Acı duyma korkusu:
Kanser, AIDS veya diğer bazı kronik hastalıkların
ölümle sonuçlanması insanlarda hastalık ve ölüm arasında sıkı bir ilişki
olduğu düşüncesine neden olmuştur. Bu hastalıkların seyrinde acı
duyulması bireyde ölümün de acı verici olduğu düşüncelerini
oluşturmaktadır. Bununla beraber, dini görüş ve açıklamalarda, ‘ölümün
çok acı verici bir durum olduğu, ölüm sonrasında dehşetli azapların varlığı’
anlatılır, bu da insanın ölümle ilgili kaygı ve korkuların artmasına yol
açabilmektedir
39
.
4.
Yalnızlık korkusu:
Ölümcül ve hastane şartlarında bakımı ve tedavisi
gereken hastalıklarda, birey ailesinden
uzaklaştığı için kendini
soyutlanmış ve yalnız bırakılmış hissedebilir. Bu durum sıklıkla insanların
kendisinden uzak durmasıyla pekiştirilir. Böylece önce ölümle
yüzleşmenin sonra da insanlar tarafından terk edilmenin getirdiği yoğun
korku bir arada yaşanır
28
.
5.
Yakınlarını kaybetme korkusu:
İnsan için eşini, çocuğunu, anne
babasını, bir aile yakını veya arkadaşının ölümü büyük bir üzüntü
sebebidir. İnsan yakınlarını kaybetmekten ve onlarsız yaşamaktan korkar
ve kaygılanır
6
.
6. Denetimi kaybetme korkusu:
Bazı hastalıklarda veya ölümcül bir
hastalığın ileri evrelerinde kişinin beden denetiminin azalması ego
tarafından tehdit olarak algılandığından kişide kaygı ve korkuya neden
olur.
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
52
7. Kimlik duygusunu kaybetme korkusu:
Bireyde hastalık ve ölümle
yakınlarından uzaklaşma korkusu gelişir. Yakınlarını ve dostlarını
kaybetmek, onlarla ilişkilerinden yoksun kalmak insanın kimlik duygusunu
sarsabilir. Bu dönemde, bireyin kendisine olan özsaygısını yitirme,
ümitsizliğe düşme ve değersizlik düşünceleri gelişebilir
6
.
8. Gerileme korkusu:
Ölümün yaklaştığını düşünen birey bir gerileme
dönemine girdiğini düşünür ve korkuya kapılabilir.
9.
Ölüm sonrası cezalandırılma korkusu:
Bazı dini inanışlarda kişinin
ölümünden sonra ona, bir ceza verileceği ve işkence yapılacağı
düşünceleri vardır. Ayrıca ölüm olayının da bir elem içerdiğine inanılır
40
.
Ölüm
K
aygısının
B
ileşenleri
Ölüm kaygısı, duygusal, bilişsel ve motivasyonel bileşenler içerir
41
.
a.
Duygusal Bileşen:
Bireyin varoluşuna bir tehdit bireyde beyindeki
duygusal bellek alanlarının aktifleşmesine neden olur
42
.
b.
Bilişsel Bileşen:
1.
Ölüm kaygısının bilişsel boyutlarını,
2.
Ölüm süreci inanç ya da düşüncelerini,
3.
Ölü olma durumu ile ilgili düşünceleri,
4.
Ölüm sonrası beden düşüncesini,
5.
Bilinmezlik hakkındaki düşünceleri
6.
Ölüm hakkında bilinçli düşün
celeri
7.
Erken ölüm düşüncelerini içerebilir
41
.
Bireyin yaşam deneyimleri sonucu gelişen bilişsel yapının ölüm kavramı ile
birleşmesi sonucunda ölümün birey için daha az kaygı unsuru oluşturacağı
düşünülmektedir
43
.
c.
Motivasyonel Bileşen:
Ölüm kaygısı ve buna karşı gelişen savunma
mekanizmalarının bireyin davranışlarını etkilediği ve yaşam için bir
motivasyon oluşturduğu düşünülmektedir
44
.
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
53
Ölüm Kaygısını Açıklamaya Yönelik Yaklaşım ve Kuramlar
Ölüm kaygısı, son yıllarda araştırmalara sıklıkla konu olmaya başlamasına
rağmen, halen en az açıklığa kavuşan alanlardan biridir
18
. İnsanın doğduğu
andan itibaren ölüm kaygısını bilinçaltı olarak da bulundurması ve yaşam ile
ölümün iç içe olması araştırmacıları bu konuya yönlendirmiştir. Bu konuda
çeşitli yaklaşımlar öne
sürülmüştür.
1.
Psikodinamik yaklaşımlar
Psikodinamik görüşler ölüm kaygısının, oidipal çatışmalar ve ayrılık
kaygılarının sonucunda oluşan suçluluk duygusu veya çocuktaki animistik
düşüncelerden kaynaklandığını savunmuşlardır. Ölüm kaygısı üstbenliğin
yaşadığı en önemli kaygılardan biridir. Bunlardan yola çıkarak ölüm
kaygısının, psikopatolojide ve psikosomatik hastalıklarda etkili bir rol oynadığı
ve onlarla ilişkili olduğu düşünülür
45,46
.
Freud, önce ölümden bahsetmemiş, hatta ölüme inanmadığını belirtmişt
ir.
Daha sonra ‘yaşam ve ölüm içgüdüleri’ kuramında yaşamın gayesinin ölüm
olduğunu vurgulamıştır
47
. Freud’a göre davranışlar temelini geçmişten
almaktadır. Oysa ölüm gelecektedir ve bu durumda insanın davranışlarını
etkileyemez. Bu durum Freud’un şiddetli
kişisel ölüm kaygısı sebebiyle de bu
konuyu gözardı ettiği biçiminde yorumlanmıştır
36
.
Jung ise ölüm kaygısının altında yaşama korkusunun olduğunu ve
ölümden korkan kişinin aslında yaşamaktan korktuğunu düşünmüştür
1
.
Horney insanların, yaşamdaki olumsuz olaylar sebebiyle ölüme istek
duyabileceğini ve bu isteğin ölüm korkusu ile birleşerek nedeni belirsiz bir
kaygıya dönüştüğünü savunmuştur
48
. Zilboorg ölüm kaygısının gereçek
yüzünü göstermemesinden dolayı insanların onu yok saydığını savunmuş ve
tıpkı yaşam için vazgeçilmez olan oksijenin tek başına hayat vermek yerine
yakıcı ve öldürücü olması gibi tüm görünümlerin altında yatan evrensel bir
ölüm kaygısı olduğunu söylemiştir. Şayet bu korku bilinçte sürekli bulunsaydı
normal işlevselliğimizi yerine getiremezdik. Bu yüzden bizi hayatta tutmak için
en uygun şekilde bastırılması gerektiği öne sürülmüştür
35,49
.
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
54
Ölüm kaygısını yadsıma ve bastırma yoluyla çözmeye çalışmanın bireyi
koruyucu rolü olmadığını savunan psikodinamik görüşler de vardır. Dougherty
ve arka
daşları, kanser hastalarında yaptıkları çalışmada ölüm kaygısı ve
yadsıma arasında anlamlı bir ilişki bulmuşlardır. Bunu yadsıma ile düşük
kaygı seviyesi arasında bir ilişki bulunsa da yadsımanın tipik ve yaygın
kullanılan bir yol olduğunu göstermeyeceği şeklinde yorumlamışlardır
50
.
2.
Varoluşsal yaklaşımlar
Genel olarak varoluşçu filozof ve psikologlar ölüm kaygısının, hepimizin
benliğinin derinliklerinde olan ve bireyin bilinç düzeyine ulaşmadan yaşanan,
kaçınılmaz bir kaygı olduğunu ileri sürmüşlerdir
51
. Ya
lom ise kaçınılmaz olanın
ölüm kaygısı değil ölüm olduğunu savunmuştur. Yalom’ a göre, ölüm ilk kaygı
ve psikopatoloji kaynağıdır. Ölüm kaygısının varlığının, ölümden kaçma ve
onu yadsıma davranışıyla ilişkili olduğunu ve ölüm kaygısıyla baş etme ve
ondan
kurtulmanın yolunun, ölümle yüzleşmek, ölümü tanımak ve onu bilmek
olduğunu belirtmiştir. Yalom, kişisel ölüm kaygıları ve altındaki dinamik
süreçlerin, ölümle ilgili fantezileri, inançları, yaşam tarzını ve seçimlerini
etkilediğini vurgulamaktadır
36
.
Heid
egger’in “Varlık ve Zaman” adlı çalışmasında Yalom’a benzer şekilde,
ölümün inkarı, ölümden kaçma çabası, ölümün yenilmesi gereken bir hastalık
olarak görülmesinin bireyin psikolojisi üzerinde olumsuz etkilere neden
olduğunu savunmuştur. Bundan dolayı da Heidegger, sağlıklı bireyin
oluşabilmesinin tek şartı olarak ölüm olgusunun birey tarafından açıkça
kabullenilmesi görüşünü öne sürmüştür
52
.
3.
Bilişsel yaklaşımlar
Bilişsel kurama göre kaygı, bireyin koşullanmaya yatkın bir tepkisi olarak
görülüp koşullanmalar ve genellemeler sonucu ortaya çıkar. Bireyin bir tehdit
olarak gördüğü durumu ne kadar korkutucu olarak algıladığına önem verir.
Kişi tehdide; korkutucu, kontrol dışı, baş edilmez şeklinde atfettiği oranda
kaygılanır. Bu kurama göre bireyin tehlikenin varlığına ilişkin yorumu üç
basamakta oluşur: Birinci ve ikinci basamakta birey çevresinde potansiyel
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
55
olarak bir tehdit algılar, sonrasında bu tehdidin potansiyel zararı ve buna karşı
kendisinin nasıl baş edeceğini değerlendirir. Üçüncü basamakta ise birey
t
ehlikeli durumu yeniden değerlendirerek en iyi başa çıkma yöntemini
belirlemeye çalışır. Yine bu kuram ölümün kötü algılanmasının nedeninin
ölümün kaygı ile birlikte kötü olarak düşünülmesinden kaynaklandığını ve
bireyin ölüme ilişkin edindiği olumsuz düşünceler sonucu ölüm kaygısının
geliştiğini savunur
2
.
4.
Dehşet yönetim kuramı
Bu kuram Jeff Greenberg tarafından öne sürülmüş olup, kaygı ile baş
etmek için kullanılan savunma mekanizmalarını açıklar. Bu kuram ölüm
kaygısının bireyin kendi ölümlülüğünün farkında olması sonucu geliştiğini ve
ölüm kaygısının duygusal ve bilişsel olmak üzere 2 bileşeni olduğunu
savunur. Bilişsel bileşenin ölümü sık sık düşünme ve bu konulara ilgi duyma
ile karakterize olduğu, duygusal bileşenin ise bireyin tümüyle yokolmayı
öngörmesi sonucu gelişen duygusal gerginlik ile karakterize olduğu düşünülür.
Bu kuramda ölüm kaygısı ile baş etmede iki savunma mekanizmasından
bahsedilmektedir
53
.
1.
Bireyin özsaygısını artırarak, ölümlülüğünü ve buna bağlı ölüm kaygısını
bilinçlilikten uzak tutmak: Burada bireyin yaşadığı kültürün özelliklerine
uygun davranması, kendi kültürünün gereklerini yerine getirerek kendini
kültürü ile özdeşleştirmesi sonucu özsaygısının arttığı ve bireydeki ölüm
kaygısını azalttığına inanılır. Bireyin kültürü ile özdeşim
yapmasının
kendi özsaygısını arttırdığı düşünülür
54-56
.
2.
Kültürel dünya görüşlerinin desteklenmesi ve uygulanması ile bireylerin
ölümsüzlüğe ulaştığı düşünülür. Bu ölümsüzlük, dinsel inançlar, bireylerin
çocuklarını kendi uzantıları olarak görmesi, ün yapacak bir başarı elde
etme yolu ile gerçekleştirilir
54,57
.
5.
Ölüm kaygısını açıklamaya yönelik diğer yaklaşımlar
Kübler Ross ölüm kaygısını dini açıdan da ele almış olup, bireyin ölüm
karşısında yapabilecek bir şeyi olmadığından bireyin ölümle karşılaşması
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
56
dur
umunda bu durumla ilgili nefret ve öfke duyabileceği veya dini gereklerine
uygun şekilde çeşitli ayin ve törenlerle bu durumu hafifletebileceğinden
bahsetmiştir. Ölümün psikolojik yönünü yansıtan bir çalışmasında ölümlerini
bekleyen bireylerin reddetme, öfke, pazarlık, depresyon ve kabul etme
şeklinde beş ardışık dönemden geçtikleri; ölümü reddeden bireylerde ölümle
başetmede daha fazla sorun yaşandığı; bazı kültürlerin ölümün kabullenici
yanının, yeni nesillerin ölümden daha az kaygı duyan bireyler haline
gelmelerinde rolü olduğu sonucuna varmıştır
28,58
.
İbn
-
i Sina insanların pek çoğunda açık veya gizli ölüm kaygısının varlığına
değinmiştir. Ölüm kaygısını; ölüm gerçeğini bilmemek, öldükten sonra kişinin
başına neler geleceğini bilmemek, bedenin çürüyüp yok
olduktan sonra kişilik
ve benliğin de tamamen hiçliğe kavuşacağını düşünmek, öldükten sonra
kendisine bir ceza ve işkence edileceğine inanmak, öldükten sonra nereye
gideceğini ve başına ne geleceğini bilemeyip, şaşkınlık içerisinde olmak,
arkada bırakacağı mal ve miras üzerine üzüntü duymak, kendisinden sonra
diğer insanların yaşamının devam edeceği düşüncesi, ölümden önce ve
ölüme yol açan hastalıkların acı ve ızdırabından başka ayrıca ölüm için de bir
elemin var olduğu düşüncesine bağlamıştır
40
.
Fromm ölüm kaygısını daha çok dini nitelikte bir sorun olarak
değerlendirmiştir. Her insanın ölüm karşısında yaşadığı normal korku ve
insanları sürekli tedirgin eden ölüm korkusu şeklinde iki ölüm kaygısından
bahsetmiştir. Bireyi sürekli tedirgin eden korkunun akı
l-
dışı olup hayatı iyi bir
şekilde yaşayamamaya bağlı olduğunu savunmuştur. Fromm da İbn
-
i Sina’ya
benzer şekilde ölüm kaygısının ölümden değil, sahip olunan şeyleri, bedeni,
mal-
mülkü, benliği yitirmekten ve hiçbirşeye sahip olamama korkusundan
kaynakland
ığını savunmuştur. Bireyin sahip olmak anlayışına verilen önem
oranında, ölümden korktuğunu ve bu tutkudan sıyrıldığı ölçüde kişinin
ölümden korkmayacağını ileri sürmüştür
6
.
Ölüm
K
aygısına
K
arşı
G
eliştirilen
Savunma M
ekanizmaları
Hastalık, reddedilme gibi ölümü hatırlatıcı ya da olumsuz bir olay, örneğin
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
57
durumlar bastırılan ölüm kaygısının açığa çıkmasına neden olabilir. Ölüm
kaygısının uyanması genel olarak, savunmacı davranışların artmasına yol
açar[59]. İnsanoğlu en büyük çaresizliği ölüm karşısında yaşar. Kaçınılmaz
son karşısında ölümsüzlük isteği insanoğlunun sınırlı gücüyle hayatta kalma
hayalidir. Tarihin erken dönemlerinden bu güne kadar gelen destanlar insanın
ölümle mücadelelerinin sergilendiği bir alan olmuştur
60
.
Birey kendi ölüm düşüncesi ile dünyanın onsuz nasıl devam edeceğinin
vermiş olduğu sıkıntıyla yüzleşmeye başlar ve dünyanın onsuz devam
etmesini olanaksız olarak düşünür. İnsan ölüm üstüne düşünmeye başladığı
her durumda, bu düşünceyle tekrar tekrar yüzleşmeye başlar. Birey kendi
ölümünün algılanamaz edilemez bulduğunu söylediği anlarda dahi ölüm
kaygısı bastırılmaktadır. Başka bir deyişle, yaşanan kaygıya kanıt aramaktan
ya da gerçekte korkulan şeyin ölüm olmadığının gösterilme çabası esnasında
yaşanan şey aslında ölüm kaygısıdır
61
.
Ölüme karşı savunmalar iki başlık altında toplanabilir. Bunlardan ilki,
ölümsüzlüğü aramaya yönelik olarak kültürel yani sosyolojik açıklamalar ve
diğeri de psikolojik savunmalardır
62
.
1.
Kültürel Savunmalar
Her kültürün başlıca işlevlerinden biri, üyelerini kaostan korumak, onları
önemli olduklarına ve sonunda başarıya ulaşacaklarına inandırmaktır
62
.
Kültürel yapının ölümsüzlük arayışı için 3 tarzdan bahsedilmiştir. Bunlar;
biyolojik tarz, dinsel tarz ve yaratıcı tarzdır. Biyolojik tarz insanın soyu
boyunca, sons
uz biyolojik bağlantı zinciri içinde yaşamaya devam etmesi;
dinsel tarz farklı, daha üst varoluş düzleminde yaşamak; yaratıcı tarz ise
kişinin yaptığı işleriyle, kişisel buluşların kalıcı etkisi veya başkaları üzerindeki
etkisiyle yaşamasıdır
6
.
İnsanoğlu kültürel gerçekliğin sunduğu veriler içinde yaşamaya değer bir
olgunun varlığına bağlanma zorunluluğu hisseder. İnsan yaşamının değeri
kültürel verilere o denli bağlanmıştır ki, insan yaşamına değer katan kültürel
veriler geçerliliğinden kuşku duyulmadan kabul edilmiştir. Bunun da ötesinde
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
58
yaşamın anlamı dini ya da kültürel geleneklerle bağlanmıştır
63
. Toplumlar
ölümü, bir dizi ayinsel törenlerle sosyal olarak deneyimlenen bir geçiş halinde
kültürlerine mal ederler. Defin, mezarlık ve ölenlerin ruhlarıyla il
gili bir dizi
tabu, dua vb. ölümü uzaklaştırmak ya da onun uzakta oluşuna ilişkin bir güven
hissini uyanık tutmak için gösterilen çabalardır
64
. Başka bir deyişle cenaze
törenleri, tabutlar ve mezar törenleri, ölümün kendisi hakkında bir şey
anlatmaktan çok, geride kalanlara ilişkindir
65
. Bu durumu Illich “ölüm yaşamın
tazelenmesi için bir fırsattır” şeklinde yorumlar
66
.
2. Bireysel Savunmalar(Psikolojik savunmalar)
Birey ciddi veya ölümcül bir hastalığı olduğunu öğrendiğinde ilk gösterdiği
tepki sıklıkla inkar
şeklindedir. Bütün bireyler ölüm kaygısıyla karşılaşırlar;
çoğunda uyuma yönelik başa çıkma yöntemleri bastırma, yer değiştirme,
kişisel güce inanma şeklindedir
31
. Bireyin ölüm kaygısı ile baş etmede
kullandığı savunma mekanizmaları bireyin bu duruma uyum
sağlamasına
yöneliktir. Ancak bu savunma mekanizmalarında aşırılık uyumun
bozulmasına, kaygının artmasına, bireyin kendini korumak için aşırı tedbirlere
sığınmasına ve psikopatoloji gelişimine de neden olabilir
36
.
Yalom’a göre ölüme karşı geliştirilen bir
eysel savunmalar iki temel
kategoriye ayrılabilir. Bunlardan ilki, bireyin özel olduğuna ve kişisel
dokunulmazlığa yönelik geliştirdiği inanç; ikincisi ise nihai kurtarıcının
varlığına yönelik inançtır
36
.
a.
Özel olma
Kişisel yok olma tehdidinin etkisi altında kalmaksızın tehlikeyle karşılaşma
cesaretimizi artırır. İnsan güce ulaştığı derecede ölüm kaygısı hafifler ve özel
oluşuna dair inancı da güçlenir. Özel olmaya ilişkin geliştirilen inanç,
abartıldığında bazı patolojik davranışların ortaya çıkmasına neden
olur. Zoraki
kahramanlık, işkoliklik, narsisizm, saldırgan ve kontrol odaklı olma, bireyin
özel olmaya ilişkin geliştirmiş olduğu inançlardan doğan patolojik davranışlara
örnek olarak verilebilir
36
.
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
59
b.
Nihai Kurtarıcı
Savunma mekanizması olarak nihai kurtarıcıya inanmanın temeli, anne
babanın bebeğin ihtiyaçlarıyla sonsuza kadar ilgilenip doyuracak gibi
göründükleri erken yaşam dönemlerine dayanmaktadır. İnsanoğlu yazılı
tarihin başlangıcından itibaren kesinlikle bir kişisel Tanrı inancına sıkı sıkıya
sarılmıştır. Bazen bireyler kurtarıcılarını doğaüstü güçlerde değil, maddi
çevrelerinde ya bir lider ya da daha yüksek konumdaki kişiler arasından
seçerler. İnsanoğlu ölüm kaygısını bu yolla yenmeye çalışabilir. Bu çaba
bilinçaltı süreçlerde gerçekleşir
36
.
Nihai
kurtarıcıya karşı duyulan inanç hayatın büyük çoğunluğunda önemli
bir rahatlama sağlar ve gözle görülmez bir şekilde işlev görür. Nihai kurtarıcı
savunması kişisel özel olmaya duyulan inançtan daha az etkilidir. Hem daha
kolay dağılan hem de yapısı gereği
sınırlayıcı bir savunma mekanizmasıdır
36
.
Çoğu birey inanç sistemlerinin yapısını bunlar amaca hizmet etmede
başarısız olana dek anlamazlar. Nihayi kurtarıcıya dair inanç abartıldığında
kendini çekme, sevginin geri çekilmesi korkusu, pasiflik, bağımlılık,
kendini
kurban etme, yetişkinliğin reddi (regresyon), inanç sistemlerinin çöküşüyle
depresyon şeklinde karşımıza çıkar. Bunların her biri bir klinik sendrom olarak
kendini gösterebilir
36
.
Ölüm
K
aygısını
Etkileyen D
eğişkenler
Ölüm kaygısı ile ilgili araştırmalar incelendiğinde, genellikle ölüm kaygısı
ile ilişkili olan çok boyutlu bir yapının olduğu fark edilmiştir. En çok yaş,
cinsiyet, kişilik özellikleri, sosyokültürel etkenler, gelişimsel süreç, dini inançlar
ve ölümcül hastalık durumlarının ölüm kaygısı ile ilişkili olduğu
belirlenmiştir
67,68
.
Dostları ilə paylaş: |