II.1.18.4.Sosyal Ö÷renme Modeli
Çocuk istismarı, çevresel belirleyiciler ve karúılıklı kiúisel etkileúimlerin ortaya
çıkardı÷ı davranıúlardır. ønsanlar kendileriyle ve baúkalarıyla çatıúmaya
59
girdiklerinde, davranıúlarının sorun yarattı÷ını ö÷renmektedirler. Bu yüzden sorun
olan davranıú saptanmalıdır.
østismar ve ihmal davranıúlarında bulunan anne-babalar, kendi ana-babalarını
örnek almaktadır ve çocuklarından da gerçekçi olmayan beklentileri vardır. Bu
durum ‘kuúaklar hipotezi’ olarak adlandırılmaktadır. Kimi kuramcılar ise kuúaklar
hipotezine karúı çıkmakta ve istismar ve ihmalin birincil nedeni olarak anne-
babanın güç yaúam koúulları ve duygusal baskı altında olmalarını göstermektedir.
Kuúaklar hipotezine karúı çıkan bazı araútırmacılarsa her istismarcı anne-babanın
çocuklu÷unun istismar edilmiú oldu÷unun söylenemeyece÷ini savunmaktadırlar.
Onlara göre çocu÷a kötü muamelenin birincil nedeni, çocuklukta görülen úiddet
de÷il, anne-babanın güç yaúam koúullarında yaúamasının sonucunda ortaya çıkan
duygusal baskıdır.
Sosyal ö÷renme kuramının geliúimi, biliúsel-davranıúçı yaklaúımlarla paralellik
içermektedir. Klasik sosyal ö÷renme görüúüne göre çocu÷un zihni, do÷du÷unda
boú bir levha gibidir. Bu boú levha yaúam içinde öncelikle ebeveynlerden alınan
davranıú kalıplarıyla dolmaktadır. Çocuk, istismarcı ebeveyn davranıúlarını örnek
alabilir. Üstelik söz konusu kiúiler yalnızca úiddet uygulama yöntem ve
tekniklerini almakla kalmamakta, aynı zamanda onların mantık ve düúünce
sistemini de almaktadırlar. Biliúsel davranıúçı yaklaúıma göre de bu gerçekçi
olmayan ebeveyn beklentileri ve olumsuz yaúantıların çocuklara mal edilmesi,
istismar durumunu yaratmaktadır. Fiziksel çocuk istismarı, ebeveynlerin, olayları
açıklamaya yönelik biliúsel yapılarından kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak; sosyal ö÷renme modelinde, yanlıú ö÷renilen davranıúların
de÷iútirilmesi, benlik saygısı ve öz denetim sa÷lama tekniklerinin ö÷renilmesi
yoluyla istismar ve ihmal davranıúlarının ortadan kalkması mümkündür.
60
II.1.18.5.Ba÷lanma Modeli
Ba÷lanma modelinin istismarı ele alıúı, sosyal ö÷renme kuramının bazı yönlerinin
farklı bir anlatımıdır. Ainsworth (1973), Bowlby (1979) ve Critenden (1989)’a
göre çocukla, çocuktan sorumlu bakıcı kiúi arasında kurulan erken ba÷lılık
iliúkisinin niteli÷i, daha sonraki ebeveyn-çocuk iliúkisinin belirleyicisidir.
Çocu÷un sosyalizasyon süreci ba÷lılık iliúkisinin ilk yılında baúlamaktadır.
Ebeveynler koydukları kurallar, uyguladıkları disiplin yöntemleriyle, çocu÷un
davranıúlarını düzenlemektedirler. Ebeveynin disiplin yöntemlerini aúırı yo÷un ve
a÷ır olarak kullanması, çocu÷a kendini yardıma muhtaç ve çaresiz
hissettirmektedir.
øúte, bu noktada ba÷lanma modeli, istismar döngüsünü açıklayabilir. Bebeklik
yıllarında kiúi, hayatta kalmak için, ona bakmakla sorumlu kiúiye güçlü bir
ba÷lılık geliútirmektedir. Yaúamın bu ilk yıllarından itibaren çocuk, di÷er
kiúilerden farklı bir úekilde o kiúiyi model almaktadır. Di÷er kiúilerle olan
iliúkilerini de bu modele göre düzenlemektedir. E÷er ebeveynin tutumu aúırı
yönlendirici, ba÷ımlılık iliúkisini destekleyici, karúılıklı yetersiz duygusal
geliúimin bir sonucu olarak ba÷ımlı olursa çocuk ilerdeki yıllarda zarar
görmektedir. Çocuk sosyal geliúimi ile birlikte baúkalarıyla iletiúim kurması
gerekti÷inde, bu yetersiz duygusal geliúim ve ba÷ımlılık iliúkisi yüzünden
sorunlar yaúamaktadır. Üstelik çocuk, ba÷ımlılık boyutlarında iliúkisi oldu÷u
ebeveyninden, kaçınılmaz olarak yaúadı÷ı ayrılmanın verdi÷i sıkıntıyı da aynı
anda yaúamaktadır. Bu durum çocuklarda çeúitli duygusal sorunlara neden
olabilmektedir.
II.1.18.6.Sosyobiyolojik Model
Sosyologlar tüm insanların kendilerini ve genlerini korumaya programlandıklarını
savunmaktadırlar. Bunun yarattı÷ı baskı ve bu baskı ile oluúan istismar tamamen
hayatta kalmak içindir. Sosyologlar üvey ebeveyn kavramına büyük önem
vermektedirler, çünkü günümüzde artan boúanmalar, ayrı ebeveynler do÷al aile
61
yapısını bunun getirisi olarak da gen yapısını bozmaktadır. Bu durumun yarattı÷ı
stresle birlikte ebeveynler çocuklarını daha fazla istismar edebilmektedirler.
II.1.18.7.Biyolojik Model
Araútırmalar, biyolojik faktörlerin de çocuk istismarında önemli bir faktör
oldu÷unu ortaya koymaktadır. østismar eden ebeveynlerin, nörolojik sorunları
oldu÷unu iddia eden bu yaklaúımda, biliúsel aktivitelerin minimal düzeyde
beyindeki fonksiyon bozukluklarından etkilendi÷ini savunmaktadır. Yine buna
benzer di÷er araútırmalarda da istismarcı ebeveynler ve istismarcı olmayan
ebeveynlerin kıyaslanmasında istismarcı ebeveynlerin di÷erlerine oranla farklı
sa÷lık sorunları oldu÷u saptanmıútır. Bu da ebeveyn olma yetene÷ini kısıtlayıcı
bir etki yaratmaktadır (Mangalcı 2002: 55-58).
II.1.19.Dünyada Kullanılan Baúlıca Önleme Programları
Yo÷un stres zamanlarında ailedeki iúlevsizlikleri yumuúatmak için müdahale
programları uygulanmalıdır (Rentz ve di÷erleri 2007: 119).
Çocukları kötü muameleden korumak için hazırlanan ilk programların birço÷u,
ço÷unlukla veya yalnızca bireysel ve aile seviyesindeki müdahalelere
dayanmaktaydı. Ancak iletiúim bazlı stratejilerin yoklu÷u çocuk istismarı ve
ihmaline maruz kalan çocukların sayılarında ya da sıklı÷ında topluluk faktörlerini
göz ardı etmekteydi. Tehlikeli toplum koúullarıyla baú etmeye çalıúan anne-
babalar, çok cezalandırıcı veya tam tersine, yetersiz derecede uyanık
olabilmekteydi. Bunun aksine, destekleyici topluluklar, riskli çevrelerce
oluúturulan tehditleri azaltabilmektedirler. Son yıllarda hazırlanan programlar ise
çocuk ihmal ve istismarını birey-aile-toplum üçgeninde ele almaya baúlamıútır.
(Mcdonell ve Melton 2008: 113-125).
62
Birçok ülkede çocuk istismar ve ihmalini önlemeye yönelik yeni atılımların
gerçekleútirildi÷i görülmektedir. Örne÷in, 825,000 belirlenmiú vaka bulunan
Amerika Birleúik Devletleri’nde 2005 yılında 2,9 milyon rapor hazırlanmıútır ve
bu raporlar, çocuk istismarına yönelik çalıúmaların altını çizmiú; ev ziyaret
programlarına, aile e÷itim programlarına, cinsel istismar önlemesine ve bedeni
cezayı yasaklayan kanunların etkinli÷ine odaklanmıútır (Krugman ve di÷erleri
2007: 711).
Son yıllarda dünyada kullanılan baúlıca önleme programları úu úekildedir;
Krivacska’nın PRISM Programı: Okul öncesi çocuklar ile ilkokul döneminin
ilk sınıflarındaki çocukların farklı geliúimsel yeteneklerine göre düzenlenmiú
aktiviteler ve kavramları içermektedir. Bu program çocuklara sosyal yeterlili÷i
artırıcı e÷itim vermeyi hedefler.
Hawai Sa÷lıklı Baúlangıç Programı: Bu programın temelini risk grubunda
bulunan ailelerle yapılan ev ziyaretleri oluúturmaktadır. Bu nedenle ikincil önleme
türleri içinde yer alır (Mangalcı 2002: 55-58).
Ev ziyareti programları çocuk tacizini önlemede etkili oluyorsa da, çocuk
istismarı ve baú etme yolları yasal emirler ile de yönlendirilmektedir (Mcdonald
2007: 221-228).
Diversion Programları: Yargılama öncesi çevirme programı, suçlama sonrası
çevirme programı ve hukuk öncesi çevirme programı bulunmaktadır. Üçü de
üçüncül önleme grubuna dahil programlardır.
Yukarıda adı geçen programların yanı sıra çocuk istismarını önlemek amacıyla
alınan de÷iúik önlemler de geliúmiú ülkeler tarafından uygulanmaktadır. østismar
eden ana-babaya ya da istismar edilen çocu÷un ailesine acil ya da orta vadede
yardım vermek için tasarlanan bu çalıúmalar úöyle sıralanabilir:
1.
24 saat telefonla yardım hizmeti
63
2.
Çocuk bakımı ve yetiútirmede ailelere danıúma hizmeti
3.
Sa÷lık ziyareti hizmetleri
4.
Sosyal çalıúma
5.
Bireysel psikoterapi
6.
Evlilik terapisi
7.
Grup terapisi
8.
Anonim ana-baba grupları
9.
Ev içi yardım
10.
Çocuklar için kriz üniteleri ve barınaklar
11.
Aile içi evde sa÷lanan terapi ortamı
12.
Çocuklar için terapiye yönelik gündüz bakımı
13.
Aile terapisi
Yapılan tüm çalıúmalara ra÷men çocuk istismar ve ihmali programları halen
istenilen düzeye gelmemiútir. Örne÷in, çocuk istismarını engelleme
programlarının ve anne-baba e÷itim programlarının, titiz metodolojiyle ve sonuç
ölçümleriyle de÷erlendirilme ihtiyacı vardır (Krugman ve di÷erleri 2007: 711).
Aileler daha iyi iúleyebilmek için devletin deste÷ine muhtaçtır ve devlet de iyi
iúleyen ailelere muhtaçtır. Ancak dünyada birçok devlet, çocuk istismarı ve
ihmalinin önlenmesi için yeterli dikkati göstermemektedir (Huntington 2007: 148-
153).
II.1.20.Türkiye’de Kullanılan Baúlıca Önleme Programları
Türkiye’de birincil önleme kapsamında de÷erlendirilebilecek çok de÷erli iki
program uygulanmaktadır.
Bunlardan birincisi Ka÷ıtçıbaúı ve ekibi tarafından geliútirilen ‘Erken Destek
Projesi’ ikincisi ise Yavuzer ve ekibi tarafından geliútirilen ‘Ana-baba Okulu’
isimli e÷itimsel programlardır. Bu programlar istismarın önlenmesinde öncelikli
olarak ebeveynlerin çocuk geliúimi ve çocuk istismarı konusunda e÷itilmesini
64
içerir. Ailede istismarın ancak bu yolla ortadan kaldırılabilece÷i temelinden
hareket edilir.
Erken Destek Projesi: Yetersiz çevrede yetiúen çocu÷un geliúmesinin eksik
kaldı÷ını gösteren çok yaygın bulgulardan yola çıkılarak hazırlanmıú bir
programdır. Pek çok araútırmanın bulgularından elde edilen bu sonuçlara göre de,
anne e÷itimi ve okul öncesi e÷itim kurumunun etkili olaca÷ı varsayımları
tasarlanmıútır. Proje öncelikli olarak anneler tarafından evde uygulanacak bir
e÷itim ve ardından çocu÷un çevresindeki kimselerin e÷itimini içermektedir.
Anne-Baba Okulu: Anne-baba okulu, anne ve babaların çocuklarına karúı
olumlu tutum ve davranıúlar geliútirmesine yardımcı olmak, anne ve babalara
çocukları ile nasıl sa÷lıklı bir iletiúim kurabileceklerini anlatmak, çocu÷un
geliúme süreci içindeki de÷iúimlerine iliúkin özelliklerini aktarmaktan, cinsel
e÷itime kadar çocuk ve genci ilgilendiren farklı konularda anne ve babalara ıúık
tutmak amacıyla kurulmuútur.
østismara veya ihmale u÷ramıú çocukların geliúimsel ve davranıúsal özelliklerini
inceleyerek, bugünün istismar ve ihmal edilen çocuklarının, nasıl yarının istismar
ve ihmal eden ana-babalarına dönüútüklerini anlamak zor de÷ildir. Yapılacak
müdahale, daya÷ı veya azarlamaları durdurmakla ya da fiziksel bakım úartlarını
iyileútirmekle kalmamalıdır. Bu çocukların birço÷u, geliúimsel ve duygusal olarak
hasara u÷ramıútır ve bunu aúmak için uzun süreli etkin terapötik yardıma
gereksinimleri vardır.
Denenmiú ve denenmekte olan veya uluslar arası düzeyde geniú çapta uygulanmıú
olan birçok yaklaúım, kendi geçmiúimiz ve günümüzün koúullarına uygun
olmadıkları sürece, geçerli olamamaktadır. Bu yüzden çözüm yolu olarak
uygulanan yöntem her ne ise öncelikle söz konu yöntemin içinde bulunulan
toplumsal yapıya uygunlu÷u ve uygulanabilirli÷i mutlaka göz önüne alınmalıdır
(Mangalcı 2002: 55-58).
65
Benzer úekilde özürlülere götürülecek olan hizmet politikalarında da, ønsan
Hakları temelinde özürlülerin gereksinimlerini karúılayabilecek plan ve
programlar hazırlanmalı ve uygulamalar etkin bir sistem içinde denetlenmelidir
(Altu÷gil 2008: 2-4).
Altında birçok neden yatan çocuk istismarı oldukça kompleks bir problemdir ve
önleyici stratejilerin etkili olabilmesi için önleme amaçları úunları içermelidir.
• Ailelerin çocuk geliúmesi bilgilerini ve ailesel istekleri geliútirmek
• Aile-çocuk arasındaki iliúkiyi, duygusal ba÷ı ve iletiúimi artırmak
• Özel gereksinimi olan çocukları da içeren tüm çocuklar için bakım
stresleriyle baú etmede ailesel becerileri yükseltmek
• Ev ve çocuk yönetimi hakkında ailelerin bilgilerini artırmak
• Çocuk bakım yükünü azaltmak
• Aile izolasyonunu azaltmak ve destekleri artırmak
• Fakirli÷in aile üzerindeki uzun dönem sonuçlarını azaltmak
Genel olarak önlemenin üçüncül, ikincil ve birincil olmak üzere üç ana alanı
kapsadı÷ı kabul edilir.
Üçüncül Önleme
Üçüncül önleme, istismar edilmiú olan çocu÷un yeniden istismar edilmesinin
önlenmesidir. Bu, istismar ortaya çıktıktan sonraki tüm hizmetleri kapsar.
Kimilerine göre bu, uçurumun kenarındaki bir çocu÷a yardım sa÷lamak yerine,
uçurumun dibine bir ambulans getirerek çocu÷un düúmesini beklemekle eú
anlamlıdır.
Yeniden istismar oranları, üçüncül düzeydeki müdahalemizin ne derece etkili
oldu÷u hakkında fikir vermektedir. Üçüncül koruma, uzmanların ve toplumun
üyelerinin çocuk istismarı olaylarını erken belirlemeleri için çalıúmasını içerir.
66
Üçüncül önlemenin amacı çocu÷un yeniden istismar edilmesini önlemekle
beraber, kötü muamelelerin negatif sonuçlarını azaltmaktadır. Üçüncül önleme
programları aúa÷ıdaki hizmetleri içermektedir:
*Kısa zaman periyotları úeklinde, ailelere e÷itilmiú ruh sa÷lı÷ı danıúmanlarınca
yo÷un aile koruma hizmetlerinin verilmesi,
*Çocuklarını istismar etmeyen ailelerin ‘rol modeli’ oldu÷u ve kriz anında
ailelerin desteklendi÷i aile programlarının olması,
*Aile fonksiyonları ve iletiúimi geliútirmek için kötü muamelelerin görüldü÷ü
çocuk ve aileler için ruh sa÷lı÷ı hizmetleri.
økincil Önleme
økincil önleme, yüksek risk gruplarının belirlenmesidir. økincil önlemenin
amaçları yüksek risk gruplarının belirlenmesi, bu kiúilerin var olan hizmetleri
kullanmalarının sa÷lanması konusundaki stratejiler ve e÷er gerekiyorsa söz
konusu ailelere ek hizmetlerin sunulması olarak özetlenebilir. Bazen bunlar ek
hizmetlere gereksinim duyan aileler de÷il, var olan hizmetleri uygun biçimde
kullanmakta sorunlarla karúılaúan ailelerdir (Uysal 1998: 33-34).
Birincil Önleme
Birincil önlemenin amacı; tüm çocukların geliúimlerinin iyi biçimde
sürdürülebilece÷i ortamı sa÷lamaktır. Tüm çocukların ve ailelerin içinde
bulundukları koúulları iyileútirebilmenin yolu sosyal reformlardır. Bir toplum
ço÷unlu÷unun yaúam düzeyini yükseltici her úeyin, aileler ve çocuklar üzerinde
olumlu etkileri olacaktır (Kutsal 2004: 14). Yaúam düzeyinin yükseltilmesinin
yanında, aileler, anne-babalar ve sınıf ö÷retmenlerinin, uygun görev paylaúımı ve
sosyal destek ile düzenli ve sürekli bir biçimde iletiúim içinde olmaları, duygusal
ve davranıúsal problemlere karúı önemli koruyucu faktörler arasında yer alır
(ùimúek ve arkadaúları 2007: 883-899). Kuúkusuz, de÷iúikli÷i sa÷lamanın baúka
67
yolları da vardır. Bunlar tutumları etkilemek ve e÷itimdir. Topluluklar
çocuklarına daha çok de÷er vermeye ve onların gereksinimlerine öncelik vermeye
yöneltilmelidir. Bu da ailelere tek tek veya tüm toplumla çalıúarak
gerçekleútirilebilir (Uysal 1998: 36).
østismar sonucu parçalanmıú ailelere ve istismara u÷ramıú çocuklara yapılan
yardım, destek ve tedaviler düúünülürse hekimli÷in her alanında oldu÷u gibi bu
alanda da henüz daha hastalık ortaya çıkmadan önlenmesine yönelik olarak
yapılan birincil koruma hastalık ortaya çıktıktan sonra sa÷altımına yönelik olarak
yapılan üçüncül korumaya göre daha ekonomik, kolay ve insancıldır (Kutsal
2004: 28).
Sonuç olarak; çocuk istismarını ortaya çıkartan devlet, mesleki uygulayıcılar ve
aileden oluúan üç düzey ve üç gruptaki sistemler, sürekli, dinamik, ço÷u zaman
hiyerarúik olmayan bir süreç içinde karúılıklı etkileúimde bulunarak birbirlerinin
patolojisini artırıp ‘sistemin kötüye kullanılması’ denilen olguyu meydana
getiririler. Dolaysıyla istismarın önlenmesinde bu iúleyiúlerden haberli olunması
ve çözümü için çalıúırken problemin bir parçası haline gelmemeye dikkat edilmesi
çok önemlidir.
Mcdonald çocuk istismar kurbanlarını tedavi etmede ve de÷erlendirmede bir
yaklaúımın seçilip uygulanması yerine çok disiplinli bir yaklaúım tavsiye
etmektedir (2007: 221-228).
II.2.YURTDIùINDA YAPILAN ARAùTIRMALAR
Dünyada, korunmaya muhtaç çocuklar alanının bir alt dalı olarak ortaya çıkan
çocuk istismarı ve ihmali konusuna araútırmacı, hukukçu, doktor, psikiyatrist,
sosyal çalıúmacı gibi meslek elemanları ancak son yirmi-yirmi beú yıldır ilgi
göstermeye baúlamıúlardır. Yeni geliúen bir alan olması nedeniyle, çocuk istismarı
ve ihmali üzerine yapılan çalıúma ve araútırmalar çok az olup, çocuk istismarı ve
ihmali henüz bütün boyutlarıyla açıklı÷a kavuúturulamamıútır. Özellikle çocu÷un
68
duygusal istismarı ve ihmali, somut ve nesnel verilerin elde edilmesi güçlü÷ü
nedeniyle araútırmacıların üzerinde çok az durdukları bir konu olmuútur.
Ammerman ve arkadaúları (1989)’nın birden fazla engeli olan çocuklar üzerinde
yaptıkları araútırmalarda; bu çocukların %66’sının ırzına zorla geçildi÷i, %40’ının
birden çok kimse tarafından cinsel olarak istismar edildi÷i ve istismarcıların aile
üyeleri oldu÷u sonuçları verilmiútir (Akt. Kutsal 2004: 34).
Brunnquell ve arkadaúları (1981)’nın gerekçesi olsun ya da olmasın; ço÷u istismar
edici ebeveynin çocuklarını anormal olarak gördüklerini saptamıúlardır. østismar
edilen çocuklarda, ebeveynin odak noktası haline gelen özürleri mevcuttur. Bu
ebeveynler çocuklarını kötü bir rakip ya da katlanılması ya da çekilmesi gereken
a÷ır bir yük olarak görmektedirler.
Chase ve Martin (1970), istismar edilen çocuklar arasında görülen zihinsel
gerili÷in sadece fiziksel istismara ba÷lı olmadı÷ını, kafa travması, bozuk ortamlar
ve eksik beslenme gibi bir dizi faktörün mevcut oldu÷unu, ihmalin en sık görülme
úeklinin yetersiz beslenme oldu÷u, bebek geliúiminin ilk yılının kritik bir yıl olup,
en hassas dönem oldu÷u ve istismar edilme tehlikesinin söz konusu oldu÷u ve bu
dönemde yetersiz beslenen bebeklerin zihin engellili÷e maruz kaldı÷ını
saptamıúlardır.
Conway ve Kempe (1974) araútırmalarında ihmal edilen çocuklarda algılama
eksiklikleri, yorgunluk ve huysuzluk davranıúlarının yo÷un olarak gözlendi÷ini
saptamıúlardır (Akt. Eratay 2000: 178-181).
Halper’in (1981) istismar edilmiú ve edilmemiú çocukların annelerini, babalarını
ve kardeúlerini nasıl algıladıkları ile ilgili bir çalıúma yapmıútır. Örneklem grubu
20 istismar edilmiú çocuk ve bu çocukların kardeúleri (20) ile 20 istismar
edilmemiú çocuk ve bunların kardeúleri (20) olmak üzere toplam 80 zenci
çocuktan oluúmaktadır. Araútırma sonucunda istismar edici aile ortamındaki
çocuklar (istismar edilmiú ve istismar edilmemiú) istismar etmeyen ailelerdeki
çocuklara göre ebeveyn ve kardeúlerine karúı daha fazla olumsuz duyguya sahip
69
oldukları görülmüútür. Bir di÷er anlatımla bu çocukların ebeveyn ve kardeúlerine
karúı olumlu duygu ve algıları daha azdır (Akt. Kars 1994: 58-59).
Kempe, Silverman, Steele, Droegemueller ve Silver (1962)’in ilk defa olarak
Amerika’da 300 istismar vakasını inceledikleri çalıúmalarında; istismar sonucu
çocukların %11’inin öldü÷ü, %28’inin daimi hasara u÷radı÷ı sonucuna varılmıútır
(Akt. Özdemir 1989: 47-48).
Kent (1976) tarafından yapılan bir çalıúmada istismar edilen çocukların zayıf
sosyal iliúkiler, sinir krizleri, aúırı itaatsizlik, içe kapanıklık ve hırçınlık gibi
karakteristikleri oldu÷unu; saldırgan ve aúırı itaatsiz çocukların, ihmal
yaúadıklarını ortaya koymuútur.
Martin (1976) istismara maruz kalan deneklerinin %33’ünün IQ seviyesinin
80’den aúa÷ı oldu÷unu ve %43’ünün nörolojik bozukluk gösterdi÷ini;
çalıúmasında yer alan ve normal zekaya sahip istismara maruz kalmıú
deneklerinin ise konuúmayı ö÷renmede geciktiklerini saptamıútır (Akt. Özgür
2004: 41-45).
Merrel ve Holland (1997)’in ‘Geliúim Gecikmeleri Olan ya da Olmayan Okul
Öncesi Ça÷daki Çocukların Sosyo-Duygusal Davranıúları’ araútırmasında;
geliúimsel gecikmeleri olan okul öncesi çocukların ö÷retmenler ve ebeveynler
tarafından yapılan ölçümlerde geliúimsel problemleri olmayan çocuklara kıyasla
daha az sosyal yeti seviyeleri ve daha yüksek problem davranıú seviyeleri oldu÷u
yolundaki kanıtları ortaya konmuútur (Akt. Eratay 2000: 190).
Morgan (1979) tarafından devlet okullarındaki özel sınıflarda yetiútirilmiú olan,
istismar edilen ve duygusal açıdan rahatsız olan çocuklar ile istismar edilmemiú
ve duygusal olarak rahatsız olan çocuklar arasındaki fark incelenmiú ve
çocukların sergiledi÷i davranıúlardan karıúık sonuçlar elde edilmiútir. østismar
edilen çocukların bir kısmı içe kapanık olmasına karúın, di÷er çocukları kötü
davranıúa sürüklerken bir kısmı daha saldırgan davranıúlar sergilemiútir.
Çalıúmada yer alan istismar edilmiú çocuklar daha içgüdüsel davranıúlar, öfke ve
70
saldırganlık sergilemiútir; ancak istismar edilen çocuklar bu davranıúları temel
alarak ba÷ırmak, yüksek ses çıkarmak, küsmek, kızgın yüz ifadeleri takınmak ve
müstehcen hareketlerde bulunmak ile ifade etmiúlerdir (Akt. Sertler 2002: 52).
Morse, Sahler ve Friedman (1970); çalıúma kapsamında yer alan istismar edilen
çocukların %29’unun zihin engelli oldu÷unu ve %28’inin de belirgin úekilde
duygusal rahatsızlı÷ının oldu÷unu bildirmiúlerdir. Bu araútırmacılar tarafından,
aile düzeninin bozuklu÷u, yoksulluk ve sevgi eksikli÷inin yetiúme ça÷ındaki
çocukların duygusal, nörolojik ve zihinsel geliúimi engelledi÷i sonucuna
varılmıútır (Akt. Tercan 1995: 67).
Rose ve Hardman (1981); normal fiziksel ve psiko sosyal geliúimini sürdüren
çocukların istismar dolayısıyla özürlü oldu÷unu; bazı çocuklarda ihmal nedeniyle
meydana gelen kafa travmaları nedeniyle ortaya çıkan nörolojik bozukluklar
oldu÷u, bazılarında ise ihmal ve istismardan dolayı zihinsel özür meydana
geldi÷ini saptamıúlardır (Akt. Eratay 2000: 185).
Ryerson (1984)’un engellilerle yaptı÷ı istismar çalıúmalarında, engellileri cinsel
olarak istismar edenlerin %99’unun çocuk tarafından bilinen bir kiúi oldu÷u
görülmüútür (Akt. Akdaú 2005: 39).
Sandgrand, Gaines ve Gren (1976) ilk defa olarak etki-tepki olgusunu
inceledikleri istismar edilen çocukları örnekleme aldıkları çalıúmalarında, istismar
edilen çocukların IQ’larının önemli oranda istismar edilmeyenlere göre düúük
oldu÷u ileri sürülmüútür (Akt. Karaman 1993: 45).
Soeffing, Kline ve Chrastiansen (1975)’in çalıúmalarında psikolojik ve
davranıúsal sorunlar ile istismar arasında güçlü bir ba÷lantı oldu÷u; istismar edilen
çocukların sosyal etkileúim ve genel fonksiyonlarında anormallik sergiledikleri,
hırçınlık ve içe kapanıklı÷ın istismar edilen çocuklarda en sık gözlenen
karakteristikler oldu÷u, fiziksel istismar sonucu korku, zayıf sosyal iliúkiler,
yıkıcılık, hırçınlık ve içe kapanıklık davranıúlarının yo÷un olarak gözlendi÷i
ortaya konmuútur.
71
Tymchuk ve Andron (1990)’un ö÷renme güçlü÷ü olan 33 anne üzerinde yaptı÷ı
araútırmasında bu annelerin çocuklarını istemeden ihmal ettikleri ve bedensel
cezaya da az baúvurdukları; bu anneler çocuk bakımı ve e÷itimi konusunda
bilgilendirildikten sonra çocuklarına daha iyi baktıkları ve istismar etmedikleri
görülmüútür (Akt. Eratay 2000: 192-193).
Dostları ilə paylaş: |