Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem


partiden ihraç etmelidir. 
1923 senesinin sonbahar aylarında bu hususa dikkat edip muvaffak oldular. En koyu bir 
Katolik, bizim partimizde en koyu bir protestonla birlikte hareket ederken, vicdanı, kendi dini 
kanaatleri ile çatı madı. Her iki mezhep mensubu da üstün ırkı tahrip etmek isteyen dü mana 
kar ı mücadelede birbirlerine saygı göstermeyi ö renmi ti. Aynı zamanda, bu yıllar içinde, 
bizim hareketimiz Merkez Partisi'nin aleyhinde  iddetli biçimde mücadele etmi ti. Bu pek  id-
detli mücadeleler, dinsel sebeplerden ötürü çıkmamı , yalnız milli, ırkçı ve ekonomik görü ler 
yüzünden sürdürülmü tü, i te o zaman ba arı bizim oldu.  öylece bugün bile daha iyi bilgi 
sahibi olduklarını ileri sürenlerin hatalarını ispat etmi  olduk. Mezhep kavgaları son senelerde 
pek  iddetlenmi ti. Gözleri dönen ırkçı Almanlar, haklı hareketlerinin ne kadar manasız 
oldu unu görmez hale gelmi lerdi. 
Bu arada Marksist ve dinsiz gazeteler gerekli gördükçe mezheplerin fahri avukatları olup, 
saçmalı ı her ölçüyü a an ve taraflardan birini a ır bir  ekilde itham eden asılsız beyanlar 
ne rederek ate i körüklüyorlardı. 
Fakat birtakım hayaller u runa kanının son damlasına kadar sava maya muktedir olan Alman 
milleti için, bu türlü silâha sarılma ça rıları öldürücü bir tehlike te kil eder. Bu, tarihle 


sabittir. Bu  ekil tahrikler milletimizi esas meselelerini çözümlemekten daima alıkoymu tur. 
Biz din kavgaları ile u ra ırken di er devletler dünyayı payla ıyorlardı. 
Irkçı hareket, "ültramontanizm" tehlikesinin mi, yoksa Yahudi tehlikesinin mi daha korkunç 
oldu unu tespitle me gulken Yahudi, ırkımızı kirleterek Alman milletinin hayatını temelden 
yıkmakta ve tahrip etmekte idi. Bu ırkçı  ampiyonların bu hareketlerini gördükten sonra 
daima  öyle dua ettim: 
— Tanrım, Nasyonal Sosyalist Hareketi bu gibi dostlardan koru. Hareketimizin âdi 
dü manlarına gelince, Nasyonal Sosyalist cereyan onu tek ba ına yok edebilir. 
Nasyonal Sosyalist Hareket, Yahudilerin 1919 ve 1921 yılları arasında, üç sene devam eden 
ve hile ile tahrik etti i federalizm ve bırlikçilik mücadelesine i tirak niyetinde de ildi. Fakat 
bu âdi tahrikler neticesinde ortaya çıkan meseleler, Nasyonal Sosyalist Hareketi bu dâva 
kar ısında bir vaziyet almaya mecbur bıraktı. Almanya federal mi, yoksa merkeziyetçi bir 
devlet mi olması idi? Kanaatimizce ikinci mesele daha mühimdir. 
Federatif devlet tabirinde, biz hükümranlık hakkını haiz devletlerden te ekkül etmi  bir 
camiayı anlıyoruz. Bu devletler, hükümranlık hakkının verdi i yetkide ve kendi iradeleri ile 
bir araya gelirler. Kendi hükümranlık haklarını kullanırken federasyona gerekli olan 
haklarından, federasyon lehine feragat ederler. 
Bu düstur, dünyada mevcut konfederasyonların hiçbirinde tatbik edilmemektedir. Bu usule 
daha ziyade Birle ik Amerika Devletleri anayasasında rastlanır. Birle ik Amerika 
Devletleri'ni meydana getiren devletlerin büyük bir kısmı, konfederasyonu meydana 
getirirlerken, daha önce bir hükümranlık hakkından vazgeçmemi lerdir. Bunun için Amerika 
Birle ik Devletleri'nin tersine, Almanya'yı meydana getiren devletler hiç  üphe yok ki 
Almanya'dan önce devlet olarak mevcuttular. Gerçi Reich, hususiyetleri olan bu devletlerin 
hür iradeleri ve e it olarak yaptıkları i birli i ile meydana gelmi tir. Fakat yine de yukarıda 
izah etti im husus Almanya'ya uygulanamaz. Çünkü Almanya bu hususi devletlerden birinin 
yani Prusya'nın hakimiyetinin tesir ve neticesi olarak meydana çıkmı tır. Toprakların geni li i 
mevzuunda Alman devletleri arasında mevcut olan büyük e itsizlik Reich'm te ekkül 
biçiminin, Amerika Birle ik Devleti'nin kurulu   ekli ile mukayesesine imkân bırakmaz. 
Alman Birli ine dahil küçük ve büyük devletlerle ve özellikle hepsinin en büyü ü olan 
devletle aralarında yücelik ve güç bakımından o kadar farklar vardır ki, bu yüzden Reich'm 
kurulu unda, konfederasyona hepsi aynı derecede katılmadılar. Bu devletlerin birço u için, 
hukuki bir hükümranlık hakkından söz edilemezdi. Devletin hükümranlık hakkı deyimi 
kelimenin ifade etti i anlamdan yoksundu. 
Gerçekte, gerek geçmi te ve gerek bugün, bu sözde egemenlik hakkına sahip devletlerden 
ço unu tavan arasına atmı lar ve egemenlik hakkına sahip o siyasal kurulu ların yetersiz 
durumlarını pek açık biçimde kanıtlamı lardır. Bu devletlerin nasıl kurulduklarını ayrıntıları 
ile açıklamak konumuz de ildir. Yalnız  unu belirtmeliyim ki, hemen hemen hiçbirinde, 
sınırlar belirli bir Alman kavminin oturdu u topraklara tamamen uymamı tır. Bu olu umlar 
sadece birer siyasi üründürler. Bunların bir kısmı Reich'm en kötü devirlerinde meydana 
gelmi lerdi. Bu olu umların ortaya çıkı ları vatanımızın âcz içinde bulundu u ve parçalandı ı 
sıralardır. Bu parçalanma da acz içinde olmanın hem sonucu ve hem de sebebi idi. 
Eski Reich anayasası, bugünkü durumu hesaba katmı tı. Bu anayasa, Reich'ı meydana getiren 
devletlere konfederasyonda e it temsil hakkı tanımıyordu. Bu devletler, topraklarının 
geni likleri ve nüfusları nispetinde bir hakka sahip bulunuyorlardı. 
Hususi devletlerden pek azı Reich'a kuvvet bulma imkânını vermek için, içten gelen bir 
samimiyetle kendi hükümranlık haklarından vazgeçiyorlardı. Fakat fiiliyatta bu hiçbir zaman 
mevcut olmadı. Ancak, Prusya hâkim durumu ile bu hususi devletleri zap-tedivermi ti. 
Bismarck, Reich'a alınacak devletlere'her hakkı tanımadı. O, bunu ilke edinmi ti. Bismarck, 
hususi devletlerden, Re-ich'a muhakkak lâzım olan  eyleri istedi. Bu ilke ılımlı oldu u kadar, 
hakimane bir tavır ta ıyordu ve bu ilke, örf, âdet ve gelene i nazarı itibara alıyordu. Aynı 


zamanda yeni Reich'a Alman devletlerinin sevgisini ve samimi i birli ini büyük nispette 
sa lıyordu. Belki bu kanaat yanlı tı. Çünkü, bu prensibin, her zaman Reich'a bir hükümranlık 
hakkının tamamını verece i dü ünülemez. Bismarck böyle dü ünmüyordu. O, halihazırda 
yapılması bir hayli güç olan devletler tarafından e ilim gösterilmesi ihtimali pek bulunmayan 
i i sonraya bırakmı tı. Bismarck özel devletlerin, zamanın düzeltme etkisine ve sürekli 
uygulama tasarılarına yönelik direni lerine kar ı durabilmek için, vakitsiz bir biçimde 
parçalama giri imlerinden daha etkili görünen geli menin yapaca ı baskıya güveniyordu. Bis-
marck bu  ekil dü ünmekle ve hareket etmekle gerçek bir devlet adamı oldu unu gösterdi. 
Çünkü, Bismarck'ın "zaman"dan bekledi i  ey oldu. Hakikaten Reich'ın hükümranlık hakkı 
hususi devletlerin zararına geli ti. Almanya'nın yıkılması ve monar ik rejimin kalkması bu 
geli meye tesir etti. Çünkü, Alman devletleri mevcudiyetlerini ırki sebeplerden çok siyasi 
sebeplere borçlu idiler. Bu sebep de Monar ik  ekil ortadan kaldırılınca bu devletlerin 
önemlerini ortadan kaldırıyordu, i te o zaman temelden mahrum olan bu devletlerden birço u 
hâkimiyetlerini devam ettiremediler ve bir fayda dü üncesiyle kom u devletlerle birle tiler. 
Hattâ bir kısmı kendili inden, öteki güçlü devletlere katıldılar. Bu devletlerin sahip oldukları 
egemenlik, ola anüstü zaafı ve vatanda larının kendi devletleri hakkında besledikleri fikrin 
önemini ortaya koymaktadır. 
Monar i rejiminin ve bu rejimin temsilcilerinin ortadan kaldırılmaları Reich'ın federatif 
vasfına pek acı bir darbe indirdi. Fakat en acı darbe barı  anla ması ile taahhüt etti imiz 
vecibelerle indirilmi  oldu. 
Sava  kaybedilince, küçük devletlerin hiçbir zaman yerine getiremeyecekleri parasal vecibeler 
Reich'a yüklendi. Bu tazminatın Reich'a intikal edece i pek açıktı. 
Reich üstüne yüklenen vecibeleri yerine getirebilmek için, birtakım kaynakları eline geçirmek 
mecburiyetinde kaldı. Bu arada postaların ve demiryollarının Reich tarafından i letilmeleri de 
milletimizin tutsaklı ının kaçınılması olanaksız bir sonucu idi. Reich'ın iktidar ve yetkilerinin 
geni lemesinin aldı ı  ekil manasız kalmı tı. Fakat Reich'ın buna te ebbüs etmesi de 
makuldü. Bütün bunların tek sebebi, Almanya'nın sava ı galip bitirebilmesi için gereken ted-
birleri önceden almamı  olan, ki iler ve partilerdi. 
En basit sorumlular, özellikle Bavyera'da çıkarları pe inde ko an ve bu yüzden, Reich'a borçlu 
oldukları halde, sava  için Reich'a ödenek vermemi  olan partilerdir. Bu tedbirsizliklerinin 
cezasını bozgundan sonra, sava  çıkmadan önce yapacakları masrafların on misli fazlası ile 
ödediler. Tarih intikam alıcıdır! Yalnız  unu belirteyim ki, Tann'nın i lenen bir günaha, bu 
kadar çabuk ceza verdi i az görülmü tür. Birkaç yıl önce, özellikle Bavyera'da, özel 
devletlerin çıkarlarını, Reich'ın çıkarları üstünde tutmu  olan partiler, o zaman olayların 
baskısı altında Reich'ın yüksek çıkarlarının özel devletler tarafından bo azlandı ına tanık 
oldular. Bunlar kendi i ledikleri hatalarının kurbanları olmu lardı. Bu partililerin, ülkelerinin 
egemenlik haklarını kaybetmelerinden ötürü yakınıp durmaları e i görülmemi  bir 
ikiyüzlülüktür. Çünkü bu partilerin hepsi, istisnasız öyle bir siyaset uyguladılar ki, bunun 
sonuçları Almanya'nın iç siyasetinde pek derin de i iklikler olmasını gerektirdi. Bismarck'ın 
Reich'ı dı a kar ı özgür ve anlamsız idi. Üstelik bu Reich, bugün Almanya'nın Davves rejimi 
altında tahammül etmek zorunda kaldı ı derecede a ır ve aynı zamanda yararsız mali ödevler 
yüklenmemi ti. Bütün yetkisi, yalnızca içte muhakkak gerekli olan birkaç vergiye münhasır 
kalıyordu. Demek ki, gelir konusunda kendisine özgü rejimlerden vazgeçebilir ve Reich'ı 
olu turan devletlerin verdikleri paylarla ya ayabilirdi. Bu devletler, kendi egemenlik hakları 
güvence altına alındı ı ve ödedikleri vergi tutarı nispeten az oldu u için, Reich'a kar ı olumlu 
duygular besliyorlardı. 
Ancak Reich'ın muhtelif devletler nazarında pek az sevilmesinin, devletlerin Reich'a kar ı 
mali bir tabiiyet altında bulunmaları ile izah etmek hatalı bir propaganda, hattâ yalan olur. 
Hakiki sebep bu de ildi. Reich'ın ifade etti i kudretin bir ilgi görmemesinin sebebi, Reich'ı 
meydana getiren çe itli devletlerin elinden hükümranlık haklarının alınması idi. Bu 


alâkasızlık, daha ziyade Alman kuvvetinin bugün kendi devleti, tarafından üzüntü duyulacak 
bir  ekilde temsil edilmesinin neticesidir. Reich'ın sanca ı, anayasa  enliklerine ra men 
milletin kalbine yabancı kalmı tır. Belki cumhuriyeti müdafaa eden kanunlar telkin etti i ve 
etrafa saçtı ı korku ile, cumhuriyet müesseselerine dokunmaya mani olabilir. Fakat, bu ka-
nunlar sayesinde tek bir Alman'a dahi bugünkü cumhuriyet sevdiri-lemez. 
Kanunlar ve zorunlu hizmetler korkusu ile cumhuriyeti kendi vatanda larına kar ı koruma 
endi esinin a ırı bir noktaya vardırıl-ması, bütün rejimin en ezici ve en utanç verici biçimde 
ele tirilmesine yol açar. 
Bazı milletlerin, Reich'ın çe itli devletlerin hâkimiyetlerine el uzattı ı için halk tarafından 
sevilmedi ine dair ortaya çıkardıkları yalanın sebebi ba ka idi. Reich, kendi hâkimiyetini bu 
kadar geni  tutmasa bile, genel mükellefiyetler bugünkü gibi a ır kaldı ı müddetçe, özel 
devletler Reich'a yüksek vergiler ödeme e devam edecekleri için Reich'ın bu devletlerin 
sevgilerini kazanaca ı dü ünülemez. Böylece bu devletlerin Reich'a olan vergi borçlarının 
toplanması da Reich'ın hâkimiyeti zayıfladı ı için zorla acaktır. Bu vergi borçları bundan 
böyle zor kullanılarak tahsil edilebilecektir. Di er taraftan cumhuriyet, barı  anla malarına 
riayet etti i ve bunları fes yoluna gidemedi i müddetçe bu anla maların ortaya koydu u 
vecibeleri yerine getirmek mecburiyetindedir. Bunu tek sebebi partilerdir. Çünkü, mevcut 
partiler seçmenlere devamlı bir  ekilde çe itli devletlerin hâkimiyetlerinin devam etmesi 
lüzumundan bahsediyorlardı. Aynı zamanda bu partiler, Reich'tan hükümranlık hakkını geri 
alacak bir siyasete yardımcı oluyorlardı. 
Reich bu durum kar ısında çaresizdi. Çünkü öyle bir iç ve dı  siyaset takip ediliyordu ki, bu iç 
ve dı  siyasetin yükledi i görevleri yerine getirebilmek için ba ka çare bulamıyordu. Burada 
çivi çiviyi söküyordu. Reich'ın yabancı ülkelere kar ı, Almanya'nın menfaatleri hususunda bir 
suçlu olarak yaptı ı her borç içerideki havayı daha da bozuyordu. Bunun neticesi de, Reich'ı 
meydana getiren devletlerde mukavemetin artması ve artan mukavemeti önlemek için de bu 
devletlerin hükümranlık haklarının ellerinden alınması oluyordu. Eski Reich, memleket 
dahilinde barı  ve sükûnu hâkim kıldı. Bu arada harice, kuvvetini de kabul ettirdi. Halbuki 
bugünkü cumhuriyet, yabancılara kar ı zaaf gösteriyor ve kendi vatanda larını ezmekten 
ba ka bir  ey yapmıyor.  te bugünkü Reich ile^ eski Reich arasında göze çarpan farklar 
bunlardı. Kuvvet ve canlılık dolu bir milli devlet, dahilde birçok kuvvetlere ihtiyaç duymaz. 
Keza vatanda  devletine samimi bir sevgi ile ba lıdır. Fakat vatanda  esir durumunda ise 
devlet, hakimiyetini korku ve angarya ile telkin eder.  imdiki cumhuriyet rejimi hürriyetten 
bahsederken vatanda larına kar ı yalan söylemektedir. Böyle hür vatanda lar ancak eski 
Almanya'da vardı. 
Cumhuriyet, yabancıların hizmetinde bir esirler sömürgesi meydana getirdi i için 
vatanda lara sahip de ildir. Olsa olsa böyle bir cumhuriyetin ancak tebaaları olur. Bundan 
dolayı cumhuriyetin milli bayra ı yoktur. 
Cumhuriyetin i areti hükümetin bir kararnamesi ile kabul edilmi  ve bu i aret ancak 
kanunlarla korunabümi tir. Alman demokrasisi için Gessler'in  apkasının rolünü oynayacak 
olan bu sembol daha sonra, milletimizin kalbine devamlı bir  ekilde yabancı kalmı , ona 
nüfuz edememi tir. 
iktidarda iken, kendisini duygulandırmayan bir gelene in ve büyüklü ü kendisine küçücük bir 
saygı bile telkin etmeyen bir geçmi in sembolünü çamurlara batırmı  olan cumhuriyet, bir gün 
gelecek, kendi tebaasının, kendi sembolüne duydu u ba lılı ın ne ka-.   dar az ve basit 
oldu unu görecek ve hayrete dü ecektir. 
Cumhuriyet, Almanya'nın tarihinde bir perde aralı ı niteli ini kendili inden vermi tir. 
Bugünkü devlet, hâkimiyetini devam ettirebilmek için muhtelif devletlerin hükümranlık 
haklarını yalnız maddi sebeplerden ötürü de il aynı zamanda psikolojik sebeplerden ötürü 
di lemektedir. Mali sömürme politikası ile milletimizin son damla kanını de emmektedir. Bu 


gidi atın pek tabii neticesi olan isyan hareketini önlemek için de, devletlerin hükümranlık 
haklarını ellerinden almak zorunda kalmaktadır. 
Vatanda ların menfaatini, hudutları üzerinde takdir ve korumasını bilen canlı ve milli bir 
Reich, bu vatanda lara devletin kuvvetinden endi eye ve tereddüde dü meden dahilde hürriyet 
verebilir, i te biz Nasyonal Sosyalistlerin kanaati ve vardıkları netice budur. Fakat, canlı bir 
milli hükümet, vatanda ı, milletin büyüklü ü için bu gibi tedbirlerin gerekli oldu una 
inandırabilirse fertlerin ve hususi devletlerin hürriyetlerine geni  çapta tecavüze kendini 
yetkili sayabilir. Dünyanın bütün devletleri dahildeki te kilâtlarının geli mesi ile bir nevi 
merkeziyete do ru kaymaktadır. Almanya da bu hususta yalnız kalmayacaktır. Bugün için 
özel devletlerden egemenlik hakkına sahip özel devletler olarak söz etmek bir ahmaklık olur. 
Çünkü bu hükümranlık kelimesinin ifade etti i mana, bu özel devletlerin gülünç boylarına hiç 
uymamaktadır. Özel devletlerin ehemmiyeti, ula tırma vasıtaları ve idari bakımdan gitgide 
azalmaktadır. Çünkü teknik ilerledikçe ticaret de modernle mektedir. Yani ticaret merkezleri 
arasındaki mesafeler gittikçe kısalmaktadır. Neticede bir eski devir devletinin, bugünün 
tekni i kar ısında bir ilden farkı kalmamaktadır.  imdiki devletler ise eskiden bir kıta 
sayılırlardı. Almanya gibi bir devleti idare etmenin zorlu u, bir asır önce Brandebourg vi-
lâyetim idare etmenin güçlü ünden büyük de ildir. Teknik görünü  bakımından bu böyledir. 
Çünkü, bugün Münih'ten Berlin'e gitmek, eskiden Münih'ten Stamberg'e kadar olan mesafeyi 
almaktan çok daha kolayla mı tır. Bugünkü Reich'ın bütün toprakları, günümüzün nakil 
vasıtaları göz önüne alınmak  artı ile, Napolyon sava ları sırasında Cermen 
Konfederasyonu'nu meydana getiren orta boydaki herhangi bir devletin topraklarından daha 
az geni tir. Tespit edilen ve görülen hâdiselerden çıkan neticelere kar ı zihni kapalı kalmı  bir 
adam, imanına kıyasla geri adam demektir. Her devirde bu gibi geri adamlara, körlere tesadüf 
edilmi tir. Bunlara daima rast gelinecektir. Fakat ne var ki bu körler, tarihin dönen teker-
le inin hızını keserlerse de, hiçbir zaman bu tekerle in dönü ünü durduramayacaklardır. 
i te bütün bu neticeler kar ısında biz Nasyonal Sosyalistler olarak kör kalmamalıyız. Bu i te 
de, kendi kendilerine milli adını veren burjuva partilerinin büyük ve a dalı sözleri Nasyonal 
Sosyalistleri etkilememelidir. Büyük ve a dalı sözlerin anlamı  udur. Bu partilerin kendileri 
de maksatlarının gerçekle ece ine muhakkak nazarı ile bakmazlar. Keza hâdiselerin aldı ı 
ekil ve neticelerden burjuva partileri mesuldür fakat bunu bile bile yine de büyük lâf 
etmekten kendilerim alamazlar. 
Özellikle Bavyera'da, merkeziyetin azalmasını isteyen feryatlar bir siyasal parti 
maskaralı ından ba ka bir  ey de ildir. Bu sözler hiçbir samimi amaca istinat etmez. Burjuva 
partileri bu gösteri li beyanları, gerçekle tirmeye ne zaman te ebbüs etmi lerse, istisnasız 
te ebbüslerinde ba arısızlı a u ramı lardır. Reich, Bavyera Devle-ti'nin "egemenlik hakkına 
kar ı bir haydutluk" diye nitelenen bir hareket yaptı ı zaman, kendisine i renç bazı 
dedikoduların dı ında hiçbir direni  gösterilmemi tir. 
Bugün, bu mânâsız rejime kar ı cephe almak cesareti gösterildi inde, "zamanı de il" bahanesi 
ile, hareket ve te ebbüs kanun dı ı sayılıyor, i te bu durum kar ısında da hapse atılıncaya, ya 
da kanunsuz bir  ekilde susturuluncaya kadar bu rejime kar ı söz söyleniyor. 
Bizim Nasyonal Sosyalist taraftarlarımız bu sözde federalistçile-rin ne kadar sahtekâr 
olduklarını kolayca anlayabilirler. Konfedere devlet kuramı, bu sahtekârlarca, kendi 
partilerinin menfaatini korumak için tıpkı din konusunda da oldu u gibi bir vasıtadan ibarettir. 
Bir merkeziyet dü üncesi, özellikle ula ım yolları yönünden ne kadar do al görünürse 
görünsün, biz Nasyonal Sosyalistler bugünkü devletin bu yöndeki geli imine kar ı pek kesin 
ve sert bir durum almak görevi ile yükümlü bulunuruz. Çünkü, bu yoldaki tedbirlerin, sonu bir 
felâket olan bir dı  siyaseti gizlemekten ve buna olanak vermekten ba ka bir amacı yoktur. 
Keza bugünkü Reich demiryollarını, posta yönetimini, maliyeyi vb... milli siyasetin yüksek 
sebepleri adına devletle tirilmesine giri memi tir. Buna yalnız, frensiz bir uygulama siyaseti 
yapabilmek için kaynaklar ve güvenceler elde bulundurmak amacı ile ba vurmu tur. Biz 


Nasyonal Sosyalistler de böyle bir siyaseti zor duruma sokmak ve mümkün olursa tamamen 
durdurabilmek için uygun görünen  eyleri yapmalıyız. Bu amaçla, ilk önce milletimiz için 
hayati önem ta ıyan kurulu ların ba lı tutuldukları merkeziyet aleyhinde u ra  vermek 
gereklidir. Çünkü bu merkeziyet, yalnız sava tan bu yana hükümetimiz tarafından izlenen 
siyasetin yabancılar lehine gereken milyarlarca parayı sa lamak amacı ile uygulanmaktadır. 
i te gösterdi im bu sebeplerden ötürü, Nasyonal Sosyalist hareketin, bu yoldaki giri imlerin 
aleyhinde bir durum alması gerekir. 
Nasyonal Sosyalistler olarak bizleri bu merkeziyet aleyhine vaziyet almaya sevk eden ikinci 
önemli bir sebep daha vardır. Merkeziyet, memleket dahilinde bütün icraatı ile Alman milleti 
için bir musibet te kil etmi  olan bugünkü rejimin kuvvetini artırabilir. Bu rejim, yani 
demokratik ve Yahudile mi  Reich, hakikaten Alman milleti için korkunç bir belâdır. 
Bugünkü devlet, özel devletlerce kendisine yöneltilen ve henüz devrimizin ruhu ile dolu 
bulunmayan bütün ele tirileri tam bir anlamsızlı a dönü türerek, bo  bir hale sokmak için 
çalı maktadır. Bu durum kar ısında, biz Nasyonal Sosyalistlerin ellerinde sadece özel 
devletlerin muhalefetine ba arı vadeden bir siyasal güce temel sa lamamak ve onların 
merkeziyetçili e kar ı olan mücadelelerini genel anlamda Almanya'nın yüksek milli çıkarları 
biçimine çevirmek için ciddi sebepler bulunmaktadır. Bizim hususi devletleri, merkeziyete 
kar ı mücadeleye sevk etmemiz, milli Almanya'nın menfaatleri için olmalıdır. Bavyera Halk 
Partisi, âdi bir menfaatperestlikle Bavye-ra'nın hususi haklarını müdafaa etti i müddetçe, biz 
Nasyonal Sosyalistler bu durumdan istifade ederek, Kasım inkılâbının ortaya çıkardı ı rejimi 
yıkmak için çalı aca ız. Bu hareketimiz de milletimizin yüksek menfaatleri için yapılacaktır. 
Reich lehine devletle tirme denilen bu faaliyetin, büyük kısmı itibariyle hakikatte bir birlik 
olmadı ı kanaatindeyiz, i te bu kanaat, bizi,  imdilik merkeziyetçilik faaliyetine kar ı 
olmamızın üçüncü sebebini te kil etmektedir. Bundan dolayı, kapıları ve kasaları, inkılâp 
taraftan partilerin tatmin olmak bilmeyen hırslarına açık tutulan müesseseleri, özel devletlerin 
egemenlik haklarından ayırmak söz konusudur. Almanya'nın tarihinde iltimas ve rü vet hiçbir 
zaman bugünkü demokratik cumhuriyette oldu u kadar yüzsüzce ve âdi bir  ekilde memleket 
sathına yayılmamı tır. 
Merkeziyet ilkesini gerçekle tirme konusunda gösterilen hırs ve  iddet, eskiden ehliyet ve 
liyakat sahibi olan memurlara yol açmak iddiasını ortaya atan partilere yöneltilebilinir. Oysa 
bugün çe itli yerlere ve memuriyetlere adam bulmak söz konusu olunca, bu partiler, yalnızca 
adayların kendi partilerine mensup olup olmadıkları sorununa önem veriyorlar. Bunlar 
özellikle cumhuriyet kuruldu undan bu yana bütün ekonomik bürolara ve yönetim 
organlarına inanılmayacak derecede ve pe  pe e gelen büyük dalgalar halinde dolan ve bugün 
o yerleri birer Yahudi malikanesi yapan pis Yahudi-lerdir. 
Özellikle bu üçüncü dü ünce ve görü , bize merkeziyeti güçlendirmeye yardımcı olan her 
yeni tedbiri incelemek ve gerekti inde ona kar ı durmak görevini yüklemektedir. Böyle bir 
incelemeye giri mek için kabul edece imiz hareket noktası, milli bir siyaset olmalıdır, hiçbir 
zaman dar bir çerçeve içinde kalan tek olma görü ü dikkate alınmamalıdır. Biz Nasyonal 
Sosyalistler olarak, Reich'a hususi devletlerin hükümranlık haklarından üstün bir hükümranlık 
hakkı verilmesine ilke olarak muhalefet etmeyece iz. Bu son dü üncemiz çok önemlidir ve 
prensibimizin bütün parti üyeleri tarafından eksiksiz olarak bilinmesini isteriz. Aramızda bu 
hakka dair ufak bir  üphe dahi olmamalıdır. Biz Nasyonal Sosyalistler için devlet daha önce 
de izah etti imiz gibi bir  ekilden ibarettir. Devletin cevheri, daha do rusu bu toplulu un 
muhtevası millettir. Bundan dolayı bütün menfaatler, milletin hâkim ve yüksek menfaatlerine 
ba lı ve boyun e mi  olmalıdır. Biz Nasyonal Sosyalistler olarak, bir milletin ve o milleti 
temsil eden Reich'ın sinesinde mevcut bulunan ba ımsız bir siyasal kuvvete ve egemenlik 
hakkına sahip devlete özgü bir hukuku kabul edemeyiz. Konfedere devletlerin, yabancı 
devletlerde veya kendi aralarında, kendilerini temsil eden sefarethaneler bulundurmakla 
yaptıkları suiistimallere artık bir son vermenin zamanı gelmi tir. Bu karga alıklar devam 


etti i müddetçe yabancılar Recih'ın binasının sa lamlı ından ku ku duyarlar ve buna göre 
hareket ederlerse, bu davranı lara hiç  a mamalıyız. Bu yolsuzluklar göze çarpacak 
hareketlerdir. Yabancı bir memlekette bulunan bir Alman'ın hakkı, Reich'ın büyükelçili i 
tarafından korunamazsa, modern dünyada önemi az olan bir devletin orta elçisi tarafından 
hiçbir  ekilde korunamaz. 
Hususi devletlerin hükümetleri tarafından medeniyeti ilerletmek için gösterilecek gayretler, 
gelecekte o özel devletlere verilecek öneme uygun dü melidir. Bavyera'mn önemi için 
mücadele etmi  olan devlet adamı, Cermenli e dü man de ildir. Bu devlet adamı, güzel 
sanatlara duydu u ilgiyi, büyük Almanya için besledi i sevgi ile birle tiren birinci Louis idi. 
Bu devlet adamı, devletin gelir kaynaklarını Bavyera'mn siyasi kudretini artırmak için 
kullanmamı tır. Birinci Louis, maddi gelirleri, Bavyera'mn medeni memleketler arasında 
yüksek bir yer i gal etmesi için kullanmı tır. Bu devlet adamı zor bir i  yaparken olumlu 
sonuçlar almı tır. O vakitler Münih önemi olmayan bir ta ra  ehri idi. Birinci Louis Münih'i 
bir Alman hükümet merkezi haline getirdi. O, böylece milli karakterleri Bavyeralılardan farklı 
olan Frencoien'leri Bavyera'ya tâbi bir hale getiren fikri hareketi do urdu. E er Münih eski 
halinde kalmı  olsa idi. Saksonya'da cereyan etmi  olan hal Bavyera'da tekrarlanmı  olaçaktı. 
Belki arada  öyle bir fark olabilirdi. Bavyera'nın Leipzig'i yani Nurenberg, bir Bavyera  ehri 
olmayacak, bir Franconien  ehri olacaktı. 
Münih'e bir büyüklük kazandıranlar, "Kahrolsun Prusya" diye uluyanlar de ildir. Bu  ehre 
önem veren kimse, imparatordur ve o  ehri Alman milletine ziyaret edildi inde hayran 
kalınacak bir mücevher olarak teslim etmi tir. Bütün bunlardan biz Nasyonal Sosyalistler bir 
ders almak mecburiyetindeyiz. Hususi devletlere verilen önem, artık hususi devletlerin siyasi 
kudretleri ile ölçülemez. Ben, bu devletlerin önemini, daha çok ırkın dalları sıfatıyla 
oynayacakları rolde veya medeniyetin geli mesine yapacakları yardımda tezahür edecektir 
biçiminde dü ünüyorum. Fakat bu hususu zaman ortadan kaldıracaktır. Çünkü geli mi  olan 
ula ım araçları insanları birbirleri ile öyle bir yo urmaktadır ki, aynı bir ırkın dallarını 
birbirlerinden ayıran co rafi hudutlar a ır a ır da olsa devamlı bir  ekilde ortadan 
kalkmaktadır. Öyle ki, bir milletin ortaya koydu u uygarlı ın çe itli  ekilleri, ülkenin her 
yanında, yava  yava  da olsa aynı görünümü almaktadır. 
Bir milletin ordusu, bu ferdiyetçi nüfuz ve tesirlerden bilhassa büyük bir dikkat ve itina ile 
korunmalıdır. Gelece in Nasyonal Sosyalist devleti artık geçmi in hatalarına dü memelidir. 
Bu devlete kendisine ait olmayan ve te ebbüs etmesine hakkı bulunmayan i ler 
verilmemelidir. Ordu bir ırkın muhtelif dallarını birbirinden ayıran hususiyetleri devam 
ettirmeye hizmet eden bir okul olmalıdır. Ordu, öyle bir okul olmalıdır ki, bu okulda okuyan 
bütün Almanlar birbirlerini kar ılıklı olarak anlamayı ve birbirlerine uymayı ö renmelidirler. 
Bir milletin hayatında bölünmelere sebep olan hususların hepsini, ordu ortadan kaldırmakla 
yükümlüdür. Ordu, genç ve acemi erin dikkatini kendi küçük memleketinin ufkunun 
üzerinden almalı ve bu genç ve acemi ere "Alman milletinin ufkunu" göstermelidir. Asker 
dünyaya geldi i memleketin hudutlarını de il "Vatanın hudutlarını" görecek  ekilde talim ve 
terbiye edilmelidir. Çünkü bu er, bir gün gelecek bu vatanı müdafaa edecektir. Bundan dolayı 
genç Almanı, dünyaya geldi i memlekette bırakmak manasızlıktır. 
Her Alman'a askerlik hizmetini yaptı ı sırada Almanya'yı tanıtmalıdır. Bugün genç bir Alman 
erinin eskisi gibi Almanya'yı dola ıp ufkunu geni letmedi i için buna daha çok ihtiyacı 
vardır. 
Bu böyle oldu una göre, hâlâ genç Bavyeralı'ya Münih'te, genç Franconienli'ye Nurenberg'de, 
genç Badli'ye Karlsruhe'de, genç ' Wurtmbergli'ye Stuttgart'ta askerlik yaptırmak do ru olur 
mu? Pek tabii ki hayır! Genç Bavyeralı bazen Rhin'i bazen da Kuzey 'Denizi'ni görmelidir. 
Genç Hamburglu Alplere, genç Prusyalı | merkez Alman da larının do usuna 
gönderilmelidir. Bu daha ma-'. küldür. Her bölgeye has vasıflar genç erlerin hafızalarında 


kalma-jj; lıdır. Yoksa bu vasıflar garnizonlarda unutulursa askerlik hizmeti-r-nin bir mânası 
kalmaz. 
Her merkezle me te ebbüsü bizim kınama ve muhalefetimizle kar ıla ır. Ancak, her türlü 
merkezle me te ebbüslerine kar ı olsak ;'. dahi, merkezle menin orduya tatbik edilmesi biz 
Nasyonal Sosya-, listleri memnun eder. Reich'ın ordusunun, bugünkü durumuna gö- 
• re, hususi devletlerden kalan bir askeri kuvveti elde tutması anlam-! sız bir  ey olaca ı 
dü üncesi bir yana bırakılsa bile Reich'ın ordusun-!•. da uygulanan merkezle tirme eylemi 
Nasyonal Sosyalistlerce bir iler-' leme sayılır. Gelecekte milli ordu yeniden kuruldu u zaman 
bu i - 
• ten vazgeçmeliyiz. 
Esasen yeni bir zafere ko an bir dü ünce, kendini ileri do ru : iten fikri zembere i felce 
u ratabilecek bütün ba lantıları reddetmi tir. Nasyonal Sosyalizm, ilkelerinin, bugüne kadar 
konfedere devletleri birbirlerinden ayıran hudutları önemsemeden, bütün Alman milletine 
kendi dü ünü  ve plânlarına göre e itim ve ö retim ; sa lama hakkına sahip oldu unu iddia 
etmelidir. Nasıl ki kiliseler ;' kendilerini siyasi hudutlarla ba lı ve tahdit edilmi  saymazlarsa, 
Nasyonal Sosyalist fikir de Almanya'yı meydana getiren hususi devletlerin toprak bölü ümü 
yüzünden kendisini ayırıcı kabul etmez. 
Nasyonal Sosyalist doktrin konfederasyonu meydana getiren federe devletin siyasi 
menfaatlerinin hizmetkârı de ildir. Nasyonal Sosyalizm, Alman milletinin hükümranı ve tek 
hâkimi olmalıdır. Bu doktrin bir milletin hayatını idare etmek ve te kilâta ba lamak vazifesi 
ile mükelleftir. 
Demek oluyor ki, Nasyonal Sosyalizm, çizilmi  hudutların üzerinden a mak hakkını âmirane 
bir sesle istemelidir.  
 
BÖLÜM 23 
1921 senesinin, benim ve Nasyonal Sosyalist hareket için büyük bir hususiyeti vardır. 
Ben Alman i çi Partisi'ne girdikten hemen sonra, propagandanın idaresini elime aldım. O 
günlerde Propaganda konusunu çok önemli görüyordum. Önce te kilât i leri ile u ra manın 
gere i yoktu. Bence önemli olan, Nasyonal Sosyalist fikri mümkün oldu u kadar çok sayıda 
kimselere duyurabilmekti. Propaganda, te kilâttan çok önde yürümeli ve önce bu te kilâtla 
yo rulacak insan malzemesini sa lamalıdır. Bunun için, ben bilgi satan ve bilgiçlik taslayan 
te kilâta kar ıyım. Bu  ekilde hareket edilmezse ortaya ölü bir mekanizma çıkar, canlı bir 
te kilâtın meydana geldi i pek enderdir. 
Bir te kilât mevcudiyetini organik bir hayata ve organik bir geli meye borçludur. Belirli 
miktarda birtakım insanlar arasında yayılan fikirler devamlı bir nizama do ru meyleder. 
Bundan büyük bir netice çıkar. Fakat burada da insanların zaaflarını nazarı itibara almak 
arttır, insanların bu zaafları ba ımsız ve ferdi bir otoriteye kar ı, içgüdüleri ile direnç 
göstermeleri  eklinde meydana gelir, i te böyle bir  ekilde bir te kilât tepeden a a ıya do ru 
mekanik bir yolla geli irse büyük tehlike do ar. Meselâ, kendisini henüz kâfi derecede 
kabiliyetli görmeyen ve lideri oldu u partinin fikirlerine intibak edemedi ini itiraf eden bir 
kimse, partinin içinden daha istidatlı kimselerin yükselmelerine ve ön plâna geçmelerine 
kıskançlık  evki ile mâni olmaya te ebbüs eder. Böyle bir  ey ihtimal dahilinde olsa bile 
vukua geldi i takdirde bundan en çok zarar gören, genç hareket olur. i te bundan dolayı, bir 
müddet propaganda ile me gul olarak, ilk önce merkezi bir noktaya ait bir fikri yaymalı, daha 
sonra yava  yava  ço almı  olan insanlar arasında "FÜHRER KAFALAR" aramalıdır. Bu 
"kafaları" tecrübe etmek lâzımdır. Çünkü öyle tesadüfler olur ki esasen pek kıymetsiz olan 
kimseler, "anadan do ma Führer" diye vasıflandırılırlar. 
Nazari malûmatın zenginli ini bir Führer olmak için ehliyetin ve liyakatin de eri zannetmek 
tamamen yanlı tır. Bunun tersi pek sık olur. Büyük nazariyecilerin büyük te kilâtçı oldukları 
pek nadirdir. Keza, bir kuramcının büyüklü ü ilk önce soyut olarak kanunları bilmekten 


ibarettir. Halbuki, te kilâtçı her  eyden önce bir psikolog olmalıdır. Te kilâtçı insanı oldu u 
gibi kabul etmelidir. Bu bakımdan te kilâtçı, insanı bilmek mecburiyetindedir. Te kilâtçı, 
insanın kıymetini az görmemeli, fazla görmekten de kaçınmalıdır. Sarsılmaz bir hayat 
kuvvetine sahip olması icap eden te kilâtçı, bir fikri yaymaya ve o fikri ba arıya ula tıracak 
yolu açmaya kabiliyetli bir insan grubu meydana getirmek zorundadır. Ancak bütün bunları 
yaparken de insan zaafını dikkate almalıdır. 
Büyük bir kuramcıdan büyük bir Führer çıkması ender görülen bir hâdisedir. Bir hareketi 
idare eden bir kimse ço u zaman bir Führer olabilir. Halbuki ilmi bir ruha sahip olan 
kimselerin büyük bir kısmı, bu hakikati makul bir  ey olmasına ra men pek kolay teslim 
etmezler. 
Bu fikri, geni  topluluklara yaymak kabiliyetini ortaya koyan bir hareket, eleba ısı bir 
demogogtan ibaret olsa bile, onun mutlaka bir psikolog olması gereklidir. Böyle bir kimse, 
insanlardan uzak kalarak dü üncelere dalan bir kuramcıdan çok daha iyi bir Füh-rer'dir. 
Çünkü insanları sevk ve idare etme meziyetinin, bir Füh-rer'in liyakat ve kabiliyeti ile 
münasebeti yoktur. 
Mühim olan ideal ve insanlık gayelerim bulmak de ildir. Mühim olan, bu ideal ve gayeleri 
gerçekle tirmektir. E er ikincisi olmazsa, birinci daima ahmakça bir  ey gibi kalmaya 
mahkûmdur. Fevkalâde olan nazari bir telâkki, e er topluluklar Führer tarafından bu fevka-
lâde harekete do ru sevk edilmezlerse gayesiz ve de ersiz kalır. Ancak bir nazariyeci de 
insanlı ın mücadelesi için amaçları tespit etmelidir. Yoksa bir Führer'in bütün deha ve 
kabiliyeti bir i  görmez. 
Demek oluyor ki, nazariyeci, te kilâtçı ve Führer, bir kimsede birle irse bu müthi  bir  ey 
olur. Buna dünyada pek ender rastlanır. Bu birle me büyük adamı vücuda getirir. 
Propagandanın küçük bir toplulu u yava  yava  yeni doktrin ile doldurulabilecek ve ilerde bir 
te kilâtın ilk unsurlarım meydana getirebilecek malzemeyi yeti tirmesi lâzımdır. 
i te bundan dolayı propagandanın gayesi kendi sınırlarını a arak genellikle te kilâtın 
vazifesine tecavüz eder. 
Propagandanın vazifesi taraflar toplamaktır. Te kilâtın vazifesi ise partiye üye kaydetmektir. 
E er bir hareket, bir memleketi ve daha sonra bir dünyayı altüst etmek ve onun yerine yeni bir 
memleket veyahut yeni bir dünya kurmak niyetinde ise ve kendisine bir miktar taraftar 
toplamı sa, bu ilkeden hiçbir zaman ayrılmamalıdır. Taraftarlar ve üyeler, (i te bu iki grupla 
me gul olacak organların isimlerini yukarda verdim.) Bir hareketin taraftarları, o hareketin 
amaçlarını tasvip ve tasdik etti im ifade edenlerdir. Bir partinin üyesi ise partinin getirdi i 
hareket u runda mücadele eden kimsedir. 
Taraftarları, propaganda bulur ve harekete do ru onları çeker. Üye ise te kilât tarafından 
toplanır. Taraftar olmak, yalnız bir fikri pasif  ekilde kabul etme e lüzum gösterir. Üye olmak 
ise, fikrin faal bir  ekilde temsil ve müdafaa edilmesine ihtiyaç gösterir. Meselâ on taraftar 
arasından ancak iki üye çıkabilir. 
Taraftarlık, yalnızca bir tasdik çabasını göstermeyi gerektirir. Üye olmak için, do ru bulunan 
fikri temsil etmek ve yaymak cesareti gösterilmelidir. 
Sadece kabul ve tasdik etme pasif bir harekettir. Bu, tem bel ve korkak olanların i lerine gelir. 
Üye olmak ancak bir kısım kimselere uygun dü er. 
i te bundan dolayı propaganda bütün dikkatim bir fikrin devamlı bir  ekilde taraftar kazandı ı 
hakikati üzerinde toplamalıdır. Daha sonra, te kilât taraftarları arasında yetenekli üyeler 
aramak hususunda çok hassas hareket etmelidir. Bundan dolayı, propaganda, harekete 
geçirdi i kimselerin her birinin, iktidar, kabiliyet ve malûmat sahibi olup olmadıkları, zekâları 
ve karakterleri hakkında kafa patlatma a mecbur de ildir. Öte yandan te kilât bu yeni taraf-
tarlar arasında hareketin ba arısını hakikaten mümkün hale getirebilecek kimseleri büyük itina 
ile seçmek zorundadır. 


Propaganda bir doktrini milletin bütün ki ilerine duyurmaya ve nüfuz ettirmeye çalı ır ve 
görevi budur. Te kilât kendi kadrosuna, yalnız psikolojik sebeplerden dolayı fikrin 
yayılmasına zarar vermeyecek olan kimseleri alır. 
Propaganda, topluluklara bir fikri telkin eder. Amacı, zafer anında toplulukları kendisi için 
hazırlamaktır. Oysa te kilât, taraftarları arasında en azimli ve yetenekli görünen ferdi 
tarafından yöneltilen mücadele ile zafer gününe ula ır. 
Toplulukların bir bölümü üstünde çalı an ve mücadeleyi genel bir  ekilde idare eden 
propaganda ne kadar toplu, kuvvetli ve sa lam olursa bir fikrin zaferi de o kadar kolayla ır. 
Propaganda bir memleketin tamamım bir fikirle doldurdu mu, te kilât bir avuç adamla bütün 
olumlu neticeleri alabilir. 
Propaganda ile te kilât, yani taraftarlarla, üyeler belirli bir halde birbirlerine tekabül edecek 
ekilde bulunurlar. Propaganda ne kadar iyi çalı ırsa gerçek üyeler o kadar sınırlı olabilir. 
Taraftarların sayısı ne kadar çok olursa üyelerin adedi de o kadar azdır. Bunun aksi de 
geçerlidir. Propaganda kusurlu olursa, te kilâta çok i  dü er. E er bir hareketin taraftarları 
zayıf kalmı  ve hâlâ o hareket ba arı vaat ediyorsa, i te o zaman üyelerin sayısı çok olmalıdır. 
Propagandanın ilk vazifesi, te kilât için taraftar temin etmektir. Te kilâtın birinci görevi ise 
propagandanın devamı için adam kazanmaktır. Propagandanın ikinci görevi ise, yeni doktrini 
empoze etmektir. Te kilâtın ikinci görevi de doktrini kesin bir  ekilde zafere kavu turmak için 
mücadele etmektir. 
E er bir devrim sonunda, yeni bir dünya görü ü bütün millete ö retilirse, hatta gerekti inde 
zorla kabul ettirilirse ve hareketi yöneten merkezi te kilât, devletin kilit noktalarını i gal 
etmek için gerekli sayıda insanlardan meydana gelirse, i te o zaman kesin ba arı elde edilir. 
Dünyayı altüst edecek kuvvette olan her harekette, propaganda önce bu hareketin fikrini 
yaymalıdır. Propaganda yeni fikirleri açık bir halde millete takdim etme e çalı malıdır. Böyle 
çalı acak olan bir propagandanın bir "bel kemi e" sahip olmaya ihtiyacı vardır. Bunun için 
doktrin, sa lam bir te kilâta istinat ettirilerek, propagandanın ihtiyacı olan belkemi i meydana 
getirilir. Te kilât, üyelerini propaganda sayesinde hareketi benimsemi  olan taraftarlar arasın-
dan tespit eder. Propaganda ne kadar  iddetli olursa, te kilât da o kadar hızla büyür, öte 
yandan, propagandanın arkasında bulunan te kilât ne kadar kuvvetli olursa, propaganda da o 
kadar iyi ve rahat çalı ır. 
Te kilâtın en büyük vazifesi, hareketin üyelerinin parti içindeki çalı malarını zaafa 
u ratmamasını temindir. Daha sonra te kilât hücum ruhunun bir an dahi sönmesine, 
yenile mesine ve daima kuvvetlenmesine dikkat etmekle mükelleftir. Bundan dolayı, te ki-
lâtın üyelerinin ilâhiyane ço almasına gerek yoktur. Sadece belirli ve sınırlandırılmı  bir 
grubu enerjik ve cüretkâr tutmak kâfidir. Te kilâtı ilelebet artacak ve ço alacak olan bir 
hareket herhangi bir gün, bu gereksiz geli meden dolayı zayıf dü er. 
Büyük te kilât yava  yava  da olsa, kavga kabiliyetini kaybeder. Böylece fikrin yayılmasına 
azimli bir  ekilde ve tecavüz ruhu ile yardımcı olamaz. Bir fikir, inkılâpçı hareketler itibarı ile 
zengin ve olumlu olursa, o fikri yayanların faal olmaları gerekir. Çünkü böyle bir hareket ne 
kadar karı ık olursa, bu hareketten korkak burjuvalar o kadar çekinir ve kaçınırlar. Belki bu 
küçük burjuvalar harekete içlerinden taraftar olurlarsa da hislerini açı a vurmazlar, i te 
bundan dolayı devrimci bir fikrin te kilâtı, kendine üye olarak, yalnızca en faal taraftarlannı 
almalıdır. Tabii bir hatırlatma ile sa lanan bu faaliyette, gerek hareketin ilerde yapılacak 
propagandasının ve gerek fikrin gerçekle tirilmesi için gereken ba arılı bir mücadelenin 
artları saklıdır. 
Bir hareketi tehdit edebilecek en büyük tehlike pek fazla bir ba arı neticesinde üyelerinin 
anormal bir  ekilde artmasıdır. Bu hareket, mücadele etmek zorunda bulundu u zaman âdi, 
korkak ve bencil olan kimseler, o hareketten uzak olurlar. Fakat parti geli ir ve ba arısı gayet 
açık bir  ekilde görülürse, i te o zaman bu kimseler hemen üye olmaya çalı ırlar. Zafere 
ula mı  birçok hareketin kesin ba arılarından ve amaçlarının tamamen sa lanmasından önce, 


birdenbire geri kalmalarının ve parti içinde zaafa dü erek, mücadelelerine ara vermelerinin, 
gev eyip çekilmelerinin tek sebebi budur. Bazen, ilk ba arıların neticesi olarak, partinin 
te kilâtına öyle â-di ve korkak herifler girer ki, bu korkaklar bir zaman sonra ço unlu u 
ellerine geçirerek partinin mücadeleci elemanlarını bozarlar. Bu gibi kimseler partinin 
istikametini kendi menfaatlerinin bulundu u tarafa çevirirler. Hareketi kendi miskin ve tembel 
kahramanlıklarının seviyesine indirirler. Böylece fikrin ilk zaferine yeni bir  ey katmazlar, 
i te o zaman taassup yumu ar, mücadele kuvveti felce u rar. Burjuvaların dedi i gibi parti, 
" arabına su katmı " olur. Bütün bunlardan çıkan netice  udur: Bir hareket devamlılı ını 
sa layabilmek için, zafer kendi lehine neticelenir neticelenmez, sonu gelmeyen kalabalı a 
kapısını kapatmalıdır. Bir hareket ancak bu  ekilde davranırsa, kendini meydana getiren 
çekirde i taze ve sa lam olarak muhafaza edebilir. Hareketi bu çekirdek sevk ve idare 
etmelidir. 
Hareketin ilk büyük fikirlerine dayanarak bir merkezi idare organı kurmak te kilâtın 
vazifesidir. Bu  ekilde çalı ma, partinin fikir ve telkinleri yeni devletin çekirde ini meydana 
getirinceye kadar devam etmelidir. Ancak böyle hareket edilirse, partinin ruhundan çıkmı  
olan devletin esas te kilâtı dahili bir mücadele neticesinde kurulabilir. 
Bütün büyük hareketler, dini veya siyasi mahiyette olabilirler. Fakat zafere ula malarının tek 
sebebi bu ilkelerin bilinmesinden ve kullanılmasından ibarettir. Bu konulara uyulmadıkça, 
hiçbir zaman devamlı basan tasavvur edilemez. Bir partinin propaganda  efi sıfatı ile sadece 
gelecek hareket için bir zemin hazırlamakla kalmadım, te kilâtın yalnız kıymetli kimseleri 
içine alması için de sıkı bir  ekilde çalı tım. O kadar  iddetli ve sert çalı tım ki 
propagandamız korku ve deh et saçtı. Böylece zayıf, korkak ve tereddüt içinde olan kimseler 
sadece taraftar olarak kaldılar. Bunların te kilâtımızın ilk çekirde ine girmelerine engel 
oldum. Sonunda seslerini yükseltmek fırsatını bulamadılar. Belki taraftar olarak kaldılar, ama 
endi e ve sessizlik içinde ya adılar. Bu kimselerin ço u bana gelip, hareketimizle tam bir 
mutabakat içinde olduklarına dair yeminler etmi lerdir. Fakat hiçbir zaman partiye üye 
olamıyorlardı. Kendi kanaatlerine göre hareket pek  iddetli idi ve bundan dolayı birtakım 
tehlikeler seziliyordu. Bu arada namuslu ve sakin olan burjuvalara söz söylemek yersiz olur. 
Çünkü bunlar kalben bizimle beraberdir ve bir kenarda oturmaktadırlar. 
Evet, i te durum böyle idi. 
A ırı devrimci vasıtalara taraftar olmayan bu kimseler o zaman üye sıfatı ile partimize gelmi  
olsalardı, yine kendimizi bir dinsel kurulu  gibi sayabilirdik. Fakat hiçbir zaman genç ve 
kavgadan zevk alan bir hareketin mensupları olamazdık. 
O günlerde propagandamıza verdi im canlı ve mücadeleci  ekil hareketimizin nefret 
uyandıran e ilimini arttırdı ve bunu teminat altına aldı. Keza bir iki ki i hariç, sadece 
hakikaten nefret uyandıran kimseler üye sıfatı ile benimle birlikte çalı maya hazırdılar. 
Bu  ekil yürüttü üm propaganda öyle bir tesir meydana getirdi ki, kısa bir zaman içinde yüz 
binlerce adam bize içlerinden hak veriyorlardı. Belki, dâvamız u runda fedakârlık 
göstermiyor ve mücadelemize katılmıyorlardı ama zaferi kazanmamızı da arzuluyorlardı. 
1921 senesi ortalarına kadar, sadece taraftar toplamaya inhisar eden çalı malarımızın harekete 
de faydası dokunuyordu, i te 1921 yılının yaz ayları sonunda meydana gelen bazı hâdiseler 
bize te kilâtı propagandanın sabırlı ba arısına uydurmanın yerinde olaca ını gösterdi. Bu 
günlerde hayal içinde yüzen bir ırkçı grup, partinin idaresini ele geçirmeye te ebbüs etti. 
Fakat bu entrika çabuk yıkıldı. Neticede genel bir toplantıda üyelerin büyük bir kısmı 
hareketin idaresini topyekûn bana verdi. 
Bu arada yeni bir nizamname de kabul edildi. Bu nizamnameye göre hareketin birinci lideri 
tam bir yetkiye sahip oluyordu. Yeni nizamname idare heyetinin karar verme yetkisini 
kaldırıyor, buna kar ılık yeni bir i  taksimatı sistemi ortaya koyuyordu. 
Böylece 1921 senesinin A ustos ayının ilk günlerinden itibaren hareketin iç te kilâtı için 
çalı tım ve bu sırada asil ruhlu ve seçkin bir grubun yardımından istifade ettim. 


Te kilât bakımından propagandanın neticelerine bir kıymet vermek ve bu kıymetlerden 
istifade edebilmek için de bugüne kadar olan alı kanlıkların hepsini atmak gerekliydi. Bu 
itiyatlar atıldıktan sonra hiçbir parti tarafından kabul edilmemi  birtakım ilkeler koydum. 
1919 ve 1920 senelerinde bizim genç hareketimizin ba ında mevcut üyenin genel meclislerine 
seçilmi  idare heyetleri vardı. Heyet bir ba kan, bir ba kan vekili, iki delege ile birinci ve 
ikinci sekreterlerden te ekkül ediyordu. Ayrıca her te ekküle üyeler, propaganda  efi ve daha 
birçok kimse katılıyordu. 
Bu heyet pek gülünç görülüyordu. Çünkü bizim hareketimizin büyük bir  iddetle aleyhinde 
bulundu u sistemi canlandırıyordu. Partinin bu  ekil heyetlerle idare edilmesi bugünkü vilâyet 
ve devlet idarelerini hatırlatıyordu. Bugün hepimiz bu sistem altında büyük acılar çekiyorduk. 
Hareketin, kabiliyetsiz temsilcileri tarafından ebediyen bozulması ve bir gün asil ve muhterem 
görevini yapmaktan âciz bir duruma dü mesi istenmiyorsa bir de i iklik yapmak mutlaka 
gerekli idi. 
Bir protokole ba lı olan ve kararlarını ço unluk ile alan heyet, bu durumu ile küçük bir 
parlamentoyu andırıyordu. Bu durumda  ahsi de er ve sorumluluk yoktu. Bizim büyük 
devletin temsili meclislerinde hüküm süren aynı manasızlık bu heyetimizde de vardı. 
Bizim heyetimize sekreterler, kasa hesabım tutmak için muhasipler, te kilât mensuplarını 
yeti tirmek için üyeler, propaganda için bir sürü herifler ve daha neler neler için birtakım 
kimseler tayin ediliyordu, i te bu kimseler bir araya gelerek hiçbir mevzuda aynı kafaya sahip 
olmamalarına ra men, bir kararı ço unlukla almaktadırlar. Örne in propaganda i lerini 
gerçekle tirme amacı ile heyete alınan bir kimse mali mevzulara burnunu sokmakta ve bu 
hususta oy kullanmaktadır. Di er taraftan bir muhasebeci te kilâta dair bir i  için oy 
vermektedir. 
E er, sekreterler, delegeler ve di erleri propaganda konusunda oy kullanacaklarsa, o heyete 
neden bir veya birkaç propagandacı tayin edilir? 
i te ben bu saçmalı a boyun e emezdim. Bir müddet sonra, heyetin toplantılarına 
katılmamaya ba ladım. Yalnız propagandaya devam ediyordum. Bu da bana kâfi geliyordu. 
Rasgele bir kabiliyetsiz herifin bana vergi olan bir sahaya burnunu sokmasını daima önlü-
yordum. Bu arada ben de di erlerinin i lerine karı mıyordum. 
Partinin nizamnamesinde yapılan tadilât ve böylece yeni nizamnamenin kabul edilmesi 
sonunda ba kanlı a getirilmem ile kurdu um otorite ve bu otoriteye dayanan hukuk, bütün bu 
saçmalıkları ortadan kaldırdı. Heyetin karartan yerine, benim sorumlulu um ilkesi ittifakla 
kabul olundu. 
Birinci ba kan hareketin tamamen sevk ve idare edilmesi hususlarından sorumludur. Birinci 
ba kan kendi idaresi altında bulunan heyetin bütün kuvvetlerini, yapılacak her türlü i  için 
lüzumlu olan çalı ma arkada larım kendi seçer. Bu seçilmeye lâyık olan kimseler, itiraz kabul 
etmez bir  ekilde sorumlu oldukları vazifelerden mesuldürler. Bunların hepsi, birinci ba kana 
ba lıdırlar. 
Mutlak bir sorumluluk zorunlulu u hareketimize, hattâ partinin sevk ve idaresi meselesine 
yava  yava  bir açıklık kazandırdı. Bu prensibin küçük yerlerde kabul edilmesi biraz uzun 
sürdü. Korku ile dolu kalpler ve yeteneksiz olanlar böyle bir  eyi hiçbir zaman arzulamazlar. 
Bu gibi kimselerin nazarında bir te ebbüsün tek bir sorumlusu olması ho  bir  ey de ildir. Her 
önemli karar için bir heyetin ço unlu u bu gibi herifleri sorumluluktan kurtarır. Böylece ken-
dilerini daha hür ve daha rahat hissederler. 
i te böyle bir alı kanlı a kar ı vaziyet almak gere im duydum. Mesuliyet korkusuna boyun 
e meyecek bir Führer lâzımdı. Parlâmento budaklıkları ile mücadele etmek isteyen bir 
hareket kendi bünyesinde parlamenter bir sistemi andıran idare tarzım de i tirmelidir. Ancak 
böyle bir temel üzerinde yapılan mücadele zafere ula ır. 
Bugün Almanya'yı idare eden meclisin durumunu görüp de bu neticeyi çıkarmayan kafalar 
sadece acınır. 


Ço unlu un hâkimiyeti zamanında, Führer'in tefekkürü ve sorumlulu u ilkesine sıkı bir 
ekilde istinat ettirilen bir hareket, bugüne kadar Almanya'yı sömüren mevcut vaziyeti kati bir 
ekilde yere serecek ve böylece Führer idaresi muvaffak olacaktır. 
Bu fikir, hareketin içinde yeni bir te kilât meydana getirilmesini gerektirdi. Hareketin mantık 
ve akla dayanan geli mesi, iktisadi faaliyetlerle, genel ve siyasi sevk ve idareyi de 
birbirlerinden açık bir  ekilde ayırma meselesini ortaya koydu. 
Sorumluluk dü üncesi, ilke itibariyle partinin genel faaliyetine de dahil oldu. Böylece iktisadi 
meseleler her türlü siyasi nüfuz ve tesirlerden kurtarılıyordu. Bunun neticesi partinin 
hareketlerini daha tesirli bir hale getirdi. 
Ben partiye girdi im zaman partide tam altı ki i vardı. Bu sırada partinin sabit bir idare 
merkezi olmadı ı gibi, ne bir memuru, ne bir nizamnamesi vardı. Hattâ partinin mührü ve 
matbu kâ ıtları dahi yoktu. 
Altı ki ilik heyetin merkezi Herren Gasse'de bir lokanta idi. Daha sonra merkez Am 
Gasteig'de bir kahveye ta ındı. Bunun böyle devam etmesi imkânsızdı. Münih'te birçok otel 
ve lokantayı dola tım. Tal Caddesi'nde Sternecker Birahanesi'nde üstü kemerli bir küçük 
salon vardı. Bu salon bir vakitler Bavyera'da imparatorluk mü avirlerine meyhane hizmeti 
görmü tü. Salon karanlık ve kasvetli i-di. i te bundan dolayı eski i ine ne kadar uygun 
dü üyorsa, bugün yeni i ine o kadar ters geliyordu. Tek penceresi dar bir soka a açıldı ı için, 
yazın en uzun ve en aydınlık günlerinde dahi salon lo tu. Fakat burası bizim ilk merkezimiz 
oldu. Kirası 50 markı geçmedi i için bize çok uygun geliyordu. Duvarlarında mü avirler 
zamanından kalma tahta rafların kaldırılmasını bile isteyemezdik. Bu yeni merkez bir bürodan 
ziyade bir mezara benziyordu. Fakat ba ımsız ve sabit bir merkezimiz olması büyük bir 
geli me idi. 
Bir müddet sonra elektrik ve telefon aldık. Daha sonra ödünç bulunan bir masa ile birkaç 
sandalye salonu süsledi. Bundan sonra bir dolap bulduk. Otel sahibine ait olan iki büfede de 
bro ür ve ilânlarımızı muhafaza ediyorduk. 
O zamanlar, haftada bir toplanıyorduk. Bu  ekilde devam etmeye imkân yoktu. Ücreti parti 
tarafından ödenen bir memura gereksinim vardı. Fakat ücret ödemek o zaman pek zordu. 
Partinin üyesi azdı. Bunlardan toplanan pek az bir para ile bir memur tutmak büyük hüner 
isteyen bir i ti. Çok uzun süren aramalardan sonra partiye bir sekreter bulduk. Bu ilk sekreter 
askerdi ve benim eski arkada ımdı. Adı Schüssler idi. Önce her gün saat 18-20 arası yeni 
merkezimize geldi. Daha sonra saat 17'den itibaren gelmeye ba ladı. Bir süre sonra ö leden 
sonraları vazifesine devam etti. Nihayet bütün vaktini bize verdi. Sabahtan geç saatlere kadar 
yeni merkezimizde çalı ıyordu. Schüssler mert ve namuslu oldu u kadar gayretli ve 
çalı kandı. Hiçbir vazifeden kaçınmıyordu. Genç harekete sadıkane bir  ekilde ba lanmı tı. 
Schüssler kendi malı olan Adler yazı makinesini de beraberinde getiriyordu. Nasyonal 
Sosyalist Hareketin hizmetinde kullanılan ilk makine Schüssler'in daktilosu oldu. Daha sonra 
aidatlardan artırılan para ile bu daktiloyu Schüssler'den satın aldık. 
Üyelerin  ahsi hüviyet ve dosyalarını çalınmaktan muhafaza etmek için kasaya ihtiyacımız 
vardı. 
Aradan bir buçuk sene geçti. Artık kanuni merkezimiz bile küçük geliyordu. Bundan dolayı 
Comelius caddesinde yeni bir binaya ta ındık. Bu yeni bina da otel idi. Fakat burada üç 
odamız ve bir de gi esi olan salonumuz vardı. Bu bizim için o vakitler lükstü. Burada 1923 
senesinin Kasım ayına kadar kaldık.  
 
BÖLÜM 24 
1920 senesinin son günlerine do ru Völkischer Beobachter satın alındı. Irkçı amaçların 
savunucusu olan gazete derhal Nasyonal Sosyalist Hareketin yayın organı haline getirildi, ilk 
önceleri haftada iki gün yayınlanıyordu. 1923 senesinden itibaren her gün çıkmaya ba ladı. 
Nihayet aynı senenin sonunda büyük boy olarak yayınlandı. 


Gazetecilik sahasında tamamen acemi idim. O günlerde çıraklık yaptım ve bu i  için türlü 
fedakârlı a katlandım. 
Ortada bir gerçek vardı ve bu insanı çok dü ündürüyordu. 
Büyük Yahudi basınının kar ısında bir tek ırkçı gazete bulunu yordu. Yaptı ım tahkikat 
sonunda, bunun sebebini ırkçı te ebbüsler için pek az ticari oldu unu gördüm. 
Gazeteler hissiyat ile idare ediliyordu. Bu ise tamamen yan lı  bir  eydi. Milletine faydalı 
hizmetler ifa etmeden sadece hissiyatla hareket eden bir kimse, âdi hisleri ile toplulukların 
düzenini bozuyordu. 
Gazetemiz, isminin ifade etti i gibi daha ziyade ırkçı mües seselere has olan kusur ve zaafları 
ile ırkçıların yayın organı idi içeri i çok zayıftı. Gazeteciler, ırkçı gazetelerin sadece ırkçılar 
dan yardım görece ine inanıyordu. Halbuki di er gazeteler iÜ rekabete giri erek kendimize 
bir yol açmalıydık, i in ticari ak saklıklarını vatansever kimselerin yardımları ile örtmeye çalı  
mak çok hatalı idi. Bu feci durumu tespit eder etmez, müdahale de bulundum. Aynı zamanda 
ans bana elini uzattı. Hareketimize sadece gazetenin ticari  efi olarak de il aynı zamanda 
partinin de ticari  efi sıfatı ile hizmet edecek olan adamı tespit ettim. Sene 1914tü. Partinin 
bugünkü ticari  efi yani Max Amann, sava ta benim amirim idi. Dört sene süren sava  
boyunca mesai arkada larımın ehliyet, kabiliyet ve çalı kanlıklarını, titiz ve temiz vicdanlarını 
yakından tetkik etmi tim. 
1921 senesinin sonbaharına do ru, hareket bir buhran geçirdi. Partide çalı an memurlardan bir 
kısmı beni memnun etmiyordu, i te tam bu sırada eski askerlik arkada ıma kavu tum. Tesadüf 
Max Amann'ı yanıma getirdi. Ona hareketimizin ticari  efi olmasını teklif ettim. O vakitler 
gelece i parlak olan bir mevkide bulunan Max Amann uzun bir tereddüt geçirdikten sonra 
teklifimi kabul etti. Ancak teklifimi  öyle kabul ettirmi tim: "Bütün kurullara kar ı  ef ve 
münhasıran tek bir ba kana kar ı sorumlu." Kültürlü olan bu  ahıs partiyi nizama soktu. Max 
A-mann'ın ortaya koydu u yeniliklere partinin di er  ubelerinde ula ılamadı. 
Yüksek bir de erin, kin ve intikam uyandırmasına hayatta sık sık rastlanır. Bu i lerimizde de 
böyle bir  eyi beklemek ve sonucuna katlanmak gerekiyordu. 
1922 yılından itibaren, hareketin ticari te ekkülü ve asıl te kilâtı için kati ve sert müzakereler 
yapıldı. Harekete dahil olan bütün üyeler hakkında dosyalar mevcuttu. Artık hareketimize 
mali kaynaklar da temin edilmi ti. Günlük masraflar, günlük gelirlerle kar ılanacaktı. 
Ola anüstü gelirler, ola anüstü masraflara tahsis edilecekti. Bütün zorluklara ra men hareket 
hemen hemen borç yapmadı denebilir. Hattâ parasını düzenli bir biçimde ço alttı. Özel bir 
i te oldu u gibi çalı ılıyordu. Çalı tırılan memurlar, mesaileri ile sivrileceklerdi. Bunlar, 
taraftarlık unvanından istifade etmeyeceklerdi. Her Nasyonal Sosyalistin  ahsi  öhreti, önce 
gösterdi i çalı kanlı ı ve kendisine verilen vazifeyi yapmak hususundaki kabiliyetiyle 
kökle ecekti. Verilen vazifeyi ifa etmeyen kimse haksız bir  öhrete sahip olamayacaktı. 
Partimizin yeni ticari  efi, partinin i lerinin taraftar ve üyeler için bir geçim kayna ı 
olmadı ını açıkça ifade etti. Bugün, bizim idari sistemimizdeki partilere özgü ahlâksızlıklarla 
mücadele eden genç hareketimiz, kendi bünyesinde herhangi bir rezalet ve ahlâksızlı a 
müsaade edemezdi. Gazetenin idaresinde, Bavyera Halk Partisi'ne mensup olan bazı 
memurlar vardı ve mesaileri sırasında istisnai bir meziyet ve yetenek gösteriyorlardı. Biz, 
herkesin gerçek mesaisini gayet samimi ve do ru olarak kabul ettik. Bu  ekil davranı ımız 
memurların kalplerini fethetmemize sebep oldu. i te kalpleri fethedilen bu kimseler, daha 
sonra en iyi Nasyonal Sosyalist oldular. Bunlar aynı zamanda yeni hareketin çalı malarına da 
bizzat i tirak ettiler. 
Bu arada partinin bir üyesi, ayni kabiliyete sahip, fakat partiye mensup olmayan bir kimseye 
pek tabii olarak tercih ediliyordu. Fakat hiçbir kimse partili oldu u için herhangi bir i e 
alınmıyordu. 
Yeni ticari  efin getirdi i bu yenilik biraz direnç gördü ise de, ba arıya ula tı ve daha sonra bu 
ba arı hareketimize olumlu etkiler yaptı. 


i te bu sayede uzun enflâsyon devresinde gazeteler yayınlarım tatil ederlerken, hareketin ticari 
yönetimi ayakta kaldı ve bütün görevlerini yerine getirdi i gibi, Völkischer Beobachter hızla 
geli ti. Yayın organımız, günlerde büyük gazeteler arasında yer alıyordu. 
1921 senesi benim için önemli bir sene oldu. Çünkü bu sıralarda, lider sıfatı ile ayrıntıya ait 
ele tirilere ve partinin faaliyetlerinden dolayı herhangi bir kimsenin müdahalesine meydan 
vermedim, i te bu çok mühimdi. Keza iktidarda bulunmayanlar geveze olurlar ve devamlı bir 
ekilde müdahalelere kalkarak her i i anlamak ve ö renmek isterler. Bu  ekil davranmakla 
arkalarında büyük bir karga alık bırakırlar, i te böyle bir ortamda i  yapabilmek için gerçek-
ten yetenekli kafalara sahip olabilmek mümkün de ildir. 
Bu gibi kimselerin ço u çekilip gitti. Bir kısmı da gayet mütevazı bir  ekilde uzakla tı. Bir 
nevi ele tiri hastalı ına tutulmu  olan kimseler vardır. Bunların maksatları bir heyet te kil 
etmektir. Bu heyet kontrol maksadı ile yetkisiz oldu u birçok i e burnunu sokar. Böyle 
hareket etmek Nasyonal Sosyalistçi bir i  olmaz. Ben bu gibi kimselerin müdahalelerine kar ı, 
partinin intizamlı ve mesul organlarını korudum. Bir i e yaramayan ve herhangi bir i i 
beceremeyen bu heyetleri zararsız hale getirmek için, bunlara bir i  bulmak yetiyordu, i te bu 
sayede, bizim heyetimizin nasıl gürültü çıkarmadan sessizce da ıldı ını ve ani olarak tekrar 
bulunması ve toplanması imkânsız hale geldi ini görmek pek gülünecek bir olay oldu. Bu 
olay bana, bizim heyetimize benzeyen di er bir kurulu u, Reichstag'ı hatırlattı. E er 
Reichstag'daküere de nutuk imalinde bulunacakları yerde, ellerine bir i  tutu turulsaydı, bu 
bol keseden atıp tutan kimseler, ki isel sorumluluklarının gerektirdi i i leri görecekleri için, 
gürültü çıkarmadan çabucak ortadan kaybolacaklardı. 
Ben  una inandım ki, namuslu bir idareci buluncaya kadar aramaktan bıkılmamalıdır. Bu 
namuslu idarecilere hareket ve faaliyetlerinde tam bir hürriyet ve serbesti, maiyetleri üzerinde 
de kayıtsız  artsız bir otorite vermelidir. Bu kimseler yalnız üstlerine kar ı mesul olmalıdırlar. 
Tam bir ehliyet ve liyakate sahip olmayan bir kimse, astına kar ı otorite sa layamaz. 
iki sene içinde beri zafere ula tım. Fikirlerim kabul edildi. Çalı malarımın kesin ba arısını 9 
Kasım 1923 günü gözlerimle gördüm. Dört sene önce partiye girdi im vakit partinin bir 
mührü dahi yoktu. 
9 Kasım 1923 günü parti feshedilip, mallarına el konunca bütün e ya ve gazetenin de erinin 
yüz yetmi  altın markı geçti i görüldü.  
 
BÖLÜM 25 
Hareketin büyük bir hızla büyümesi, bizi 1922 yılı içinde, bugün bile kesinlikle halledilmemi  
bir dâva hakkında bir karar almaya zorladı. Hareketin, toplulukların kalbini ve fikrini 
kazanabilmesi için çabuk ve kolaylıkla tatbik edilecek usulleri tetkik ettik. Yaptı ımız bu 
te ebbüslerde, i çinin sadece mesleki ve ekonomik alandaki müttefiklerinin, bizden daha 
ba ka dü ünen çe itli siyasal fikirlere sahip kimselerden ibaret bulunmasıyla tamamen bizim 
adamımız olamayacakları yolundaki itirazlarla devamlı bir  ekilde kar ıla ıyorduk. Bu itiraz 
oldukça ciddi idi. Bir sanat sahibi olan i çinin, bir sendikanın üyesi olmadan ya aması 
imkânsızdı. Bu kadro içinde o-nun ancak sanat kıymeti korunuyor, esnaflı ı da ancak sendika 
yoluyla bir nevi devam garantisi elde edebiliyordu, i çilerin ço unlu u kooperatif aleyhinde 
ücretler için direnmi ler ve i çiye kısmi bir gelir temin eden ücret tarifesiyle susturulmu lardı. 
üphesiz ki bu direnmeler, bütün i çiler için fayda temin etti. Özellikle, namuslu bir adamın, 
mücadele haricinde kalmı  olmasına kar ılık sendikaların  iddetli mücadeleleri neticesinde 
elde edilmi  ücreti cebine attı ı vakit, vicdanında bir endi e do uyordu. Normal burjuva 
i leriyle bu mesele pek zor hallolunabilirdi. Bu i ler, meselenin gerek ahlâki ve gerekse maddi 
safhasına katiyen nüfuz edemezdi. Burjuva kendi iktisadi faydalarını ön plâna aldı ı için, i çi 
kuvvetlerinin tamamının bir te kilâta sahip olmasına kar ıydı. Sırf bu sebeplerden dolayı, 
burjuvalardan ço u hür bir fikir ve kanaate eri ebilmekte zorluk çekiyordu. Bu dâvada hiç ilgi 
ve faydaları olmayan, a açları görmediklerini ileri sürerek ormanı görmemek iste ine 


yenilmeyecek olan üçüncü  ahıslara ba vurmak zorunluydu. Onlar, iyi niyetleri sayesinde, 
bizim bugünkü ve gelecekteki hayatımıza ba lı bir dâvayı kolaylıkla idrak edebileceklerdir. 
Sendikaların gayesi, lüzumu ve özü etrafında, kitabımın ilk bölümünde açıklamalar 
yapmı tım. 
Devlet, gerek koruma tedbirleri aracılı ıyla (ki genellikle sonuçsuz kalır) ve gerek yeni bir 
toplu e itim ile, i çinin i verene kar ı durumunda bir de i iklik meydana getirmedikçe, i çi 
için iktisadi toplulu un üyesi olması dolayısıyla, e it hakkım ileri sürüp çıkarlarını 
savunmaktan ba ka yapaca ı bir husus kalmayacaktır. Bu birlik ruhuyla tamamen muvaffak 
olunur ve vatanda ların, mü terek hayatlarım tehlikeye koyabilecek birçok sosyal haksızlıklar 
tamir edilir. Kaldı ki, ben bütün beyanatlarımda daha da ileri gidiyordum. Yani toplum 
vazifeleri duygusuna zerre kadar malik olmayan, hattâ sadece bir insaniyet hissi bile 
beslemeyen patronlara esir insanlar bulundukça, i çinin bu hakkının tabii telâkki edilmesini 
korumak i-cap etti inde, dayanı manın korparatif temel üzerinde i çilerin bir grupmam  eklini 
alması gerekece i sonucuna varıyordum. 
1922 senesinde genel dü üncemde hiçbir nokta de i mi  olmuyordu. Fakat aydınlık ve açık 
bir ilke hâlâ bulunmamı tı. Yalnız kazanılmı  bilgiden dolayı bir memnuniyet göstermek 
yara mazdı. Onlardan uygulama alanında da sonuçlar çıkarmak gerekirdi. 
A a ıdaki davalara açıklık kazandırmak pek lüzumluydu: 
1) Sendikalar gerekli midir? 
2) Nazi partisi kendisinin kooperatif oldu unu mu ilân etmeli, yoksa üyelerim herhangi bir 
sendika kadrosuna kan tırmamalı mıdır? 
3) Sadece Nazi bir sendikanın vasıfları neler olmalıdır? Böyle bir sendika oldu u takdirde 
maksadı ve i i neler olacaktır? 
4) Bu husus uygulama alanına nasıl konacaktır? 
Birinci soruya gere i kadar cevap vermi  oldu umu zannederim. Durumun bugünkü 
görünü üne bakılırsa, fikrimce, sendikalardan vazgeçilemez. Tam tersine onlar milletin 
ekonomik hayatının en lüzumlu kurulu ları arasında bulunmaktadırlar. Önemleri yalnız 
toplumsal mahiyette de il, milli mahiyettedir. 
Kaldı ki, halk kütlelerinin hayati ihtiyaçlarının kar ılandı ını gören ve bununla beraber 
sa lam ve dürüst bir sendika te kilâtı sayesinde bir çe it terbiye ve disiplin alan bir millet, bu 
sebepten dolayı hayat kavgasında genel bir kar ı koyma kuvvetinin, fevkalâde bir  ekilde 
arttı ını da görür. 
Sendikalar -her  eyden önce- ticaret odalarının, istikbaldeki ekonomik parlamentoların kö e 
ta ı sıfatları ile gereklidirler. 
Böylece ikinci sorunun çözümü de aynı biçimde kolayla ır. E er mühim olan kooperatif ise, 
Nazili in bu konuda yalnız kuramsal de il tatbiki bir  ekilde de bir yer alması lüzumludur. 
Fakat, nasıl olmalıdır? i te bu sorunun cevabı oldukça zordur. 
Nazi hareketi  u fikre inanmalıdır. Hareketin gayesi ırkçı Nazi devletini kurmaktan ibarettir. 
Böyle bir devletin gelecekteki bütün kurulu larının aksiyonu bizzat kökten "geli me" bulmayı 
icap ettirir. Evvelce yeti mi  birtakım "yedek insan" hazinesine sahip olmak lüzumu vardır. 
Hiçten veya sadece kamu kuvvetinden hareketle, birdenbire muayyen bir te kilât meydana 
getirilece ine inanmak büyük bir hata olur. Mekanik bir surette meydana getirilmesi pek 
çabuk kabil olan ve dı  görünü ten çok daha önemli bulunan ruh,  ekle daima canlılık 
vermelidir. Toplumsal bir vaziyete bir Führer ilkeleri, zorla empoze edilebilir. Ancak bu 
ilkelerin, gerçekten diri olmaları ve en küçük ayrıntıya varıncaya kadar a ır a ır meydana 
gelmeleriyle kabildir. Bunlar yıllar boyunca seçilmi  ve hayatın acı gerçeklerinden kuvvet ve 
metanet kazanmı  ve bu  ekilde Führer'in dü üncelerim fiile çıkarmaya kabiliyetli hale gelmi  
bir insan malzemesi üzerine kurulmalıdır. 
Demek ki bir güç kesesinden yeni bir devletin anayasası için pek ani olarak taslaklar 
çıkarılabilece ine ve bu taslakların yukarıdan gelme emredici bir sesle kabul ettirilebilece ine 


ihtimal verilmemelidir. Bunu tecrübe etmek mümkündür. Yalnız sonuç, muhakkak ki sürekli 
olmayacaktır. Çünkü ço u zaman bu, ölü do mu  bir çocuktan farksız olacaktır, i te bu husus 
Alman milletine, We-imar anayasası ile beraber, son elli yıl içinde ya anan olaylar ile hiçbir 
ili i i bulunmayan yeni bir bayrak arma an etmek giri imini hazırlamaktadır. 
i te bunun için Nazi devleti bu yoldaki tecrübelerden sakınmalıdır. Devlet çoktan beri mevcut 
olan iç te kilâtı ile geli ebilir. Bu te kilâtın özü itibariyle, sonunda canlı bir Nasyonal 
Sosyalist devlet yaratabilmek için Nasyonal Sosyalizmin canlı ruhunda hayat bulmu  olması 
gerekir. Yukarıda önemine de indi im gibi, yavru verecek hücreleri çe itli meslek 
temsillerinin yönetim odalarına ve daha do ru bir deyimle her  eyden önce korporasyona 
dayanmalıdırlar. E er bu sonraki mesleki temsil ve merkezi ekonomik parlamentonun bize bir 
Nazi müessesesi tarafından sunulması gerekirse, bu önemli hücrelerin bir Nazi duygusallı ını 
ve dü üncesini ta ımaları da gerekir. Bir hareketin kurucuları devletin içine alınmalıdır. Ama 
devlet, birden ve sonraki bir tılsım etkisi ile kendini kapsayan te kilâtları, e er bu te kilâtların 
hayattan yoksun birer eser durumunda kalmalarını istemiyorsa, hiçten yaratamaz. 
i te bu görü le Nazi hareketi kendisine ait korporatifin gereklili ini kabul etmelidir.  u 
dü ünce de bunu emretmektedir: Gerek i verenlere, gerek i çilere bir halk toplulu unun ortak 
kadrosu içinde kar ılıklı bir çalı ma birli i yönünde verilecek gerçek bir Nazi e itimi, 
kuramsal ö retilerin, te viklerin ve devletlerin sonucu olamaz. O her günkü hayatın 
kavgasından do ar. Hareket, özel ve büyük ekonomik toplulukları o ruha göre ve onunla 
birlikte e itmeli ve birbirlerine yakla tırmalıdır, i te böylesine ileri bir çalı ma ortaya 
konulamazsa gelece in ve gerçek bir halk toplulu unun yeniden canlanması, yalnızca bir dü  
olarak kalır. Yalnız hareketin mücadelelerinin hedefi olan büyük ülkü, gelecekte yeni durumu 
sırf cepheden ibaret kalmayarak sa lam hükümler üzerine dayandırmı  biçimde gösterecek 
olan o genel yöntemi yava  yava  olu turacaktır. Bunun için hareket, korparatif dü ünceye 
yalnız böyle bir niteli e sahip olarak, kendini sunmakla kalmamalıdır. Hareket ayrıca 
eylemsel görünümleri için, Nazi devleti dü üncesi ile üyelerden ve taraftarlardan olu an 
küçük bir toplulukla, gerekli e itimi de vermelidir. 
imdi üçüncü soruya cevap vermek gerekiyor. 
Nazi korporasyona bir sınıf kavgası organı de ildir, bir mesleki temsil organıdır. Nazi devleti 
hiçbir "sınıfı tanımaz ve kabul etmez. Fakat, yalnız siyasal bakımdan tamamen e it hukuk ile 
ve aynı genel görevlerle burjuvaları tanır. Burjuvalarla beraber devletin "res-sortissant'ları 
bulunur ki, bunlar, siyasi bakımdan hiçbir hukuka kesinlikle sahip de illerdir. 
Nazi manasıyla korporasyonun vazifesi, bazı adamlan grupmanları sayesinde kendilerini a ır 
a ır sınıf haline getirmelerini ve sonra toplumun içinde benzer surette te ekkül ettirilmi  di er 
kurulu larla çatı maya giri melerini sa lamak de ildir. Esasen, bizim bu vazifeyi 
korporasyona vermememiz icap eder. Ancak korporasyon Marksçı çatı manın ve 
mücadelenin oyunca ı oldu u zaman kendisine böyle bir sorumluluk verilir. 
Gerçekten korporasyon "sınıf mücadelesi" ile aynı mânaya gelmez. Onu kendi sınıf 
mücadelesi için bir vasıta yapan Marksizm'dir. Hür ve ba ımsız olan milli devletlerin iktisadi 
temellerini felce u ratmak milli sanayi ve ticaretlerini yok etmek için ve hür milletleri, bu 
sayede devletlerin üstünde ve dünya çapında olan Yahudi maliyesinin emrine ba lı bir esaret 
altına almak için enternasyonal Yahudi âleminin kullandı ı silâhı Marksistler yaratmı tır. 
Nazi korporasyonunun, bu sebepten dolayı milli iktisadi hayata i tirak eden belirti grupların 
te kilâtlı olarak toplanmaları sayesinde milli ekonominin güvenini arttırması, milli halk 
bünyesi üzerinde her türlü tahripkâr engelleri savarak, kuvvetini ço altması gereklidir. Amaç 
birtakım engellerin devlete zarar vermelerine ve ekonomi için bir felâket te kil etmelerine 
fırsat bırakmamaktır. 
Grev meselesine gelince, bu Nazi korporasyonu için, milli üretimin bir tahribi ve sekteye 
u ratılması vasıtası de ildir. Antisosyal yapısı dolayısıyla halk topluluklarının ekonomik 
ilerlemelerini önleyen bütün engellere kar ı mücadele sayesinde milli üretimi ço altmak ve 


devam ettirmek vasıtasıdır. Çünkü her ferdin faaliyet meydanı iktisadi tatbikatta aldı ı içtimai 
ve hukuki vaziyet ile daima irtibatlıdır. Bu tatbikat kar ısında takip etti i yol bu vaziyetin 
tetkikinden anla ılır. 
Nazi i çisi milli iktisadi refahın; kendi maddi saadetinin teminatı mânasına geldi ini 
anlamalıdır. 
Ve yine Nazi patron  unu bilmelidir ki, i çilerinin saadeti ve tatmin olması kendi iktisadi 
refah ve saadetinin meydana gelmesinin ve geli mesinin ba ta gelen ilk büyük  artıdır. 
Nazi i çiler ve i verenler halk topluluklarının delegeleridir. Eylem ve davranı larında onlara 
büyük ölçüde verilen ki isel özgürlük, onların uygulama yeteneklerinin geli mesine sebep 
olur. En ustasını, en yeteneklisini ve en çalı kanını daha da ilerletmek için gereken do al 
ayıklamaya engel olunmamalıdır. 
Bu sebepten dolayı, Nazi korporasyonu için grev, ancak ırkçı Nazi devleti mevcut 
bulunmadı ı bir sırada istifade edilmesine mecburiyet olan bir vasıtadır. Hakikatte ırkçı Nazi 
devlet, patronlardan ve proletaryadan te ekkül etmi  daima topluluklara zarar vermek 
neticesini gösteren korkulu ve  üpheli kavgası yerine, herkese hak ve hukuka hürmeti telkin 
etmek vazifesini üzerine almı tır. Ticaret odalarına dü en vazife milli iktisadi faaliyeti devam 
ettirmek ve bunun noksan ve kusurlarını ortadan kaldırmaktır. Bugün milyonlarca insanı 
çatı maya zorlayan hatta sava a sürükleyen  eye artık sanayi odalarında ve iktisadi 
parlamentoda çözüm çaresi bulunmalıdır, i verenler ve i çiler ücret mücadelesi içinde 
birbirleriyle artık u ra mamalıdırlar. Zira her iki topluluk da davalarını toplulu un ve devletin 
iyili i u runda mü terek olarak halletmelidirler. Devlet dü üncesi her  eyin üstünde alev ve 
kıvılcım saçan harflerle yükselmeli ve parlamalıdır. Tüm her  eyde oldu u gibi, bunda da en 
ba ta partiden önce vatan geldi i ilkesi egemen olmalıdır. 
Nazi korporasyonunun görevi, a a ıdaki amacı gerçekle tirebilecek biçimde e itim 
vermekten ibarettir: 
Milletimizin ve devletimizin güvenli inin süreklili i hususunda her  ey ortak olarak 
çalı malıdır. Bu da her ki inin do u tan sahip olup, toplum tarafından geli tirilen yetenek ve 
kuvvetine ba lı olarak ortaya çıkacaktır. 
Böyle korporasyonları nasıl gerçekle tirebilece imiz  eklindeki dördüncü soruya cevap 
vermek, eskiden son derece güç görünüyordu. 
Yeni bir arsa üzerinde temel atmak kolaydır. Daha önce temel atılmı  bir arsada temel 
yapmak ise güçtür, i inde uzmanla mı  bir ma azanın bulunmadı ı bir yerde yeni bir ma aza 
açılabilir. Ama benzer bir kurulu  mevcut ise, bu i  daha güç olur. Ayrıca durum ve  artlar 
yalnız bir ma azanın ya ayabilmesine uygun olan yerlerde ise bu i  çok daha güç meydana 
getirilebilir. Çünkü böyle bir yerde kurucular yalnız yeni ma azalarını mü terilere kabul 
ettirmekle kalamazlar, ya ayabilmek için o güne kadar o yerde ya amı  olan ma azayı da yok 
etmek sorunu ile kar ıla ırlar. 
Bir Nazi korporasyonu, öteki korporasy onların yanı sıra anlamsızdır. Çünkü bir korporasy 
onda, benzer ya da dü man olmayan öteki kurulu lara kar ı bir ho görü beslemek 
dü ünülemez. Bu, dünyada genel ve genel oldu u kadar yaradılı tan var olan bir görevdir. 
Korporasyonlar kendi ki iliklerim savunmak ve güçlendirmek zorundadırlar. Böyle bir e ilim 
oldu una göre hiçbir anla ma yapılamaz, i te yalnız kesin ve ki ili ine özgü bir hakkı koruma 
görevi vardır. 
Bu durumda, sonuca varmanın iki yolu vardır: 
A) Önceden bir korporasyon kurmak ve sonra yava  yava  enternasyonal Markçı 
korporasyonlara kar ı sava maya koyulmak. 
B) Veya tam tersine olarak mevcut Markçı korporasyonlara sokulmak ve bu kurulu ları bizim 
esas gayemizin hedefine çevirmek için bunları yeni ruhla doldurmaya, takviyeye çalı mak. 
Birinci yol uygun ve kolay olmayacak kadar güç ve imkansızdı. Kar ıla tı ımız zorlukların en 
ba ında mali vaziyet geliyordu. Çünkü o zamanlar mali olanaklarımız çok azdı. Buna paralel 


olarak gelir kaynaklarımız ise sınırlı idi. Korkunç bir surette geli en enflasyon yava  yava  
vaziyeti daha da kötüle tiriyordu. O yıllarda korporasyonun üyeleri için elle tutulabilecek 
kadar maddi bir yardımdan bahis olunması imkân dahilinde de ildi.  çilerin bir korporasyon 
için aidat vermelerine böylece hiçbir sebep kalmamı tı. Hattâ Marksizm'e taraftar olanlar 
dahi, Rurh'da M. Çuno'nun cepleri milyonlara kavu uncaya kadar, takatsiz ve bitkin bir 
duruma dü mü lerdi. Bu milli Reich  ansölyesi Marksçı korporasyonların kurtarıcısı kabul 
edilmelidir. 
Biz o zamanlar bu çe it olu umlara güvenemezdik. Hiç kimse için parasal sıkıntısına bir yarar 
sa lamayan bir korporasyona girmek pek çekici bir  ey de ildi. 
Di er taraftan, böyle yeni bir kurulu un ve te kilâtın az çok entelektüel olan fırsat kollayıcılar 
için ufacık bir peynir parçası bile yaratmamı  oldu unu mutlak surette söylemek isterim. 
Özellikle, ki i sorumlulu u bunda çok önemli bir rol oynuyordu. Bu güçlü i in çözümünü 
kendine verebilece im bir adamım bile yoktu. O vakitler sınıf kavgası kurulu unun yerine 
Nazi kor poratif dü üncesinin ba arısına yardım için Marksist korporasy onları gerçekten yok 
edecek bir kimse, milletimizin büyük adamları ara sına girecek ve heykelinin gelecekteki 
nesiller için Raüsbonne Wal holl'unda dikilmesi icap edecekti. 
Fakat böyle bir kaide üzerine dikilmeye lâyık hiçbir kafa tanı madım. Enternasyonal 
korporasyonlarda orta halli kafalardan fazla bir  ey bulunmadı ı yolunda bize kar ılıkta 
bulunmak oldukça yanlı  olur. Bu söz hakikatte hiçbir olumlu mâna ifade edemez. Çünkü o 
korporasyonlar kuruldukları vakit, bu zor bir i  de ildi. Bugün Nazi hareketinin çoktan beri 
azametli bir temel üzerinde mevcut olan ve en ufak ayrıntısına varıncaya kadar her yönüyle 
tamam olan korkunç bir te kilâttır. Saldıran, galip gelmek niyetinde ise, daima savunandan 
daha dahiyane davranması gerekir. Korporatif Marksist kale, bugün sıradan ki iler tarafından 
idare olunabilir. 
Bu kaleler yalnız üstün bir insanın ola anüstü enerjisi dahiyane kabiliyeti sayesinde hücum 
yoluyla zapt edilebilir. Böyle bir adam bulunmazsa, kaderle bo u mak bo una olur. Kaldı ki 
daha iyisini yapmaya muvaffak olmadan mevcut bir nizamı altüst etmeye kalkmak bütünüyle 
manasızdır. Hayatta tasarlanan bir  eyi, gerekli oları güçlerin yoklu u yüzünden bir yana 
bırakmaktansa, ona yalnız yardım etmenin ya da kötü biçimde sarılmanın, çok zaman daha 
olumsuz sonuçlar verece i dü üncesini de erli bulmak uygun olur. 
Hiç demagojik olmayan ba ka bir dü ünce de bu görü ü destekler. O günlerde bende kesin bir 
kanaat vardı. Bugün de aynı kanaatteyim: Ekonomik sorunlara, büyük bir siyasal mücadeleyi 
karı tırmak tehlikeli olur, dü üncesinde idim. Bu husus özellikle bizim Alman milletimiz için 
dü ünülürse do rudur. Çünkü bu takdirde ekonomik mücadele derhal siyasi mücadelenin 
enerjisini bir miktar kendine aktaracaktır, insanlar tasarruf ve iktisat yoluyla ufak bir eve 
sahip bulunamadıklarını dü ünürlerse artık yalnız bu amaca mevcudiyetlerini 
ba layacaklardır. Bir zaman sonra o toplanmı  paralan  u veya bu yolla ellerinden gasp 
etmeyi tasarlayan kimselere kar ı siyasi yolla sava maya takadan kalmayacaktır. Siyasi 
kavgada kanaatleri ve dü ünceleri yolunda sava acak yerde tamamen "dahili ko-lonizasyon" 
dü üncesine gömülecekler ve çok defa, iki sandalye arasına oturacaklardır. 
Bugün mücadelenin ba langıcında bulunan Nazi hareketinin, önce gayesinin büyük bölümünü 
meydana getirmesi ve ona bir  ekil vermesi lâzımdır. Hareket büyük gayesinin yayılabilmesi 
için mücadeleye bütün enerjisi ve yetene i ile katılmaya mecburdur. Ba arı, ancak bütün 
kuvvetin, sava ın emrine ve hizmetine verilmesi  artı ile dü ünülebilir, iktisadi meselelerle 
u ra mak, faal dövü  kuvvetini felce u ratabilir. Bugün klâsik bir kavgada bu hususu göz 
önünde bulunduruyoruz. 1918 Kasım devrimi korporasyonlar yönünden yapılmadı; onlara 
ra men yapıldı. Alman burjuvazisi, Almanya'nın istikbâli için hiçbir siyasi kavgaya 
giri miyor ve yapıcı iktisadi çalı ma içinde bu gelece in yeter derecede kar ılanmı  oldu u 
inancım besliyordu. 


Bu gibi tecrübeler bize ders olmalıdır. Zira bizde de, bundan ba ka türlü cereyan 
etmeyecektir. Hareketimizin bütün enerji ve kuvvetini siyasi mücadele üzerinde ne kadar çok 
toplayabilirsek, ba arıyı o kadar çok bekleyebiliriz. Vakitsiz surette korporasy on, ko-
lonizasyon ve benzeri davalarda ne kadar fazla u ra ırsak, devamı u runda faydalı netice o 
kadar önemsiz olacaktır. Çünkü bu davalar ne kadar önemli olsa da, biz ancak siyasi kuvvet 
ve nüfuzu ele geçirdikten sonra halledilecektir. 
O zamana kadar, bu davalar hareketi felce dü üreceklerdir. Hareket, vakitsiz olarak onlarla 
me gul olursa, siyasi amaç daha çok engellere rastlayacaktır. Korporatif hareket, siyasi 
hareket tarafından vücuda getirilirse de bunun zıddı olması kolayca mümkündür. 
Gerek milletimiz ve gerekse hareket için gerçek bir fayda, yalnız ba ına korporatif 
hareketinden gelebilir. Ancak bir  artla ki bu Nazi korporatif hareket bizim Nazi fikirlerimizle 
kuvvetli surette dolu bulunmalıdır ve Marksçı yollara dü mek tehlikesinden de artık 
kurtulmu  olmalıdır. Zira kendi görevini yalnız Marksist korporasy ona rekabetten ibaret 
sanan bir Nazi korporasy onu, hiç mevcut olmasa daha yararlı olur. Nazi korporasyonu 
Marksist korporas-yona sadece kurulu  sıfatıyla de il, hepsinden önce, fikir ve ideoloji sıfat 
sava  ilân etmelidir. Onun sınıf fikri ve sınıf mücadelesinin müjdecisi bulundu unu 
duyurmalıdır. Ve onun yerine Alman burjuvazisinin mesleki yararlarının koruyucusu 
olmalıdır. 
Bütün bu görü lerin evvelce partiye özgü korporasyonlar kurulması lehinde birer kanıt 
meydana getirmi  bulundukları ve halen bu kanıtı destekledikleri bende hiçbir ispata muhtaç 
olmayacak derecede açıktır. 
Yeter ki hiç beklenmeyen bir anda bir büyük siyasi deha ortaya çıksın ve bu davaları 
halletmeye, kader tarafından tayin edilmi  olsun. 
Bundan böyle partili arkada larımıza yalnız iki çare kalıyordu. Ya bugüne kadar mevcut 
bulunan korporasyonlardaki arkada larımız imkân nispetinde tahrip edici bir tesir 
yapacaklardı yahut korporasy onlar dan ayrılacaklardı. 
Ben burada genellikle bu ilk çareyi uygun buldum. 
Esas olarak 1922-1923 yıllarında bunu tehlikesizce ba armak mümkündü. Çünkü enflasyon 
zamanında korporasy onun kendi cebine ataca ı kâr üye sayısı itibariyle hiçti. Bu bakımdan, 
ba tan ba arısızlık ihtimali gösteren tecrübelere giri mekten kaçınmı tım. Ve üyelerine yararlı 
olacaklarına ihtimal vermedi im bir kurulu un kendi menfaati için, bir i çinin zaten indirilmi  
gündeli inden bir kısmını almasını cinayet olarak kabul etmi tim. 
E er yeni kurulmu  bir siyasal parti bir gün birden ortadan kalkarsa bunda o kadar zarar 
yoktur. Daima bir fayda vardır. Kimsenin bu yüzden  ikâyet edece i dü ünülemez. Esasen 
buna da hakkı yoktur. Zira fert, siyasal bir harekete bir  ey verirken, artık onu kaybolmu  
olarak kabul eder. Fakat bir korporasy ona aidat ödeyen bir üye bunun kar ılı ında kendisine 
garanti edilmi  bir ücrete hak kazanır, i te buna önem verilmezse, böyle bir korporasy onun 
kurucuları yalancıdırlar. Yahut hiç olmazsa suçlu tutulmaları gereken ahmak ve beyinsiz 
insanlardır. 
i te bizim 1922 yılındaki hareketimiz bu görü te idi. Ba kaları bunu belli bir  ekilde daha 
mükemmel anlıyorlar di. Onlar sendikalar kurdular. 
Sendikaların bulunmamasından ötürü bizi kınıyorlardı. Bunu dü ünmemi  oldu umuz için 
bizi dar görü lü olarak vasıflandırıyorlardı. Aynı zamanda bu tutumumuzu, görü ümüzün 
hatalı oldu una kanıt sayıyorlardı. Fakat bu bulu lar da ehemmiyetini yitirmekte ve ortadan 
silinmekte gecikmedi. Sonunda, son tahlil de bizdekinin aynı oldu. Yalnız  u fark vardı: Biz 
ne kendimizi ne de ba kalarını aldatmı tık.  
 
 
BÖLÜM 26 


Reich'ın dı  i lerinin idaresinde mutlak bir sistem eksikli i göze çarpar bir durum meydana 
gelmi ti. Çünkü Almanya'nın müttefiklerine kar ılık gelen bir antla malar siyasetine istinat 
edecek tedbirli ilkeler bulunup da meydana konmamı tı. Devrim bu hatayı düzeltmek bir yana 
dursun, bunu daha da ileriye götürdü. Devrimin sayesinde karı ık planlarının gerçekle ti ini 
gören muhitlerin, sonucu ba ımsız bir Alman Devleti kurmaktan ibaret olacak bir antla malar 
politikası takip etmekte hiçbir yararlan yoktu. Böyle bir antla ma Kasım canilerinin içlerinde 
saklı tasarıyla, tezat meydana getirirdi, iktisadiyatın ve Almanya'nın üretim kuvvetlerinin 
enternasyonal hale getirilmesine engel olurdu. Fakat bilhassa korkulacak olan  ey Reich'ı 
yabancı ülkelerden ba ımsız kılmak için zaferle idare edilmi  bir kavganın iç politika 
üzerinde bir gün nüfuz ve kudreti ellerinde bulunduranlar için u ursuz olabilecek bir tesir 
yapabilmesi i-di. Hakikaten, bir milletin zulüm ve baskıya kar ı ayaklanıp da kendisine 
ba langıçta kendi varlı ının  uuru verilmemi  olması aklın alaca ı bir  ey de ildir. Bunun 
tersine olarak da, dı  siyasette elde edilmi  olan büyük ba arılar milli duygunun uyanması 
üzerine tesir yapardı. Tecrübeler gösteriyor ki, bir milletin kurtarılması için giri ilmi  olan her 
ayaklanma o milletin vatanseverli ini geli tirir ve milleti kendi içindeki milliyet aleyhtarı 
unsurların tahriklerine kar ı uyanık bulundurur. Barı  vaktinde katlanılan ve ço u zaman 
dikkat bile edilemeyen birtakım kimseler ve durumlar, milli co kunluk ve heyecanın bir 
milletin tâ ruhuna varıncaya kadar karı tırdı ı dertlerle, açık bir kar ı koymaya yarayacak 
derecede bir muhalefetle 'kar ıla ırlar. Bu muhalefet onlar için öldürücü olur. Örne in her 
yanda, bir sava  meydana geldi i vakit, casuslara kar ı duyulan korkuyu bir dü ününüz. Bu 
korku, o sırada ani olarak kendini gösterir. O vakit de insan ihtirasları en üstün derecelere 
yükseltilmi tir. Ço u zaman haksız olmakla birlikte en adi zulüm ve tecavüzleri meydana 
getirmi tir. Halbuki herkesin uzun barı  yılları içinde daha çok casuslu a maruz kalmak 
tehlikesi içinde ya adı ım dü ünmek gerekirdi. Ancak gayet tabii sebeplerden dolayı, 
kamuoyu o zamanlar bu casuslu a o kadar önem vermezdi. 
Kasım olaylarının dönemeçlerinin meydana çıkardı ı devlet asalaklarının ince içgüdüleri 
zulüm ve baskıya kar ı halkın ayaklanmasına yardım edecek ve bu suretle milli ihtirasları 
alevlendirecek ba arılı bir antla ma politikasının kendi canice mevcudiyetlerine bir son 
verece ini derhal hissetti. 
1918 senesinden beri, hükümette en önemli sıraları i gal edenlerin neden dı  politikada öyle 
bir önemsemezlik gösterdiklerinin ve devlet i lerinin hemen daima Alman milletinin 
faydalarına sistemli surette zıt olarak yönetildi inin hikmeti  imdi anla ılıyor. Çünkü ilk 
bakı ta tesadüf zannedilebilecek  eyin yakından tetkik edilince, 1918 Kasım Devrimi'nin 
açıktan açı a tutmu  bulundu u yol üzerinde mantıki ve yeni bir ilerlemesinden meydana 
geldi i görülür. 
Burada sorumlu idarecilerle politikacı sürüsünün ço unlu u ve milletimizin sabırları 
aptallıklarına .e it olan ve koyun sürüsüne benzeyen büyük kalabalı ı arasında bir ayrılık 
görmek gerekir. 
idareciler ne istediklerini bilmektedirler. Öbürleri i in gerçek yönünü gördükten sonra 
tehlikesini tahmin ettikleri tasarının gerçekle tirilmesine azimli surette muhalefet edemeyecek 
kadar korkak oldukları için, birincilerle beraber davranırlar. En sonuncular ise bir  ey 
anlamadıkları için, budalalık  evkiyle boyun e erler. 
Alman i çileri için Nasyonal Sosyalist Partisi pek bilinmeyen küçük bir te ekkülden ibaret 
kaldı ı müddetçe, dı  siyaset davaları, üyelerinden ço unun gözünde ancak ikinci derecede 
bir önem kazanmı  olabilirdi. Özellikle bizim milletimiz, ülkenin yabancı devletlerle olan 
ili kilerinde sahip oldu u hürriyetin, Tanrı'nın ya da öteki devletlerin bir lütfü olmadı ını, bu 
hürriyetin kendi kuvvetlerinin geli mesinin bir meyvesi olabilece ini bütün dünyaya ilan 
etmeyi en esaslı ilke kabul etmi tir. Bu ilke Alman milleti tarafından daima korunacaktır. 
Yıkılmamızın sebeplerini ortadan kaldırmak ve bu yıkılmadan yararlananları yok etmek, i te 


biz Alman milletini, yabancılara kar ı kurtulu umuz u runda sava ma a giri mek için 
gereken gücü sa layacak olan tek çare budur. 
imdi hangi sebeplerden dolayı genç hareketimizin, ilk zamanlarda kendi iç yenilik tasarısına, 
dı  politika davalarından daha fazla önem verdi i anla ılmaktadır. 
Fakat bu önemsiz küçük olu um büyüdü ü ve ilk kadrosunu parçaladı ı ve genç kurulu  
büyük bir önemini aldı ı vakit, dı  politikanın ortaya koydu u davalar kar ısında bir vaziyet 
almaya kendisini mecbur hissetti. Onun felsefi sistemimizin dayandı ı telâkkilerle yalnız 
zıtlık meydana getirmekle kalmayıp, bu olu umlarından fı kırmı  gibi görünecek birtakım 
tedbirli plânlar çizmesi de gerekliydi. 
Yabancılarla temaslarımızda milletimizin siyasi e itimden yoksun olmasından dolayıdır ki 
genç hareketimiz halk kütlelerine ve i  ba ında olanlara ana hatlarıyla çizilmi  bir plân 
getirmek mecburiyetinde idi. Bu plân onlara dı  politika davalarını ara tırmak ve incelemek 
için bir rehber hizmeti görecekti. Bu hareket dı  siyasette bir gün milletimize hürriyetini 
tekrar kazanmak ve Reich'a gerçekten ve fiilen hüküm sahibi olmak imkânını bah edecek 
nazari tedbirleri uygulama sahasına getirmek için yapılacak ilk hareketlerden biri idi. 
Bu sorunu ara tırdı ımız vakit her zaman göz önünde tutmamız gereken esaslı ve tedbirli ilke 
udur. Dı  siyaset bir maksada ermek için bir vasıtadan ba ka bir  ey olamaz. Bu maksat da 
özellikle milletimizin yararına çalı maktan ibarettir. Bütün dı  siyaset davaları sadece  u 
açıdan dü ünülebilir. Ya bugün ya da gelecekte hangi hal çaresi milletimiz için yararlı 
olacaktır yahut ona bir zarar verecektir? 
i te bu davalardan biri ara tırıldı ı vakit, göz önünde tutulabilecek yegane pe in fikir, her 
çe it parti, din, insaniyet dü ünceleri, sözün kısası sonuç ne olursa olsun, ba ka her çe it 
dü ünceler amansız ve insafsız biçimde yok edilmelidir. 
Sava tan önce, Almanya'nın dı  politikası milletimizin ve vatan çocuklarının bu dünyada 
beslenmesini kendine görev biliyordu, i te bundan ötürü bu amaca eri mek için gereken 
kuvveti sa layacak olan anla malar hazırlanıyordu. Gerçi görev aynı durumda kalmı tı. Ama 
arada  u ayrılık vardı. Sava tan önce, o günlerde güçlü ve ba ımsız bir devletin sahip oldu u 
görkemli durumu göz önünde tutarak Alman milletinin süreklili ine dikkat ve özen göstermek 
söz konusu idi. Bugün ise, ilk önce milletimize güçlü ve özgür bir devletin sahip oldu u 
görkemli durumu iade etmek söz konusudur. Gelecekte milletimizi geli tirmeye ve beslemeye 
yetenekli ve etkili bir dı  politika izlemek için, böyle bir devletin tekrar do ması gerekli bir 
arttır. Ba ka bir deyimle, bugün Alman dı  politikasının izlemesi gereken amacı, Alman 
milletinin bir gün ba ımsızlı ım tekrar ele geçirmesi için tutaca ı yolları hazırlamaktan ibaret 
olmalıdır. Bunu yapmak için de, hiçbir zaman  u ana ilkeyi unutmamak gerekir. Bir milletin 
ba ımsızlı ını yeniden ele geçirebilmesi için, devletinin topraklarının bir bütün te kil etmesi 
muhakkak gerekli de ildir. Küçük bile olsa, bu millete ve devletine ait bir toprak parçasının 
kalmı  olması yeterlidir. Ne var ki, bu devlet, küçük toprak parçasının üstündeki hürriyetten 
yararlanarak, bütün milletin manevi birli inin emanetini korumaktan ba ka, ba ımsızlı ı ye-
niden kazanabilmek için giri ilecek mücadeleyi de hazırlamasını bilmelidir. 
Yüz milyonluk bir milletin, devletinin süreklili ini korumak için, tutsaklık boyunduru una 
tahammül etmesi, bu milletin ve bu devletin paramparça edilip de, parçalarının hâlâ tam 
hürriyetlerine sahip olmaları görü üne oranla çok daha kötü bir durumdur. Pek tabii olarak, bu 
parçanın kendi üstüne dü en kutsal görev duygusu ile tamamen dolu bulunması görü ünü ileri 
sürüyorum. Hürriyetine sahip olan bu parça, yorulmak bilmeden, milletinin ruh ve kültür 
yönünden ayrılma ve bölünme kabul etmez biçimde birlik oldu unu dünyaya duyurmakla 
yetinmeyip, henüz boyunduruk altında bulunan milletin ve devletin öteki kötü bahtlı 
parçalarını kesin biçimde ba ımsızlı a kavu turmak ve yeniden bir araya toplamak için 
ba vuraca ı silâhları kullanma a milletinin bütün bireylerini hazırlamak üzere gerekli 
tedbirleri de almalıdır. 


Bundan ba ka,  unu da dü ünmelidir ki bir millet ve bir devlet tarafından kaybedilen 
toprakları tekrar almak bahis konusu oldu u vakit, önce anavatan için siyasi kuvvet ve 
kudretini kazanmak hürriyetine sahip olmak sorunu vardır. Böyle bir halde, kaybedilmi  
toprakların menfaatleri, tek önemli  eye insafsızca olsa bile ba ı -lanmalıdır. Bu mühim  ey 
ile esas topra ın ba ımsızlı ını tekrar ka-zanmasıdır. Çünkü bir milletin parçalarını veya bir 
Reich'ın  ehirlerini kurtaracak  ey zulüm altındakilerin dilekleri yahut millet fertlerinin 
protestoları de ildir. Eskiden ortak olan vatandan  imdi az çok ba ımsız bir durumda kalanlar 
tarafından kuvvet sarf edilerek bu i  sa lanabilir. 
Onun için kaybedilen yerleri tekrar almak üzere yapılacak ilk hareket, devletten kalmı  olan 
eyleri ve vakti gelince devletin tekrar elde etti i kuvvet ve kudreti bütün milletin kurtulu u 
ve birli i yolunda kullanmak üzere kalplerin içinde uyuyan sarsılmaz irade ve karara 
ola anüstü çaba göstererek, daha çok kuvvet ve dirilik kazandırmaktır. Pek tabii, vatandan 
ayrılmı  olan yerlerin faydalarının önem ta ıyan tek  eye geçici olarak feda edilmesi 
gereklidir.  u önemli  ey de, devletten kalmı  kısım lehine öyle bir siyasi kuvvet ve kudret 
kazanmalıdır ki, bunlar galip dü manların iradelerini çekip, onları uzla maya mecbur etmek 
imkânını kazansınlar. Çünkü i gal altındaki topraklar mü terek vatana ate li protestolarla de-
il, kılıcın indirdi i zafer darbeleriyle katılabilirler, i te hükümetin iç politikasının vazifesi bu 
kılıcı yapmaktır. Demirciye güven altında ya ama ve silâh arkada ları toplama imkânını 
sa lamak da dı  politikanın i idir. 
Bu eserin bundan önceki kısımlarında sava tan evvel takip edilen barı  (anla ma) 
siyasetimizin ne kadar eksiklerle dolu oldu unu yazmı tım. Gelecekte Alman milletinin 
devamım sa lamak ve en iyi  ekilde beslenmesine yol açmak için dört araç vardır. Alman 
milletine dördüncüsü, yani en az etkili olanı seçilmi ti. Avrupa Kıtası üzerinde akla uygun bir 
ekilde "toprak politikası" takip edilecek yerde, nedendir bilinmez, bir "sömürgecilik" ve 
"ticaret politikasına saplanıp kalındı. Böylece silâh elde ederek anla ma yapma zorunlu-
lu undan kurtulabilinece i yolunda hatalı bir fikir beslendi. Bunun sonucu ise politikaya 
bütün bütün beceriksiz bir hal verdi. Aslında bu giri imin sonucu önceden kolayca tahmin 
edilebilirdi. En sonunda çamura oturuldu. Dünya Sava ı, Almanya'nın kargaları güldüren dı  
politikasının imzaladı ı borçları ödemek için bir "masraf pusulası" oldu. 
En iyi çare, Avrupa kıtası üzerinde topraklar almaktı. Böylece Almanya'nın Avrupa'nın 
nazarında cesaret ve de eri artırılırdı. Daha sonra sömürge topraklarının elde edilmesi ile yeni 
bir sahada da geni leme yoluna girilirdi. Bunun için Almanya'nın ingiltere ile bir anla ma 
yapması gerekirdi. Yahut, Almanya askeri kuvvetim geli tirmek için, 40-50 yıllık kültüre ait 
bütün masraflarından vazgeçip bütçeyi bu tarafa aktarmalıydı. Bu sorumluluk pekâlâ 
omuzlanabi-lirdi. 
Bir milletin kültürünün önemi, o milletin siyasi varlı ının sonucu ile do ru orantılıdır. Bu 
bakımdan bir milletin milli kültürünü bilmesi için siyasi istiklâlini elinde tutması gerekir, i te 
bunun için siyasi istiklâl söz konusu oldu u zaman, ne kadar a ır olursa olsun, hiçbir 
fedakârlıktan çekinilmemelıdir. Bütçede devletin askeri güçlerinin a ırı bir geli mesi lehine, 
kültüre ait masraflardan yapılan indirim, sonradan büyük üstünlükle sa lanabilir. Hatta  unu 
söyleyebiliriz ki, bir devlet bütün çabalarını tek bir noktada, yani ba ımsızlı ını sürdürme 
sorunu üzerine topladıktan sonra bir çe it gev eme, yani bir çe it denge olu ur ve bu sayede o 
güne kadar milletin ihmal edilmi  olan kültürünün sonuçları  a ırtıcı bir biçimde ortaya çıkar. 
Pericles yüzyılının geli meleri, iranlılara kar ı sava ların sebep oldukları sefaleti izler. Roma 
Cumhuriyeti, Punique sava larının kendine telkin etti i endi elerden uzak kaldı ı zaman, 
kendim yüksek bir uygarlı ın kültürüne verdi. Oysa, parlamentoya mensup birçok i e 
yaramaz ve ahmak ki ilerin ço unlu undan, bir milletin bütün çıkarlarını ve gelecekte 
devletin varlı ım sa layacak olan çabucak silahlanmayı insafsızca uygulamak için gereken 
kararı beklemek yanlı  olur. Bir  ey hazırlamak u runda, her  eyi gözden çıkarmaya bir 


Büyük Frederic'in babası yetenekli idi. i te bizim Yahudi yapımı olan bu anlamsız demokratik 
parlamentarizmin babaları ise böyle bir  ey yapmazlar. 
Bundan ötürü Avrupa Kıtası'nda yeni topraklar ele geçirmeye olanak verecek askeri 
hazırlıklar, sava a rastlayan dönemde pek önemsiz oldu. 
Ama sava a sistemli bir  ekilde hazırlanılmadı ı için Avrupa Kıtası üzerinde toprak elde 
etmekten vazgeçildi, i te bunun üzerine sömürgecilik ve ticaret politikası takip edildi, 
ingiltere ile yapılacak anla madan vazgeçildi ve Rusya ile de bir anla ma yapma yönüne 
gidilmedi. Atılan hatalı adımlar birbirini takip etti. Sonunda Dünya Sava ma varıldı. Almanya 
Dünya Sava ı'na, yalnız o irsi bir bela olan Habsbourglar Hanedanı istisna edilecek olursa, 
hemen hemen herkes tarafından terk edilmi  bir durumda girdi. 
Bugünkü dı  politikamızın belirgin niteli ini açıklamak için, bunun gözle görülür, ya da 
anla ılır bir yöntemi olmadı ım söylemek gerekir. Sava tan önce bir yanlı lık yapılarak 
dördüncü yol tutulmu  ve esasen bunda da pek az bir geli me sa lanmı ken, sava tan sonra da 
izlenen bu hatalı yolu en tecrübeli gözler, de görüp, anlamaktan aciz kaldılar.  imdi sava tan 
öncekine oranla daha çok eksik olan bir sistem uygulanmaktadır. Ama bugün, milletimizin 
elinden son do rulma ve yükselme olanaklarım da almak için yapılan giri imlere politika adı 
verilmektedir. 
imdi Avrupa devletlerinin siyasi ve askeri durumlarını gözden geçirelim: 
Avrupa Kıtası üç yüz yıldan beri ingiltere'nin siyasi emellerinin egemenli i altına girmi  ve 
öylece kalmı tır, ingiltere, Avrupa devletlerini birbirlerine kar ı sava a zorlamak suretiyle kıta 
üzerinde temin etti i kuvvet dengesi sayesinde, kendini sürekli güvenlik altında 
bulundurmu tur. Böylece, ingiltere "Büyük Britanya" diplomasisinin dünya politikası 
üzerindeki hedeflerine rahat rahat ula abiliyordu. Kraliçe Elisabeth devrinden beri takip 
edilen politika  öyle i di: Avrupa'da büyük bir devletin, büyük devletlerin ortalama sevi-
yesinden bir parça sivrilmesine asla müsaade edilmiyordu. Bir parça sivrilmeye te ebbüs eden 
devlet, her çareye ba  vurularak veya silâha sarılarak parçalanıyordu. Bu i  için ingiltere'nin 
kullandı ı silâh ve araçlar belirli durumlarda veya yapılacak i e göre de i iyordu Ancak 
harekete getirilen kuvvet ve onun sonucu olan karar ile idare  ekli, hiçbir zaman de i miyor, 
hep aynı kalıyordu, ingiltere, Impa ratorlu unun durumu zamanla sarsılmaya ba layınca, 
hemen Avru pa milletleri arasındaki rekabet kızı tırılarak bu milletleri kar ılıklı olarak 
birbirlerine kırdırmaya ba ladı. Kuzey Afrika'daki ingiliz sö mürgelerinin Britanya 
tmparatorlu u'ndan ayrılması üzerine, Ingil tere donanmasını Avrupa devletlerinin 
saldırılarından korumak için büyük bir faaliyete giri ti, ispanya ve Hollanda büyük bir dem. 
devleti olarak yok edildikleri sırada, ingiltere de, Fransa'nın dünya yi egemenli i altında 
bulundurma iste ine kar ı kuvvetlerini topla maya ve yı maya ba ladı. En sonunda Birinci 
Napolyon'un dü mesi üzerine ingiltere rahat bir nefes aldı. Çünkü ingiltere için askeri bir 
devletin dünya hâkimiyeti üzerinde arz etti i tehlike ortadan kalkmı  oluyordu. Alman milleti 
ingilizlerin takip ettikleri siyasi amaca uygun bir politikayı kabul etmi ti. Ancak bu görü ten, 
pek uzun süren bir propaganda sonunda vazgeçildi. Bunun tabii neticesi olarak da ingiltere'nin 
Almanya'ya kar ı olan tutumu gayet a ır bir  ekilde de i ikli e u radı. Gerçi bu sıralarda 
Alman milletleri kendi aralarında anla amıyorlardı. Fakat hiçbir zaman bu durum ingiltere'nin 
Almanya'ya kar ı takındı ı tavra tesir etmedi. Devlet adamının so ukkanlılıkla yaptı ı 
hesabın gerçekle mesi için, bazen hissiyata ba vurmak gerekir. Hissiyat bir eyleme geçilmesi 
istenmedi i zaman daha güçlü ve zamanın yol açtı ı yıpranmaya kar ı daha dayanıklı olan bir 
korkudur. Devlet adamı planlarından birini gerçekle tirdikten sonra zihni çalı malarını ba ka 
tasarılara çevirebilir. Halk topluluklarının duyarlılı ını, önderin yeni dü üncelerini anlayabilir 
duruma getirmek için a ır bir propaganda çalı masına gerek vardır, ingiltere, 1870-1871 
yıllarından itibaren yeni durumunu saptamı tı. Ama üzüntü ile belirteyim ki Almanya, 
Amerika Birle ik Devletleri'nin ekonomik bakımdan kazandı ı önem ve Rusların güçlerini 
arttırmak için gösterdikleri çaba dolayısı ile, ingiliz politikasının u radı ı çekinme ve 


sakınmalardan yararlanmasını bilemedi, ingiltere, Almanya'nın ticaret bakımından oldu u 
kadar, pek büyük olan sanayile me hareketinin önemini görüyordu. Bu geli melerin, aynı 
alanlarda iki tarafın güçleri arasında bir denge sa ladı ını kabul ediyordu, i te o zaman 
Almanya'yı yönetenlerin gözünde, en yüksek aklın ve hikmetin en yüksek parçası olan, 
dünyanın ekonomik ve barı severlikle fethedilmesi görü ü, ingiliz politikasını bir direni  
örgütü olmaya zorlayan sebep oldu. Bu direni , büyük çapta ve en ince ayrıntılara varıncaya 
kadar hesaplanmı  bir saldırı biçiminde kendini gösterdi. Bu biçim davranı , ku kulu bir 
dünya barı ını sürdürmeyi amaç edinmeyen ve dünyada Britanya Imparatorlu- u'nun 
egemenli ini güçlendirmeye çalı an bir politikanın ruhuna ve yapısına tamamen uyan bir 
yöntemdir, ingiltere, askeri yönden güvence veren devletlerle anla tı ve onları yanına aldı. 
Çünkü onun geleneksel ihtiyatı, kendine kar ı olan güçlerin gerçek de erlerini takdir ederek, 
içinde bulundu u zayıf durumu kabulleniyordu, ingiltere'yi ahlâka uygun dü üncelere önem 
vermeden hareket etti i için, çıkı maya ve ele tirmeye olanak yoktur. Çünkü, suçu geni  bir 
biçimde hazırlama i inde, kahramanlık yönünden de il, yarar yönünden karar vermek gerekir. 
Diploması o biçimde yapılmalıdır ki. bir millet kahramanlı ı yüzünden yok olmaya 
sürüklenmesin. Dip lomasi, milletin devamlılı ını sa layacak biçimde olmalıdır. Bu so nuca 
ula mak için her araç me rudur. Bunlara ba vurmamak, göre vin cinayet i ler biçimde 
unutulmu  gibi kabul etmeyi gerektirir. Alman devrimi, ingiliz politikasını bütün dünyayı 
kapsayan bir Alman egemenli i tehdidinin kendisine yükledi i endi elerden kurtardı. Demek 
ki, ingiltere'nin artık Almanya'yı Avrupa haritasından tamamen silinmi  göstermekte bir çıkarı 
yoktu. Tersine 1918 Kasım günlerinde ortaya çıkan, müthi  yıkılma, ingiliz diplomasisini ilk 
önceleri olanak vermemi  oldu u yeni durumla kar ı kar ıya bıraktı. Britanya imparatorlu u 
dört buçuk yıl süre ile, Avrupa Kıtası'nda bir devletin sözde üstünlü ü ve egemenli ine kar ı 
silâh elde mücadele etmi ti. Ansızın bir yıkılma bu devleti yeryüzünden kaldırıyor gibi 
göründü. Almanya en ilkel bir süreklilik içgüdüsünden yoksun bulunuyordu. Öyle ki yirmi 
dört saatten kısa bir süre içinde akıp giden olay, Avrupa Kıtasındaki dengeyi alt üst etmi  
gibiydi. Almanya harap olmu tu. Böylece Fransa Avrupa'nın birinci devleti durumuna 
yükselmi ti. Sava  sırasında ingiliz milletine dayanmak gücünü bulmu , Almanya aleyhinde 
kendine sınırsız bir kin telkin etmi , bütün ilkel içgüdülerini ve bütün ihtiraslarını aya a 
kaldırmı  olan müthi  propaganda,  imdi ingiliz devlet adamlarının kararları üzerinde, a ır bir 
kur un kütlesi gibi etkili olacaktı, ingiltere'nin sava makla izlemi  oldu u amaç sa lanmı tı: 
Çünkü, Almanya artık sömürge, ekonomi ve ticaret politikası uygulayamazdı. Bu amacın 
ötesine geçen  eylerin tamamı ingiltere'nin çıkarlarına zarar verirdi. Avrupa Kıtasında büyük 
devlet sıfatı ile Almanya'nın ortadan kalkması, ancak ingiltere'nin dü manlarının i ine 
yarayabilirdi. Oysa ingiliz diplomasisi 1918 yılı Kasımında ve 1919 yılı yazının son günlerine 
kadar bir cephe de i ikli i yapamadı. Çünkü bu uzun sava  sırasında, halk topluluklarının 
hissiyatına o kadar ısrarla ba vurdu ki,  imdiye kadar bunun bir e ine rastlanmamı tı. Kendi 
milletinin yetenek ve hissiyatı bakımından böyle bir  ey yapmak, ingiltere'nin elinden ge-
lemezdi. Kar ı kar ıya bulundu u askeri güçlerin orantısızlıkların-dan ötürü de bu i i 
ba armaktan acizdi. Fransa barı  görü melerinin yönetimim eline almı tı, isteklerini ve 
çıkarlarını zorla kabul ettirebilirdi. Bu görü meler ve pazarlıklar sürerken bu durumu 
de i tirebilecek yetenekte olan tek devlet, yani bizzat Almanya vardı. Ama o da, iç sava lar 
içinde kıvranıyordu. Ayrıca Almanya sözde devlet adamı olan ki ilerin demeçleri ile, 
kendisine yüklenecek her  eyi kabul etmeye hazır oldu unu sürekli olarak açıklıyordu. 
Uluslararası ili kilerde bir millet, sürekli ya ama içgüdüsünden mutlak biçimde yoksun 
oldu unda, "faal bir müttefik" olmaktan çıkar ve böylece tutsak millet seviyesine dü er, ülke 
bir sömürgeye mahsus kaderle ba  ba a kalır. Fransa'nın güçlenmesinden ve egemen bir 
duruma gelmesinden kaçınmak için, ingiltere'nin elinde artık yalnızca bir hareket biçimi 
kalmı tı. Bu da, Fransa'nın soygunlarına katılmaktan ibaretti. Gerçekte ingiltere sava makla, 
hesapladı ı amaca tam ula amadı. Sava , Avrupa kıtası'nda kuvvetlerin dengesini sa lamadı 


ve bir Avrupa devleti tarafından elde edilmi  olan üstünlü ü ve egemenli i ortadan 
kaldırmadı. Tersine, bunu daha tehdit edici bir duruma getirdi. Almanya askeri yönden, 1914 
yılında iki devlet arasına sıkı ıp kalmı tı. Bu devletlerden biri, Almanya'nın kuvvetlerine denk 
bir kuvvete sahipti. Öteki devlette de pek üstün güçler vardı. Buna ingiltere'nin denizlerdeki 
üstünlü ü de katılıyordu. Yalnız Fransa ile Rusya, Almanya'nın pek a ırı biçimde ço almasını 
önlemek için yeter engellerdi. Reich'ın askeri yönden son derece uygun olmayan co rafi 
durumu da, Almanya'nın güçlenmesine engel te kil eden bir sebep sayılabilirdi. Almanya'nın 
sahillerinin durumu, ingiltere'ye kar ı bir sava  çıktı ında, askeri yönden pek uygun bir 
biçimde de ildi. Sahil çevresi pek az geni  ve çok sıkı ık oldu u gibi, kara sınırları da tersine 
gerekti inden çok fazla geni  ve açıktı. Fransa'nın durumu ise tamamen bamba kadır. 
Avrupa'da ciddi rakibi olmayan Fransa askeri yönden de çok kuvvetlidir. Güneyde italya ve 
ispanya'ya kar ı tabii hudutların arkasında kendini emniyette görüyordu. Almanya'nın iç 
buhranı, Fransa'ya bu yönden de güven veriyordu. Fransa, sahillerinin uzun bir parçası 
üzerinde, Britanya Imparatorlu u'nun hayat merkezlerine kar ı cephe almı tır. Bu hayat 
merkezleri uçaklara ve uzun menzilli toplara kar ı kolay hedefler te kil etmektedir. Ayrıca 
ingiliz deniz ticaret yolları da, deniz altıların saldırılarına, savunmadan yoksun bir biçimde 
açık bulunmaktadır. Bir denizaltı sava ı, Fransa'nın Atlas Okyanusu'ndaki uzun sahillerine ve 
Akdeniz'de Avrupa ile Kuzey Afrika'da sahip oldu u kıyılara dayandırılırsa, bu ingiltere için 
felâketli sonuçlar do urabilir. 
i te böylece, ingiltere'nin Almanya'nın güçlenmesini önlemek amacı ile yapılan mücadeleden 
siyasal bakımdan sa ladı ı üstünlük, Avrupa Kıtası'nda Fransa'nın egemenli ine yol 
açmaktan ibaret kalmı tır. 
Askeri yönden sonuçlar  öyledir: ingiltere, Fransa'yı karalarda birinci derecede güçlü bir 
devlet durumuna getirdi. Denizlerde ise, Amerika Birle ik Devletleri'ni kendine e it kuvvette 
olan bir devlet olarak kabul etti. Ekonomik yönden, eski müttefiklerine, birinci derecede 
önemli çıkarları olan bazı yerleri bıraktı. 
ingiltere'nin geleneksel politikası Avrupa'yı bir ölçüye kadar Balkanla tırmaya çalı mak 
oldu u gibi, Fransa'nın da politikası Almanya'ya kar ı aynı  eyi uygulamaktan ibarettir. 
ingiltere'nin sürekli olarak uygulanmasını istedi i  ey, Avrupa Kıtası'na dahil olan herhangi 
bir devletin dünya politikasında önemli bir rol oynayabilecek biçimde kuvvetlerini 
arttırmasıdır. Demek ki, ingiltere Avrupa devletlerinin sahip oldukları kuvvetler arasında 
dengeyi sürdürmek ister. Çünkü ingiltere'nin dünya üzerindeki egemenli i için ortaya 
konulmu  ilk  artlardan biri budur. 
Fransa'nın sürekli olarak kalmasından yana oldu u  ey ise, Almanya'nın küçük Alman 
devletlerinden kurulu bir federasyon durumuna gelmesidir. Fransa, bu küçük Alman 
devletlerinin kuvvetleri, birbirleri ile bir denge meydana getirsinler ve merkezi bir iktidara 
ba lı olmasınlar ister. Fransa'nın da, Avrupa Kıtası üzerinde egemenli ini sa layıp 
sürdürebilmesi için gerekli olan  artlar bunlardır. 
i te böylece Fransız diplomasisinin en son amacı, ingiliz diplomasisinin belli ba lı istekleri ile 
sonsuza kadar ters dü ecektir. 
Buraya kadar açıkladı ım görü ler dikkate alınarak, içinde bulundu umuz dönemin ortaya 
koydu u anla ma ihtimalleri incelenirse, anla ma yapma konusunda yapabilece imiz  eyin, 
ingiltere'ye yakla maktan ibaret oldu unu çabucak görürüz, ingilizler tarafından izlenmi  olan 
sava  politikası Almanya için çok korkunç olmu  ve halen korkunç olarak kalmı tır. Ancak 
bugün ingiltere'nin, artık Almanya'nın yok olmasından hiçbir önemli çıkarı bulunmamaktadır. 
Tersine ingiliz diplomasisinin amacının yıllar geçtikçe, Fransa'nın o ölçüye sı maz 
emperyalizm içgüdüsünün önüne bir ta  koymaktan ibaret olaca ım kabul etmek gerekir. 
Yalnız geçmi teki dargınlıklar üzerinde ısrar ederek bir anla ma siyaseti izlenemez. Böyle bir 
siyaset ancak tarihin verdi i derslerden yararlanılırsa uygun olur. Tecrübelerin bize göstermi  
olması gerekir ki, olumsuz amaçlar izlemek için yapılmı  olan anla malar, daha do arken 


ölüme mahkûmdurlar. iki milletin kaderi, ancak ortak bir ele geçirme yöntemi, ortak bir 
ba arı, sözün kısası her iki ülkenin de yararlanabilecekleri güçlenmeyi amaç edindikleri 
zaman, birbirine sıkı sıkıya ba lanır. 
Dı  politika konusunda milletimizin tecrübesizli i, basının haberlerinde kendini 
göstermektedir. Gazeteler bir yabancı devlet adamının Almanya'nın lehinde verdi i demeçleri 
yansıtırlar. Bu ki iler, milletimize kar ı var saydıkları hissiyat ile çıkarlarımıza uygun bir 
politikanın özel güvencesi olurlar. Böylesine bir yorum yapmak  a ılacak bir aptallık 
örne idir. Ya da böyle bir sonuca varmak, basit ve küçük Alman burjuvasının politikadan söz 
etti i zaman ortaya koymu  oldu u, o e i görülmemi  aptallık üzerinde spekülâsyon 
yapmaktır. Hiçbir ingiliz, italyan ya da Amerikan devlet adamı, hiçbir zaman Alman sever 
sıfatı ile ortaya çıkmaz. 
Her ingiliz devlet adamı ilk önce ve pek tabii olarak ingiliz'dir. Her Amerikalı hiç ku ku yok 
ki, ilk önce Amerikalıdır, italyan sever bir politikadan ba ka bir politika pe inde ko maya 
yatkın olan bir italyan bulunmaz. Demek ki, herhangi bir yabancı milletin saygıde er devlet 
adamı, Alman sever duyguları üzerinde anla malar yapma iddiasında bulunursa, o adam ya 
e ektir, ya da yalancının tekidir, iki milletin kaderlerinin birbirleri ile zincirle ba lanması için, 
gerekli olan  art kar ılıklı saygı ve sevgi de ildir. Kaderlerin birbirleri ile ba lanabilmesi, iki 
tarafın da elde edecekleri çıkarların toplulu una ba lıdır. Örne in; bir ingiliz devlet adamı, 
sürekli olarak ingiliz sever bir politika izleyecek ve hiçbir zaman Alman sever olmayacaktır. 
Fakat bu ingiliz sever politikanın belirli bazı çıkarları, türlü sebeplerle Alman sever 
politikanın çıkarlarına uygun dü ecektir. Bu, pek tabii olarak bir ölçüye kadar ortaya çıkabilir. 
Gün gelir bu durum altüst olabilir. Fakat i  ba ında bulunan bir devlet adamı, belirli bir 
zamanda gerekli olan tasarıyı gerçekle tirmek gerekti i anda, kendi milletinin çıkarlarını 
savunmak için aynı araçları kullanacak olan arkada ları bulma hünerini göstermelidir. Bu 
ilkenin tatbiki uygulamasının mümkün olup olmadı ını,  u sorulara verilecek cevaplardan 
anlayabiliriz. Fransa'nın itirazdan uzak ekonomik ve askeri egemenlik uygulayabilmesi için 
merkezi bir Alman Devleti'nin tamamen safdı ı bırakılmasında bugün hangi devletlerin hiçbir 
çıkarı yoktur? Hangi devletler, kendi sürekli ya ama  artlarına ve politikalarının geleneksel 
ba ımsızlıklarına göre, böyle bir durumun geli memesini, gelecekleri için bir tehdit saya-
caklardır? Bunu artık pek açık biçimde anlatmak gerekir: 
Alman milletinin can dü manı, en acımasız dü manı Fransa'dır. Bu dü manlık sürüp 
gidecektir. Fransa'yı kimin yönetmi  oldu u ve kimin yönetece i sorunu, hiç önemli de ildir. 
Fransa'yı yönetenler, ister Bourbonslar olsun, ister Jacobenler, ister Napolyonlar ya da 
burjuva demokratlar, ister Klerikal Cumhuriyetçiler, yahut bol e-vikler olsunlar, bütün 
bunların dı  politikalarının son hedefi daima Ren sınırım ele geçirmek ve Almanya'nın ikilik 
içinde parça parça kalması için bütün çabalarım ortaya koyarak, bu nehir üzerinde Fransa'nın 
durumunu sa lamla tırmaktan ibaret olacaktır. 
ingiltere, Almanya'nın bütün dünyayı kapsayan bir deylet olmasını istemez. Fransa ise, 
Almanya adını ta ıyan bir devletin var olmasını istemez. Aradaki fark çok önemlidir..Fakat 
biz, bugün yeniden bir dünya devleti olmak, ya da bu durumu ele geçirmek için mücadele 
etmiyoruz. Biz vatanımızın hayatı, milletimizin birli i, çocuklarımızın her günkü ekme i için 
mücadele etmek zorundayız, i te bu açıklamaları göz önüne alarak bir sonuca varmak 
istersek, Avrupa'nın bize verebilece i müttefikler arasında yalnız iki devlet oldu unu görürüz: 
Bu devletler ingiltere ve italya'dır. 
ingiltere, Avrupa'nın yenemeyece i silâhlı yumru u ve günün birinde kendi çıkarlarına ters 
dü ecek bir politikayı savunacak olan Fransa'yı, kar ısında görmek istemez, ingiltere hiçbir 
zaman Batı Avrupa'da sahip oldu u zengin demir ve kömür madenleri sayesinde, dünya 
ekonomisinde kendisi için tehlikeli bir rol oynayabilecek olan bir Fransa ile kar ı kar ıya 
kalmak niyetinde de ildir, ingiltere, bu kıtanın öteki bölümlerinin parça parça bulunması ile, 
Fransız diplomasisinin geleneklerinden biri olan dünya politikasına daha büyük bir hırsla 


sarılabilmesine olanak verecek, ya da bu durumu zorlayacak derecede güçlenmesini istemez. 
Geçmi  günlerin hava sava  araçlarının bombaları her gece biraz daha ço alabilir. Fransa'nın 
askeri üstünlü ü Britanya tarafından yöneltilen dünya imparatorlu unun kalbim te kil eden 
yeryüzünde a ır bir yüktür. 
italya da, Fransa tarafından Avrupa'da i gal edilen egemen durumun daha çok güçlenmesini 
istemez, italya'nın gelece i toprak yönünden bir geli meye ba lıdır. Bu topra ın unsurları 
Akdeniz'in çevresinde toplanmı tır, italya'yı sava a zorlayan  ey, ku kusuz Fransa'nın 
büyüklü ü için çalı mak iste i de ildi, italya'nın hedefi, Adriyatik'te kar ı kar ıya bulundu u 
sevilmeyen rakibine öldürücü bir darbe indirmekten ibarettir. 
Avrupa Kıtası'nda Fransa'nın her geçen gün güçlenmesi gelecek için bir engeldir, italya da bu 
engele çarpabilir. Bunun için ırk akrabalı ının, italya ile Fransa'nın arasında her türlü 
çeki meyi ortadan kaldırabilece ine hiçbir zaman ihtimal verilmemelidir. 
Avrupa'daki durum en gerçekçi ve en so ukkanlı biçimde incelendi inde, ingiltere ile 
italya'nın en tabii özel çıkarları, Alman milletinin varlı ı için gerekli olan  artlarla 
bozulmayan, ya da en az biçimde zararlı olan devletlerdir. Hatta ingiltere ile italya'nın özel 
çıkarları, bir dereceye kadar Almanya'nın varlı ı ile uygun dü mektedir. Bu anla malann 
mümkün olup olmayaca ı hakkında bir yargıya varaca ımız zaman  u üç noktayı gözde uzak 
tutmamalıyız. Bu noktalardan biri bizi ilgilendirir. Di er ikisi de söz konusu olan devletlerle 
ilgilidir, ilke itibariyle bugünkü Almanya ile anla ma yapılabilir mi? Örne in bir anla ma 
gere i saldırgan bir plânı uygulamak için yardım isteyen bir devlet, hükümetleri yıllar boyu 
yeteneksiz, barı çı, korkak görünüm içinde olan, milletinin büyük ço unlu u Marksist ve 
demokratik doktrinlere körü körüne saplanmı  bulunan, kendi ülkesine ve milletine hıyanet 
eden bir devletle, anla ma imzalayabilir mi? Herhangi bir devlet; kendi hayatım ve kendi mil-
letini savunmak için bir parma ını oynatmak cesaretini bile gösteremeyen bir devletle, bir gün 
ortak çıkarlarını savunmak için yan yana mücadele edebilece i inancı ile yararlı ili kiler 
kurmak ümidine kapılabilir mi? Herhangi bir devlet; en belirli nitelikleri yabancılara kar ı 
yerlerde sürünürcesine bir u aklıktan ve kendi ülkesinde ulusal de erlerin i renç biçimde 
bo ulmasından ibaret olan bir devletle, ya da davranı larının suçlulu u yüzünden artık büyük 
olarak hiçbir  eye sahip bulunmayan bir devletle, veyahut vatanda larının gözünde sahip 
olmakla övünebilece i küçük bir saygıya bile hak kazanamamı  olan ve yabancıların gözünde 
kendine kar ı büyük bir saygınlık yaratamamı  bulunan hükümetle, iyi ve kötü günlerde ge-
çerli olacak bir anla ma yapar mı? Bu soruların cevabı, ku kusuz hayır olacaktır. Kendi ününe 
önem veren ve anla ma yaparak doy mak bilmeyen parlamentolar için iane ödene inden daha 
çok bir  ey arayan bir devlet, bugünkü Almanya ile anla ma yapmayacaktır Daha do rusu, 
anla ma imzalamaya gücü yetmez. Bizim bugün anla ma imzalamaktaki beceriksizli imiz, 
dü manlarımız olan soyguncular arasındaki birli in, derin ve son sebebidir. 
Almanya hiçbir zaman seçkin parlamenterlerimizin protestolarından ba ka bir  ey ile kendim 
savunamayaca ı için, dünyanın öteki milletleri de bizim hesabımıza sava mak üzere hiçbir 
sebep görmediklerinden; Tanrı'nm cesareti olmayan milletleri hiçbir zaman kurtarmamak 
ilkesi bulundu undan; bizim tamamen yok olmamızda do rudan do ruya zarara u rayan, ya 
da bir çıkarları olmayan milletler bile, Fransa'nın soygunculuk akınlarına katılmaktan ba ka 
yapacak bir  ey göremiyorlar. Ya maya katılmak ve soygunlardan pay almak, Fransa'nın 
yalnız ba ına kuvvetim arttırmasına ve bunu sürdürmesine meydan vermemek içindir. 
Ayrıca bugüne kadar bizim dü manımız olan ülkelerin vatanda larının en derin tabakalanna 
kadar i leyen propagandanın ortaya çıkardı ı hissiyat de i tirilmeyecek olursa, kar ılanacak 
olan zorluklar gözden uzak tutulmamalıdır. Yıllarca bir milleti, soygunculardan, barbarlardan 
olu mu  bir güruh diye niteleyip, sonra birdenbire bunun tamamen yanlı  oldu unu 
ke fedivermeye ve eski dü manı yarının müttefiki diye tavsiye etmeye olanak yoktur. Üçüncü 
bir olaya daha çok dikkat etmek gerekir. Bunun, Avrupa'da gelecekte yapılacak anla maların 
alacakları  ekil ortasında daha çok önemi vardır. 


E er Almanya'nın  imdiki aciz vaziyette kalması ingiliz siyaseti için pek az önem ta ıyorsa 
enternasyonal Yahudi maliyesi için i  böyle de ildir. Resmi ingiliz siyaseti yahut daha uygun 
tabirle geleneksel ingiliz siyaseti ve borsa hareketleri birbirine zıt amaçlar takip ederler, 
ingiltere'nin dı  politikası ile ilgili olan sorunlarda her ikisinin aldıkları çe itli durumlar bunu 
açıkça ortaya çıkarır. Yahudi maliyesi ingiliz devletinin gerçek çıkarlarına ters olarak, Alman-
ya'nın yalnız iktisadi bakımdan ceza olarak harap olmasını de il, siyasi yönden de tamamen 
esaret altına dü mesini ister. Gerçekten Alman iktisadiyatının milletlerarası hale getirilmesi, 
yani dünya Yahudi maliyesi tarafından, Almanya'nın üretim kuvvetlerinin ele geçirilmesi, 
ancak siyasi bakımdan Bol evikle tirilmi  bir devlette tam surette temin 
olunabilir. 
Fakat enternasyonal Yahudi sermayesi u runda mücadeleyi yöneten Marksçı kuvvetlerin, 
milli Alman Devleti'nin kesin olarak belini kırmak için, hariçten gelmi  dostane bir yardıma 
ihtiyaçları vardır. Buna göre Fransız ordularının, temellerinden sarsılana kadar enternasyonal 
Yahudi maliyesinin emrinde olan Bol evik e ilimle kuvvetlerin hücumlarına yenilinceye 
kadar Alman devletine tehlikeli darbeler vurmaları gereklidir. 
i te böylece Yahudi bugün Almanya'nın köklü bir  ekilde yok olmasına en çok çalı an 
unsurdur. Almanya aleyhine dünyada basılan her  ey Yahudiler tarafından yazılmı tır. Barı  
sırasında ve sava  esnasında da Yahudi borsacıları ve Marksçıların basını Almanya 
aleyhindeki kini alevlendirmi lerdir. Sonunda devletler, birbirleri ile anla arak ve milletlerin 
gerçek faydalannı feda ederek bizimle sava mak için dünya antla masına katıldılar. 
Yahudilerin yürüttükleri dü ünce meydandadır. Almanya'nın komünistle tirilmesi, yani 
Alman halkındaki milli  uurun kökünden yok edilmesidir. Aynı zamanda bu maksat, 
enternasyonal Yahudi maliyesinin boyunduru u altında Alman üretim vasıtalarının istismarını 
imkân derecesine indirece i için, Yahudiler tarafından tasarlanan bütün dünyanın fethedilmesi 
dü üncesinin gittikçe büyük bir  ekilde geni lemesinin ba langıcından ayrı bir konu de ildir. 
Tarihte çok kere meydana geldi i gibi, Almanya'nın bu büyük bo u manın üzerinde 
yapılaca ı bir eksen olması gerekir. E er milletimiz ve devletimiz Yahudi denilen paraya 
hırslı ve kana susamı  zalimlerin kurbanları olursa bütün dünya bu ahtapotların çengelleri 
içine girer. Fakat, Almanya onların ku atmalarından kurtulacak olursa, bütün milletler kar ı 
kar ıya bulundukları tehlikenin en müthi inin artık dünyayı tehdit etmekten uzak kaldı ına 
kanaat getirebilirler. 
Yahudi'nin, yalnız milletlerin Almanya'ya kar ı meydana vurdukları dü manlı ı devam 
ettirmek hususunda bütün saklı entrikalarım harekete geçirmekle yetinmedi i ve bu husumeti 
imkân nispetinde  iddetlendirmeye çalı tı ı  üphesiz olduktan ba ka, bu faaliyetin zehirledi i 
milletlerin gerçek yararlarıyla çok az bir surette birle ti i de aynı derecede muhakkaktır. 
Genellikle Yahudi propagandasının yöneltildi i milletlerde yalnız kendi adamları, kendileri-
nin en fazla ba arı bekledi i  ahıslar eliyle tahrik edilen milletin zihni üzerinde en çok etkili 
olacak geçerli delilleri kullanır. Kanı ola anüstü karı ık olan bizim milletimizin yanında, 
Yahudilik kudretinin bekledi i çatı mayı idare için, az çok kozmopolit fikirlere ba vurur. 
Bunlar barı çı ideoloji tarafından ilham edilmi tir ve onun kafasında do mu tur. 

Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin