kurulu unun yerine
Nazi kor poratif dü üncesinin ba arısına yardım için Marksist korporasy onları gerçekten yok
edecek bir kimse, milletimizin büyük adamları ara sına girecek ve heykelinin gelecekteki
nesiller için Raüsbonne Wal holl'unda dikilmesi icap edecekti.
Fakat böyle bir kaide üzerine dikilmeye lâyık hiçbir kafa tanı madım. Enternasyonal
korporasyonlarda orta halli kafalardan fazla bir ey bulunmadı ı yolunda bize kar ılıkta
bulunmak oldukça yanlı olur. Bu söz hakikatte hiçbir olumlu mâna ifade edemez. Çünkü o
korporasyonlar kuruldukları vakit, bu zor bir i de ildi. Bugün Nazi hareketinin çoktan beri
azametli bir temel üzerinde mevcut olan ve en ufak ayrıntısına varıncaya kadar her yönüyle
tamam olan korkunç bir te kilâttır. Saldıran, galip gelmek niyetinde ise, daima savunandan
daha dahiyane davranması gerekir. Korporatif Marksist kale, bugün sıradan ki iler tarafından
idare olunabilir.
Bu kaleler yalnız üstün bir insanın ola anüstü enerjisi dahiyane kabiliyeti sayesinde hücum
yoluyla zapt edilebilir. Böyle bir adam bulunmazsa, kaderle bo u mak bo una olur. Kaldı ki
daha iyisini yapmaya muvaffak olmadan mevcut bir nizamı altüst etmeye kalkmak bütünüyle
manasızdır. Hayatta tasarlanan bir eyi, gerekli oları güçlerin yoklu u yüzünden bir yana
bırakmaktansa, ona yalnız yardım etmenin ya da kötü biçimde sarılmanın, çok zaman daha
olumsuz sonuçlar verece i dü üncesini de erli bulmak uygun olur.
Hiç demagojik olmayan ba ka bir dü ünce de bu görü ü destekler. O günlerde bende kesin bir
kanaat vardı. Bugün de aynı kanaatteyim: Ekonomik sorunlara, büyük bir siyasal mücadeleyi
karı tırmak tehlikeli olur, dü üncesinde idim. Bu husus özellikle bizim Alman milletimiz için
dü ünülürse do rudur. Çünkü bu takdirde ekonomik mücadele derhal siyasi mücadelenin
enerjisini bir miktar kendine aktaracaktır, insanlar tasarruf ve iktisat yoluyla ufak bir eve
sahip bulunamadıklarını dü ünürlerse artık yalnız bu amaca mevcudiyetlerini
ba layacaklardır. Bir zaman sonra o toplanmı paralan u veya bu yolla ellerinden gasp
etmeyi tasarlayan kimselere kar ı siyasi yolla sava maya takadan kalmayacaktır. Siyasi
kavgada kanaatleri ve dü ünceleri yolunda sava acak yerde tamamen "dahili ko-lonizasyon"
dü üncesine gömülecekler ve çok defa, iki sandalye arasına oturacaklardır.
Bugün mücadelenin ba langıcında bulunan Nazi hareketinin, önce gayesinin büyük bölümünü
meydana getirmesi ve ona bir ekil vermesi lâzımdır. Hareket büyük gayesinin yayılabilmesi
için mücadeleye bütün enerjisi ve yetene i ile katılmaya mecburdur. Ba arı, ancak bütün
kuvvetin, sava ın emrine ve hizmetine verilmesi artı ile dü ünülebilir, iktisadi meselelerle
u ra mak, faal dövü kuvvetini felce u ratabilir. Bugün klâsik bir kavgada bu hususu göz
önünde bulunduruyoruz. 1918 Kasım devrimi korporasyonlar yönünden yapılmadı; onlara
ra men yapıldı. Alman burjuvazisi, Almanya'nın istikbâli için hiçbir siyasi kavgaya
giri miyor ve yapıcı iktisadi çalı ma içinde bu gelece in yeter derecede kar ılanmı oldu u
inancım besliyordu.
Bu gibi tecrübeler bize ders olmalıdır. Zira bizde de, bundan ba ka türlü cereyan
etmeyecektir. Hareketimizin bütün enerji ve kuvvetini siyasi mücadele üzerinde ne kadar çok
toplayabilirsek, ba arıyı o kadar çok bekleyebiliriz. Vakitsiz surette korporasy on, ko-
lonizasyon ve benzeri davalarda ne kadar fazla u ra ırsak, devamı u runda faydalı netice o
kadar önemsiz olacaktır. Çünkü bu davalar ne kadar önemli olsa da, biz ancak siyasi kuvvet
ve nüfuzu ele geçirdikten sonra halledilecektir.
O zamana kadar, bu davalar hareketi felce dü üreceklerdir. Hareket, vakitsiz olarak onlarla
me gul olursa, siyasi amaç daha çok engellere rastlayacaktır. Korporatif hareket, siyasi
hareket tarafından vücuda getirilirse de bunun zıddı olması kolayca mümkündür.
Gerek milletimiz ve gerekse hareket için gerçek bir fayda, yalnız ba ına korporatif
hareketinden gelebilir. Ancak bir artla ki bu Nazi korporatif hareket bizim Nazi fikirlerimizle
kuvvetli surette dolu bulunmalıdır ve Marksçı yollara dü mek tehlikesinden de artık
kurtulmu olmalıdır. Zira kendi görevini yalnız Marksist korporasy ona rekabetten ibaret
sanan bir Nazi korporasy onu, hiç mevcut olmasa daha yararlı olur. Nazi korporasyonu
Marksist korporas-yona sadece kurulu sıfatıyla de il, hepsinden önce, fikir ve ideoloji sıfat
sava ilân etmelidir. Onun sınıf fikri ve sınıf mücadelesinin müjdecisi bulundu unu
duyurmalıdır. Ve onun yerine Alman burjuvazisinin mesleki yararlarının koruyucusu
olmalıdır.
Bütün bu görü lerin evvelce partiye özgü korporasyonlar kurulması lehinde birer kanıt
meydana getirmi bulundukları ve halen bu kanıtı destekledikleri bende hiçbir ispata muhtaç
olmayacak derecede açıktır.
Yeter ki hiç beklenmeyen bir anda bir büyük siyasi deha ortaya çıksın ve bu davaları
halletmeye, kader tarafından tayin edilmi olsun.
Bundan böyle partili arkada larımıza yalnız iki çare kalıyordu. Ya bugüne kadar mevcut
bulunan korporasyonlardaki arkada larımız imkân nispetinde tahrip edici bir tesir
yapacaklardı yahut korporasy onlar dan ayrılacaklardı.
Ben burada genellikle bu ilk çareyi uygun buldum.
Esas olarak 1922-1923 yıllarında bunu tehlikesizce ba armak mümkündü. Çünkü enflasyon
zamanında korporasy onun kendi cebine ataca ı kâr üye sayısı itibariyle hiçti. Bu bakımdan,
ba tan ba arısızlık ihtimali gösteren tecrübelere giri mekten kaçınmı tım. Ve üyelerine yararlı
olacaklarına ihtimal vermedi im bir kurulu un kendi menfaati için, bir i çinin zaten indirilmi
gündeli inden bir kısmını almasını cinayet olarak kabul etmi tim.
E er yeni kurulmu bir siyasal parti bir gün birden ortadan kalkarsa bunda o kadar zarar
yoktur. Daima bir fayda vardır. Kimsenin bu yüzden ikâyet edece i dü ünülemez. Esasen
buna da hakkı yoktur. Zira fert, siyasal bir harekete bir ey verirken, artık onu kaybolmu
olarak kabul eder. Fakat bir korporasy ona aidat ödeyen bir üye bunun kar ılı ında kendisine
garanti edilmi bir ücrete hak kazanır, i te buna önem verilmezse, böyle bir korporasy onun
kurucuları yalancıdırlar. Yahut hiç olmazsa suçlu tutulmaları gereken ahmak ve beyinsiz
insanlardır.
i te bizim 1922 yılındaki hareketimiz bu görü te idi. Ba kaları bunu belli bir ekilde daha
mükemmel anlıyorlar di. Onlar sendikalar kurdular.
Sendikaların bulunmamasından ötürü bizi kınıyorlardı. Bunu dü ünmemi oldu umuz için
bizi dar görü lü olarak vasıflandırıyorlardı. Aynı zamanda bu tutumumuzu, görü ümüzün
hatalı oldu una kanıt sayıyorlardı. Fakat bu bulu lar da ehemmiyetini yitirmekte ve ortadan
silinmekte gecikmedi. Sonunda, son tahlil de bizdekinin aynı oldu. Yalnız u fark vardı: Biz
ne kendimizi ne de ba kalarını aldatmı tık.
BÖLÜM 26
Reich'ın dı i lerinin idaresinde mutlak bir sistem eksikli i göze çarpar bir durum meydana
gelmi ti. Çünkü Almanya'nın müttefiklerine kar ılık gelen bir antla malar siyasetine istinat
edecek tedbirli ilkeler bulunup da meydana konmamı tı. Devrim bu hatayı düzeltmek bir yana
dursun, bunu daha da ileriye götürdü. Devrimin sayesinde karı ık planlarının gerçekle ti ini
gören muhitlerin, sonucu ba ımsız bir Alman Devleti kurmaktan ibaret olacak bir antla malar
politikası takip etmekte hiçbir yararlan yoktu. Böyle bir antla ma Kasım canilerinin içlerinde
saklı tasarıyla, tezat meydana getirirdi, iktisadiyatın ve Almanya'nın üretim kuvvetlerinin
enternasyonal hale getirilmesine engel olurdu. Fakat bilhassa korkulacak olan ey Reich'ı
yabancı ülkelerden ba ımsız kılmak için zaferle idare edilmi bir kavganın iç politika
üzerinde bir gün nüfuz ve kudreti ellerinde bulunduranlar için u ursuz olabilecek bir tesir
yapabilmesi i-di. Hakikaten, bir milletin zulüm ve baskıya kar ı ayaklanıp da kendisine
ba langıçta kendi varlı ının uuru verilmemi olması aklın alaca ı bir ey de ildir. Bunun
tersine olarak da, dı siyasette elde edilmi olan büyük ba arılar milli duygunun uyanması
üzerine tesir yapardı. Tecrübeler gösteriyor ki, bir milletin kurtarılması için giri ilmi olan her
ayaklanma o milletin vatanseverli ini geli tirir ve milleti kendi içindeki milliyet aleyhtarı
unsurların tahriklerine kar ı uyanık bulundurur. Barı vaktinde katlanılan ve ço u zaman
dikkat bile edilemeyen birtakım kimseler ve durumlar, milli co kunluk ve heyecanın bir
milletin tâ ruhuna varıncaya kadar karı tırdı ı dertlerle, açık bir kar ı koymaya yarayacak
derecede bir muhalefetle 'kar ıla ırlar. Bu muhalefet onlar için öldürücü olur. Örne in her
yanda, bir sava meydana geldi i vakit, casuslara kar ı duyulan korkuyu bir dü ününüz. Bu
korku, o sırada ani olarak kendini gösterir. O vakit de insan ihtirasları en üstün derecelere
yükseltilmi tir. Ço u zaman haksız olmakla birlikte en adi zulüm ve tecavüzleri meydana
getirmi tir. Halbuki herkesin uzun barı yılları içinde daha çok casuslu a maruz kalmak
tehlikesi içinde ya adı ım dü ünmek gerekirdi. Ancak gayet tabii sebeplerden dolayı,
kamuoyu o zamanlar bu casuslu a o kadar önem vermezdi.
Kasım olaylarının dönemeçlerinin meydana çıkardı ı devlet asalaklarının ince içgüdüleri
zulüm ve baskıya kar ı halkın ayaklanmasına yardım edecek ve bu suretle milli ihtirasları
alevlendirecek ba arılı bir antla ma politikasının kendi canice mevcudiyetlerine bir son
verece ini derhal hissetti.
1918 senesinden beri, hükümette en önemli sıraları i gal edenlerin neden dı politikada öyle
bir önemsemezlik gösterdiklerinin ve devlet i lerinin hemen daima Alman milletinin
faydalarına sistemli surette zıt olarak yönetildi inin hikmeti imdi anla ılıyor. Çünkü ilk
bakı ta tesadüf zannedilebilecek eyin yakından tetkik edilince, 1918 Kasım Devrimi'nin
açıktan açı a tutmu bulundu u yol üzerinde mantıki ve yeni bir ilerlemesinden meydana
geldi i görülür.
Burada sorumlu idarecilerle politikacı sürüsünün ço unlu u ve milletimizin sabırları
aptallıklarına .e it olan ve koyun sürüsüne benzeyen büyük kalabalı ı arasında bir ayrılık
görmek gerekir.
idareciler ne istediklerini bilmektedirler. Öbürleri i in gerçek yönünü gördükten sonra
tehlikesini tahmin ettikleri tasarının gerçekle tirilmesine azimli surette muhalefet edemeyecek
kadar korkak oldukları için, birincilerle beraber davranırlar. En sonuncular ise bir ey
anlamadıkları için, budalalık evkiyle boyun e erler.
Alman i çileri için Nasyonal Sosyalist Partisi pek bilinmeyen küçük bir te ekkülden ibaret
kaldı ı müddetçe, dı siyaset davaları, üyelerinden ço unun gözünde ancak ikinci derecede
bir önem kazanmı olabilirdi. Özellikle bizim milletimiz, ülkenin yabancı devletlerle olan
ili kilerinde sahip oldu u hürriyetin, Tanrı'nın ya da öteki devletlerin bir lütfü olmadı ını, bu
hürriyetin kendi kuvvetlerinin geli mesinin bir meyvesi olabilece ini bütün dünyaya ilan
etmeyi en esaslı ilke kabul etmi tir. Bu ilke Alman milleti tarafından daima korunacaktır.
Yıkılmamızın sebeplerini ortadan kaldırmak ve bu yıkılmadan yararlananları yok etmek, i te
biz Alman milletini, yabancılara kar ı kurtulu umuz u runda sava ma a giri mek için
gereken gücü sa layacak olan tek çare budur.
imdi hangi sebeplerden dolayı genç hareketimizin, ilk zamanlarda kendi iç yenilik tasarısına,
dı politika davalarından daha fazla önem verdi i anla ılmaktadır.
Fakat bu önemsiz küçük olu um büyüdü ü ve ilk kadrosunu parçaladı ı ve genç kurulu
büyük bir önemini aldı ı vakit, dı politikanın ortaya koydu u davalar kar ısında bir vaziyet
almaya kendisini mecbur hissetti. Onun felsefi sistemimizin dayandı ı telâkkilerle yalnız
zıtlık meydana getirmekle kalmayıp, bu olu umlarından fı kırmı gibi görünecek birtakım
tedbirli plânlar çizmesi de gerekliydi.
Yabancılarla temaslarımızda milletimizin siyasi e itimden yoksun olmasından dolayıdır ki
genç hareketimiz halk kütlelerine ve i ba ında olanlara ana hatlarıyla çizilmi bir plân
getirmek mecburiyetinde idi. Bu plân onlara dı politika davalarını ara tırmak ve incelemek
için bir rehber hizmeti görecekti. Bu hareket dı siyasette bir gün milletimize hürriyetini
tekrar kazanmak ve Reich'a gerçekten ve fiilen hüküm sahibi olmak imkânını bah edecek
nazari tedbirleri uygulama sahasına getirmek için yapılacak ilk hareketlerden biri idi.
Bu sorunu ara tırdı ımız vakit her zaman göz önünde tutmamız gereken esaslı ve tedbirli ilke
udur. Dı siyaset bir maksada ermek için bir vasıtadan ba ka bir ey olamaz. Bu maksat da
özellikle milletimizin yararına çalı maktan ibarettir. Bütün dı siyaset davaları sadece u
açıdan dü ünülebilir. Ya bugün ya da gelecekte hangi hal çaresi milletimiz için yararlı
olacaktır yahut ona bir zarar verecektir?
i te bu davalardan biri ara tırıldı ı vakit, göz önünde tutulabilecek yegane pe in fikir, her
çe it parti, din, insaniyet dü ünceleri, sözün kısası sonuç ne olursa olsun, ba ka her çe it
dü ünceler amansız ve insafsız biçimde yok edilmelidir.
Sava tan önce, Almanya'nın dı politikası milletimizin ve vatan çocuklarının bu dünyada
beslenmesini kendine görev biliyordu, i te bundan ötürü bu amaca eri mek için gereken
kuvveti sa layacak olan anla malar hazırlanıyordu. Gerçi görev aynı durumda kalmı tı. Ama
arada u ayrılık vardı. Sava tan önce, o günlerde güçlü ve ba ımsız bir devletin sahip oldu u
görkemli durumu göz önünde tutarak Alman milletinin süreklili ine dikkat ve özen göstermek
söz konusu idi. Bugün ise, ilk önce milletimize güçlü ve özgür bir devletin sahip oldu u
görkemli durumu iade etmek söz konusudur. Gelecekte milletimizi geli tirmeye ve beslemeye
yetenekli ve etkili bir dı politika izlemek için, böyle bir devletin tekrar do ması gerekli bir
arttır. Ba ka bir deyimle, bugün Alman dı politikasının izlemesi gereken amacı, Alman
milletinin bir gün ba ımsızlı ım tekrar ele geçirmesi için tutaca ı yolları hazırlamaktan ibaret
olmalıdır. Bunu yapmak için de, hiçbir zaman u ana ilkeyi unutmamak gerekir. Bir milletin
ba ımsızlı ını yeniden ele geçirebilmesi için, devletinin topraklarının bir bütün te kil etmesi
muhakkak gerekli de ildir. Küçük bile olsa, bu millete ve devletine ait bir toprak parçasının
kalmı olması yeterlidir. Ne var ki, bu devlet, küçük toprak parçasının üstündeki hürriyetten
yararlanarak, bütün milletin manevi birli inin emanetini korumaktan ba ka, ba ımsızlı ı ye-
niden kazanabilmek için giri ilecek mücadeleyi de hazırlamasını bilmelidir.
Yüz milyonluk bir milletin, devletinin süreklili ini korumak için, tutsaklık boyunduru una
tahammül etmesi, bu milletin ve bu devletin paramparça edilip de, parçalarının hâlâ tam
hürriyetlerine sahip olmaları görü üne oranla çok daha kötü bir durumdur. Pek tabii olarak, bu
parçanın kendi üstüne dü en kutsal görev duygusu ile tamamen dolu bulunması görü ünü ileri
sürüyorum. Hürriyetine sahip olan bu parça, yorulmak bilmeden, milletinin ruh ve kültür
yönünden ayrılma ve bölünme kabul etmez biçimde birlik oldu unu dünyaya duyurmakla
yetinmeyip, henüz boyunduruk altında bulunan milletin ve devletin öteki kötü bahtlı
parçalarını kesin biçimde ba ımsızlı a kavu turmak ve yeniden bir araya toplamak için
ba vuraca ı silâhları kullanma a milletinin bütün bireylerini hazırlamak üzere gerekli
tedbirleri de almalıdır.
Bundan ba ka, unu da dü ünmelidir ki bir millet ve bir devlet tarafından kaybedilen
toprakları tekrar almak bahis konusu oldu u vakit, önce anavatan için siyasi kuvvet ve
kudretini kazanmak hürriyetine sahip olmak sorunu vardır. Böyle bir halde, kaybedilmi
toprakların menfaatleri, tek önemli eye insafsızca olsa bile ba ı -lanmalıdır. Bu mühim ey
ile esas topra ın ba ımsızlı ını tekrar ka-zanmasıdır. Çünkü bir milletin parçalarını veya bir
Reich'ın ehirlerini kurtaracak ey zulüm altındakilerin dilekleri yahut millet fertlerinin
protestoları de ildir. Eskiden ortak olan vatandan imdi az çok ba ımsız bir durumda kalanlar
tarafından kuvvet sarf edilerek bu i sa lanabilir.
Onun için kaybedilen yerleri tekrar almak üzere yapılacak ilk hareket, devletten kalmı olan
eyleri ve vakti gelince devletin tekrar elde etti i kuvvet ve kudreti bütün milletin kurtulu u
ve birli i yolunda kullanmak üzere kalplerin içinde uyuyan sarsılmaz irade ve karara
ola anüstü çaba göstererek, daha çok kuvvet ve dirilik kazandırmaktır. Pek tabii, vatandan
ayrılmı olan yerlerin faydalarının önem ta ıyan tek eye geçici olarak feda edilmesi
gereklidir. u önemli ey de, devletten kalmı kısım lehine öyle bir siyasi kuvvet ve kudret
kazanmalıdır ki, bunlar galip dü manların iradelerini çekip, onları uzla maya mecbur etmek
imkânını kazansınlar. Çünkü i gal altındaki topraklar mü terek vatana ate li protestolarla de-
il, kılıcın indirdi i zafer darbeleriyle katılabilirler, i te hükümetin iç politikasının vazifesi bu
kılıcı yapmaktır. Demirciye güven altında ya ama ve silâh arkada ları toplama imkânını
sa lamak da dı politikanın i idir.
