F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 18:1 (2013) 167
____________________________________________________________________________
isminin zikri olduğunu söyler. Bu zikirde nûr sarı renklidir. Nefsin bu
mertebesinde ruhlar ve rûhâniyetler inkişaf eder.
52
Trabzonî, Allah zikrinin yapılışı ile ilgili birtakım kurallardan sözetmiş ve
bu kurallar çerçevesinde yapılan zikirden feyz alınabileceğini vurgulamıştır. Ona
göre Allah zikri şöyle yapılır: Öncelikle sâlik bu zikre başlarken, niyetinde ihlâslı
olmalıdır. Bu itibarla bu ismi, Allah’ın rızasını ve muhabbetini kazanma talebiyle
zikretmelidir. Herhangi bir ecir veya makam elde etmek amacıyla zikretmesi
doğru değildir. Çünkü bir beklenti doğrultusunda zikretme yönüne giderse o
zaman müşâhededen mahrum olur. Niyet sahih olduktan sonra Allah isminin
zikri şöyle yapılır: “Allah” lafzı nurdan bir yazı ile kalbin üzerine yazılmış olarak
düşünülür. Bundan sonra melekûtu elinde bulunduran ve ulûhiyetin sahibi olan
Allah’a yönelmek suretiyle bu isim kalbin ortasından alınır ve dile çıkarılır. Bu
sırada isim alınırken baş göğse (sadra) doğru eğilir ve çıkarılırken yukarı kaldırılır.
Bu uygulamaya devam edilirken zikrin manası düşünülür ve sürekli hatırda
tutulur. Allah lafzı ism-i zât olması hasebiyle bütün “Esmâ-i Hüsnâ”yı ve yüce
sıfatları içine aldığı için bu ismin zikrine devam eden bir kimsenin kalbine, bütün
isim ve sıfatların nurunun doğması mümkündür.
53
Yine Trabzonî sâlikin Allah lafzının zikrine devamla kendisinde zâtî
maiyyet cezbesi meydana geleceğini, bu durumda zikri lisanından kalbine
indirmesi ve sessiz olarak zikre devam etmesi gerektiğini söyler. Çünkü bu
durumda, zikri hafî (gizli) yapması kalbin hakîkatine vakıf olmada daha tesirli
olur. Zikir tamamen kalbe indiği zaman lisân zikrini bitirir ve zikre, kalbî zikir
olarak devam eder. Zikri, kalbî olarak yapmak levvâme nefsin yerilmiş sıfatlardan
tasfiye olmasını sağlar.
54
Bu nefsin, terk edilmesi gereken yerilmiş yedi sıfatı
bulunmaktadır. Bu sıfatlar, alçaklık veya pintilik, heves, mekr (hile), ucub, işret,
temennî ve kahırdır.
55
Trabzonî, kalbî zikrin sâlikin kalbine tam manasıyla
yerleşmesi durumunda onu terk etmenin mümkün olmadığını söyler. Hatta sâlik
terk etmeyi istese bile bu mümkün değildir, der. Zâkir, lafzatullah zikrinin
cezbesiyle hiçbir sesi duymaz ve hiçbir şeyi görmez. Zâkir, bu ismin nuruyla
mustağrak oldukça, zâtın şuûnâtı onu tamamen kaplar. Böylece kendisinin fanî
sıfatları ortadan kalkar ve geride yalnızca ilahî sıfatları kalır. Bu durumda ancak
Allah ile konuşur, O’nunla görür ve O’nunla işitir duruma gelir.
56
52
Trabzonî, Âdâbu’l-Ubûdiyye, vr. 209b,211b.
53
Trabzonî, Âdâbu’l-Ubûdiyye, vr. 211b-212a.
54
Trabzonî, Âdâbu’l-Ubûdiyye, vr. 212a.
55
Okudan, Hasan Ünsi, s. 164.
56
Trabzonî, Âdâbu’l-Ubûdiyye, vr. 212a.