Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem

idraki ise küçüktür. Ayrıca hafızadan yoksun olu u pek büyüktür. Bunun için etkili propa-
ganda pek az noktalara sahip olmalıdır. Bunlar de i mez bir kalıpta ve düsturlar içinde, 
gerekti i nispette ileri sürülmelidir. Ta ki, hal km en son ferdi bile bu fikri anlayabûsin. Bu 
ilke terk edilerek, dünya boyunca olmak istenirse elde edilecek sonuç küçülür. Çünkü toplu-
luk kendisine sunulan  eyi ne anlayabilecek, ne de aklında tutabilecektir. Bundan dolayı basan 
zayıflayacak ve sonunda da yok olacaktır, i te bu bakımdan izahat ne kadar geni  tutulursa, 
takti in tayininde de psikolojik yönden isabet o kadar gereklidir. Meselâ Almanya ve 
Avusturya'da çıkan mizah gazetelerinde dü manı gülünç hale getirmek tamamen saçma bir 
i ti. Çünkü bu propaganda ile beslenen okuyucu üzerinde, bir gün kar ıla tı ı dü man 
bamba ka bir etki bırakacaktı. Alman askeri, dü manın dayanıklılı ı kar ısında o güne kadar 
dü man hakkında kendisine verilen bilgilerin ne kadar yanlı  oldu unu ve aldatıldı ını anladı. 
Böylece askerde dövü me arzusu artaca ı yerde, onun dayanıklılı ı kırılmı  oldu. Asker 
kendisini ümitsizli e terk etti. 
Halbuki ingilizlerin ve Amerikalıların sava  propagandaları psikolojik yönden akla uygundu. 
Kendi milletlerine Almanları barbar olarak gösteriyorlardı. Bu arada her askeri, sava ın 
deh etlerine kar ı koymaya hazırlıyorlardı. Böylece onlar cephede hayal kırıklı ına 
u ramaktan korunuyorlardı, Kendisine kar ı kullanılan ölüm saçan silâh, onun ilk aldı ı 
bilgileri do ruluyor ve böylece hükümetinin verdi i teminatın da do ru oldu u kanaatine 
varıyordu. Böyle dü ünen asker, hasmına büyük bir hırsla saldırıyordu, i te böylece hiçbir 
ingiliz eri, sava tan önce memlekette kendisine yanlı  bilgi verilmi  diye dü ünmüyordu. 
Halbuki Alman askeri için bunun aksi oldu. Öyle ki Alman askeri, sonunda bütün resmi 
bilgileri aldatma ve kafa\ i irme olarak kabul etmeye ba ladı. Buna sebep, ilk rastlanan e ekle 
propaganda i ini yöneltmenin mümkün olaca ına inanılmasıydı. Böyle bir görevi, insan 
ruhunu en iyi biçimde anlayan usta kimselerin yapabilece ini anlamamı lardır. Alman propa-
gandası kültürü seçkin bir zümrenin i ledi i üzücü bir hataya en canlı örne i olu turur. Bu 
kimselerin çalı maları, gerekli psikolojik dü üncelerden uzak kaldı ı için istenilenin tam aksi 
yönünde etki yapmı tır. Gözleri ba lı, kulakları tıkalı olmayanlar için, dört buçuk yıl dü man 
propagandasından ö renilecek çok  ey vardı. Özellikle, me gul olunan ve hedef alınan bir 
konu hakkında sistemli  ekilde tek taraflı bir vaziyet almak gerekir. Bu propagandanın en 
önemli ilk  artıdır, i te bu en önemli ilk  art hiç anla ılmamı  ve gözden uzak tutulmu tu. Bu 
yolda öyle hatalar i lendi ki, sava ın ba langı-•: çından itibaren yapılan saçmalıkları ancak 
ahmaklı a hamletmek l gerekirdi. Örne in bir sabunu öven bir duvar ilâm, aynı zamanda i 
ba ka sabunların da iyi oldu unu anlatırsa bu garabete ne denir? l Herhalde sadece ba  
sallanır, i te bizim siyasi propagandalarımız da | tamamen buna benzedi. Propagandanın 


gayesi çe itli partilerin hak-,. larını güzelce tayin ve takdir etmek de ildir. Propagandanın 
gayesi ; temsil edilen partinin üstünlü ünü açıkça ortaya koymaktır. Propaganda, e er gerçek 
ba ka tarafta ise, bunu objektif bir  ekilde ara tırmaya ve halka dinin adaleti ile açıklamaya 
kalkı mamalıdır. Propaganda sadece kendisine uygun dü en gerçekleri aramakla ve onları 
tanıtmakla görevlidir. Sava ın getirdi i felâketin sorumlulu unu yalnız Almanya'ya 
yüklemenin do ru olmayaca ını söyleyerek sava  sorumlulu u konusunu tartı mak çok büyük 
bir hata idi. Bu sorumlulu u hiç yorulmadan devamlı bir  ekilde hasımlarımıza yüklemek 
gerekirdi. Bu yarım tedbirin sonucu ne oldu? 
