OCAK
YARDIMCI ÖĞRETMEN
4 Çarşamba
Babam haklıydı: öğretmen o gün öfkeliydi, çünkü kendini pek iyi
hissetmiyordu. Gerçekten de, üç gündür onun yerine, bir delikanlı gibi
görünen o sakalsız, kısa boylu yardımcı öğretmen geliyor. Bu sabah çok
çirkin bir olay meydana geldi. Zaten iki gündür çocuklar sınıfta gürültü
patırdı edip yapmadıklarını bırakmıyorlardı, çünkü yardımcı öğretmen çok
sabırlıydı ve yalnız:
– “Susun, susun, rica ederim” demekle yetiniyordu.
Ama, bu sabah çocuklar ölçüyü kaçırdılar. Sınıfta öyle bir uğultu vardı ki
öğretmenin ne söylediği duyulmuyordu bile; oysa çocukları uyarmaya
çalışıyor, rica ediyordu ama, boşuna gayret sarf ediyordu. İki kez müdür
kapıda göründü ve ters ters baktı. Ama, o gider gitmez uğultu yeniden
başlıyor, sınıf pazar yerine dönüyordu. Garone’yle Dereosi arkadaşları
susturmak için onlara işaretler yapıyorlar, yalvarıyorlardı ama, boşuna,
kimsenin onlara aldırdığı yoktu. Bütün sınıfta yalnız, dirsekleri sıraya dayalı,
yumrukları şakaklarında duran, herhalde o güzelim kitaplığını düşünen
Stardi’yle güzel bir mürekkep hokkası piyangosuna katılan iki yüz kişinin
listesini çıkarmakla meşgul, güzel pulları olan, baykuş burunlu Garoffi sessiz,
sakin oturuyorlardı. Diğerleri gülüp konuşuyorlar, sıraya sapladıkları kalem
uçlarına parmaklarıyla dokunup bırakarak garip sesler çıkartıyorlar,
büktükleri küçük kağıt parçalarını çoraplarının lâstiğini kullanarak birilerine
atıyorlardı. Yardımcı öğretmen çocuklardan birini kolundan yakalıyor,
öbürünü sarsıyordu, içlerinden birini de ceza olsun diye duvara dayayıp,
ayakta tuttu. Boşuna gayret. Artık ne yapacağını bilemiyor, yalvarıyordu:
– “Peki ama, neden böyle yapıyorsunuz? Zorla cezalandırmamı mı
istiyorsunuz?”
Sonra kürsüye yumruğunu indiriyor, öfkeli ve yalvaran bir sesle
bağırıyordu:
– “Susun! Susun! Susun!”
Onun bu halini görmek insanı çok üzüyordu. Ama, gürültü durmadan
artıyordu. Franti ona kağıttan yaptığı kocaman bir top attı. Bazıları kedi gibi
miyavlıyor, başkaları da ensesine şaplak indiriyorlardı. Sınıf anlatılamaz bir
karışıklık içindeydi. Tam bu sırada hademe sınıfa girdi ve:
– “Öğretmen bey, müdür sizi çağırıyor” dedi.
Öğretmen telaşla kalktı ve sınıftan çıktı. Ümitsiz üzgün bir hali vardı. Bu
kez gürültü daha da arttı. Ama, Garrone kasılmış yüzü, sıkılmış
yumruklarıyla ortaya atıldı ve öfkeden kısılmış bir sesle bağırdı:
– “Artık buna bir son verin. Sizler hayvansınız. Onun iyiliğini kötüye
kullanıyorsunuz. Kemiklerinizi kırsaydı, köpek gibi sinip otururdunuz. Siz bir
alçak sürüsüsünüz. İçinizden kim ona bir şaka daha yapmaya kalkışırsa onu
dışarıda bekleyeceğim ve yemin ediyorum, babasının gözleri önünde onun
suratını dağıtacağım!”
Herkes sustu. Ah! O ateş saçan gözleriyle Garrone’yi görmek ne güzel
şeydi! Öfkeli bir aslan yavrusuna benziyordu. En azgınlara teker teker baktı,
hepsi başlarını eğdiler. Yardımcı öğretmen kıpkırmızı gözlerle sınıfa
döndüğünde, çıt bile çıkmıyordu. Şaşırdı ama, Garone’yi hala kıpkırmızı,
öfkeden titrer görüce, her şeyi anladı ve şefkat dolu bir sesle ona;
– “Teşekkür ederim, Garrone.” dedi.
Dostları ilə paylaş: |