Bu eserin bundan önceki kısımlarında sava tan evvel takip edilen barı (anla ma)
siyasetimizin ne kadar eksiklerle dolu oldu unu yazmı tım. Gelecekte Alman milletinin
devamım sa lamak ve en iyi ekilde beslenmesine yol açmak için dört araç vardır. Alman
milletine dördüncüsü, yani en az etkili olanı seçilmi ti. Avrupa Kıtası üzerinde akla uygun bir
ekilde "toprak politikası" takip edilecek yerde, nedendir bilinmez, bir "sömürgecilik" ve
"ticaret politikasına saplanıp kalındı. Böylece silâh elde ederek anla ma yapma zorunlu-
lu undan kurtulabilinece i yolunda hatalı bir fikir beslendi. Bunun sonucu ise politikaya
bütün bütün beceriksiz bir hal verdi. Aslında bu giri imin sonucu önceden kolayca tahmin
edilebilirdi. En sonunda çamura oturuldu. Dünya Sava ı, Almanya'nın kargaları güldüren dı
politikasının imzaladı ı borçları ödemek için bir "masraf pusulası" oldu.
En iyi çare, Avrupa kıtası üzerinde topraklar almaktı. Böylece Almanya'nın Avrupa'nın
nazarında cesaret ve de eri artırılırdı. Daha sonra sömürge topraklarının elde edilmesi ile yeni
bir sahada da geni leme yoluna girilirdi. Bunun için Almanya'nın ingiltere ile bir anla ma
yapması gerekirdi. Yahut, Almanya askeri kuvvetim geli tirmek için, 40-50 yıllık kültüre ait
bütün masraflarından vazgeçip bütçeyi bu tarafa aktarmalıydı. Bu sorumluluk pekâlâ
omuzlanabi-lirdi.
Bir milletin kültürünün önemi, o milletin siyasi varlı ının sonucu ile do ru orantılıdır. Bu
bakımdan bir milletin milli kültürünü bilmesi için siyasi istiklâlini elinde tutması gerekir, i te
bunun için siyasi istiklâl söz konusu oldu u zaman, ne kadar a ır olursa olsun, hiçbir
fedakârlıktan çekinilmemelıdir. Bütçede devletin askeri güçlerinin a ırı bir geli mesi lehine,
kültüre ait masraflardan yapılan indirim, sonradan büyük üstünlükle sa lanabilir. Hatta unu
söyleyebiliriz ki, bir devlet bütün çabalarını tek bir noktada, yani ba ımsızlı ını sürdürme
sorunu üzerine topladıktan sonra bir çe it gev eme, yani bir çe it denge olu ur ve bu sayede o
güne kadar milletin ihmal edilmi olan kültürünün sonuçları a ırtıcı bir biçimde ortaya çıkar.
Pericles yüzyılının geli meleri, iranlılara kar ı sava ların sebep oldukları sefaleti izler. Roma
Cumhuriyeti, Punique sava larının kendine telkin etti i endi elerden uzak kaldı ı zaman,
kendim yüksek bir uygarlı ın kültürüne verdi. Oysa, parlamentoya mensup birçok i e
yaramaz ve ahmak ki ilerin ço unlu undan, bir milletin bütün çıkarlarını ve gelecekte
devletin varlı ım sa layacak olan çabucak silahlanmayı insafsızca uygulamak için gereken
kararı beklemek yanlı olur. Bir ey hazırlamak u runda, her eyi gözden çıkarmaya bir
Büyük Frederic'in babası yetenekli idi. i te bizim Yahudi yapımı olan bu anlamsız demokratik
parlamentarizmin babaları ise böyle bir ey yapmazlar.
Bundan ötürü Avrupa Kıtası'nda yeni topraklar ele geçirmeye olanak verecek askeri
hazırlıklar, sava a rastlayan dönemde pek önemsiz oldu.
Ama sava a sistemli bir ekilde hazırlanılmadı ı için Avrupa Kıtası üzerinde toprak elde
etmekten vazgeçildi, i te bunun üzerine sömürgecilik ve ticaret politikası takip edildi,
ingiltere ile yapılacak anla madan vazgeçildi ve Rusya ile de bir anla ma yapma yönüne
gidilmedi. Atılan hatalı adımlar birbirini takip etti. Sonunda Dünya Sava ma varıldı. Almanya
Dünya Sava ı'na, yalnız o irsi bir bela olan Habsbourglar Hanedanı istisna edilecek olursa,
hemen hemen herkes tarafından terk edilmi bir durumda girdi.
Bugünkü dı politikamızın belirgin niteli ini açıklamak için, bunun gözle görülür, ya da
anla ılır bir yöntemi olmadı ım söylemek gerekir. Sava tan önce bir yanlı lık yapılarak
dördüncü yol tutulmu ve esasen bunda da pek az bir geli me sa lanmı ken, sava tan sonra da
izlenen bu hatalı yolu en tecrübeli gözler, de görüp, anlamaktan aciz kaldılar. imdi sava tan
öncekine oranla daha çok eksik olan bir sistem uygulanmaktadır. Ama bugün, milletimizin
elinden son do rulma ve yükselme olanaklarım da almak için yapılan giri imlere politika adı
verilmektedir.
imdi Avrupa devletlerinin siyasi ve askeri durumlarını gözden geçirelim:
Avrupa Kıtası üç yüz yıldan beri ingiltere'nin siyasi emellerinin egemenli i altına girmi ve
öylece kalmı tır, ingiltere, Avrupa devletlerini birbirlerine kar ı sava a zorlamak suretiyle kıta
üzerinde temin etti i kuvvet dengesi sayesinde, kendini sürekli güvenlik altında
bulundurmu tur. Böylece, ingiltere "Büyük Britanya" diplomasisinin dünya politikası
üzerindeki hedeflerine rahat rahat ula abiliyordu. Kraliçe Elisabeth devrinden beri takip
edilen politika öyle i di: Avrupa'da büyük bir devletin, büyük devletlerin ortalama sevi-
yesinden bir parça sivrilmesine asla müsaade edilmiyordu. Bir parça sivrilmeye te ebbüs eden
devlet, her çareye ba vurularak veya silâha sarılarak parçalanıyordu. Bu i için ingiltere'nin
kullandı ı silâh ve araçlar belirli durumlarda veya yapılacak i e göre de i iyordu Ancak
harekete getirilen kuvvet ve onun sonucu olan karar ile idare ekli, hiçbir zaman de i miyor,
hep aynı kalıyordu, ingiltere, Impa ratorlu unun durumu zamanla sarsılmaya ba layınca,
hemen Avru pa milletleri arasındaki rekabet kızı tırılarak bu milletleri kar ılıklı olarak
birbirlerine kırdırmaya ba ladı. Kuzey Afrika'daki ingiliz sö mürgelerinin Britanya
tmparatorlu u'ndan ayrılması üzerine, Ingil tere donanmasını Avrupa devletlerinin
saldırılarından korumak için büyük bir faaliyete giri ti, ispanya ve Hollanda büyük bir dem.