Bir milletin büyük toplulu u politikacılardan, kamu hukuku profesörlerinden ve hatta yalnız 
hüküm verme e kabiliyetli kimselerden meydana gelmez.  üphe ve kararsızlık içinde yüzen 
kimselerden olu ur. Bizim kendi propagandamız kar ı tarafa küçükte olsa bir hak verecek 
olursa, kendi hakkımızdan  üphe etmek için bir adım atılmı  olur. Böylece topluluk, hasmın 
haksızlı ının nerede son buldu unu ve bizim hakkımızın nerede ba ladı ını tespitte zorluk 
çeker ve endi e içinde kalır. E er bir de hasım böyle hatalar i lemez de bütün kabahati 
istisnasız kar ı tarafa atarsa, bu durum daha da fenalıklar do urarak ortaya çıkar. Böylece 
halkımız, daha akla uygun ve devamlı bir  ekilde idare edilen dü man propagandasına 
inanmaya ba lar, i te bu i  objektiflik illetine yakalanmı  bir millette oldu. Çünkü herkes, 
Alman milleti ve devleti yok edilme tehdidi altında iken dü mana kar ı haksızlık 
yapılmamasına çalı ıyordu. 
Halkın büyük bir ço unlu u tıpkı bir kadın ruh halı içindedir. Bunlar, fikir ve dü ünceleri, fiil 
ve hareketlerden ziyade duyguların do urdu u dü üncelerden çıkarırlar. Bu izlenimler karı ık 
olmayıp, gayet basit ve sınırlıdır. Bunların arasında birtakım ince farklar yoktur, sadece sevgi 
veya kin, hak veya haksızlık, gerçek veya yalan, olumlu veya olumsuz konular vardır. Hiçbir 
zaman yarım hissiyata tesadüf edilmez, i te ingiltere'nin propagandasını idare edenler 
özellikle bu hususları gayet iyi anlamı lardır, ingiliz propagandasında  üphe do uracak yarım 
tedbirlere rastlanmazdı. 
Dü manın halk psikolojisini gayet iyi bildi ini gösteren delil, o mezalim propagandası idi. 
Dü man bu propaganda sayesinde, cephede bozguna u rasa bile manevi kuvveti korumak için 
gerekli malzemeyi buluyordu. Sava ın tek suçlusu olarak Alman milletim ilân ve te hir 
etmekteki ba arı da bu hususu do ruluyordu. Bu büyük yalan, küstahça ve taraf tutarak ileri 
sürülerek halk topluluklarının anlayabilecekleri bir  ekle sokuluyordu. Topluluklar duygulan 
ile harekete geçerler ve daima a ırıya kaçarlar. Bundan dolayı da o koca yalanlara inanırlar. 
Bu propagandanın ba arısı yalnız, dört yıl süren sava  boyunca dü manın kar ı koymaya 
devam etmesi ile de il, aynı zamanda milletimizin üzerinde yaptı ı etki ile de ortaya çık-
mı tır. Böyle bir ba arının bizim propagandamıza nasip olmamasına  a ılmamalıdır. 
Propagandamız içerdeki karı ıklıklar esnasında te-sirsizlik tohumu saçıyordu. Ayrıca içeri i 
itibariyle de halkın üzerinde gerekli tesiri yapmaktan çok uzaktı. Bizim o ipe sapa gelmez 
devlet adamlarımız, insanları ölüme sevk edebilmek için, o mânâsız barı çılık sözleri ile 
sarho  etmenin ve co turmanın mümkün olaca ını sanmı lardı. Bir propagandada esaslı bir 
prensibe her zaman kesin bir  ekilde uyulmazsa, te kilât içinde gösterilen faaliyetler bir ba arı 
sa lamaz. Propaganda gayet sınırlı konulara temas etmeli ve bunları devamlı bir  ekilde 
tekrarlanmalıdır. Dünyadaki di er i lerde de oldu u gibi, bunda da sebat ve ısrar ba arının en 
önde gelen  artıdır. Propaganda her  eye kanıksamı  kimselerin pe ine dü memeli ve estetlere 
kapılmamalıdır. Aksi halde propagandanın muhteviyatı,  ekli ve ifadesi halkın üzerinde 
faaliyet gösterecek yerde, yalnız edebi salonlara devam eden kimselere tesir eder. i te 
bunlardan vebadan kaçar gibi kaçmak gerekir. Bunlar güzel hisler duymaktaki yetersizlikleri 
dolayısıyla daima kendilerine yeni terbiyeciler ararlar. Bu adamlar kısa zaman içinde her 
eyden bıkarlar, daima de i iklik ararlar. Hiçbir zaman kusursuz bir durumda olan 
ça da lannın seviyesine gelemezler, hatta bunlan anlayamazlar. Propagandayı veya içeri ini 


pek eskimi  buldukları için ele tirirler. Onlara daima yeni  eyler gerekir. Bu herifler, halkın 
nezdinde siyasi ba arının en öldürücü dü manı olurlar. 
Halbuki propaganda her  eye kanıkmı  küçük beylere devamlı vakit geçirecekleri meraklı 
vasıtaları sa lamak için yapılan bir  ey de ildir. Propaganda kanaat ve telkin içindir, ikna 
edilmesi söz konusu olan kuvvet de topluluktur. Toplulu un ise daima o a ırlı ı içinde bir 
fikri anlayabilecek duruma gelmesi için bir zamana ihtiyacı vardır. En basit mefhumlar 
defalarca tekrar edilmeden hafızasını onlara açmaz. Hedef çe itli yönlerden aydınlatılabilir. 
