KARŞILIKLILIK
Kimsenin size içki ısmarlamasına neden izin vermemelisiniz?
Yıllar önce, hippi kültürü altın çağlarını yaşarken –tren
istasyonlarında, havaalanlarında pembe kıyafetleri içinde
ortalıkta ağır aksak dolaşan Krişna tarikatının müritleriyle
karşılaşırdık. Her geçene küçük bir çiçek uzatırlardı. Müritler
fazla konuşmazdı; bir selamlama, bir gülümseme, hepsi
buydu. Bir iş adamı ufacık bir çiçekte fazla kazanç görmese
bile çiçeği yine de alırdı, sonuçta insan kaba davranmak
istemezdi ya. Hediyeyi geri çevirdiğiniz zaman yumuşak bir
“alın, bu bizim size hediyemiz” cümlesi duyardınız.
Hediyeyi bir sonraki sokağın köşesinde çöp kutusuna atmak
isteyenler o çiçeklerden bir sürüsünün daha çöp kutusunda
olduğunu görürdü. Ama mevzu orada kapanmazdı. Siz vicdan
azabından muzdaripken yanınıza müritlerden biri gelir ve
bağış isterdi. Bu girişim çoğu kez başarılı olurdu. Bu tür bağış
toplama o kadar bereketliydi ki, birçok havaalanı müritlerin
girişini yasakladı. Bilimci Robert Cialdini bu karşılıklılık
olgusunu detaylıca araştırdı ve insanların birine borçlu
kalmaya güçlükle katlanabildiğini keşfetti.
Birkaç yıl önce eşim ve ben bir çift tarafından yemeğe davet
edildik. Bu insanları epeydir tanıyorduk, hoş insanlardı ama
enteresanlıktan çok uzaklardı. Aklımıza iyi bir bahane
gelmedi, biz de daveti kabul ettik. Beklenen oldu: Evlerinde
geçirdiğimiz akşam sıkıcıydı. Buna rağmen, birkaç ay sonra
onları aynı şekilde kendi evimize davet etme zorunluluğunu
hissettik. Karşılıklılık baskısı bize iki sıkıcı akşama mal
olmuştu. Ama diğer çift böyle hissetmemiş olsa gerek ki bir
hafta sonra çabucak bir davet daha geldi. İnsanların aslında
çoktan bu kısırdöngüden çıkmayı tercih etseler de, yıllarca
sırf karşılıklılık nedeniyle belirli zaman aralıklarıyla tekrar
tekrar buluştuklarını pekâlâ hayal edebiliyorum.
Birçok sivil toplum örgütü Krişna modeliyle –önce hediye
verip sonra talep ederek– para toplar. Geçen hafta bir doğayı
koruma örgütünden hediye bir zarf geldi. Zarfın içi cennet
gibi manzara kartpostallarıyla doluydu. İçinden çıkan
mektupta kartpostalların bana hediye olduğu yazıyordu.
Herhangi bir bağış yapıp yapmamamdan bağımsız olarak
kartpostallar bende kalabilirdi. Kartpostalları çöpe atmak
elbette belirli bir sıkıntı ve soğukkanlılık gerektirdi. Bu
yumuşak şantaj, ki adına rüşvet de denebilir ekonomide çok
yaygındır. Bir şirket, potansiyel müşterilerini şampiyonlar ligi
maçına davet eder. Sipariş vakti bir ay sonradır. Borçlu
kalmama arzusu o kadar güçlüdür ki, alıcı kabul eder.
Karşılıklılık çok eski bir düzendir. Aslında şunu ifade eder:
“Ben sana yardım ederim, sen de bana yardım edersin.” Besin
miktarı büyük dalgalanmalara maruz kalan bütün hayvan
türlerinde karşılıklılık olgusuyla karşılaşırız. Varsayalım ki,
siz bir avcı ve toplayıcısınız ve günün birinde şansınız yaver
gitti, bir geyik öldürdünüz. Bu, bir günde yiyebileceğinizden
çok daha büyük bir miktar. Buzdolabı henüz icat edilmemiş.
Dolayısıyla, geyiği topluluğunuzun diğer üyeleriyle
bölüşürsünüz. Bu size günün birinde şansınız yaver gitmezse
diğerlerinin avından faydalanma imkânı sağlar. Buzdolabınız
diğerlerinin midesidir. Mükemmel bir hayatta kalma stratejisi.
Karşılıklılık risk yönetimidir. Karşılıklılık olmasa insan –ve
sayısız hayvan türünün– nesli çoktan tükenirdi.
Karşılıklılığın bir de çirkin yüzü vardır: Misilleme.
İntikamın ardından intikamın intikamı gelir ve bir
bakmışsınız ki kendinizi büyük bir savaşın içinde
bulmuşsunuz. İsa’nın nasihat ettiği gibi bize saldırana diğer
yanağımızı uzatmamız, yani kısırdöngüden çıkmak bize bu
kadar zor gelir, çünkü karşılıklılık 100 milyon yıldan uzun bir
süredir hayatta kalma düzenimizin bir parçasıdır.
Geçenlerde bir kadın barlarda neden artık kimsenin
kendisine içki ısmarlamasına izin vermediğini açıkladı: “O
kişiyle yatağa girmeye alttan alta kendimi mecbur hissetmek
istemediğim için.” Bu çok bilgece. Bir dahaki sefere
süpermarkette şarap, peynir, salam ya da zeytin denemeniz
için teklifte bulunulduğunda reddetmenizin neden faydalı
olduğunu artık biliyorsunuz.
|