devleti olarak yok edildikleri sırada, ingiltere de, Fransa'nın dünya yi egemenli i altında
bulundurma iste ine kar ı kuvvetlerini topla maya ve yı maya ba ladı. En sonunda Birinci
Napolyon'un dü mesi üzerine ingiltere rahat bir nefes aldı. Çünkü ingiltere için askeri bir
devletin dünya hâkimiyeti üzerinde arz etti i tehlike ortadan kalkmı oluyordu. Alman milleti
ingilizlerin takip ettikleri siyasi amaca uygun bir politikayı kabul etmi ti. Ancak bu görü ten,
pek uzun süren bir propaganda sonunda vazgeçildi. Bunun tabii neticesi olarak da ingiltere'nin
Almanya'ya kar ı olan tutumu gayet a ır bir ekilde de i ikli e u radı. Gerçi bu sıralarda
Alman milletleri kendi aralarında anla amıyorlardı. Fakat hiçbir zaman bu durum ingiltere'nin
Almanya'ya kar ı takındı ı tavra tesir etmedi. Devlet adamının so ukkanlılıkla yaptı ı
hesabın gerçekle mesi için, bazen hissiyata ba vurmak gerekir. Hissiyat bir eyleme geçilmesi
istenmedi i zaman daha güçlü ve zamanın yol açtı ı yıpranmaya kar ı daha dayanıklı olan bir
korkudur. Devlet adamı planlarından birini gerçekle tirdikten sonra zihni çalı malarını ba ka
tasarılara çevirebilir. Halk topluluklarının duyarlılı ını, önderin yeni dü üncelerini anlayabilir
duruma getirmek için a ır bir propaganda çalı masına gerek vardır, ingiltere, 1870-1871
yıllarından itibaren yeni durumunu saptamı tı. Ama üzüntü ile belirteyim ki Almanya,
Amerika Birle ik Devletleri'nin ekonomik bakımdan kazandı ı önem ve Rusların güçlerini
arttırmak için gösterdikleri çaba dolayısı ile, ingiliz politikasının u radı ı çekinme ve
sakınmalardan yararlanmasını bilemedi, ingiltere, Almanya'nın ticaret bakımından oldu u
kadar, pek büyük olan sanayile me hareketinin önemini görüyordu. Bu geli melerin, aynı
alanlarda iki tarafın güçleri arasında bir denge sa ladı ını kabul ediyordu, i te o zaman
Almanya'yı yönetenlerin gözünde, en yüksek aklın ve hikmetin en yüksek parçası olan,
dünyanın ekonomik ve barı severlikle fethedilmesi görü ü, ingiliz politikasını bir direni
örgütü olmaya zorlayan sebep oldu. Bu direni , büyük çapta ve en ince ayrıntılara varıncaya
kadar hesaplanmı bir saldırı biçiminde kendini gösterdi. Bu biçim davranı , ku kulu bir
dünya barı ını sürdürmeyi amaç edinmeyen ve dünyada Britanya Imparatorlu- u'nun
egemenli ini güçlendirmeye çalı an bir politikanın ruhuna ve yapısına tamamen uyan bir
yöntemdir, ingiltere, askeri yönden güvence veren devletlerle anla tı ve onları yanına aldı.
Çünkü onun geleneksel ihtiyatı, kendine kar ı olan güçlerin gerçek de erlerini takdir ederek,
içinde bulundu u zayıf durumu kabulleniyordu, ingiltere'yi ahlâka uygun dü üncelere önem
vermeden hareket etti i için, çıkı maya ve ele tirmeye olanak yoktur. Çünkü, suçu geni bir
biçimde hazırlama i inde, kahramanlık yönünden de il, yarar yönünden karar vermek gerekir.
Diploması o biçimde yapılmalıdır ki. bir millet kahramanlı ı yüzünden yok olmaya
sürüklenmesin. Dip lomasi, milletin devamlılı ını sa layacak biçimde olmalıdır. Bu so nuca
ula mak için her araç me rudur. Bunlara ba vurmamak, göre vin cinayet i ler biçimde
unutulmu gibi kabul etmeyi gerektirir. Alman devrimi, ingiliz politikasını bütün dünyayı
kapsayan bir Alman egemenli i tehdidinin kendisine yükledi i endi elerden kurtardı. Demek
ki, ingiltere'nin artık Almanya'yı Avrupa haritasından tamamen silinmi göstermekte bir çıkarı
yoktu. Tersine 1918 Kasım günlerinde ortaya çıkan, müthi yıkılma, ingiliz diplomasisini ilk
önceleri olanak vermemi oldu u yeni durumla kar ı kar ıya bıraktı. Britanya imparatorlu u
dört buçuk yıl süre ile, Avrupa Kıtası'nda bir devletin sözde üstünlü ü ve egemenli ine kar ı
silâh elde mücadele etmi ti. Ansızın bir yıkılma bu devleti yeryüzünden kaldırıyor gibi
göründü. Almanya en ilkel bir süreklilik içgüdüsünden yoksun bulunuyordu. Öyle ki yirmi
dört saatten kısa bir süre içinde akıp giden olay, Avrupa Kıtasındaki dengeyi alt üst etmi
gibiydi. Almanya harap olmu tu. Böylece Fransa Avrupa'nın birinci devleti durumuna
yükselmi ti. Sava sırasında ingiliz milletine dayanmak gücünü bulmu , Almanya aleyhinde
kendine sınırsız bir kin telkin etmi , bütün ilkel içgüdülerini ve bütün ihtiraslarını aya a
kaldırmı olan müthi propaganda, imdi ingiliz devlet adamlarının kararları üzerinde, a ır bir
kur un kütlesi gibi etkili olacaktı, ingiltere'nin sava makla izlemi oldu u amaç sa lanmı tı:
Çünkü, Almanya artık sömürge, ekonomi ve ticaret politikası uygulayamazdı. Bu amacın
ötesine geçen eylerin tamamı ingiltere'nin çıkarlarına zarar verirdi. Avrupa Kıtasında büyük
devlet sıfatı ile Almanya'nın ortadan kalkması, ancak ingiltere'nin dü manlarının i ine
yarayabilirdi. Oysa ingiliz diplomasisi 1918 yılı Kasımında ve 1919 yılı yazının son günlerine
kadar bir cephe de i ikli i yapamadı. Çünkü bu uzun sava sırasında, halk topluluklarının
hissiyatına o kadar ısrarla ba vurdu ki, imdiye kadar bunun bir e ine rastlanmamı tı. Kendi
milletinin yetenek ve hissiyatı bakımından böyle bir ey yapmak, ingiltere'nin elinden ge-
lemezdi. Kar ı kar ıya bulundu u askeri güçlerin orantısızlıkların-dan ötürü de bu i i
ba armaktan acizdi. Fransa barı görü melerinin yönetimim eline almı tı, isteklerini ve
çıkarlarını zorla kabul ettirebilirdi. Bu görü meler ve pazarlıklar sürerken bu durumu
de i tirebilecek yetenekte olan tek devlet, yani bizzat Almanya vardı. Ama o da, iç sava lar
içinde kıvranıyordu. Ayrıca Almanya sözde devlet adamı olan ki ilerin demeçleri ile,
kendisine yüklenecek her eyi kabul etmeye hazır oldu unu sürekli olarak açıklıyordu.
Uluslararası ili kilerde bir millet, sürekli ya ama içgüdüsünden mutlak biçimde yoksun
oldu unda, "faal bir müttefik" olmaktan çıkar ve böylece tutsak millet seviyesine dü er, ülke
bir sömürgeye mahsus kaderle ba ba a kalır. Fransa'nın güçlenmesinden ve egemen bir
duruma gelmesinden kaçınmak için, ingiltere'nin elinde artık yalnızca bir hareket biçimi
kalmı tı. Bu da, Fransa'nın soygunlarına katılmaktan ibaretti. Gerçekte ingiltere sava makla,
hesapladı ı amaca tam ula amadı. Sava , Avrupa kıtası'nda kuvvetlerin dengesini sa lamadı
ve bir Avrupa devleti tarafından elde edilmi olan üstünlü ü ve egemenli i ortadan
kaldırmadı. Tersine, bunu daha tehdit edici bir duruma getirdi. Almanya askeri yönden, 1914
yılında iki devlet arasına sıkı ıp kalmı tı. Bu devletlerden biri, Almanya'nın kuvvetlerine denk
bir kuvvete sahipti. Öteki devlette de pek üstün güçler vardı. Buna ingiltere'nin denizlerdeki
üstünlü ü de katılıyordu. Yalnız Fransa ile Rusya, Almanya'nın pek a ırı biçimde ço almasını
önlemek için yeter engellerdi. Reich'ın askeri yönden son derece uygun olmayan co rafi
durumu da, Almanya'nın güçlenmesine engel te kil eden bir sebep sayılabilirdi. Almanya'nın
sahillerinin durumu, ingiltere'ye kar ı bir sava çıktı ında, askeri yönden pek uygun bir
biçimde de ildi. Sahil çevresi pek az geni ve çok sıkı ık oldu u gibi, kara sınırları da tersine
gerekti inden çok fazla geni ve açıktı. Fransa'nın durumu ise tamamen bamba kadır.
Avrupa'da ciddi rakibi olmayan Fransa askeri yönden de çok kuvvetlidir. Güneyde italya ve
ispanya'ya kar ı tabii hudutların arkasında kendini emniyette görüyordu. Almanya'nın iç
buhranı, Fransa'ya bu yönden de güven veriyordu. Fransa, sahillerinin uzun bir parçası
üzerinde, Britanya Imparatorlu u'nun hayat merkezlerine kar ı cephe almı tır. Bu hayat
merkezleri uçaklara ve uzun menzilli toplara kar ı kolay hedefler te kil etmektedir. Ayrıca
ingiliz deniz ticaret yolları da, deniz altıların saldırılarına, savunmadan yoksun bir biçimde
açık bulunmaktadır. Bir denizaltı sava ı, Fransa'nın Atlas Okyanusu'ndaki uzun sahillerine ve
Akdeniz'de Avrupa ile Kuzey Afrika'da sahip oldu u kıyılara dayandırılırsa, bu ingiltere için
felâketli sonuçlar do urabilir.
i te böylece, ingiltere'nin Almanya'nın güçlenmesini önlemek amacı ile yapılan mücadeleden
siyasal bakımdan sa ladı ı üstünlük, Avrupa Kıtası'nda Fransa'nın egemenli ine yol
açmaktan ibaret kalmı tır.
Askeri yönden sonuçlar öyledir: ingiltere, Fransa'yı karalarda birinci derecede güçlü bir
devlet durumuna getirdi. Denizlerde ise, Amerika Birle ik Devletleri'ni kendine e it kuvvette
olan bir devlet olarak kabul etti. Ekonomik yönden, eski müttefiklerine, birinci derecede
önemli çıkarları olan bazı yerleri bıraktı.
ingiltere'nin geleneksel politikası Avrupa'yı bir ölçüye kadar Balkanla tırmaya çalı mak
oldu u gibi, Fransa'nın da politikası Almanya'ya kar ı aynı eyi uygulamaktan ibarettir.
ingiltere'nin sürekli olarak uygulanmasını istedi i ey, Avrupa Kıtası'na dahil olan herhangi
bir devletin dünya politikasında önemli bir rol oynayabilecek biçimde kuvvetlerini
arttırmasıdır. Demek ki, ingiltere Avrupa devletlerinin sahip oldukları kuvvetler arasında
dengeyi sürdürmek ister. Çünkü ingiltere'nin dünya üzerindeki egemenli i için ortaya
konulmu ilk artlardan biri budur.
Fransa'nın sürekli olarak kalmasından yana oldu u ey ise, Almanya'nın küçük Alman
devletlerinden kurulu bir federasyon durumuna gelmesidir. Fransa, bu küçük Alman
devletlerinin kuvvetleri, birbirleri ile bir denge meydana getirsinler ve merkezi bir iktidara
ba lı olmasınlar ister. Fransa'nın da, Avrupa Kıtası üzerinde egemenli ini sa layıp
sürdürebilmesi için gerekli olan artlar bunlardır.
i te böylece Fransız diplomasisinin en son amacı, ingiliz diplomasisinin belli ba lı istekleri ile
sonsuza kadar ters dü ecektir.
Buraya kadar açıkladı ım görü ler dikkate alınarak, içinde bulundu umuz dönemin ortaya
koydu u anla ma ihtimalleri incelenirse, anla ma yapma konusunda yapabilece imiz eyin,
ingiltere'ye yakla maktan ibaret oldu unu çabucak görürüz, ingilizler tarafından izlenmi olan
sava politikası Almanya için çok korkunç olmu ve halen korkunç olarak kalmı tır. Ancak
bugün ingiltere'nin, artık Almanya'nın yok olmasından hiçbir önemli çıkarı bulunmamaktadır.
Tersine ingiliz diplomasisinin amacının yıllar geçtikçe, Fransa'nın o ölçüye sı maz
emperyalizm içgüdüsünün önüne bir ta koymaktan ibaret olaca ım kabul etmek gerekir.
Yalnız geçmi teki dargınlıklar üzerinde ısrar ederek bir anla ma siyaseti izlenemez. Böyle bir
siyaset ancak tarihin verdi i derslerden yararlanılırsa uygun olur. Tecrübelerin bize göstermi
olması gerekir ki, olumsuz amaçlar izlemek için yapılmı olan anla malar, daha do arken
ölüme mahkûmdurlar. iki milletin kaderi, ancak ortak bir ele geçirme yöntemi, ortak bir
ba arı, sözün kısası her iki ülkenin de yararlanabilecekleri güçlenmeyi amaç edindikleri
zaman, birbirine sıkı sıkıya ba lanır.
Dı politika konusunda milletimizin tecrübesizli i, basının haberlerinde kendini
göstermektedir. Gazeteler bir yabancı devlet adamının Almanya'nın lehinde verdi i demeçleri
yansıtırlar. Bu ki iler, milletimize kar ı var saydıkları hissiyat ile çıkarlarımıza uygun bir
politikanın özel güvencesi olurlar. Böylesine bir yorum yapmak a ılacak bir aptallık
örne idir. Ya da böyle bir sonuca varmak, basit ve küçük Alman burjuvasının politikadan söz
etti i zaman ortaya koymu oldu u, o e i görülmemi aptallık üzerinde spekülâsyon
yapmaktır. Hiçbir ingiliz, italyan ya da Amerikan devlet adamı, hiçbir zaman Alman sever
sıfatı ile ortaya çıkmaz.
Her ingiliz devlet adamı ilk önce ve pek tabii olarak ingiliz'dir. Her Amerikalı hiç ku ku yok
ki, ilk önce Amerikalıdır, italyan sever bir politikadan ba ka bir politika pe inde ko maya
yatkın olan bir italyan bulunmaz. Demek ki, herhangi bir yabancı milletin saygıde er devlet
adamı, Alman sever duyguları üzerinde anla malar yapma iddiasında bulunursa, o adam ya
e ektir, ya da yalancının tekidir, iki milletin kaderlerinin birbirleri ile zincirle ba lanması için,
gerekli olan art kar ılıklı saygı ve sevgi de ildir. Kaderlerin birbirleri ile ba lanabilmesi, iki
tarafın da elde edecekleri çıkarların toplulu una ba lıdır. Örne in; bir ingiliz devlet adamı,
sürekli olarak ingiliz sever bir politika izleyecek ve hiçbir zaman Alman sever olmayacaktır.
Fakat bu ingiliz sever politikanın belirli bazı çıkarları, türlü sebeplerle Alman sever
politikanın çıkarlarına uygun dü ecektir. Bu, pek tabii olarak bir ölçüye kadar ortaya çıkabilir.
Gün gelir bu durum altüst olabilir. Fakat i ba ında bulunan bir devlet adamı, belirli bir
zamanda gerekli olan tasarıyı gerçekle tirmek gerekti i anda, kendi milletinin çıkarlarını
savunmak için aynı araçları kullanacak olan arkada ları bulma hünerini göstermelidir. Bu
ilkenin tatbiki uygulamasının mümkün olup olmadı ını, u sorulara verilecek cevaplardan
anlayabiliriz. Fransa'nın itirazdan uzak ekonomik ve askeri egemenlik uygulayabilmesi için
merkezi bir Alman Devleti'nin tamamen safdı ı bırakılmasında bugün hangi devletlerin hiçbir
çıkarı yoktur? Hangi devletler, kendi sürekli ya ama artlarına ve politikalarının geleneksel
ba ımsızlıklarına göre, böyle bir durumun geli memesini, gelecekleri için bir tehdit saya-
caklardır? Bunu artık pek açık biçimde anlatmak gerekir:
Alman milletinin can dü manı, en acımasız dü manı Fransa'dır. Bu dü manlık sürüp
gidecektir. Fransa'yı kimin yönetmi oldu u ve kimin yönetece i sorunu, hiç önemli de ildir.
Fransa'yı yönetenler, ister Bourbonslar olsun, ister Jacobenler, ister Napolyonlar ya da
burjuva demokratlar, ister Klerikal Cumhuriyetçiler, yahut bol e-vikler olsunlar, bütün
bunların dı politikalarının son hedefi daima Ren sınırım ele geçirmek ve Almanya'nın ikilik
içinde parça parça kalması için bütün çabalarım ortaya koyarak, bu nehir üzerinde Fransa'nın
durumunu sa lamla tırmaktan ibaret olacaktır.
ingiltere, Almanya'nın bütün dünyayı kapsayan bir deylet olmasını istemez. Fransa ise,
Almanya adını ta ıyan bir devletin var olmasını istemez. Aradaki fark çok önemlidir..Fakat
biz, bugün yeniden bir dünya devleti olmak, ya da bu durumu ele geçirmek için mücadele
etmiyoruz. Biz vatanımızın hayatı, milletimizin birli i, çocuklarımızın her günkü ekme i için
mücadele etmek zorundayız, i te bu açıklamaları göz önüne alarak bir sonuca varmak
istersek, Avrupa'nın bize verebilece i müttefikler arasında yalnız iki devlet oldu unu görürüz:
Bu devletler ingiltere ve italya'dır.
ingiltere, Avrupa'nın yenemeyece i silâhlı yumru u ve günün birinde kendi çıkarlarına ters
dü ecek bir politikayı savunacak olan Fransa'yı, kar ısında görmek istemez, ingiltere hiçbir
zaman Batı Avrupa'da sahip oldu u zengin demir ve kömür madenleri sayesinde, dünya
ekonomisinde kendisi için tehlikeli bir rol oynayabilecek olan bir Fransa ile kar ı kar ıya
kalmak niyetinde de ildir, ingiltere, bu kıtanın öteki bölümlerinin parça parça bulunması ile,
Fransız diplomasisinin geleneklerinden biri olan dünya politikasına daha büyük bir hırsla
sarılabilmesine olanak verecek, ya da bu durumu zorlayacak derecede güçlenmesini istemez.
Geçmi günlerin hava sava araçlarının bombaları her gece biraz daha ço alabilir. Fransa'nın
askeri üstünlü ü Britanya tarafından yöneltilen dünya imparatorlu unun kalbim te kil eden
yeryüzünde a ır bir yüktür.
italya da, Fransa tarafından Avrupa'da i gal edilen egemen durumun daha çok güçlenmesini
istemez, italya'nın gelece i toprak yönünden bir geli meye ba lıdır. Bu topra ın unsurları
Akdeniz'in çevresinde toplanmı tır, italya'yı sava a zorlayan ey, ku kusuz Fransa'nın
büyüklü ü için çalı mak iste i de ildi, italya'nın hedefi, Adriyatik'te kar ı kar ıya bulundu u
sevilmeyen rakibine öldürücü bir darbe indirmekten ibarettir.
Avrupa Kıtası'nda Fransa'nın her geçen gün güçlenmesi gelecek için bir engeldir, italya da bu
engele çarpabilir. Bunun için ırk akrabalı ının, italya ile Fransa'nın arasında her türlü
çeki meyi ortadan kaldırabilece ine hiçbir zaman ihtimal verilmemelidir.
Avrupa'daki durum en gerçekçi ve en so ukkanlı biçimde incelendi inde, ingiltere ile
italya'nın en tabii özel çıkarları, Alman milletinin varlı ı için gerekli olan artlarla
bozulmayan, ya da en az biçimde zararlı olan devletlerdir. Hatta ingiltere ile italya'nın özel
çıkarları, bir dereceye kadar Almanya'nın varlı ı ile uygun dü mektedir. Bu anla malann
mümkün olup olmayaca ı hakkında bir yargıya varaca ımız zaman u üç noktayı gözde uzak
tutmamalıyız. Bu noktalardan biri bizi ilgilendirir. Di er ikisi de söz konusu olan devletlerle
ilgilidir, ilke itibariyle bugünkü Almanya ile anla ma yapılabilir mi? Örne in bir anla ma
gere i saldırgan bir plânı uygulamak için yardım isteyen bir devlet, hükümetleri yıllar boyu
yeteneksiz, barı çı, korkak görünüm içinde olan, milletinin büyük ço unlu u Marksist ve
demokratik doktrinlere körü körüne saplanmı bulunan, kendi ülkesine ve milletine hıyanet
eden bir devletle, anla ma imzalayabilir mi? Herhangi bir devlet; kendi hayatım ve kendi mil-
letini savunmak için bir parma ını oynatmak cesaretini bile gösteremeyen bir devletle, bir gün
ortak çıkarlarını savunmak için yan yana mücadele edebilece i inancı ile yararlı ili kiler
kurmak ümidine kapılabilir mi? Herhangi bir devlet; en belirli nitelikleri yabancılara kar ı
yerlerde sürünürcesine bir u aklıktan ve kendi ülkesinde ulusal de erlerin i renç biçimde
bo ulmasından ibaret olan bir devletle, ya da davranı larının suçlulu u yüzünden artık büyük
olarak hiçbir eye sahip bulunmayan bir devletle, veyahut vatanda larının gözünde sahip
olmakla övünebilece i küçük bir saygıya bile hak kazanamamı olan ve yabancıların gözünde
kendine kar ı büyük bir saygınlık yaratamamı bulunan hükümetle, iyi ve kötü günlerde ge-
çerli olacak bir anla ma yapar mı? Bu soruların cevabı, ku kusuz hayır olacaktır. Kendi ününe
önem veren ve anla ma yaparak doy mak bilmeyen parlamentolar için iane ödene inden daha
çok bir ey arayan bir devlet, bugünkü Almanya ile anla ma yapmayacaktır Daha do rusu,
anla ma imzalamaya gücü yetmez. Bizim bugün anla ma imzalamaktaki beceriksizli imiz,
dü manlarımız olan soyguncular arasındaki birli in, derin ve son sebebidir.
Almanya hiçbir zaman seçkin parlamenterlerimizin protestolarından ba ka bir ey ile kendim
savunamayaca ı için, dünyanın öteki milletleri de bizim hesabımıza sava mak üzere hiçbir
sebep görmediklerinden; Tanrı'nm cesareti olmayan milletleri hiçbir zaman kurtarmamak
ilkesi bulundu undan; bizim tamamen yok olmamızda do rudan do ruya zarara u rayan, ya
da bir çıkarları olmayan milletler bile, Fransa'nın soygunculuk akınlarına katılmaktan ba ka
yapacak bir ey göremiyorlar. Ya maya katılmak ve soygunlardan pay almak, Fransa'nın
yalnız ba ına kuvvetim arttırmasına ve bunu sürdürmesine meydan vermemek içindir.
Ayrıca bugüne kadar bizim dü manımız olan ülkelerin vatanda larının en derin tabakalanna
kadar i leyen propagandanın ortaya çıkardı ı hissiyat de i tirilmeyecek olursa, kar ılanacak
olan zorluklar gözden uzak tutulmamalıdır. Yıllarca bir milleti, soygunculardan, barbarlardan
olu mu bir güruh diye niteleyip, sonra birdenbire bunun tamamen yanlı oldu unu
ke fedivermeye ve eski dü manı yarının müttefiki diye tavsiye etmeye olanak yoktur. Üçüncü
bir olaya daha çok dikkat etmek gerekir. Bunun, Avrupa'da gelecekte yapılacak anla maların
alacakları ekil ortasında daha çok önemi vardır.
E er Almanya'nın imdiki aciz vaziyette kalması ingiliz siyaseti için pek az önem ta ıyorsa
enternasyonal Yahudi maliyesi için i böyle de ildir. Resmi ingiliz siyaseti yahut daha uygun
tabirle geleneksel ingiliz siyaseti ve borsa hareketleri birbirine zıt amaçlar takip ederler,
ingiltere'nin dı politikası ile ilgili olan sorunlarda her ikisinin aldıkları çe itli durumlar bunu
açıkça ortaya çıkarır. Yahudi maliyesi ingiliz devletinin gerçek çıkarlarına ters olarak, Alman-
ya'nın yalnız iktisadi bakımdan ceza olarak harap olmasını de il, siyasi yönden de tamamen
esaret altına dü mesini ister. Gerçekten Alman iktisadiyatının milletlerarası hale getirilmesi,
yani dünya Yahudi maliyesi tarafından, Almanya'nın üretim kuvvetlerinin ele geçirilmesi,
ancak siyasi bakımdan Bol evikle tirilmi bir devlette tam surette temin
olunabilir.
Fakat enternasyonal Yahudi sermayesi u runda mücadeleyi yöneten Marksçı kuvvetlerin,
milli Alman Devleti'nin kesin olarak belini kırmak için, hariçten gelmi dostane bir yardıma
ihtiyaçları vardır. Buna göre Fransız ordularının, temellerinden sarsılana kadar enternasyonal
Yahudi maliyesinin emrinde olan Bol evik e ilimle kuvvetlerin hücumlarına yenilinceye
kadar Alman devletine tehlikeli darbeler vurmaları gereklidir.
i te böylece Yahudi bugün Almanya'nın köklü bir ekilde yok olmasına en çok çalı an
unsurdur. Almanya aleyhine dünyada basılan her ey Yahudiler tarafından yazılmı tır. Barı
sırasında ve sava esnasında da Yahudi borsacıları ve Marksçıların basını Almanya
aleyhindeki kini alevlendirmi lerdir. Sonunda devletler, birbirleri ile anla arak ve milletlerin
gerçek faydalannı feda ederek bizimle sava mak için dünya antla masına katıldılar.
Yahudilerin yürüttükleri dü ünce meydandadır. Almanya'nın komünistle tirilmesi, yani
Alman halkındaki milli uurun kökünden yok edilmesidir. Aynı zamanda bu maksat,
enternasyonal Yahudi maliyesinin boyunduru u altında Alman üretim vasıtalarının istismarını
imkân derecesine indirece i için, Yahudiler tarafından tasarlanan bütün dünyanın fethedilmesi
dü üncesinin gittikçe büyük bir ekilde geni lemesinin ba langıcından ayrı bir konu de ildir.
Tarihte çok kere meydana geldi i gibi, Almanya'nın bu büyük bo u manın üzerinde
yapılaca ı bir eksen olması gerekir. E er milletimiz ve devletimiz Yahudi denilen paraya
hırslı ve kana susamı zalimlerin kurbanları olursa bütün dünya bu ahtapotların çengelleri
içine girer. Fakat, Almanya onların ku atmalarından kurtulacak olursa, bütün milletler kar ı
kar ıya bulundukları tehlikenin en müthi inin artık dünyayı tehdit etmekten uzak kaldı ına
kanaat getirebilirler.
Yahudi'nin, yalnız milletlerin Almanya'ya kar ı meydana vurdukları dü manlı ı devam
ettirmek hususunda bütün saklı entrikalarım harekete geçirmekle yetinmedi i ve bu husumeti
imkân nispetinde iddetlendirmeye çalı tı ı üphesiz olduktan ba ka, bu faaliyetin zehirledi i
milletlerin gerçek yararlarıyla çok az bir surette birle ti i de aynı derecede muhakkaktır.
Genellikle Yahudi propagandasının yöneltildi i milletlerde yalnız kendi adamları, kendileri-
nin en fazla ba arı bekledi i ahıslar eliyle tahrik edilen milletin zihni üzerinde en çok etkili
olacak geçerli delilleri kullanır. Kanı ola anüstü karı ık olan bizim milletimizin yanında,
Yahudilik kudretinin bekledi i çatı mayı idare için, az çok kozmopolit fikirlere ba vurur.
Bunlar barı çı ideoloji tarafından ilham edilmi tir ve onun kafasında do mu tur.
Dostları ilə paylaş: |