Fakat her açıklamanın gayesi daima aynı düstura ula malıdır. Ancak bu böyle olursa, 
propaganda düzgün bir etki yapabilir. Hiçbir zaman bir tarafa sapmadan üstünde yürünen bu 
yol, daima e it ve metin bir çalı ma sayesinde ba arıya ermenin imkânını sa lar, i te o zaman 
böylesine sebat ve gayretle nasıl akla, hayale gelmez büyük sonuçlara kavu ulaca ı hayretle 
görülür. Her reklâm ister i  hususunda, ister siyasi alanda yapılsın, ba arısı devamlı çalı ma 
ve daimi surette fikri takip etmekle elde edilir. Dü man propagandasını örnek almak ge-
rekirdi. Bu propaganda özellikle belirli halk toplulu u için hazırlanmı  birtakım hususlar 
içeriyor ve bunlar devamlı bir  ekilde ısrarla idare edilip savunuluyordu. Esaslı fikirlerin ve 
bu fikirleri yayı  usullerinin bir kere ba arısı görülünce, sava  boyunca bunlar, bir de i iklik 
yapılmadan kullanıldı, ilk önceleri cüretli iddiaları yüzünden bu propaganda saçma gibi 
geliyordu. Daha sonra naho  kabul edildi. En sonra ise inanıldı. Dört buçuk yıl sonra 
Almanya'da bir devrim çıktı ki, devrimin parolası dü man propagandasından alınmı tı, 
ingilizlerden bu silâhın ba arısının devamlı kullanılması ile sa lanaca ı ve bu ba arının 
yapılan bütün masrafları kar ılayaca ını da ö rendim, ingilizler propagandayı birinci silâh 
kabul ediyorlardı. Halbuki bizde, propaganda bir sandalye kapamamı  politikacıların son 
ekmek parçalan veya gazetelerde i letilen küçücük bir damar sayılıyordu. 
 
 
BÖLÜM 19 
Üç sene, (1919-20 ve 21'de) burjuva partilerinin toplantılarına devam ettim. Takip etti im bu 
toplantılar benim üzerimde, gençli imde içti im bir ka ık balık ya ının yaptı ı tesiri meydana 
getirdi. Tıpkı bir ka ık balık ya ım yutmak gibi bir  ey... Belki de pek iyi bir  ey, fakat tadı 
çok korkunç. E er milletimizi kurtarmak istiyorsak, milletimin elini kolunu ba layıp bu 
burjuva partilerinin toplantılarına götürmek ve dı arı kaçmaması için salonun kapısını kapalı 
tutmak ve toplantının bitimine kadar kimsenin dı arı çıkmasına izin vermemek mümkün 
olursa, belki bu takdirde bir iki yüzyıl sonra bir ba arı kazanılabilir. 
Fakat hemen  unu itiraf edeyim ki, o zaman hayatın benim için bir de eri kalmayacak ve 
belki de Alman olmamayı tercih edece im. Ama ne var ki, Tanrı'ya  ükürler olsun, sa lam ve 
ahlâkı henüz bozulmamı  olan halkımızın bu burjuva toplantılarından  eytanın kutsal sudan 
kaçması gibi nefret etmesi, beni teselli etmektedir. Burjuva dü üncesini ve bu dü üncelerin 
hayranlarım yakından tanıdım. Artık bu pis burjuvaların neden hitabetin kıymetini 
anlamadıklarına  a mıyorum. Bu üç sene zarfında Nasyonal Almanların, Alman Halk 
Partisi'nin, Bavyera Halk Partisi'nin ve Bavyera Merkez Partisi'nin hemen hemen bütün 
toplantılarını takip ettim, i te, bu toplantılarda saptadı ım durum  uydu: Toplantılara 
katılanlar bir cinsten ve yeknesak kimselerdi. Yani toplantılara gelenlerin büyük bir ço unlu-
u esasen partinin üyeleri idiler. 
Hiçbir disiplin i aretine rastlanmayan bu toplantılardaki genel hava, devrimlerin gerçekle ti i 
toplantıları andırmaktan çok, kâ ıt oynanan bir kahvehanenin dumanlı pis havasına 
benziyordu. Öte yandan, konferans veren hatip de, bu a ır havanın bozulmaması  çin elinden 
geleni yapıyordu. Konferans verenler ba ırıyorlar di, nutuklarını çok yüksek sesle 
veriyorlardı. Fakat aslında yaptıkları i , nutuklarını okumaktan ibaretti. Bu nutukçuklar, bir 
gazete üslûbu ile veya ilmi bir yazı  eklinde kaleme alınmı tı. Nedense kuvvetli ifadelere 
rastlanmıyordu. Ara sıra ustaca, fakat faydasız nutuklar verildi i de oluyordu. Bu nutuklar, 


parti idare heyetlerine dahil olan zevatın lütufkâr bir gülü melerine hedef oluyordu. Kahkaha 
ile gülmüyorlardı. Bu onlar için münasebetsizlik olurdu. Gizlice kibar bir  ekilde gülücükler 
yapıyorlardı. Bir gün, Münih'te bir toplantıya  ahit oldum. Leipzig'de harbin yıldönümü 
dolayısıyla bir miting yapılıyordu. Daha önceden hazırlanan nutuk bir üniversitenin profesörü 
tarafından okundu. Yönetim kurulu üyeleri en güzel yerde oturuyorlardı. Üç ki i idiler. Sa  ve 
soldakiler gözlüklü, ortada duran ise gözlüksüzdü. Üçü de redingot giymi ti .Bu durumları in-
sanda, idam kararına hükmetmi  bir mahkeme kurulunun veyahut tantanalı bir vaftiz 
merasimine katılanların intibaını uyandırıyordu. Güzel sayılabilecek sözde nutuk pek kötü bir 
tesir olu turdu. Daha 45 dakika dolmadan mitinge katılanların hepsi, hipnotize edilmi  gibi bir 
uykuya daldı. Mitinge bir sessizlik hâkim olmu tu. Bu sessizli i sadece dı arı çıkan bir 
kimsenin ayak gürültüsü ve dinleyicilerin gittikçe ço alan esnemeleri bozuyordu. Toplantıda, 
belki merak ederek, belki de delege olarak hazır bulunan üç i çi, ara sıra saklayamadıkları 
alaylı gülümsemelerle bakı ıp duruyorlardı. Bu üç ki i, nihayet birbirini dirsekleriyle 
dürterek, sessizce toplantıyı terk etti. Dikkatimi çeken tarafları, toplantıyı ne pahasına olursa 
olsun, ihlâl etmek istemedikleri oldu. Hakikaten böyle bir yerde münaka a etmenin hiçbir 
faydası yoktu. 
