ilişkiye girer. Ortaya çıkan heterodimerik kompleks, özgül DNA dizilerine bağlanır. Bu özgül
dizilere D vitamini yanıt elementleri (VDYE) denir. VDYE’ler ile kurulan bu ilişki gen
transkripsiyonunu değiştirir. Barsakta kalsiyum bağlayıcı protein sentezlenir, kemikte
osteokalsin, osteopontin ve alkalen fosfataz üretilir.
21
1,25(OH)2D’nin hedef dokular üzerinde nükleer reseptörler aracılığı ile olmayan etkileri de
vardır: Kalsiyumun hücre dışından hücre içine taşınmasını arttırır, hücre içi kalsiyum
havuzlarından kalsiyumu mobilize eder, fosfotidilinozitol metabolizmasını uyarır (8,11).
D Vitamini Üretimini Etkileyen Faktörler
Yağda eriyen bir vitamin olan D vitamini ihtiyacımızın çok az miktarı doğal gıdalardan
karşılanırken, çok büyük bir kısmı ise vücudumuzun en büyük organı olan ciltte mor ötesi
ışınlarının etkisiyle 7DHC’un fotoizomerizasyonu ile başlayan ve gelişen süreç sonucu
karşılanmaktadır. 25(OH)D vitamininin serumdaki seviyesi mor ötesi ışınlar ile artar, ancak
endokrin sistem tarafından sıkıca kontrol edilen 1,25(OH)2 D vitamini ise mor ötesi ışınlardan
etkilenmemektedir (11, 80).
Mor ötesi ışınların cilde ulaşan miktarını veya ciltteki 7DHC miktarını etkileyen faktörler, aynı
zamanda ciltte D vitamin yapımını da etkilemiş olur. Bu engeller dış veya kişisel etkenler
olarak iki grupta toplanabilir. Dış etkenler olarak; enlem, deniz seviyesi, mevsim, günün saati
(11.00-15.00 arası en etkili saatlerdir), atmosferdeki ozon miktarı, bulutlar, aerosoler ve albedo
(yüzeyden ışınların yansıması) olarak sıralanabilir. Kişisel faktörlerden ise; cilt tipi, yaş, giyim,
ciltte güneş koruyucuların kullanımı gibi nedenler sayılabilir (2, 82,83).
Güneş Zirve Açısı (GZA, Solar Zenith Angle-SZA): Güneş ışınlarının yer yüzeyine geliş
açısıdır ki dünyanın güneş ve kendi etrafında dönmesine bağlı olarak güneş ışınları ile yer
yüzünün pozisyon değiştirmesi sonucu oluşmaktadır. Güneş gökte en yüksek noktada
olduğunda GZA en düşük açı olup, güneş ışınları en kısa yoldan yeryüzüne ulaşarak, tüm ışın
enerjisi küçük bir alana düşmektedir. Ancak güneş batış veya doğuş pozisyonunda olduğunda
ışınlar daha uzun yoldan geçerek mor ötesi ışınların enerjisi yeryüzünde daha geniş bir alana
yayılmaktadır. Dar GZA’sı yazın, öğlen vakti ve ekvatora yakın enlemde bulunurken, geniş
GZA ise kışın, erken öğleden evvel, geç öğleden sonra ve yüksek enlemlerde bulunmaktadır.
(11,83).
Enlem ile mevsimsel değişiklikler: D vitamini kuzey yarımkürede yaz sonu en yüksek
seviyelerde bulunurken, kış sonu en düşük seviyelerde bulunmaktadır. Ancak ekvatora
yaklaştıkça daha fazla mor ötesi ışınları yeryüzüne ulaşmakta ve yıl içinde daha fazla D
vitamin sentezlenmektedir (83).
22
Atmosferin özellikleri: Bunlardan ozon tabakası en önemlisi olup, UVB dalgalarının en önemli
emicisidir. Tropikal bölgelerde minimum seviyede bulunurken, kutuplarda maksimum
miktarlarda bulunmaktadır. Ayrıca, ozon tabakası maksimum miktarda ilkbaharda bulunurken,
sonbaharda en düşük seviyede bulunmaktadır. Atmosferdeki dinamikler, ozon tabakasının gün
içinde %10-20’ye varan oranlarda değişimine neden olmaktadır (83).
Bulutlardaki katmanlar ve bulut yüksekliği: Büyük oranda ışınların geçişini etkilemektedir.
Havadaki aerosoller de önemli bir faktör teşkil etmektedir. Nitekim Avrupada endüstri devrimi
döneminde raşitizmin %80-90 gibi oranlarda görülmesinin en önemli nedenidir (83,84).
Melanin: Cildimizde bulunan melanin güneşe karşı ilk koruyucumuzdur. Melanin doğal bir
filtre olup özellikle D3 vitamini sentezlettiren 290-315nm dalga boyundaki ultraviyole
ışınlarını absorbe eder ve pro D3 vitamini ile güneş ışığı için yarışmaya girer. Ciltte melanin
miktarı artıkça aynı doz ışınlama ile daha az miktarda previtamin D üretilmektedir.
Yaşlanma: Yaşlanmada epidermiste 7-DHC konsantrasyonu azaldığı için vitamin D3 oluşumu
azalmaktadır (85,86).
Güneş gören cilt alanı: Giysiler, UV ışınları ile cilt arasında önemli bir bariyer teşkil
etmektedir. Özellikle Arap ülkelerinde yapılan yayınlarda, güneşin bol olmasına karşın,
geleneksel giysilerin güneşten yeterince yararlanmayı engelleyerek D vitamini eksikliğine
neden olduğu bildirilmektedir (87).
Güneş koruyucular: UVB ve son zamanlarda UVA (321–400nm) ışınlarını absorbe etmek için
üretilen bu ürünler aynı zamanda cildin D vitamin yapımını engellemektedir. Mor ötesi
ışınlarının D vitamin sentezi özelliğinden yararlanmak istiyorsak, kısa süreli olarak ve güneş
koruyucusuz güneş ışınlarına maruz kalınmalı ancak sonrasında güneş koruyucu sürülmelidir
(75, 83, 88).
Obezite: Morbid obez kişilerde serum D vitamini düzeyi düşük bulunmuştur. Bunun sebebi
olarak yağda eriyen bir vitamin olan D vitamininin yağlı dokuda birikmesi gösterilmektedir.
Şişman yetişkinlerde karın yağlarında 4-400ng/gr D vitamin olduğu bildirilmektedir (89,90).
23
D vitamini Đhtiyaçları:
Yağda eriyen bir vitamin olan D vitamini, çok az miktarda doğal gıdalarda bulunurken ( yağlı
balık, balık karaciğeri, yumurta sarısı gibi), vücut ihtiyacının büyük kısmı ciltte morötesi
ışınlarının etkisi ile 7-DHC’den sentezlenerek karşılanmaktadır. Bu nedenle yıl içinde D
vitamin üretiminin en uygun olduğu aylarda, düzenli ve bilinçli bir şekilde güneş ışılarına
maruz kalmak ( eller ve yüzün haftada 2 saat etkili güneş ışığına maruz kalması çoğunlukla
yeterlidir) her yaş için D vitamini eksikliğinden korunmada en etkili yoldur. Ancak değişik
nedenlerle güneş ışınlarından yarar sağlanamadığında diyet ile destek yapılmalıdır.(11, 91, 92,
93).
Amerika Birleşik Devletleri’nde yenidoğan, çocuklar ve 50 yaşına kadar olan yetişkinlere 200
ĐÜ/gün, 51- 70 yaş arasına 400 ĐÜ/gün ve 70 yaş üzeri olan yetişkinlere 600 ĐÜ/gün D vitamini
önerilmektedir (11,94). Kanada Osteoporoz Cemiyeti ise 50 yaş üzeri kadın ve erkeklerde 800
ĐÜ/gün D vitamin desteği öneriyor (95).
Yukarıda önerilen dozlar genelde kemik sağlığını ve çocukları raşitizmden koruması için
önerilen dozlardır. D vitamininin kemik sağlığı dışında etkiler göstermesi ve uzun vadeli
hastalıklardan koruması için günlük optimal D vitamin ihtiyacının ne olduğu tartışılan bir
konudur. Günlük verilecek D vitamin miktarı en az yan etki gösteren değer olarak kabul
edilmekte olup, toksititeyi gösterecek kanıtlar da yeterli değildir. Günlük D vitamini ihtiyacı
200 ĐÜ ile 4000 ĐÜ gibi geniş bir yelpaze içinde önerilmektedir (96).
Gebelikte ve laktasyonda, optimal D vitamin ihtiyaçları bilinmemekle birlikte bugün önerilen
200-400IU/gün olan referans değerlerinden daha yüksek olduğu görülmektedir. Gebeliğin son
trimesterinde 1000 ĐÜ/gün D vitamini desteği alan ve almayan gebeler arasında, almayan
gebelerden doğan bebeklerde intrauterin büyüme geriliği daha fazla olduğu, bebekler bir
yaşında görüldüğünde, daha az kilo aldıkları ve büyüme hızının daha düşük olduğunu
bildirilmektedir (97). Hollis BW ve Wagner CL. Emziren annelere 2000 ve 4000ĐÜ/gün D
vitamini verilmesi ile anne sütü alan bebeklerin D vitamin ihtiyaçlarının karşılanacağını ve süt
çocuklarının D vitamin değerlerinin olumlu etkilendiğini bildirmektedirler (98).
24
D vitamin eksikliğinin değerlendirmesinde klinik bulgular yanında biyokimyasal parametreler
de kullanılmaktadır. Bugün D vitaminin serum değerini belirlemek için biyokimyasal olarak iki
test bulunmaktadır: 1,25(OH)2D vitamin ve 25(OH)D vitamini. Serum 25(OH)D vitamin
değerleri en uygun laboratuar test olarak kabul edilmekte olup, aylar öncesinden eksiklik
durumunu göstermektedir (1). Bu ölçüm ile diyetle alınan veya güneş ışınların etkisi ile oluşan
D vitamin kısımları ayırt edilememektedir. Serum 25(OH)D vitamin seviyesi mor ötesi ışınlar
ile artarken endokrin sistem tarafından sıkıca kontrol edilen 1,25(OH)2D vitamin değerleri
etkilenmemektedir (79).
Serum 25-(OH) D vitamini düzeyinin; <20 ng/ml olması eksiklik, 20-32 ng/ml olması
yetersizlik, 32-100 ng/ml arasında olması normal olarak kabul edilmektedir (79). Ancak bazı
otörler son zamanlarda yapılan yayınlarda bu değerleri <20 ng/ml eksiklik, 21-29 ng/ml arası
yetersizlik, >30ng/ml normal olarak kabul etmektedir (99).
Tablo 2. Serum 25(OH)D Vitamin Değerlerinin Yorumu (93)
25(OH)D Vitamini
(ng/ml)
25(OH)D Vitamini
(nmol/L)
Yorum
<20
<50
Eksiklik
20-32
50-80
Yetersizlik
32-100
80-250
Yeterlilik
54-90
135-225
Güneşli ortamda bulunan
kişilerdeki değerler
>100
>250
Fazlalık
>150
>325
Zehirlenme
D vitamini ihtiyacı ve optimal serum 25(OH)D değerlerinin ne olması gerektiği bugün cevap
arayan sorulardır. Değişik nedenlerden dolayı güneş ışınlarından yararlanılmadığında, diyet ile
destek yapılmalıdır. Güneş ışınlarıyla gerçekleşen D vitamin yapımı, birçok faktörden
etkilendiğinden her toplum ve kişi için farklı değerlerde oral D vitamin desteğine ihtiyaç vardır.
25
D Vitamini – Hormonun Fonksiyonları
a) Kalsiyum metabolizması ile ilgili fonksiyonları
D vitamini, kalsiyum değerlerini normal sınırlarda tutmak için bağırsak, kemik ve böbreklerde
üç farklı mekanizma ile etki eder:
a1)
Barsaklarda 1,25(OH)2 D vitamininin net etkisi; ince barsak lümeninden dolaşıma
kalsiyum ve fosfor transportunu uyarmaktır.
a2
) 1,25(OH)2 D vitamininin kemik rezorpsiyonunu arttırıcı etkisi PTH ile sinerjistiktir. Matür
osteoklastlarda ne PTH ne de 1,25(OH)2 D vitamini reseptörü bulunur. Hem PTH hem de
1,25(OH)2 D vitamini osteoblastlar veya stromal fibroblastlar üzerindeki spesifik reseptörlerine
bağlanarak osteoblast hücresinin yüzeyinde RANK (reseptör activator nucleus factor- Κb)
ligandının üretimini uyarır. RANK ligandı immatür osteoklastların üzerinde bulunan RANK
reseptörüne bağlanarak immatür osteoklast prekürsörlerinin matür osteoklastlara değişimini
uyarır.
a3)
1,25(OH)2 D vitamininin renal kalsiyum ve fosfor tutulumundaki rolü halen belli değildir
(8,11).
b) Kalsiyum metabolizması dışı fonksiyonları
1980’li yılların başına kadar D vitamininin yalnızca kalsiyum, fosfor ve kemik mineralizasyonu
ile ilgili araştırmaları yürütülmekte iken son 20-25 yılda yapılan çalışmalarda kemik
metabolizması dışında da fonksiyonları olduğu görülmüştür. Bugün D vitamininin optimal
sağlık için gerekli olduğu bilinen bir gerçek olup, birçok hastalığın gelişmesini engellemekte
veya bulguların hafiflemesine neden olduğu bildirilmektedir. Bunlardan otoimmun hastalıklar,
inflamatuar barsak hastalığı, romatoid artrit, multipl skleroz, diyabet, birçok kanser çeşidi, kalp
hastalıkları, osteoporoz, enfeksiyöz hastalıklar gibi birçok hastalıkta etkili olduğu yapılan
çalışmalarla bildirilmektedir (1,3,5,79).
Enterosit, osteoblast ve distal renal tubulusların hücre nukleusları dışında birçok dokuda
1,25(OH)2 D vitaminin lokal olarak yapımının olduğu ve bu dokularda VDR reseptörlerinin
26
gösterilmesi en önemli buluşlardan birisidir (100). Tablo 1’de D vitaminin hedef olabileceği
dokular görülmektedir.
Tablo 3. 1,25(OH) D vitaminin hedef hücreleri (100)
Kanıtlanmış
Varsayılan
1
Enterosit(bağırsak)
Adacık hücreleri, pankreas
132
Osteoblast
Mide, endokrin hücreleri
3
Distal renal tubulus
Hipofiz hücreleri
4
Paratiroid hücreler
Over hücreleri
5
Ciltteki keratinositler
Plasenta
6
Promiyelosit, Monosit
Beyin (hipotalamus)
7
Lenfosit
Epididimis
8
Kolon enterositleri
Gelişimdeki miyoblast
9
Shell gland
Aortik endotelyal hücreler
10
Tavuk korioalantoid membranı
Cilt fibroblastları
b1) Diyabet:
D vitamini reseptörleri (VDR), aktif T ve B lenfositlerinde, aktif makrofajlar, dentritik hücreler
gibi özellikle antijen sunan hücreler başta olmak üzere bütün immun sistem hücrelerinde ve
yanı sıra pankreatik beta hücrelerinde tanımlanmıştır (6,7). Beta hücrelerinde D vitaminine
bağlı kalsiyum bağlayıcı protein olan kalbindin de bulunur. Kalbindin ekspresyonunun beta
hücrelerini sitokine bağlı hücre ölümünden koruduğu gösterilmiştir (101).
Yapılan hayvan çalışmalarında yaşamın erken evrelerinde 1,25(OH)2D vitamini desteği
alınırsa tip 1 diyabet gelişiminin önlendiği gösterilmiştir (100,102). 1,25(OH)2D vitaminin
farmakolojik dozlarda uzun süreli kullanımının obez olmayan farelerde hem insülitisi hem de
diyabeti azalttığı tespit edilmiştir. 1,25(OH)2D vitamini ile tedavi edilenlerde insülitis
sıklığının %80’den %50’ye, diyabet sıklığının ise %56’dan %8’e indiği bildirilmiştir
(102,103).
27
Hypponen ve ark, bir yaşından itibaren 2000 ĐÜ/gün D vitamini desteği almış olanlarda tip 1
diyabet gelişme riskinin %80 azaldığını tespit etmişlerdir (104). Fuller ve ark, D vitamini
desteği almayan çocuklarda, D vitamini desteği almış olanlara göre 15 yaşına geldiğinde
diyabet gelişme riskini 3 kat fazla bulmuştur (105).
Hayvan modellerinde 1,25(OH)2D vitamini eksikliğinin pankreatik insülin sentez ve
sekresyonunu etkilediği gösterilmiştir (106).
Süt ve süt ürünlerinde bulunan kalsiyum ve D vitamininin, vücut ağırlığı ve insülin direnci
üzerine yaralı etkileri vardır (107). Pittas A. ve ark, 20 yıl takip edilen 83,779 yetişkin
kadından 4843’de diyabet olgusunun geliştiğini saptamışlar. Daha yüksek değerlerde D vitamin
ve Ca alan yetişkinler, daha düşük değerlerde D vitamin ve Ca alanlara göre, tip 2 diyabet
gelişme riskinin %13 oranında daha az olduğu bildirilmektedirler. Burada D vitamini hangi
mekanizma ile diyabet riskini artırdığı açık değildir. Ancak burada pankreas beta hücrelerin
bozukluğu ile D vitamin arasında ilişki olabileceği belirtilmektedir (108).
Tip 2 diyabet gelişiminde VDR polimorfizminin rol oynayabileceği öne sürülmüştür.
Bangladeş’te yapılan bir çalışmada, VDR Tag1 polimorfizmi insülin salınımı ile ilişkili
bulunmuştur (109). Amerikalı beyazlarda ise, VDR Apa1 polimorfizmi insülin direnci ve
glukoz intoleransında suçlanmıştır (110).
b2) Kanser:
Laboratuar, deneysel ve epidemiyolojik çalışmalar D vitamininin en sık meme, prostat, kolon,
deri ve pankreas kanseri olmak üzere yirmiye yakın kanser tipinden koruyucu etkisi olduğunu
göstermektedir (111).
b3) Enfeksiyon hastalıkları:
Tüberküloz enfeksiyonu olan hastalarda D vitamin değerlerinin tespit edilemeyecek kadar
düşük olduğu ve D vitamin eksikliğinin tüberküloz enfeksiyonu için bir risk oluşturduğu
bildirilmektedir (112,113).
Bunun yanında viral gribal enfeksiyon sıklığının D vitamin serum değerleri ile ilişkili olduğu,
daha düşük serum değerlerinde viral gribal enfeksiyonların artığı bildirilmektedir (114).
28
Çocuklukta pnömoni tanısı alan hastalarda %80 oranında D vitamini eksikliği olduğu
bildirilirken, raşitik çocuklarda raşitik olmayanlara göre 13 kat daha fazla pnömoni gelişme
riski olduğu görülmüştür (115,116).
b4) Beyin gelişimi:
Eyles ve ark, annelerinde şiddetli D vitamin eksikliği olan yavru farelerin beyinlerinde kalıcı
hasar geliştiğini saptamışlardır (117). D vitamin eksikliği durumunda korteks anomalileri,
lateral ventriküllerin genişlemesi ve beyinde daha fazla hücre proliferasyonu gözlenmiştir.
Yetersiz D vitamini desteği gören erkek çocuklarda ileri yaşlarda şizofreni görülme riskinin
arttığı bildirilmektedir. Yazın doğan hastalarda şizofreninin daha sık olduğu bunun da annenin
güneş görmemesinden kaynaklandığı bildirilmektedir. Ayrıca temmuz-ağustos aylarında
doğanlarda öğrenme güçlüğünün daha fazla olduğu görülmüştür (118,119).
b5) Kalp hastalıkları:
Yapılan çalışmalar gebe deney hayvanlarında D vitamininin iskelet, kardiyovasküler ve
nörolojik gelişim üzerine önemini göstermektedir. Kardiyovasküler etkilerinden vasküler
muskuler kontraksiyon fonksiyonlarını arttırdığı ve histolojik olarak ventrikül kas hücreleri
arasındaki boşluğu arttırdığı görülmüştür (119,120).
D vitamini değerleri daha yüksek olan hastalarda daha az kardiyovasküler hastalıklara bağlı
mortalite görüldüğü bildirilmektedir. Kuzey ülkelerinde daha yüksek oranda kalp hastalıkları
görüldüğü ve özellikle kalp krizinin kış aylarında %53 daha fazla geliştiği bildirilmektedir. Bu
bulgular güneş ışınlarıyla D vitamin yapımına etkisinin olduğunu düşündürmektedir (121,122).
b6) Transplantasyon:
Transplantasyon sonrası doku kabulünde D vitamininin önemli yeri olduğu bildirilmektedir.
Özellikle kalp, karaciğer, böbrek, pankreas, akciğer ve barsak transplantasyonunda önemli yeri
olduğu ve deney farelerinde yeni dokunun yaşamasını %10–30 oranında arttırdığı
bildirilmektedir (123).
29
b7) Kronik böbrek hastalığı:
Önemli buluşlardan biri, VDR’nin paratiroid bezlerinde bulunmasıdır.1,25(OH)2D vitamini
PTH üzerine inhibitör etki gösterir. Bu da PTH ile 1,25(OH)2D vitamini arasındaki negatif geri
denetim mekanizmasının varlığına delildir. Kronik böbrek hastalarında D vitamin yapımı
yetersiz olduğundan hiperparatiroidi gelişmektedir. Burada paratiroid bezin hücre
proliferasyonu VDR aracılığıyla meydana gelir. Diyaliz hastalarında gelişen renal
osteodistrofinin D vitamini ve analogları ile tedavisinin paratiroidlerde bulunan VDR ile
mümkün olduğu anlaşılmıştır (8,124).
b8) Psöriazis:
1,25(OH)2D vitamini keratinositlerin ve fibroblastların proliferasyonunu inhibe eder.
Keratinositlerin terminal diferansiyasyonunu uyarır. D vitamininin bu özelliği deri hücrelerinin
kontrolsüz çoğalması ile karakterize olan psöriaziste kullanım alanını doğurmuştur. Kalsitriol
analoğu olan “ calsipotriol ” psöriazis tedavisinde kullanılmak üzere FDA tarafından onay
almıştır (11).
b9) Raşitizm, osteoporoz ve osteomalazi:
D vitamini eksikliğinin klinik bulguları çocuklarda raşitizm olarak adlandırılırken,
yetişkinlerde ise osteomalazi olarak karşımıza çıkmaktadır (11). Đskelet kaslarında 1,25(OH)2D
vitamin için reseptörler bulunmaktadır. D vitamin eksikliğinde hastalar çoğu zaman kemik ve
kaslarda ağrıdan şikayet etmektedir. Bu hastalar çoğu zaman fibromiyalji ve nonspesifik
kollajen vasküler hastalıklar gibi yanlış tanı almaktadırlar. Fibromiyalji şikayetleri olan
hastaların %40-60 oranında D vitamini eksikliği veya osteomalazi mevcuttur (125).
b10) Đmmun fonksiyonları ve otoimmun hastalıklar
D vitamininin bilinen klasik fonksiyonu, kalsiyum homeostazını ve bunun sonucu olarak da
kemik formasyonunu sağlamaktır. Ancak daha az bilinen bir fonksiyonu ise immun sistem
üzerine etkisidir. Periferal kan mononükleer hücrelerinde D vitamin reseptörlerinin (VDR)
tespitiyle, immun sistem regülasyonunda D vitamininin rolü olduğu bulunmuştur (126,127).
30
Lenfositlerin önemli miktarda VDR içerdiği ilk defa Manolages ve ark. tarafınca gösterilmiştir
(128). T hepler hücreler tüm antijen spesifik immün cevapta merkezi bir role sahiptir ve 2
subtipi mevcuttur (Th1 ve Th2)(132). Th1 hücreler hücresel bağışık yanıtta esastır, tümör ve
intrasellüler patojenlere karşı (örneğin; virüsler) yanıtta rol alırlar. Bu hücreler Đnterferon-gama
(INF-γ), Đnterlökin-2 (IL-2) ve Tümör nekroze edici faktör-alfa (TNF-α) sekrete ederler.
Otoimmun hastalıklarda Th1 hücreleri vücudun kendi proteinlerine karşı yönelirler. Multipl
skleroz, tip1 DM ve inflamatuar barsak hastalıkları Th1hücreleri aracılığı ile oluşmaktadır. Th2
hücreleri ise antikor aracılıklı bağışık yanıtta rol alırlar, Đnterlökin-4 (IL-4) ve Đnterlökin-5 (IL-
5) sekrete ederler. Ekstrasellüler patojenlere (bakteri ve parazitle) konak yanıtında Th2 50>20>20>20> Dostları ilə paylaş: |