Mitlerin Kısa Tarihi



Yüklə 0,55 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/11
tarix20.11.2023
ölçüsü0,55 Mb.
#165565
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
Mitlerin Kısa Tarihi - Karen Armstrong

Büyük Batı Dönüşümü
(MS yaklaşık 1500-2000)
On altıncı yüzyıl boyunca, neredeyse deneme ve yanılma
yöntem yle, Avrupa halkı ve sonradan onun ç nden çıkan Amer ka
B rleş k Devletler toplumu, dünya tar h nde önceden benzer
görülmem ş, on dokuzuncu ve y rm nc yüzyıllarda yerküren n d ğer
bölgeler ne de yayılacak b r uygarlığın temeller n attılar. İnsan
deney m nde yaşanan büyük devr mler n en sonuncusuydu bu.
Tarımın keşfed lmes ya da kentler n kurulması g b , der n z bırakan,
etk ler n daha yen anlamaya başladığımız b r darbe olacaktı. Yaşam
b r daha asla aynı olmayacaktı, bu yen deney n belk de en öneml -
hatta olası acıklı- sonucu m toloj n n ölümüydü.
Batılı anlamda modernl k logosun çocuğuydu. Farklı b r ekonom k
temel üzer ne kurulmuştu. Modern önces uygarlıkların yaptığı g b
tarımsal üret m fazlasına güvenmek yer ne, Batılı yen toplumlar
kaynakların teknoloj k üret m ve sermayen n sürekl yen den yatırımı
üzer ne kuruldu. Böylece çağdaş toplum, tarımsal temel kaçınılmaz
olarak çürük geleneksel kültürler n baskılarından büyük ölçüde
kurtulmuştu. Ş md ye kadar çok fazla sermaye gerekt ren b r buluş ya
da f k r rafa kaldırılırdı, çünkü b zden önce h çb r toplum, bugün hep
olduğunu varsaydığımız b tmek b lmeyen altyapı yapımını
karşılayamazdı. Tarım toplumları kırılgandılar, ne de olsa hasat ve
toprak erozyonu g b değ şkenler n boyunduruğundaydılar. B r


mparatorluk büyür, sorumlulukları artar ve kaçınılmaz olarak mal
kaynakları tüken rd . Ancak Batı süres z yen leneb l r, potans yel
(g z lgüç) olan b r ekonom gel şt rm şt . Modern önces uygarlıkların
alışıldık davranışı olan geçm şe bakmak ve neler başarıldığı
hakkında konuşmak yer ne Batılılar ler ye bakmaya başladılar.
Avrupa'nın üç yüzyılını alan uzun çağdaşlaşma sürec nde en konu
değ ş kl kler yaşandı: sanay leşme, tarımın dönüşmes , yen koşullara
uyum sağlamak üzere toplumu yen den örgütlemek ç n s yasal ve
toplumsal devr mler ve, m t yararsız, uydurma ve çağdışı d ye
karalayan entelektüel "aydınlanma".
Batının başarısı yararcı (pragmat k), b l msel ruhun zafer yd . Yen
düstur yeterl kt . Her şey n şlemes gerek yordu. Yen b r f k r ya da
buluş akla yatkın kanıt ortaya koyab lmel ve dış dünyayla uyumlu
olduğunu göstereb lmel d r. M t n ters ne logos, gerçeklerle uyum
sağlamalıdır; özünde gerçekç d r; b r şey n olmasını sted ğ m zde
kullandığımız düşünce b ç m d r; çevrem z daha çok denet m altına
almayı ve yen b r şeyler keşfetmey başarmak ç n sürekl ler ye
bakar. Batı toplumunun yen kahramanı, bundan böyle toplumunun
yararı ç n b l nmeyen dünyalara g rmey göze alan b l m adamı ya da
muc t olmuştu. Tıpkı Eksenel çağın b lgeler g b esk kutsallıkları
alaşağı etmes gerekecekt . Ancak Batı çağdaşlığının kahramanları
es n kaynağı m tos olan t nsel dâh ler değ l teknoloj k ya da b l msel
logos dehalarıydı. Bu da düşüncen n sezg sel, m toloj k yanlarının
b l msel akılcılığın daha yararcı, daha mantıklı ruhu uğruna göz ardı
ed leb leceğ anlamına gel rd . Batılı nsanların çoğu m t
kullanmadıkları ç n b rçokları onun ne olduğunu anlama yet s nden
b le uzaklaştılar.
Batıyı yen b r y mserl k dalgası sarmıştı. İnsanlar çevre üzer nde
daha çok denet m kurduklarını düşünüyorlardı. Artık kutsal,
değ şt r lemez yasalar yoktu. B l msel keş fler sayes nde doğayı
d led kler g b yönlend reb l r, kend paylarına düşen artırab l rlerd .
Çağdaş tıbbın, sağlık b lg s n n, emeğ azaltan teknoloj ler n, ler
ulaşım yöntemler n n bulunması, Batılı toplumların yaşamlarında


devr m yarattı. Fakat logos, nsanoğluna h çb r zaman ht yacı olan
önem verem yordu. Yaşama yapısını ve anlamını kazandıran m t
olmuştu, oysa modernleşme lerled kçe ve logos ses get ren sonuçlar
başardıkça, m toloj g derek daha az değer görmekteyd . Daha on
altıncı yüzyılda esk m toloj k düşünce b ç m parçalanıp yer n alacak
yen b r şey ortaya çıkmayınca, duyarsız umutsuzluğun, ürperten
z h nsel kötürümlüğün ve ac zl kle öfke duygusunun g derek
bel rg nleşt ğ n görürüz. Bugün gel şmekte olan ülkelerde de benzer
b r başıboşluk yaşandığına tanık olmaktayız.
On altıncı yüzyılda bu yabancılaşma Avrupa d n n b ç mlend rmeye,
onu etk l ve çağdaş kılmaya çalışan reformcularda açıkça bell yd .
Acı veren bunalımlar ve öfke nöbetler Mart n Luther'ı (1483-1546)
y y p b t r yordu. Ulr ch Zw ngl (1484-1531) le John Calv n (1509-64)
nsan varlığının sınava çek lmes nden -onları çözüm bulmaktan
alıkoyan b r hastalık- önce Luther'ın tüm çares zl ğ n paylaşmışlardı.
Yen den yorumladıkları Hır st yanlık ufukta bel ren çağdaş ruhun
m toloj k b l nce nasıl karşı olduğunu gözler önüne serm şt . Modern
önces d nde, benzerl k k ml k olarak algılanırdı, dolayısıyla s mge
gerçeğ tems l ederd . Ş md yse, reformculara göre Aşa Rabban g b
b r tören "yalnızca" b r s mge - apayrı b r şeyd . Modern önces nde
bütün kuttörenlerde olduğu g b K l se Ay n nde de İsa'nın kurban
ed lerek ölümü m toloj k ve sonsuz olması neden yle yen den
sahnelen r, böylece onu yaşanan gerçekl ğe dönüştürürdü.
Reformcuların gözünde se yaşanmış b tm ş b r olayın anılmasıydı
bu.
Kutsal yazılara ver len önem artmıştı, ancak çağdaş matbaanın cadı
ve yen yayılan edeb yat, nsanların kutsal met n algılayışını
değ şt rmekteyd . Toplu olarak ezberden okumanın yer n tek başına,
sess zce okuma alıyordu. Artık herkes İnc l' ayrıntısıyla öğren yor ve
kend ne göre b r görüş gel şt r yordu, fakat artık kuttörensel
bağlamda okunmadığından d ğer bütün çağdaş met nler g b orada
yazanları da somut b lg ler olarak d ndışı b r tutumla ele almak
kolaydı.


Hayattak pek çok şey g b çağdaş keş fler n çoğu da sorunlara
gebeyd . Yen astronom evren n büyüley c kapılarını açmıştı.
N colas Copern cus (1473-1543) yaptığı b l msel araştırmaları onu
huşu ç nde bırakan d nsel b r faal yet d ye görüyordu. Ne var k
buldukları rahatsız ed c yd . M t nsanoğlunu evren n kend s yle sarılı
olduğuna nandırmıştı, oysa ş md anlaşıldığına göre ufacık b r
yıldızın çevres nde göze b le çarpmayan b r gezegen n
kıyısındaydılar. B r daha kend algılarına güvenemezlerd , çünkü
durağan g b görünen yeryüzü aslında hızlı hareket hal ndeyd .
Sürekl kend ler ne a t f k rler ed nmeye özend r lmekteyd ler, öte
yandan g derek yalnızca olayların doğasını yorumlayab len çağdaş
"uzmanların" köles oluyorlardı.
Br tanya'da Franc s Bacon (1561-1626) b l m m toloj n n
z nc rler nden kurtarmak adına bağımsızlık lan etm şt . In
Advancement of Learn ng (1605) adlı çalışmasında yen ve parlak b r
çağı duyuruyordu. B l m nsanlığın acısına son verecek ve dünyayı
kurtaracaktı. H çb r şey bu gel ş m n önüne geçemezd . D n n bütün
m tler sıkı eleşt r süzgec nden geç r lmel , eğer kanıtlanmış
gerçeklerle çel ş rlerse, b r kenara bırakılmalıydılar. Mantık tek
başına bu gerçeğe ulaşmaya yeterd . Deneye dayalı değerler
tümüyle özümseyen lk b l m adamı S r Isaac Newton (1642-1727)
olsa gerek, kend nden öncek ler n bulgularını en nce noktasına
kadar kullanarak b l msel deney ve çıkarsama kuralları gel şt rm şt .
D ğer nsanlara dünyayla lg l eş görülmed k ve güven l r b lg ler
verd ğ ne, keşfett ğ kozm k s stem n gerçeklerle tümüyle
örtüştüğüne, evren n çapraşık mak nes n var eden büyük b r
"Mak ne" olan Tanrının varlığını kanıtladığına nanıyordu.
Bununla b rl kte en konu logosa dalması, Newton'a daha sezg sel
algılama yöntemler ne değer verme olanağı verm yordu. Ona göre
m toloj ve g zemc l k düşüncen n lkel b ç mler yd . Hır st yanlığı


Kutsal Üçlü g b mantık yasalarına aykırı öğret lerden tem zlemey
kend ne görev b lm şt . Bu öğret n n dördüncü yüzyılın Grek
tanrıb l mc ler nce, Yahud Kabalacılarınk ne benzer b r m t olarak
yaratıldığını görem yordu. Nyssa (Kapadokya bölges nde b r kasaba)
P skoposu Gregory'n n (335-395) açıklamış olduğu g b Baba, Oğul
ve Kutsal Ruh nesnel, varlıkb l msel gerçekler değ l,
"adlandırılamayan ve d le get r lemeyen" tanrısal yapının sınırlı nsan
z h nler m ze kend n uyarlamasını bel rtmek ç n "kullandığımız
ter mler"
100
oluyordu. Kutsal Üçlünün varlığını akılcı yollarla
kanıtlayamazdınız. Müz ğ n ya da ş r n elle tutulamaz özell ğ nden
farklı değ ld bu. Ancak Newton Kutsal Üçlüye akılcı b r yaklaşımla
bakab l yordu. Herhang b r şey mantıksal olarak açıklanamıyorsa,
uydurma demekt . "D n konularında nsanlığın ateşl ve boş nançlı
hal görülür," d ye yazmıştı öfkel b r d lle, "her zaman g zeml olaylara
merak salmış ve bundan ötürü daha çok en az anladığından
hoşlanmıştır."
101
Bugünün evrenb l mc ler artık Newton'ın akılcı
tanrısına nanmazlar, öte yandan Batılıların çoğu, onun mantığa
öncel k veren, m te, hatta d nsel konulara kuşkuyla bakan tutumunu
serg ler. Newton g b onlar da Tanrının nesnel, kanıtlanab l r b r
gerçekl k olması gerekt ğ n düşünürler. Böylece Batılı Hır st yanların
öneml b r bölümü Kutsal Üçlüyle sorun yaşar. Onlar da Newton g b
Kutsal Üçlü m t n n Hır st yanlara, tanrısal varlığı bas t b r k ş l k
olarak düşünmeye kalkışmamaları gerekt ğ n anımsatmak üzere
uydurulduğunu anlamaktan uzaktırlar.
102
B l msel logos ve m t bağdaşmıyordu. Ş md ye kadar b l m, önem n
açıklayan kapsamlı b r m toloj çerçeves nde yürütülmüştü. En konu
d ndar b r olan Fransız matemat kç Bla se Pascal (1623-62) uçsuz
bucaksız evren n "sonsuz sess zl ğ n n" çağdaş b l mle bozulduğunu
aklına get rd ğ nde dehşet ç nde kalmıştı.


İnsanların kör ve acıklı hal n gördüğümde, bütün evren kend
cansızlığında mütalaa ett ğ mde ve nsanın kend n oraya koyanın
k m olduğunu, ne yapacağını ya da öldüğünde ona ne olacağını
b lmeks z n evren n b r köşes nde yolunu y t rm şçes ne ışığını
kaybett ğ n , h çb r şey b lme yet s olmadığını düşündüğümde,
uyurken kaçış yolu olmayan korkunç b r ıssız adaya götürülmüş,
uyandığında kaybolduğunu gören b r g b dehşete kapılırım.
103
Bu tür b r yabancılaşma çağdaş dönemde yaşanan deney m n de b r
parçası olagelm şt r.
On sek z nc yüzyılda Aydınlanma dönem boyunca s s perdes
kalkmış g b görünüyordu. John Locke (1632-1704) kutsalın
varoluşunun kanıtlanmasının olanaksız olduğunu anlamıştı, ancak
Tanrının varlığından ve nsanlığın daha olumlu b r çağa g rd ğ nden
kuşku duymuyordu. Alman ve Fransız Aydınlanma f lozofları esk
g zemc ve m toloj k d nler çağdışı görüyorlardı. İng l z tanrıb l mc ler
John Toland (1670-1722) le Matthew T ndal (1655-1733) da öyle.
B z doğruya ancak ve ancak logos götüreb l rd , Hır st yanlığın
g zemc ve m toloj k öğeler nden kurtulması gerek yordu. Esk m tler
sank logo (logos sözcüğünün çoğulu) m şler g b yorumlanmaya
başlanmıştı, hayal kırıklığına mahkûm yen b r gel şmeyd bu, çünkü
bu söylenceler gerçeklere dayanmıyordu, h çb r zaman da
dayanmamıştı.
Buna karşın, Akıl Çağı y ne de mantıksızlığın saldırısına tanık oldu.
On altıncı ve on yed nc yüzyıllarda Avrupa'nın Katol k ve Protestan
ülkeler n n çoğunu kasıp kavuran büyük Cadı Çılgınlığı b l msel
usçuluğun z hn n karanlık güçler n uzak tutmayı lle de
başaramayacağını gösterm şt . Cadı Çılgınlığı b nlerce erkekle
kadına şkence uygulanmasına ve dam ed lmes ne yol açan toplu
şeytan fantez s yd . Halk cadıların şeytanla c nsel l şk kurduğuna ve


şeytanların toplu seks âlem ne katılmak üzere havada uçtuklarına
nanmıştı. İnsanların b l nçs z korkularını açıklayacak güçlü b r
m toloj n n olmaması bu korkuları "gerçek" d ye görmeler ne neden
olmuştu. Korku dolu ve yıkıcı mantıkdışı yaklaşım nsan deney m n n
hep b r parçası olmuştu, hâlâ öyled r. Bu yaklaşım Aydınlanmanın
dealler n d nsel b r kalıba sokmaya kalkışan yen Hır st yan akımlar
çer s nde çok güçlenm şt . Ouakers (T treyenler) denen k mseler n
bu adı almasının neden toplantılarında t tremeler , acıyla ağlayıp
çığlık atmalarıdır. B rçoğu başarılı kap tal stler ve y b l m adamları
olan Pür tenler (Bağnaz) de sarsıcı t nsell k ve d n değ şt rme
deney mler yaşamışlardı, ancak dayanacak donanımları eks kt .
Büyük bölümü bunalıma g rd , bazıları kend canına kıydı.
104
Aynı
sendrom New England'ın B r nc Büyük Uyanış hareket nde (1734-
40) de görüleb l r. Herkes g zemc olmaya ve dönüşümlü olarak
çeş tl ruhsal durumlara ulaşmaya çalışıyordu. Fakat g zemc l ğ n
yüksek aşamaları herkese göre değ ld . Özel b r becer , m zaç ve
b reb r eğ t m gerekt r yordu. Eğ t ms z, yeteneks z b reyler n deney m
k tlesel ster ye, dahası akıl hastalığına yol açab l rd .
On dokuzuncu yüzyıla gel nd ğ nde Avrupa'dak nsanlar d n n
aslında zararlı olduğunu düşünmeye başladılar. Ludw g Feuerbach
(1804-72) d n n toplumları nsanlıktan uzaklaştırdığını savunuyordu,
Karl Marx (1818-83) d n hasta toplumun bel rt s olarak görmekteyd .
Gerçekten de o dönem n m toloj k d n sağlıksız b r çel şk
yaratab l rd . Dönem b l m çağıydı, nsanlar gelenekler n n yen çağa
uygun olduğuna nanmak st yorlardı, ancak bu m tlerde d le get r len
öyküler n olduğu g b anlaşılması gerekt ğ n düşünüyorsanız, bu
olanaksızdı. Bunun sonucunda Charles Darw n' n (1809-82)
yayınladığı Or g n of Spec es (Türler n Köken ) le b rl kte b r furya
aldı yürüdü. K tap d ne saldırmayı amaçlamıyor, ancak b l msel b r
varsayımı en ne boyuna rdel yordu. Gelgelel m, o sırada halk
Yaradılış evrenb l mler n gerçekm ş g b okuduğundan, pek çok
Hır st yan nanç yapısının tehl kede olduğunu düşünüyordu - hâlâ da
öyle düşünür. Yaratılış öyküler tar hsel doğrular olarak görülmem şt
h ç; onların amacı tedav etmekt . Oysa Yaradılış'ı b l msel anlamda