Nihayet sesi gittikçe kısılan profesör konferansını bitirdi. Toplantının ba kanı olan gözlüksüz 
zat aya a kalkarak, âdeta öter gibi profesörün gayet güzel bir  ekilde konferans verdi ini 
söyleyerek toplantıya katılan hem ire ve karde lerine minnettarlı ını açıkladı. Ona göre 
konferans münaka aya yer bırakmayacak  ekilde geçmi ti. Sonuç olarak, herhangi bir 
tartı manın olması, kıymetli vakitlerinin kutsallı ını ihlâl etmek olacaktı. Bundan dolayı, 
bütün dinleyicileri hislerine tercüman olarak, bir münaka a yolu açmaktan çekiniyordu. 
Toplantıyı kapatarak hep bir a ızdan "Biz hepimiz bir vücut olmu  karde  milletiz" mar ını 
söylemeyi teklif etti. Mar  söylendi. 
En sonunda ba kan Alman mar ını söylemek teklifinde bulundu. Bu mar  da söylendi. Bende, 
ikinci mar  söylenirken seslerin eksilmi  oldu u kanaati olu tu. Yalnız mar ın nakarat 
kısımlarında sesler ço alıyor ve yükseliyordu. Demek ki herkes, mar ın güftesini tam olarak 
bilmiyordu. 
Toplantı da ıldı. Daha do rusu herkes mümkün oldu u kadar çabuk dı arı çıkmak için 
kapılara hücum etti. Bunlardan bir kısmı dı arıda bira içecek, bir kısmı kahve içecekti ve bir 
kısmı da serbest ve temiz havaya kavu maktan memnun kalacaktı. 
Ben üçüncü kısma dahil olanlardandım. Serbest havaya kavu mak istiyordum. Acaba, yüz 
binlerce Prusyalı ve Almanın kahramanca mücadelesi bu gibi toplantılarla mı kutlanacaktı? 
Hiç  üphe yok ki hükümet bu hali ho  kar ılar ve be enir. Çünkü bu bir barı severlik 
toplantısıdır. Burada bir bakan için asayi  ve emniyet bakımından endi e duyulacak bir hal 
yoktur.  evk ve heyecan, hiçbir zaman burjuva adabına tecavüz etmeyecek ve idari hudutları 
hiçbir zaman a mayacaktır. 
Toplantıya gelenler, toplantıdan sonra kendilerini bir birahane veya kahvehaneye atacak,  evk 
ve heyecan içinde grup grup sokaklarda dola arak "Almanya çok ya asın" diye ba ırmayacak 
ve böylece istirahat ihtiyacı olan zabıta kuvvetinin de canının sıkılmasından endi e 
edilmeyecektir. 
i te bundan dolayı bu halkın durumundan ve davranı larından memnuniyet duyabilirler. 
Biz Nasyonal Sosyalistlerin yaptıkları mitingler ise tam aksine sakirt-geçen toplantılardan 
de ildi. Onlarınki ile bizim yaptı ımız toplantılarda iki hayat görü ünün dalgaları 
çarpı ıyordu. Toplantılarımız, hiçbir zaman vatanperverce  arkıların tatsız terennümleri ile 
de il, tersine ırkçı ve milli ihtirasların ortaya çıkmasıyla sona eriyordu. 
Daha i in ba ından itibaren, toplantılarımızda, kati bir disiplin kurduk, idare heyetine mutlak 
bir otorite sa lamak gere ini anladık. Keza, bizim verdi imiz nutuklar burjuva 
konferanslarmdaki â-ciz hatiplerin gevezelikleri  eklinde de ildi. Toplantılarımızda sarf 


edilen sözler fikir ve kanaatler, mevzu ve  ekil itibariyle rakiplerimizin kar ı koymalarım 
davet edecek içerikte idiler. 
Toplantılarımıza birçok rakiplerimiz de katıldılar. Bazı kere toplantılarımıza rakiplerimiz 
kesif bir kalabalık halinde katılıyorlardı. Bu kalabalık birkaç demagogu da arasına almayı 
ihmal etmiyordu. Yüzlerinden daima  u ifade okunuyordu: "Bugün sizlerle kozlarımızı 
payla aca ız, hesabınızı görece iz." 
Her geli lerinde bunlara, her tarafı parçalamak ve bu i e artık bir son vermek yolunda talimat 
veriliyordu. Birçok kere bu talimatın icrasına kıl payı kaldı, i te bu sıralarda, bizim idare 
heyetimizin sonsuz enerjisi ve kendi zabıta te kilâtımızın sert mücadele kabiliyeti, âdi 
rakiplerimizin emel ve tasavvurlarına set çekti. Bizlere kar ı galeyana gelmeleri için birçok 
sebep vardı. Bizim duvar ilânlarımızın kırmızı rengi, onları toplantılarımıza çekiyordu. 
Komünistlerin kızıl renklerinden istifade etti imiz zaman burjuvalar deh et içinde kaldılar ve 
bu davranı ımızı pek  üpheli bir  ey olarak kabul ettiler. Nasyonal Almanlar, bizlerin esas 
itibariyle bir nevi Marksizm'i müdafaa etti imizi, çekirdek halinde birer sosyalist oldu umuzu 
yayıyorlardı. Çünkü bu kalın kafalılar bugüne kadar hakiki Nasyonal Sosyalizm" ile 
"Marksizm'in arasındaki büyük farkı anlayamamı lardı. Rakiplerimiz toplantılarımızda 
"Baylar ve Bayanlar"a hitap etmeyip, sadece vatanda ımıza hitapta bulunmamızı ve 
birbirimize bir parti arkada ı muamelesi etti imizi görünce bizi "Marksist" zannettiler. 
Bizler ço u zaman tav an postuna girmi  bu ahmak burjuvaların pani e kapılı larına 
kahkahalarla gülüyorduk. Bu rakiplerimizin, bizim kaynak, niyet ve gayemiz hakkında sanki 
büyük bir bilinmez ile kar ı kar ıya kalmı  gibi kafa patlatmalarına gülmemek elde de ildi. 
Duvar ilânlarımızda kırmızı rengi tercih edi imizin sebebi  uydu: Solcuları hiddetlerinden 
köpürtmek, onların nefret ve galeyanlarını tahrik etmek, böylece hiç olmazsa sabotaj 
yapmaları için toplantılarımıza gelmeye onları mecbur bırakmak. Çünkü fikriyatımızı bu 
kimselere duyurmanın yegâne  ekli bu idi. Bu takti e, uzun uzadıya dü ündükten sonra 
ba vurduk, i te o vakitler, dü manlarımızın kendilerini  a ırmı  ve âciz kalmı  hissettiklerini 
anladıkça devamlı bir  ekilde taktik de i melerini görmek ve bu hallerini takip etmek bizlere 
keyif veriyordu. Önceleri, kendi tarafla rina bizim toplantılarımızı önemsememeleri ve 
katılmamaları en ı 

ni verdiler. Bu yasa a genellikle uyuldu. Fakat, yava  yava  içlerin den 
bazıları bu yasa a ra men toplantılarımıza geldi. Gitgide sayı 1.1 n ço almaya ba ladı. Artık 
doktrinimiz onlara tesir etmeye ba l.ı mı tı. i te bu sırada rakip liderler yava  yava  
sinirlendiler ve endi  eye dü tüler. 
Endi eye kapılan ve sinirlenen rakip liderler, bu geli meye kaı sı seyirci kalmanın mümkün 
olamayaca ını kabul ederek, teren usulleri ile bu vaziyete bir son vermek icap etti ine kanaat 
getirdi ler. i te bundan sonra kızıl liderler, e itim görmü , bilinçli proleteı lere ba vurdular. 
Artık salonlar toplantılarımız ba lamadan 45 dakı ka kadar önce i çilerle doluyordu. 
Toplantılarımız, fitilleri tutu tu rulmu  oldu u için her an havaya fırlayacak barut dolu 
fıçılar.ı benziyordu. Fakat hiçbir zaman bu patlama meydana gelmedi. 
Bu i çiler, toplantılarımıza bize dü man olarak geldiler, belki taraftar olarak de il ama, hiç 
olmazsa kendi ö retilerinin kıymetsi: bir  ey oldu una kanaat getirerek döndüler. 
Ben, üç saat kadar süren nutuklarımdan sonra, taraftarlarımız la, rakiplerimizi kayna tırıp, 
heyecanlı tek bir kütle haline getirme ye muvaffak oluyordum. Artık toplantılarımızı bozmak 
ve da ıtmak için verilen i aretler ve emirler hükümsüz kalıyordu, i te bu durum kar ısında 
rakip liderler büyük bir korkuya dü tüler. Yapabilecekle ri tek i e ba vurdular. Tekrar, 
i çilerin toplantılarımıza gelmelerine mâni oldular. 
Toplantılarımıza, bu ikinci yasaktan sonra gelenler azaldı. Fakat, aradan çok zaman geçmeden 
aynı hareket ve aynı faaliyet tekrar ba ladı. 
Yasa a uyulmuyordu. Yolda ların sayısı gittikçe arttı. Sonunda, radikal taktik taraftarları yine 
üstün geldiler. Tekrar  u karara varıldı: Bizim toplantılarımızı takip edilmesi olanaksız 
duruma getirmek. \ 


Yaptı ımız iki, üç... sekiz, ya da on toplantıdan sonra anla ıldı ki, bizim toplantılarımızı 
basmak tasarısı, uygulama alanına koymaktan daha çok teoride kolay bir i  olarak kalıyordu. 
Her toplantı sonunda komünistlerin kayba u radıkları anla ılıyordu. Tekrar i çi sınıfına  u 
anons yapıldı: "Yolda lar kadın ve erkek i çiler, Nasyonal Sosyalistlerin toplantılarından 
sakınınız!..." Komünistlerin bizimle olan mücadelelerindeki de i iklik kendi basınlarının 
yayınlarından anla ılıyordu. Çok kere bizleri sessizli in içine gömmek arzusunu gösterdiler. 
Daha sonra bu usulün de tesirsiz kaldı ını görerek, tekrar terör hareketlerine lüzum duydular. 
Gün geçtikçe bizden  u veya bu sebeple bahsediliyordu. Kendi 
aralarında, i çilere bizim genç hareketimizin çok gülünç oldu u 
hakkında birtakım zırvalar anlatılıyordu. Fakat bu zavallı efendiler, 
taktiklerinin hiçbir faydasını görmediklerini yava  yava  anlamaya 
j   ba ladılar. Bu âdi hareketlerinin bize zararı de il, faydası dahi olu- 
i   yordu. 
Çünkü bu efendilerin dedikleri gibi, bizim genç hareketimiz gülünç idiyse, neden bu kadar bu 
hareketle me gul olunuyordu. 
i te böyle dü ünenlerde merak uyanıyordu. Bunun üzerine bir yarı geri çekilme takti ine 
ba vurdular. Bir müddet de bizleri, insanlı a kastetmek isteyen korkunç caniler olarak 
göstermeye ba ladılar. Makale üstüne makale yazdılar. Yalan uyduruyordular. Devamlı bir 
ekilde bize yakı tırdıkları cinayetleri ballandıra ballandıra anlattılar, yazdılar. 
Aradan çok geçmeden bu hücumun da bizim genç hareketimize zerre kadar bir tesiri 
olmadı ını gördüler. Zavallıların ba vurdukları bu yalanla saldırgan hücum takti i hakikatte 
bütün dikkatleri bizim üstümüze çekti ve bundan kızıllar de il, biz faydalandık. 
Bunun üzerine ben  u biçimde hareket etmeye karar verdim. Faaliyetimizde bir de i iklik 
yapmayacaktık. Komünistler, istedikleri kadar bizi hafife alsınlar, bizimle e lensinler ve 
bizlere sövüp saysınlar, hareketimizin istikametini hiçbir surette de i tirmeyecektik. Bu âdi 
iftiraların hiç ehemmiyeti yoktu, isterlerse bizi birer maskara veyahut birer cani olarak te hir 
etsinler. Bizim için hiç mühim de ildi. Esas olan bizden bahsetmeleri, bizlerle me gul 
olmaları, kendi aralarında bizleri konu maları idi ve en mühimi, yava  yava  i çinin 
nazarında, bizim ile mücadele edilmesi icap eden bir kuvvet gibi görünmemizde idi. 
Hakikatte ne oldu umuzu, ne istedi imizi maksadımızın esasını günün birinde basının bu 
köpek sürülerini andıran Yahudilerine gösterecektik. Toplantılarımızın tam anlamıyla sabote 
edilememesinin tek sebebi kızıl liderlerin korkuları idi. Bu korkaklıkları akla hayale 
sı mayacak kadar büyüktü. Bütün mü kül anlarda bu kızıl liderler, ileri saflara astları sür-
düler. Kendileri ise daima, kavganın meydana geldi i salonların dı ında kalıp, sonucu 
beklediler. 
Bunların niyetleri hakkında, gayet sa lıklı bilgiler alabiliyorduk. Bu sıhhatli bilgileri, yalnız 
bazı taraftarlarımızı kızıl te kilât içinde bırakmakla temin etmiyorduk, aynı zamanda kızıl 
propagandacıların gevezeliklerine kulak kabartmamız da çok iyi bilgi toplamamıza yardım 
ediyordu. Bu gevezelerden çok faydalandık.  unu • esef ederek söyleyeyim ki, Alman 
milletinde bu denli gevezeli e çok tesadüf edilir. Bir plân hazırlanınca, nedense Almanlar 
a ızlarını tutamazlar. Ço u zaman yumurtlamadan gıdaklarlar. 
Biz birçok defa, aleyhimizde hazırlanan geni  suikast plânlarım bu sayede ö rendik. Böylece 
komünist sabotaj ekipleri, hiçbir zaman kapı dı arı edileceklerini akıllarına getirmedikleri bir 
anda kendilerini salonun dı ında buldular. 
O günlerde toplantılarımızın emniyet ve asayi ini bizzat temin etmeye mecburdum. 
Hükümetin himayesine hiçbir zaman itimat edilemezdi. Hattâ hükümet tam aksine olarak 
toplantılarımızda gürültü çıkaranları himaye ediyordu. Çünkü hükümet kuvvetlerinin tek 
müdahalesinin esas neticesi, toplantıyı da ıtmaktan ibaretti. Kızılların da tek istekleri ve 
amaçları bu de il miydi? 


i e bu hususta emniyet kuvvetlerince bir usul meydana getirilmi tir. Bu usul hukuka aykırı ve 
sonucu en kötü bir harekettir. Hükümet erkânı, bir toplantıyı yarıda bırakmak için te ebbüsün 
oldu unu haber aldı ında, emniyet ve asayi i bozanları tutuklamak yerine, biz masumları 
toplantımıza devam etmekten alıkoyuyordu. Bir emniyet memuru bu usulü büyük bir aklın ve 
hikmetin eseri (!) ve kanuna aykırı bir faaliyete meydan vermemek için ba vurulan bir tedbir 
(!) olarak vasıflandırıyordu. 
Bundan çıkacak sonuç  udur: Azmetmi  bir haydut, namuslu bir adatnı, her türlü siyasal 
hareket ve faaliyetten daima alıkoymak imkânına sahiptir. Devlet ise emniyet ve asayi  adına, 
bu azılı haydudun önünde e ilir ve böylece masumane bir  ekilde haydudu tahrik ve te vik 
eder. 
i te biz Nasyonal Sosyalistler, herhangi bir yerde bir toplantı yapmak için faaliyete geçsek 
sendikalar kendi üyeleri ile bizim bu toplantımızı da ıtacaklarını söyleseler, polis bu durum 
kar ısında  antajcı kızılları hapse tıkmadı ı için, bizi toplantı yapmaktan men eder. Hattâ bu 
kanun adamları, birçok kere, toplantı yasa ım bize , yazılı olarak tebli  etmek suretiyle bu 
mantı a sı mayan hareketlerini yüzsüzce uyguladılar. 
Toplantılarda bu gibi hareketlere kar ı müdafaa tedbiri alınmak  steniyorsa, yapılacak  ey 
asayi i ihlâl edecek olan te ebbüsleri daha  in ba ından itibaren zararsız hale getirecek 
çareler aranmalıdır. 
Ayrıca  u husus da akıldan uzak tutulmamalıdır. Toplantının sadece emniyet kuvvetlerinin 
himayesi altında cereyan etmesi, toplantıyı tertip eden liderlerin halk nazarındaki itibarını 
sarsar. Büyük bir polis kuvvetinin himayesine ihtiyaç gösteren toplantılar, halkın nazarında 
hiçbir ehemmiyet ve cazibeye haiz olamazlar. Keza, milletinin a a ı tabakalarının nazarında 
ba arının ilk önemli  artı bir kuvvet gösterisinde bulunmaktır. 
Cesur bir adamın, bir korka a kıyasla kadınların kalplerini kolaylıkla fethetti i gibi, 
kahramanca bir hareket de, bir milletin hassas kalbini, korkakça ve polis kuvvetinin himayesi 
sayesinde yapılabilen bir toplantıdan çok daha kolay elde eder. 
i te bütün bu sebeplerden dolayı, bizim partimiz hayatını koruması ve devam ettirebilmesi 
için, kızıl teröristlere kar ı bizzat tedbir almalı ve rakiplerinin hareketlerini kendi 
kuvvetleriyle bizzat ezmelidir. 
Bizim toplantılarımızda asayi , mitinglerimizi emin bir psikoloji ruhu ve enerji ile idare etmek 
ve aynı zamanda sükûneti korumakla vazifeli arkada lardan kurulu bir te kilât sayesinde 
temin edildi. 
Bir toplantı tertip etti imiz zaman, bu toplantının hâkimi bizden ba kası de ildi. 
Kızıl rakiplerimiz  unu pek iyi biliyorlardı: Bizi tahrik edecek, toplantımızda gürültü 
çıkaracak grup, bize oranla kalabalık da olsa, örne in be  yüz ki iye kar ı bir düzine kadar 
olsak bile kapı dı arı edilecektir, i te bu sıralardaki ve özellikle Münih dı ındaki toplantı-
larımızda yüzlerce rakibimizin kar ısında on be  on altı Nasyonal Sosyalistin bulundu u oldu. 
Bu orantısız duruma ra men biz herhangi bir tahrik hareketine müsaade etmedik. 
Toplantılarımızda hazır bulunanlar ma lûbiyeti kabul etmektense, dayak yeme i göze 
aldı ımızı pek iyi biliyorlardı. Çok defa, öyle anlar oldu ki, biz bir avuç arkada la, köpekler 
gibi uluyan, patırdı gürültü eden büyük kızıl toplulu un, kahramanca üstesinden geldik. Biraz 
korkak olmasalardı, on, on be  ki iye kar ı en sonunda galip gelebileceklerini anlayabilirlerdi. 
Fakat bu galibiyeti elde edebilmeleri için kendi arkada larından birkaçının kafasının patlaması 
icap edecekti, i te bunu göze almak cesaretini göste-remiyorlardı. 
Marksçıların ve burjuvaların toplantılarmdaki stratejiyi uyguladık. Bu uygulamalardan gayet 
iyi sonuçlar aldık. Marksçılar kendi toplantılarına burjuvalar tarafından bir sabotaj 
yapılmayaca ını bildikleri halde, toplantılarda körü körüne bir disiplin kurmu lardı Halbuki 
Marksçılarda toplantı da ıtmak emeli pek  iddetli bir  ekil de kendim gösteriyordu. Hattâ, 
kendilerine rakip olanların toplantı larında gürültü çıkarmakta çok yetenekliydiler. Ayrıca, 


birçok ilde yalnızca Marksist olmayan bir toplantı yapmanın bile proletarya aleyhinde bir 
hareket oldu u fikrim yaymı lardı. 
Hele hele, Marksçılar i lerine gelmeyen bu toplantılarda i çileri birer kukla gibi 
oynattıklarının ve yaptıkları hıyanetlerin listelerinin açıklanaca ı ve halkı aldatmak için 
uydurdukları yalanların ortaya dökülece ini tahmin ederlerse büsbütün azarlar. Böyle bir 
toplantı mn yapılaca ı ilân edilince, bütün kızıl basın korkunç bir gürültü çıkarır. Ço u 
zaman, kanun aleyhtarlı ını kendileri için bir sistem kabul eden bu alçaklar, önce hükümete 
ba vurarak, proletarya aley hindeki bu tahripkâr toplantının, birtakım sonucu vahim olayla ı a 
gebe oldu u gerekçesi ile derhal yasak edilmesini rica ederler, hatta tehdit yolu ile isterler. 
Marksistler, dillerini yönetimin aptallıkların,ı uydururlar ve isteklerine kavu urlar. 
E er, tesadüfen, bulundu u mevkie lâyık olmayan bir maymu na rastlamazlar ve hakiki bir 
Alman memuru ile kar ıla ırlarsa, i i r o vakit proletaryaya kar ı bir tahrik hareketine fırsat 
verilmeyece i ne dair beyanname yayınlayarak, sefil burjuvaların suratlarını proletaryanın 
kemikli yumru u ile parçalamak için proleterlerin toplan tıya gelmelerini ilân ederler. 
x
x
Bu burjuva toplantıları bir âlemdir, idare heyeti endi e ve koı ku içindedir. Ço u zaman 
böyle bir tehditle kar ıla ınca toplanı ı yapmaktan vazgeçerler. Bazen korku, bu pis 
burjuvaları o kad.u  a kına çevirirdi ki, toplantı saat sekizde ba layaca ı yerde, saat sekiz kırk 
be e veya dokuza kalırdı. Toplantının ba kanı salonda bu lunan muhalif gruba bin türlü 
aklabanlık yapar ve kendilerinin kanaat ve fikirlerine i tirak etmeyenlerin de toplantıya 
yeti ebilmeleri için, ba lama saatini geciktirdiklerine dair bin türlü yalan söyler. Ba kan, bu 
toplantının maksadı arasında, hiçbir kimseyi fikir ve kanaatlerinden ayırmanın bulunmadı ım 
beyan eder. Toplantı ba kanının sözlerinden anla ılaca ı üzere ancak fikir münaka ası sonun-
da bir anla maya varılır ve bu fikirler arasında bir köprü kurulabilir. 
Bakın burjuvaların iddiaları nasıldı? Herkes cennete kendi bildi i tarzda ula abilirdi. Sonuç 
olarak herkese fikir ve kanaat hürriyeti verilmeli idi. Bu esasa göre konferans veren hatip 
sözlerine ba lamak için müsaade rica eder. Hemen ilâve ederler, bu nutuk zaten uzun 
sürmeyecektir. Hiç olmazsa bu toplantıda i çi karde ler ara-sında bir anla mazlık 
bulunmamasını isterler. 
î te, bu toplantılarda sol tarafta oturan Alman karde ler hiç alicenap davranmazlar. Konferansı 
veren hatip daha sözlerine ba lamadan, gayet  iddetli bir  ekilde küfürlere muhatap olur. 
Neticede pis burjuvalar piliyi pırtıyı toplamak mecburiyetinde kalırlar. Korku yüzünden 
çektikleri acı kısa sürdü ünden dolayı, onları  anslı saymak pek yanlı  olmaz. 
Bu burjuva toplantılarının serçe pehlivanları sahneyi küfür, tezyif ve tahkir altında terk 
ederler, ço u zaman da kafa ve gözleri  i mi  bir vaziyette merdivenin basamaklarım iki er 
üçer atlayarak soka a kaçarlar. 
Biz Nasyonal Sosyalistlerin tertip etti i toplantılar, Marksistler için bir yenilik oldu. Bizim 
toplantılarımıza bu kızıllar birçok defa oynamı  oldukları komediyi yine sahneye 
koyacaklarından emin olarak geliyorlardı. 
A ızlarında hep  u cümle vardı: "Bugün  u adamların i lerim görece iz!" Bazı kere, bu 
kızıllardan birinin arkada ına, salona girerken yüksek sesle böyle söyledi i olurdu. Fakat bu 
kızıl, ikinci bir cümle söylemeye fırsat bulamadan sokakta kendine gelirdi. 
Toplantılarımızı idare etmek için bizim kendimize has usullerimiz vardı. Biz Nasyonal 
Sosyalistler, halktan konferansı lütfen dinlemesini talep ve rica etmezdik. Hiçbir zaman 
toplantılarımızda bitip tükenmez bir münaka a vaat etmezdik. Dinleyiciye toplantının sahibi 
ve hâkimi oldu umuzu önceden açıklar ve ilân ederdik. Bir kere dahi olsun, hatibin sözünü 
kesmeye cüret edecek bir kimsenin gözünün ya ına bakılmadan kapı dı arı edilece i haber 
verilirdi. Bu denli bir küstahlıkta bulunacak kimsenin ba ına geleceklerden sorumlu 
olamayaca ımızı önceden söylerdik. Vakit olur da, canımız isterse belki bir münaka a kabul 
ederdik. Yoksa, toplantılarımızda hiçbir münaka anın cereyan etmesine fırsat vermezdik. 


Bütün bunları toplantıyı takibe gelenlerin kafalarına soktuktan sonra, " imdi söz hatip falan 
kimsenindir" diyerek toplantıyı açardık. 
i te bu  ekil davranı ımız dahi, kızılları hayretten hayrete dü ürüyordu. 
Bir kere, bizim partimizde bu toplantılarda asayi i sa lamakla görevli olan ve bu i  için pek 
iyi hazırlanmı  bir salon güvenlik te kilâtımız vardı. Burjuva toplantılarında asayi i 
sa layacak kimseler, itaat ve saygı görebilsinler diye ya lı kimselerden olurdu. Kızıllar ise 
ya a, saygıya ve otoriteye kulak asmadıkları için burjuva toplantılarında asayi i sa layacak 
ekip âdeta yok gibiydi. Bizim mücadelemizin daha ba ından itibaren bu asayi  i ini 
sa layacak ekiplere daima genç arkada ları aldım. Bunlann ço u askerlik arkada larım idi. 
Bazıları ise partimize yeni kaydolmu  gençlerdi. Bunlara daima  unu söyledim: Terör ancak 

Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin