Asya ve Afrika liderlerinin sömürgecilik karşıtı büyük bir çoğunluğu sosyalizmin farklı şe
kil ve tonlarına ilgi duymaya başladılar. Örneğin, Hindistan’da Gandhi ve Nehru ılımlı ve barışçıl
bir sosyalizm algısını benimserken, Çin’de M ao Zedong, Vietnam’da H o Chi Minh, Küba’da Fidel
Castro devrimci ve radikal bir Marksizm uygulayıcıları hâline geldiler. Daha önce tartıştığımız üze
re, yüzeysel olarak bakıldığında, sosyalizm, milliyetçilikten çok milletlararasıcılık fikrine yakındır.
Ne var ki sosyalist fikirler gelişmekte olan dünyada paradoksal olarak daha çok milliyetçileri tesiri
altına almıştır. İlk etapta, sosyalizm geleneksel ve sanayi öncesi toplumlarda
zaten iyice yerleşik
olan topluluk ve işbirliği değerlerini temsil eder ve somutlaştırır. Daha da önemlisi sosyalizm ve
özelde Marksizm, sömürgeci güçlerin başvurduğu ve sömürgecilik tecrübesini anlaşılır kılan eşit
sizlik ve istismarın çok yönlü analizini mümkün kılar.
Marksizm mülkiyet sahibi “yönetici s ın ıf’la baskıya ve istismara mâruz kalan çalışan sınıf ara
sındaki mücadeleyi dikkatlere sunar ve “proleter devrim” yoluyla sınıf sisteminin
sona erdirilmesini
salık verir. Bu fikirler, ilk defa, devletler arası ilişkilere Lenin (bkz. s. 140) tarafından uygulanmıştır.
Lenin ([1916] 1970) emperyalizmin, ekonomik bir olgu ve yatırım fırsatları,
ucuz işgücü, güve
nilir bir pazar ve hammadde arayışında olan kapitalist ülkelerin bir aracı olduğunu iddia etmiştir.
Gelişmekte olan dünya milletleri, Marksist çözümlemeyi, sömürgeci yöneticiler ve bağımlı halklar
arasında uygulamaya tâbi tutmuşlardır. Sınıf mücadelesi, artık, istismar ve baskıya karşı sömürülen
lerin mücadelesi hâline dönüşmüştür. Bundan dolayı sömürgecilerin iktidarını devirmek için sadece
siyasî bağımsızlık yeterli gelmeyecek, aynı zamanda hem siyasî ve hem de siyasî özgürlüğü getirecek
sosyal bir devrim de gerekli olacaktı.
Bazı durumlarda, gelişmekte olan dünya rejimleri Marksist ve Leninist ilkeleri açıkça kucak
lamış ve sıklıkla gereksinim duydukları alanlara uygulamışlardır. Bağımsızlığı sağlamak amacıyla
Çin, Kuzey Kore, Vietnam ve Kamboçya hızlı hareket ederek yabancı servete el koymuş ve ekono
mik kaynakları millileştirmiştir. Bu ülkeler tek parti devletleri kurmuşlar, merkez tarafından plan
lanan ekonomik sistemi benimsemişler ve Sovyet modeline yakın bir politika izlemişlerdir. Başka
durumlarda, Afrika ve Orta D oğu’daki ülkeler milliyetçi sosyalizmin daha az ideolojik biçimlerini
geliştirmişlerdir. Bunun en aşikâr
örnekleri, Cezayir, Libya, Zambiya, Irak ve Güney Yemen’dir.
Bu ülkelerde tek parti devletleri kurulmuş ve Libya’da Kaddafi, Irak’ta Saddam Hüseyin gibi ka-
rizmatik ve güçlü liderler topluma önderlik etmişlerdir. Bu kabil ülkelerde “sosyalizm”, birleştirici
bir millî dava gibi algılanmış ve ekonomik ve sosyal gelişmenin yegâne
çaresi ve çözümü olarak
referans kaynağı olmuştur.
Anti-sömürgecilik Batılı güç ve tesirlere karşı bir devrim ve isyan çığlığı olduğu için her zaman
liberal ve Batılı niteliğini koruma dikkatini göstermemiş, Afrika sosyalizminde olduğu gibi bazen
millî kabullerden hareketle, sosyalizm farklılaştırılarak uygulanmıştır. Örneğin, “Afrika sosyalizmi”
Tanzanya, Zimbabwe ve Angola’da uygulama alanı bulabilmiştir. “Afrika sosyalizmi” Sovyet tarzı
devlet sosyalizmi ya da Batılı sosyal demokrasiyi baz almaksızın geleneksel komüniteryen (top
lumcu) değerlere dayandırılmış ve ekonomik ilerlemeyi sağlamak ve kabilelerin birbiriyle çatışan
çıkarlarını bölünmeye fırsat vermeden karşılamak üzere kurgulanmıştır. Gelişmekte olan dünya
nın bazı ülkeleri milliyetçiliklerini diğer eski kolonilerle bağ kurarak oluşturdukları “Üçüncü Dün
ya” üzerinden seslendirmeyi tercih etmişlerdir. Bu ülkelere göre, kapitalist Batılı ülkeler “Birinci
Dünya’ yı, komünist ülkeler “İkinci Dünya’ yı oluşturmaktadır. Bu çaba yüzünü ilk defa 1955 Ban
dung Konferansında
göstermiş, bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş Asya ve Afrika ülkeleri Soğuk
Savaş dönemi boyunca bu girişimi canlı tutmayı başarmışlardır. “Üçüncü Dünyacılık” emperyaliz
me karşı şiddetli bir karşı koyuşu ve sömürgecilik geçmişini paylaşan ülkeler arasında ekonom ik
ilerlemeyi sağlama ortak arzusunu yansıtmaktadır.
Bununla birlikte, sömürgecilik hâtıralarının
unutulması, sömürgeci güçlerin bu faaliyetlerini geri çekmeleri ve sömürülen ülkeler arasındaki
kültürel ve siyasî farkların gün yüzüne çıkmaya başlaması gibi faktörlerin de etkin rol oynamasıyla
beraber mevcut bağlar zayıflamaya başlamıştır.
Sömürgecilik sonrası dönem oldukça farklı milliyetçilik şekillerini oluşturdu. Sözü edilen bu
milliyetçilik, Batılı fikir ve kültürü yeniden uygulamak ya da onlardan bağımsız kalmaktan ziyade
tüm bunların ret ve inkârıyla şekillendirilmiştir. Eğer Batı baskı ve istismarın kaynağı olarak görü
lürse sömürgecilik sonrası milliyetçilik, sadece Batılı-olmayan değil, tamamen Batı karşıtı bir ses
aramalıdır. Kısmen, ortaya çıkan bu durum Batının, özellikle Amerikanın gelişmekte olan ülke
ler üzerinde oluşturduğu kültürel ve ekonomik hegemonyasına karşı bir tepki olarak kendi gös
termekteydi. Gerçi Amerika açık bir siyasî kolonileşme yapmadı ama yatırımı kontrolüne alması,
yeni iş ve istihdam alanları yaratması, Batılı tüketim mallarını istihsal etmesi gibi ortaya koyduğu
etkiler, dünya çapında bir üstünlük ve sömürge kurma çabası olarak yansıdı. İşte bu yeni-sömür-
gecilik
(neo-colonialism) , açık bir siyasî form almadığından dolayı mücadele ve baş edilmesi zor
bir durum olarak şiddetli bir gücenme ve hınç yarattı. İran Devrimi boyunca Ayetullah Humeyni
(bkz. s. 292) Amerika’yı “Büyük Şeytan” olarak isimlendirdi. Amerika karşıtlığı 1979
Devri-
mi’nin akabinde İran politikasının en belirgin özelliği hâline gelmiş ve El-Kaide gibi terörist örgüt
ler tarafından daha sesli bir biçimde telâffuz edilmiştir. Genel olarak Batı’yı ve özelde Amerika’yı
ret, Batılı olmayan felsefe ve fikirlere dayanan yeni bir milliyetçiliğin yaygın bir biçimde kabulüyle
sonuçlandı. Dinin ve özellikle İslâmın gittikçe artan önemi gelişmekte olan dünya milliyetçiliğine
kendine özgü bir karakter ve yenilenmiş bir potansiyel kazandırdı. Bu konu, Onuncu Bölüm’de,
dinî fundamentalizm konusunda daha detaylı bir biçimde ele alınacaktır.
Dostları ilə paylaş: