bazıları yetersiz trofoblastik invazyon, plasental iskemi, generalize vazospazm,
plasental fonksiyon, yeterli trofoblastik invazyona bağlıdır. Preeklampside en
plasentasyonda ekstravillöz trofoblastlar maternal spiral arterlerin elastik lamina
ve orta düz kas tabakalarını invaze eder (19-21). Bu olay gebeliğin 20.
haftasına kadar tamamlanır. Böylece uterin spiral arter çapları artar ve
dönüşürler (22). Bu morfolojik değişiklikler plasental yatağın perfüzyonunu
13
arter trombozlarına bağlı plasental enfarktların olduğunu bildiren çalışmalar
mevcuttur (23-25).
Hipertansiyona ek olarak hemokonsantrasyon önemli bir vasküler
değişikliktir, çünkü preeklampsi ve eklampsi sendromu olan kadınlar gebeliğin
normal hipervolemisini geliştiremeyebilirler(26). Plasental yatak spiral
arterlerinin endotel tabakasındaki bu değişimin gerçekleşmemesi immunolojik
faktörleri harekete geçirebilir (3). Bozulmuş endotel tabakası anjiotensin II,
tromboksan A2, endotelinler gibi vazokonstriktör ajanlara daha duyarlı hale
gelirken, prostasiklin, nitrik oksit, gibi vasodilatatör ajanlara ise
duyarsızlaşmaktadır(6,24,27).
Prostaglandin I2 (PGI2), endotel kaynaklı potent bir vazodilatatör ve
platelet agregasyonun güçlü bir inhibitörü iken Tromboksan A2 (TXA2), platelet
kaynaklı olup güçlü bir vazokonstriktördür ve platelet agregasyonunu stimüle
eder. Endotelyal disfonksiyon sonucu PGI2 salınımı azalır ve subendotelyal
kollajenin açığa çıkması TXA2 salınmasına ve platelet agregasyonuna neden
olur. TXA2 lehine bozulmuş PGI2/TXA2 dengesi vazokonstrüksiyon ve
hipertansiyon gelişimine katkıda bulunur (28,29).
Vasospazmın kendisi de damarlarda hasar oluşturuyor görünmektedir.
Tüm bu değişiklikler endotelyal hücre hasarı değişikliklerine yol açar ve
intraepitelyal hücre sızıntıları, plateletler ve fibrinojeni de içeren kan elemanları
subendotelyal depolanır. Bu vasküler değişiklikler etrafındaki dokuların lokal
hipoksisiyle beraber önce hemorajiye, nekroza ve şiddetli preeklampside
gözlenen end-organ değişikliklerine yol açar (6).
Preeklampsi etyolojisinde gittikçe önem kazanan iki görüş daha vardır.
Bunlardan birisi immunolojik, diğeri preeklampsiyi genetik açıdan değerlendiren
çalışmalardır. Preeklampsinin yeni eşinden oluşan ilk gebelikte daha sık ve
HLA-B’de daha fazla görülmesi immunolojik, annesinde preeklampsi olan
gebelerin kızlarında daha yüksek oranda preeklampsi görülmesi ise genetik
görüşleri desteklemektedir(13).