18
aynı olmayan
dünyalar arasında pencereler açar. İçinde
yaşadığımız dünyayı
geniş bir sosyal bağlamda görmeyi sağlar.
Sosyolojik perspektifin temelinde
insanların toplum tarafından
nasıl etkilendikleri vardır.
17
Toplumsal dışlanmışlar arasında sosyolojik bakış açısı daha
yaygındır. Almanya’da yaşayan bir Türk, İngiltere’de
yaşayan
bir Pakistanlı’nın deneyimlerinde, ırk faktörünün etkisini
öğrenmeleri uzun sürmez. Bu durum kadınlar, gayler,
lezbiyenler, özürlüler, evsizler ve yaşlılar için de söz
konusudur
18
Özellikle büyük toplumsal krizler insanların
dengesini bozar ve sosyolojik bakış açısını uyarır. Nitekim daha
sonraki bölümde görüleceği şekilde, sosyolojinin bir bilim
olarak ortaya çıkışı, böyle bir dönemde olmuştur.
Birey ve toplum arasındaki
karşılıklı bağımlılık, sosyolojinin ana
odak noktasını oluşturur. Onun anlaşılması, geniş bir toplumsal
bağlamda kendimizi anlamayı yani sosyolojik bir hayal gücünü
(sociological imagination) gerektirir.
Sosyolojik hayal gücü ile
içinde yaşadığımız toplum ve kendimiz arasındaki ilişkiyi daha iyi
görebiliriz. Mills’in belirttiği şekilde, “
tarih” ile “
biyografi”
arasındaki ilişkiyi daha iyi kavrayabiliriz.
Bizler bir açıdan
toplumun ve içinde yaşadığımız tarihsel süreçlerin ürünleriyiz. Fakat
aynı zamanda tarihi yapan insanlarız. Davranışlarımızla toplumu
değiştirir, onun üretimine katkıda bulunuruz.
19
Bu ayrım
sosyolojik açıdan çok önemlidir. Çünkü bu bizim genel olanda
özel olanı görmemizi sağlar.
Mills’e
20
göre ,
toplumu ve
bireyi birlikte ele almadıkça, ne
bireyin hayatını ne de toplum tarihini tam olarak
17
Henslin, J. M.;
Essentials of Sociology, A Down-to-Earth Approach, Ally and
Bacon, 1996, s.2.
18
Macionis/Plummer, Age. s.12:
19
Thomson/Hickey/Society in Focus.. s.5.
20
Mills, C. W.;
Toplumbilimsel Düşün, Çev. Ü.Oskay, Kültür Bakanlığı Yay. 1979,
s.8 vd.
19
kavrayabiliriz. İnsanlar karşılaştıkları sorunları, güçlükleri,
felaketleri, tarihsel değişmeler
ya da kurumsal ilişkiler ve
çatışmalar açısından düşünüp değerlendirmemektedirler.
İnsanlar, mutluluk ve refah içinde yaşadıklarında, bunun
toplumun o günkü durumu sayesinde olduğunu fark
etmemektedirler.
Sosyolojik hayal gücü, tarihsel dönemlere ve bu dönemlerin
olgularına, çok sayıdaki insanın meslekleri ve iç yaşamları
açısından bakabilme yeteneğini kazanır. Bireylerin
kişisel
huzursuzlukları, bazı
toplumsal sorunlara bağlı olabilir. İnsanın
kendi hayatının anlamını kavrayabilmesi
ve kendi geleceğini
görebilmesi için, içinde yaşadığı tarih döneminin ve diğer
insanların bilincinde olması gerekir. Örneğin 100 bin nüfuslu
bir kentte, adamın biri işsizse ve başka hiçbir istihdam dışı
nüfus yoksa, bu
kişisel bir sorundur. Çözümü için söz konusu
adamın karakteri, becerileri, yararlanabileceği mevcut olanaklar
üzerinde durmak gerekir. Fakat çalışabilir nüfusu 50 milyonu
bulan bir ülkede, nüfusun 15 milyonu istihdam dışında
kalmışsa (yani işsizse), bu bir
toplumsal sorundur ve çözümü
için, tek tek bireylerin imkanları, becerileri ve karakteri
üzerinde durmamız yetmez. Çünkü toplumsal yapı çöktüğü
için bireyler, iş bulamaz (ya da göremez) hale gelmişlerdir.
Mills’in verdiği bir başka örnek ise
evlilik sorunu ile ilgilidir.
Evlilikte erkek olsun, kadın olsun, bir çok insan kişisel
sorunlarla karşı karşıya kalabilirler. Ama her 1000 evlilikten
250’si, evliliğin ilk dört yılı içinde boşanmayla sonuçlanıyorsa,
ortada
aile ve evlilik kurumuyla, hatta onları oluşturan
temeldeki diğer kurumlarla ilgili yapısal bir sorun var
demektir.
Kısaca ifade etmek gerekirse,
sizin birey olarak yaşam kaliteniz,
büyük ölçüde toplumun yaşam kalitesine bağlıdır.