geçerl gözüyle okumaya başlarsanız, b l mde ve d nde yanlış
sonuçlara varırsınız.
Çağdaş b l msel yöntemb l m n İnc l'e uyarlayan yen Yüksek Eleşt r
yöntem İnc l' n olduğu g b okunamayacağını gösterm şt . Ortaya
koyduğu bazı savların gerçeğe aykırı olduğu gözle görüleb l yordu.
Beş K tap (Pentateuch) aslında Musa tarafından değ l, ondan çok
daha sonra ve farklı yazarlarca yazılmıştı; Kral Davut Mezmurları
kend bestelemem şt ; muc zeler anlatan öyküler n çoğu mgesel
(mecaz ) anlam taşıyordu. İnc l'de anlatılanlar "m t" d , konuşma
d l nde söylersek, gerçek değ ld ler. Yüksek Eleşt r , hâlâ nkâra ve
savunmaya yönel k tartışmalara yol açan saldırıya açık b r şek lde,
İnc l' n her kel mes n n b l msel ve tar hsel açıdan tümüyle gerçek
olduğunu ler süren Köktend nc Protestanların baş ağrısıdır.
On dokuzuncu yüzyılın sonunda logos le m tos arasındak kopma
sonuçlanmışa benz yordu. Thomas H. Huxley (1825-95) g b Haçlılar,
kıran kırana b r savaşa nanıyorlardı. Toplum m toloj yle akılcı b l m
arasında b r seç m yapmalıydı, uzlaşma söz konusu değ ld . Gerçek
olan mantıktı, d n n m tler yse gerçeğe aykırı. Ne var k gerçek "gözle
görülür ve göster leb l r"
105
olana nd rgenm şt , buysa d nden başka
sanat ve müz kle anlatılan gerçekler de dışlıyordu. M t akılcı g b ele
almakla çağdaş b l m adamları, eleşt rmenler ve f lozoflar onu
nanılmaz kılmışlardı. 1882'de Fr edr ch N etzsche (1844-1900)
Tanrının öldüğünü duyurdu. B r anlamda doğruydu söyled ğ . M t,
kült, kuttörensel ve ahlak yaşayış olmaksızın kutsal kavramı ölür.
Yalnızca eleşt rel aklın er şeb leceğ b r sonuca ulaşarak "Tanrıyı"
tümüyle kavramsal b r gerçeğe dönüştüren çağdaş nsan onu kend
ç n öldürmüştü. N etzsche'n n The Gay Sc ence, (Şen B l m)
k tabında yer alan meseldek Del , Tanrının ölümünün nsanlığı
kökler nden kopardığına nanıyordu. "Hâlâ yukarısı veya aşağısı var
mı?" d ye sormuştu. "Sank sonsuz b r h çl kten geçerm şçes ne
başıboş dolaşmıyor muyuz?"
106


M toloj k düşünme ve uygulama nsanların tükenme ve h çl k
olgusuyla yüzleşeb lmeler ne, b r ölçüye kadar bu gerçeğ
kabullenmeler ne yardımcı olmuştu. D s pl n olmaksızın pek çokları
ç n umutsuzluktan kaçınmak zordur. Y rm nc yüzyıl b ze b rb r
ardına n h l st (h çç l k) konaları sunmakla kalmadı, ayrıca
çağdaşlığın ve Aydınlanmanın aşırı umutlarından çoğunun yalan
olduğunu ortaya koydu. 1912 yılında T tan c gem s n n batması
teknoloj n n kırılganlığının gösterges yd ; B r nc Dünya Savaşı
dostumuz b l m n, s lahlara ölümcül etk olarak uyarlanab ld ğ n
göstermekteyd ; Auschw tz, Gulag ve Bosna kutsallık duygusu elden
g tt ğ nde neler olab leceğ ne sahne oldular. Akılcı b r eğ t m n
nsanlığı barbarlıktan kurtaramayacağını, ölüm kamplarının büyük b r
ün vers ten n çevres nde bulunab leceğ n öğrend k. H roş ma ve
Nagasak üzer nde patlayan lk atom bombaları çağdaş kültürün
yüreğ nde yer alan kend yıkımını get ren n h l st m krobu bütün
çıplaklığıyla gözler önüne serd ; 11 Eylül 2001 günü Dünya T caret
Merkez ne yapılan saldırı çağdaşlığın yararlarının -teknoloj , seyahat
kolaylığı ve küresel let ş m- terör araçları olarak kullanılab leceğ n n
kanıtıydı.
Logos pek çok yönüyle yaşamlarımızı daha y kılmıştı, gelgelel m bu
sancısız b r başarı değ ld . B r nc dünya ülkeler nde yaşayacak kadar
şanslı olanlarımız ç n m toloj den arınmış dünyamız çok rahat olsa
da Bacon ve Locke'ın öngördüğü yeryüzü cennet olmadığı kes n.
Y rm nc yüzyılın karanlık görünümler n düşündüğümüzde, çağdaş
kaygının, kend rahatına düşkünlük nevrozunun ürünü olmadığını
anlarız. Beklenmed k olaylarla karşı karşıyayız. Ötek toplumlar,
ölümü varlığın başka boyutlarına geç ş d ye kabul ederlerd .
Ölümden sonrak yaşama yönel k bas t ve kaba f k rler beslemeseler
b le uydurdukları ay nlerle m tler onların d le get r lmez olanla
yüzleşmeler ne yardımcı olurdu. H çb r ötek kültürde, k mse geç ş ya
da kabul tören n n ortasında, kapıldığı dehşetten kurtulmadan
kalmazdı. Oysa canlı b r m toloj n n yokluğunda böyle b r durumla
karşı karşıyayız. M t n bugünkü redd nde etk l , hatta kışkırtıcı b r
ç lec l k vardır. Y ne de düşüncen n tümüyle doğrusal, mantıklı ve


tar hsel boyutları, kadın ve erkekler n kabul ed lemezle yaşamak ç n
nsanlığın bütün kaynaklarına yaklaşmalarını sağlayan terap lerden
ve eğ l mlerden çoğumuzu yoksun bırakırlar.
Madd açıdan daha akıllı olab l r z, öte yandan Eksenel Çağdan
sonra t nsel anlamda h ç lerleme kaydedemed k: m tosu baskı altına
aldığımız ç n ger lem ş b le sayılırız. Bugün hâlâ kend koşullarının
"ötes ne geçme" ve "tümüyle" daha yoğun, doyurucu b r varoluşu
yaşama özlem duymaktayız. Bu boyuta sanat, rock müz k,
uyuşturucuyla g rmeye çalışır ya da yaşamdan daha y b r s nema
f lm n n yaşamdan daha fazlasını kapsayan bakış alanına g rmey
dener z. Hâlâ kahraman arayışımızı sürdürüyoruz. Elv s Presley ve
Prenses D ana b r çırpıda m toloj k varlıklara, dahası d nsel kültlere
dönüştürülmüştü. Öte yandan bu abartılı beğen n n denges z b r yanı
vardır. Kahramanların m t b ze hayran olacak konaları sağlamayı
amaçlamazdı, ç m zdek kahramanlık damarını kabartmak üzere
tasarlanmıştı. M t öykünmeye ya da katılıma yöneltmel d r, ed lg n
düşünmeye değ l. Artık m te dayalı yaşamlarımızı t nsel açıdan
zorlayıcı ve dönüşümcü olacak b ç mde yönetmes n unuttuk.
M t n yalan olduğunu ya da düşüncen n önems z b r boyutunu tems l
ett ğ n söyleyen on dokuzuncu yüzyıl safsatasından kend m z
kurtarmalıyız. Kend m z yen baştan yaratamayız, aldığımız
eğ t mden akılcı eğ l mler s l p atamayız ve çağdaşlık önces
anlayışımıza ger dönemey z. Ne var k m toloj ye karşı daha aydın
b r tutum takınab l r z. B zler m t üreten yaratıklarız, y rm nc yüzyıl
boyunca sonu toplu öldürmelere ve soykırıma varan çok yıkıcı
çağdaş m tlerle karşılaştığımız oldu. Bu m tler n başarısızlıkla
sonuçlanmasının neden Eksenel Çağın ölçütler ne uymamalarıdır.
Ne merhamet ruhuyla şlenm şlerd , ne bütün yaşamın kutsallığına
saygı duyulması gerekt ğ yle ne de Konfüçyüs'ün "eğ l m" (temayül)
ded ğ olguyla. Bu yıkıcı m toloj ler en konu ırkçı, etn k, küçültücü ve
benc ld rler, ötek n umacı g b göstererek kend n yüceltmey
çabalarlar. Daha çok, ç nde yaşayan bütün nsanların kend ler n


aynı belaya bulaşmış gördükler küresel b r köy yaratan,
modernleşmey başaramamış m tlerd r bunlar. Böyle m tlere salt
mantık yardımıyla karşı çıkamayız, çünkü su katılmamış logos öyle
der n kökler salmış, c nlerden kurtulmamış korkularla, arzularla ve
nevrozlarla başa çıkamaz. Bu, ahlak ve manev b lg ye sah p
m toloj n n görev d r.
B ze gereken yalnızca aynı etn k, ulusal ya da deoloj k kab leden
gelenlere değ l, dünyayı paylaştığımız bütün nsanların kend ler n
özdeşleşt rmeler ne yardım edecek m tler. Yararcı, akılcı
dünyamızda, her zaman yeter nce üretken ya da ver ml görülmeyen
merhamet n önem n anlamamızı sağlayacak m tler. Manev tavrımızı
bel rlemem ze ve anlık gereks n mler m z n ötes n görmem ze yardım
eden, tekbenc l ğ m ze karşı deneyüstü b r anlam tecrübe etmem z
sağlayan m tler gerek b ze. Onu yalnızca b r "kaynak" olarak
kullanmak yer ne yeryüzüne kutsal gözüyle bakarak b r kez daha
saygı göstermem ze yardımcı olan m tler. Bu can alıcı b r durum,
çünkü, teknoloj k dehamıza ayak uyduracak b r tür manev devr m
olmadıkça, gezegen m z koruyamayız.
1922'de T.S. El ot Batı kültürünün manev parçalanmasını The Waste
Land (Çorak Topraklar) adlı önde gelen ş r nde gözler önüne
serm şt . Kutsal Kâse m t nde çorak topraklar, nsanların gerçek
olmayan b r yaşam sürdükler , der n anlayıştan gelen nançları
olmayan toplum kurallarını körü körüne zled kler b r yerd r. Yaratıcı
kökler nsanların kültürler n n m toloj k temelle bağlantısını
kopardıkları çağdaşlığın "taşlı tozlu" köşeler ne atmak nasıl mümkün
oluyordu? Gelenekler n n ç ndek tutarlılığı anlamak yer ne tek
b ld kler "b r öbek kırık hayald ". Geçm ş n m toloj s ne -Avrupalı,
Sanskr t, Bud st, kutsal k taplardak , Grek ve Romanın m tler ne- pek
etk l , göster şl anlamlar yükleyen El ot çağdaş yaşamın
ver ms zl ğ n apaçık ortaya koymuştu: yabancılaşmayı, can
sıkıntısını, h çç l ğ , boş nanlarını, tekbenc l ğ ve umutsuzluğu. Batı
uygarlığının ölümünün yakın olduğu gerçeğ yle karşı karşıya


kaldığında, h kâyec s n n ağzından şöyle der: "El mdek bu kırıntılar
yıkıma karşı toparlayıcı olmaktadır." Yazdığı ş rde b r araya get rd ğ
geçm ş n paramparça olmuş çgörüler b z kurtarab l r. Heps n
b rleşt rd ğ m z ve ortak b r öz taşıdıklarını gördüğümüz zaman,
yaşadığımız çorak toprakları ger alab l r z.
El ot'ın ş r geleceğ öngörmekteyd . Boşluğa adım atmış ve
geçm ş n m toloj k b lgel ğ n b ze b r kez daha tanıtma g r ş m nde
bulunmuş k mseler d n l derlerden çok yazarlarla sanatçılar olmuştur.
Çağdaşlığın bazı yönler n n kısırlığına ve acımasız kabalığına deva
bulma çabasıyla, örneğ n, ressamlar m toloj k temalara
başvurmuşlardır. 26 N san 1937 günü İspanya İç Savaşının
göbeğ nde Naz uçakları, General Franco'dan aldıkları tal matla Bask
bölges n n merkez Guern ca'nın pazaryer ne düzenled kler saldırıda
7000 k ş l k nüfusun 1654'ünü öldürdüler. B rkaç ay sonra Pablo
P casso Par s'tek Uluslararası Galer de Guern ca serg s n açtı. Bu
çağdaş, d ndışı çarmıha ger l ş tasv rler çağdaşlarını afallatmıştı,
ancak Çorak Topraklar g b onlar da geleceğ öngörmekteyd , serg
aynı zamanda gözü pek dünyamızın nsan yets zl ğ ne toplu
haykırıştı.
Başkalarının ıstırabını paylaşma yeteneğ ne sah p, merhamet dolu
b r res md r bu. Kurban ed lme lk m toloj k kuramların bazılarına es n
kaynağı olmuştu. Paleol t k çağda nsanoğlu avlayıp öldürdüğü
hayvanlara rahatsız ed c b r yakınlık duyardı. Kurban etme
törenler nde duymaya başladığı acıyı d le get r r, nsanlığı kurtarmak
adına canlarını feda eden yaratıkları onurlandırırdı. Guern ca
serg s nde gerek nsanlar gerekse hayvanlar ayrım yapılmaksızın,
düşünülmeden yapılan kıyımın kurbanlarıydı, üst üste yığılmış
yaralıların arasında çığlıklar atan at, vurulmuş nsan f gürüyle ondan
kopmayacak b r b ç mde ç çe geçm şt r. İsa'nın çarmıha ger l ş n n
sayısız tasv r nde haçın altında duran kadınları çağrıştıran k kadın
yaralı atın çekt ğ acıyı gözler nden okunan haz n b r duygudaşlıkla
zlerler. Tar hönces toplumda Ulu Ana çet n b r avcıydı, oysa
P casso'nun tablosunda ölen çocuğunun cansız beden n tutan anne
sess z çığlıklar atan b r kurbandır. Arkasında duran boğa,
P casso'nun ded ğ ne göre, gaddarlığı tems l eder. İspanya'nın ulusal


sporu olan, kökler ant k çağın kurban törenler ne uzanan boğa
güreş n n göster şl kuttörenler P casso'yu hep büyülem şt .
P casso'nun boğası vahş görünümlü değ ld r, ötek kurbanların
yanında dururken kuyruğunu sağa sola sallayarak sahnelenen
olaylara bakar. Belk de, k m ler n n öne sürdüğü üzere boğa
güreş nde b r sonrak hamles n gözden geç rmek ç n kenara
çek lmes gereken ânı yaşıyordu. Öte yandan kend de kurbanlıktır,
gaddarlığın s mges olan boğa ölüme mahkûmdur. Çağdaş nsanlık
da öyle -P casso'nun serg led ğ bu olsa gerek- oysa nsanlık kend
yıkıcılığını ve akıllıca tasarlanmış ş ddet n n tüm g z lgücünü henüz
yen keşfetmeye başlamıştı - ancak P casso bunu b lemezd .
Romancılar da çağdaş k lem rdelemek üzere m toloj ye
dönmüşlerd r. Çorak Topraklar le aynı yıl yayınlanan James Joyceün
Ulysses adlı romanını düşünel m; Joyceün çağdaş kahramanlık
deney mler Homeros'un Odyssey destanında yaşanan olaylara
benzer. Fantast k gerçekç ler -Jorge Lu s Borges, Günter Grass, İtalo
Calv no, Angela Carter ve Salman Rushd e- gerçekç olanı
açıklanamaz olanla, düşler n ve per masallarının m toloj k mantığını
sıradan düşünceyle b rleşt rerek logos hegemonyasına meydan
okumaktadırlar. Başka romancılar da geleceğe yönelm şlerd r.
George Orvell' n N neteen E ghty Four, Dokuz Yüz Seksen Dört
(basımı 1949) romanı b z hep haklı çıkmasını b len pol s devlet n n
tehl keler , geçm ş n sürekl bugüne uydurulmak üzere değ şt r lmes
konularında uyarır. Orvell' n mesajının üstü kapalı kusursuz söylem
üzer ne çok tartışılmıştır, ancak, geçm ştek bütün büyük m tler g b o
da ortak b l nce g rm ş bulunmaktadır. Başlığı da ç nde olmak üzere
çerd ğ tüm dey mlerle mgeler günlük konuşma d l ne yerleşm şt r:
B g Brother (Büyük B rader), Doubleth nk ( k l -düşünce), Newspeak
(uydurmad l) ve Room 101 (101. Oda) modern yaşamın eğ l mler n
ve özell kler n tanımlamak ç n romanı okumamış olanlarca b le
bugün hâlâ kullanılan kavramlardır.


Pek , ama d ndışı b r roman tanrıları ve tanrıçalarıyla geleneksel
m t n yer n doldurab l r m ? Modern önces dünyada tanrısallık
kavramının nad ren Batılı logos tarafından ona yüklenen metaf z k
ter mlerle algılandığını, fakat genell kle nsanların nsanlıklarını
anlamalarına yardımcı olmak üzere kullanıldığını görmüştük.
İnsanların koşulları değ şt kçe tanrılar ger ye çek lm şlerd , m toloj ve
d nde önems z b r yerler vardı artık; bazen hep b rl kte gözden yok
olurlardı. Ant k m tler g b , nsanın durumunun get rd ğ aynı ölçüde
çözümsüz ve şaşırtıcı sorunlarla boğuşan çağdaş romanların tanrısız
m toloj ler nde yen b r şey yoktur; b zlere -tanrıların konumu ne
olursa olsun- nsanoğlunun somut koşullarından daha öte olduğunu
ve heps n n kutsal, g zeml b r değer taşıdığını anlatırlar.
Romancılarla ressamların b l nçler m tler yaratanlarla aynı düzeyde
olduğu ç n doğal olarak onlarla aynı temalardan yararlanırlar.
Joseph Conrad'ın Heart of Darkness, Karanlığın Yüreğ adlı romanı
kötü g den b r kahramanlık arayışı ve başlangıcı d ye görüleb l r.
1902 yılında, Batı dünyası gözünü açmaya başlamadan hemen önce
yayınlanan roman, aşırı uygar b r adam olan Bay Kurtzün Afr ka'nın
balta g rmem ş ormanlarında b r süre kalışını anlatır. Geleneksel
m toloj de kahraman toplumsal yaşamın güvences n ger de bırakırdı.
Çoğu zaman toprağın der nl kler ne nmek zorunda kalır, orada
kend s n n b l nmeyen b r yönüyle karşılaşırdı. Yalnız ve yoksun
kalma deney m ps koloj k çöküntüyle sonuçlanab l r, bu da yepyen
b r çgörünün kapılarını açardı. Eğer başarılı olursa, kahraman yen
ve değerl b r şeyle halkının arasına ger dönerd . Conrad'ın
romanında Afr ka'dak çapraşık ve tek ns z ırmak, topluluğa yen
katılan erg nler n toprağın rahm ne emekleyerek ger döndükler
Lascaux'nun yeraltı tüneller n çağrıştırır. İlkel ormanların yeraltı
dünyasında Kurtz, gerçekten yüreğ n n karanlığına bakar, fakat
etk s nde olduğu ger lemeye saplanır kalır ve ruhen ölür. S l k b r
şaman olur, ama hor gördüğü Afr ka toplumuna saygı değ l nefret
duymaktadır. M toloj k kahraman ölürse, yepyen b r hayata
doğacağını öğrenm şt r, oysa Kurtz kısır benl ğ n n tuzağına düşer,
sonunda romanda b r daha göründüğünde canlı b r ceset kadar


t ks nd r c d r. Saldığı nama saplantılı olan Kurtzün aradığı
kahramanlık değ l salt ündür. Yaşamı etk l sözlerle doğrulayamaz:
ölürken son sözler "Nefret! Nefret!" olur. T. S. El ot Çorak
Topraklarda Kurtzün son sözler n özdey ş olarak kullanır. Gerçek b r
kâh n olan Conrad y rm nc yüzyıldak abesl ğ , benc ll ğ ,
açgözlülüğü, h çç l k ve umutsuzluğu çoktan rdelem şt .
Thomas Mann da Batı tar h n n b r başka traj k aşamasında geçen
The Mag c Mounta n, Büyülü Dağ (1924) adlı romanında topluma
yen katılım temasını şler. Mann asıl amacının bu olmadığını, ancak
Harvardlı genç b r öğrenc ona romanın çağdaş b r "Arayışçı
Kahraman" örneğ olduğuna şaret ett ğ n söyley nce, onun haklı
olduğunu anlamakta gec kmed ğ n t raf etm şt . Kahramanlık
arayışının m toloj s onun b l nçaltında gömülüydü, dolayısıyla ne
yaptığının farkında olmadan yaklaşmıştı ona. Mann'ın romanındak
Davos sanatoryumu "alıştırma törenler n n mabed , hayatın
g zemler n n yılmadan araştırıldığı yer" olacaktı. Romanın kahramanı
Hans Castorp hayata anlam kazandıran "b lg , b lgel k ve kutsanma"
s mges Kutsal Tası aramaktadır. "Hastalık ve ölümü canı gönülden
kucaklar, çünkü onlarla lk karşılaşması ona olağanüstü lerleme,
aynı zamanda da b r o kadar büyük r skler vaat etm şt r." Öte yandan
çağdaş alıştırma b ç m y rm nc yüzyılın kron k abesl ğ n n
özell kler n de yansıtır. Mann sanatoryumdak hastaların "büyülü b r
yalnızlık ve b reysell k çember " kurduklarını görmüştü. Geleneksel
arayışçı halkına yarar sağlamaya çalışırken Castropün arayışı
tekbenc ve asalakçadır, anlamsızlığa mahkûmdur.
107
Büyülü dağda
kaldığı yed yılı nsanlığın, Avrupa'nın toplu nt harı d ye
tanımlanab lecek B r nc Dünya Savaşıyla b rl kte ölecek olan büyük
düşünü kurmakla geç r r.
Malcolm Lowry'n n Under the Volcano, Yanardağın Altında (1947)
İk nc Dünya Savaşının eş ğ nde Meks ka'da geçer. Yalnızca
Lowry'n n alter egosu olmakla kalmayıp aynı zamanda b r alkol k
olan Consul'ün, ama aynı zamanda -açıkça bel rt ld ğ g b - herkes n
ömrünün son gününü zler. K tap ölenler n yaşayanlarla let ş m


kurduğuna nanılan Ölüler Gününde, Dante'n n Cehennem ndek
"karanlık ormanı" çağrıştıran Cant na del Bosque'ta başlar. Lowry
romanın başından sonuna kadar yaşamla ölümün ayrılmaz olduğuna
yönel k esk m toloj k anlayışı rdelemekted r. Roman Meks ka
kırlarında -Cennet Bahçes - süren yaşamın bereket ve güzell ğ yle
b rl kte ölüm ve karanlığın korkunç tasv rler n yan yana sıralar.
Görünüşe göre önems z ayrıntılar evrensel b r anlam kazanmaktadır.
Halkın fırtınadan kaçıp sığınması, savaş kurbanlarının dünyanın dört
b r yanındak hava saldırılarından saklanmasına benzer; Avrupa
karanlığa gömülürken s nemada ışıklar söner. Las Manos de Orlac,
Orlac'ın Eller adlı f lm n tanıtımında görülen kanlı eller b ze
nsanlığın ortak suçunu düşündürür; dönmedolap geçen zamanı
s mgelemekted r; yol kenarında can veren köylü yerküre boyunca
önemsenmeden ölen nsanları çağrıştırır. Consul sürekl sarhoş
olurken çevres nde olup b tenler, olayların ve nesneler n kend
özell kler n n ötes ne geçt ğ sanrısal b r ş ddete dönüşür. Ant k
m toloj de her şey kutsal önem taşırdı, b r tek nesne ya da eylem b le
zındık değ ld . Lowry'n n romanında Ölüler Günü yaklaşırken h çb r
şey bel rs z değ ld r: her şey bel rley c önem taşır.
Roman 1939 önces nde dünyanın sarhoşluğunun portres d r.
Consul'ün aldığı her yudum onu kaçınılmaz ölüme b r adım daha
yaklaştırır. İnsanlık da tıpkı Consul g b denet mden çıkmış, felakete
doğru yalpalamaktadır. Ölüm arzusuna tutulmuş, yaşama yeteneğ n
ve görüş mesafes n y t rm şt r. Kabala sah p olduğu güçler b r
ayyaşa uyup hor kullanan b r g zemc n n n tel kler n karşılaştırır. Bu
mge romanın odak noktasıdır: İnsanoğlu yolunu kaybetm ş b r
s h rbaz g b denetleyemed ğ , er ya da geç dünyayı yok edecek
güçler n salıverm şt r. Lowry burada atom bombasını düşündüğünü
söyler b ze. Ancak romanın kend h çç l kten uzaktır; duygu, güzell k
ve nsanlığın sev ml saçmalığının çağrışımında yoğun b r merhamet
vardır.


B r m t n h çb r zaman d ndışı b r ortamda ele alınmayacağını görmüş
bulunuyoruz. O yalnızca günlük yaşamdan ayıran ay nsel bağlamda
kavranab l r; k ş sel dönüşüm sürec n n b r parçası olarak
yaşanmalıdır. Bunların h çb r , kuttörensel süslemelerden uzak b r
şek lde her yerde okunab len ve şe yaramak ç n açıkça öğretmenl k
taslamaktan uzak durması gereken romana uyarlanamaz. Y ne de
b r romanı okuma deney m , b ze m toloj n n geleneksel çgörüsünü
anımsatan bell n tel kler taşır. Bunu b r tür med tasyon olarak
göreb l r z. Okurlar b r romanla b rl kte günler, bazen haftalar
geç rmek zorunda kalırlar. Olağan yaşamlarıyla benzerl kler taşıyan
ama ayrı olan başka b r dünyaya g derler. Bu kurgusal dünyanın
"gerçek" olmadığını çok y b l rler, ama okurken çek m ne kapılırlar.
Etk ley c b r roman, k tabı el m zden bıraktıktan çok sonra
yaşantımızın perde arkasına dönüşür. Yoga ya da d nsel b r şölen
g b , uzay ve zamanın engeller n aşıp başka yaşamları ve acıları
anlayarak paylaşab lmem z sağlayan, duygudaşlığımızı artıran
hayal n s yasyondur. Merhamet , başkalarının "acısını paylaşma"
yeteneğ n öğret r. Ayrıca, öneml b r romanın da tıpkı m toloj g b
dönüştürücü b r yanı vardır. Bunu yapmasına z n ver rsek, b z
sonsuza dek değ şt r r.
M toloj n n b r sanat b ç m olduğunu görmüştük. Güçlü b r sanat
çalışması varlığımızı ele geç r r ve onu sonsuza dek değ şt r r. İng l z
kr t k George Ste ner'a göre, bell d nler ve metaf z k deney mler g b
sanat da nsanın yaşadığı " ' çe şleyen', dönüşümcü b r çağrıdır.
Varoluşumuzun g zl kalmış son kırıntılarını araştıran" dayatmacı,
st lacı b r patavatsızlık; "sakıngan varlığımızın küçük ev ne tecavüz
eden" b r b ld r d r, dolayısıyla "artık esk s g b ç nde yaşamaya
elver şl b r yer olmaktan çıkar". B ze etk l b r d lle "yaşantınızı
değ şt r n" d yen deneyüstü b r karşılaşmadır.
108
Büyük b r d kkatle yazılıp okunursa, b r roman, tıpkı b r m t ya da
büyük b r sanat çalışması g b yaşamın b r yüzünden, b r ruh
hal nden ötek ne sancılı b r geç ş aşamasını gerçekleşt rmem ze
yardım eden b r alıştırma tören ne dönüşeb l r. M t g b roman da


dünyayı farklı anlamayı öğret r b ze; kend yüreğ m ze nasıl
bakacağımızı ve kend çıkarımızın ötes nde b r bakış açısından
dünyamızı nasıl göreceğ m z göster r. Eğer profesyonel d n l derler
b z m toloj k nançlar konusunda eğ temezlerse, belk
sanatçılarımızla yaratıcı yazarlarımız d n adamı rolüne soyunup y t k
ve hasarlı dünyamıza yepyen b r çgörü get reb l rler.



Yüklə 0,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin