Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə171/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   167   168   169   170   171   172   173   174   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

S o sy a list Fem inizm
İlk feministler, sosyalist fikirleri kabul etmiş olsalar da sosyalist feminizm ancak 20. Yüzyıl’ın ikinci 
yarısında belirgin hâle gelmiştir. Liberal yoldaşlarının aksine sosyalist feministler, sadece eşit yasal 
haklar veya eşit fırsatlar elde ederek kadınların siyasî veya yasal dezavantajlarının ortadan kaldırıla­
bileceğine inanmazlar. Sosyalist feministler, cinsiyetler arasındaki ilişkinin sosyal ve ekonomik yapı­
nın kendisinden kaynaklandığını ve hiçbir âni sosyal değişimin, yani sosyal devrimin, kadına gerçek 
bir özgürlük umudu veremeyeceğini ileri sürerler. 1980’de Birleşmiş Milletler raporunda belirtildiği 
gibi: “ Kadınlar dünya nüfusunun %50 sini temsil ederken toplam çalışma saatlerinin üçte ikisini ça­
lışarak geçiririrler, dünya gelirinin onda birini alırlar ve dünyada mülkiyetin sadece %1’ine sahipler.”
Sosyalist feminizmin temel konusu, ataerkilliğin sadece sosyal ve ekonomik faktörler ışığında 
anlaşılabileceğidir. Bu argümanın klasik ifadesi, Friedrich Engels’in D er Ursprung der Familie, des 
Privateigenthums und des Staats (Aile, Özel Mülkiyet ve Devletin Kökeni,
[1884] 1976) adlı eserinde 
geliştirilmiştir. Kari Marx’ın (bkz. s. 135) ömür boyu arkadaşı olan ve onunla çalışan Engels (1820- 
1895); kadının toplum içindeki konumunun, kapitalizmin gelişimiyle ve özel mülkiyetin kurumsal­
laşmasıyla temelden değiştiğini ileri sürmüştür. Kapitalizm öncesi toplumlarda aile hayatı komün


biçimindeydi ve “anne hakkı” -mülkiyet ve sosyal konumun anne tarafından miras alınması- yaygın 
bir biçimde görülüyordu. Ancak erkeğin özel mülkiyet sahibi olmasına dayanan kapitalizm, “anne 
hakkını” ortadan kaldırmıştı ve Engels’in ifade ettiği şekilde “dünyada kadın cinsiyetinin tarihî ye­
nilgisini” beraberinde getirmişti. Birçok sonradan gelen sosyalist feministler gibi Engels, kadın bas­
kısının aile kurumu ile işlediğine inanıyordu. “Burjuva aile” ataerkil ve baskıcıdır, çünkü erkekler 
mülkiyetlerinin sadece oğullarına geçmesini sağlamak ister. Erkekler, tek eşlilik ( monogamy) evlilik­
lerine ısrar ederek tartışılmaz himayecilik elde ederler; bu kısıtlama sadece kadınlara uygulanır ve 
onların başka cinsel eşlerinin olması engellenir, ancak Engels’in belirttiği gibi kocalan tarafından da 
ihmâl edilirler. “Kadınlık kültü’ nün gelişimi ile bu baskının karşılığını alırlar; bu romantik aşkı gök­
lere çıkarır ancak gerçekte ise erkek mülkiyetini ve ayrıcalıklarını korumak için tasarlanmış organize 
bir ikiyüzlülüktür. Engels, sosyalist bir toplumda evliliğin feshedilebilir olması gerektiğine ve özel 
mülkiyet ortadan kaldırılınca ataerkil yapıların, hatta belki tek eşliliğin de kaybolacağına inanıyordu. 
Diğer sosyalist feministler, geleneksel, ataerkil ailenin yerini, Fourier ve Owen gibi ilk ütopyacı sos­
yalistlerinin savunduğu gibi komün hayatı ve “serbest aşk” sisteminin alması gerektiğini önerdiler.
Çoğu sosyalist feministe göre kadınların ev işleri ve annelik gibi evcil alanla sınırlandırılması, 
kapitalizmin ekonomik çıkarlarına hizmet eder. Bazıları ise kadınların “ bir işçi ordusu stoğu”nu 
oluşturduğunu iddia etmiştir; üretimde artışa ihtiyaç varsa bu ordu işgücüne katılır, ancak işveren 
veya devlete yük olmadan ekonomik kriz dönemlerinde evcil hayata geri döndürülebilir. Ayrıca 
geçici işçiler olarak kadınlar, düşük maaşlı, düşük statülü işler kabul etmeye şartlandırılır, böylece 
“erkeklerin işlerine” bir tehdit oluşturmadan maaş oranlarını aşağı çekme avantajı elde edilir. Aynı 
zamanda kadının ev içi çalışması, ekonominin sağlığı ve verimliliği için hayatî önem taşır. Kadınlar 
çocuk doğurup yetiştirerek bir sonraki nesil için işgücü üretirler ve gelecek üretimi garanti altına 
alırlar. Ayrıca kadınlar, çocukların sosyalleştirilmesi, şartlandırılması ve hatta eğitilmesinden so­
rumludurlar ve böylece disiplinli ve itaatkâr işçilere dönüşmesini sağlarlar.
Benzer şekilde ev hanımları olarak kadınlar, ev işi ve çocuk büyütme yükünden erkekleri kur­
tarırlar ve erkeklerin enerjilerini ve zamanlarını maaşlı ve verimli istihdama yoğunlaştırmalarına 
imkân sağlarlar. Bu anlamda fabrika veya ofislerde maaşlı iş gören erkekler ve maaşsız ev işi yapan 
kadınlar arasındaki işle ilgili cinsiyet ayrımı ekonomik verimliliği destekler. Ayrıca ev hanımları, 
eşlerinin iyi giyimli ve beslenmiş olarak, zor günün işlerine başlamaya hazır bir şekilde işlerine za­
manında ulaşmalarını da sağlarlar. Geleneksel aile, desteklemesi gereken bir eşi ve çocukları oldu­
ğundan bir iş bulup ona devam etmesi için işçiyi teşvik eder. Aile yine işçiye, “maaş kölesi” olarak 
hayâl kırıklıkları ve yabancılaşmasına karşı gerekli bir rahatlama sağlar. Gerçekten de geleneksel 
aile hayatı, eş-babaya önemli karşılıklar sunar: Baba-eş “ekmeği kazanan” olma statüsünü kazanır 
ve kadın, “sıradan” ev işi ile meşgulken kendisinin evde rahatlaması ve dinlenmesi garanti edilir.
Bazı feministler, düşük sosyal statüye ve kadınların finansal olarak kocalarına bağlı olmalarına 
neden olan şeyin ev işlerinin maaşsız olma özelliğinden kaynaklandığını ve bunun da sistematik 
sosyal eşitsizliği yerleşik hâle getirdiğini ileri sürerler. Costa ve James (1972) ile İngiltere’de başla­
tılan “ev işi için maaş” kampanyasının iddiası şuydu: Kadınların emekleri erkeklerinki gibi verimli


kabul edilir ve maaş verilerek değerli bulunursa kadınlar ekonomik bağımsızlık kazanırlar ve daha 
fazla sosyal statü elde ederler. Bu argüman, fuhuşun yasal ve maaşlı iş olarak kabul edilmesini ileri 
sürmek için kullanılmıştı. Ancak çoğu sosyalist feminist özgürleşmenin kadınlara, ev hanımı veya 
seks objeleri olarak geleneksel sosyal rollerini yerine getirdikleri için ödem e yapılmasından ziyade 
daha geniş sosyal ve ekonom ik fırsatlar sunulması gerektiğini iddia eder.
Sosyalist feministler “ kadın sorunü’nun sosyal ve ekonomik hayattan ayrılamayacağını kabul 
etseler de bu bağlantının yapısı konusunda derin görüş ayrılıkları içindedirler. Toplumsal cinsiyet 
ayrımları açıkçası, toplumsal cinsiyet ve sosyal sınıfın nispî önemi hakkında sosyalist feminist ana­
lizle gerilim ortaya çıkaran ve Marksist feministler için de özellikle zor sorular gündeme getiren 
sınıf ayrımlarını çaprazlama keser, ortodoks Marksistler, cinsiyet politikasından önce sınıf politi­
kasının gelmesi gerektiğine ısrar ederler. Engels örneğin kadını bir alt sıraya koyan “burjuva aile”- 
nin, özel mülkiyet sonucunda ortaya çıktığını ve dolayısıyla kapitalizmin bir yan ürünü olduğuna 
inanmıştır. Bunun anlamı sınıf istismarının, cinsel baskıdan çok daha derin ve önemli bir süreç 
olduğudur. Kadınlar erkekler tarafından değil, özel mülkiyet kurumu, kapitalizm tarafından baskı 
altına alınır. Ayrıca kadının özgürleştirilmesi kapitalizmin devrilip yerini sosyalizmin aldığı sosyal 
bir devrimin yan ürünü olacağı anlamına da gelir. Dolayısıyla özgüleşme arayan kadınlar, “sınıf sa- 
vaşı’ nm “cinsiyet savaşı”ndan daha önemli olduğunu görmelidirler. Böylece feministler, enerjileri­
ni ayrılıkçı bir kadın hareketini desteklemeye harcamak yerine işçi hareketine yönlendirmelidirler.
Ancak modern sosyalist feministler, sınıf politikasını cinsiyet politikasının önüne koymayı ka­
bul etmekte zorluk çekmektedirler. Bu, kısmen sosyalizmin kendisinin ataerkilliğe son vermediğini 
gösteren Sosyetler Birliği gibi sosyalist toplumlardaki kadınların yaşadığı hayâl kırıklığı sürecinin bir 
sonucuydu. Modern sosyalist feministler için cinsel baskı sınıf istismarı kadar önemlidir. Bu femi­
nistlerin pek çoğu modern Marksizmi destekliyor; buna göre toplumdaki ekonomik, sosyal, siyasî ve 
kültürel güçlerin karşılıklı etkileşimi kabul edilir, ortodoks Marksizmde ise maddenin veya ekono­
mik faktörlerin önceliğinde ısrar edilir. Dolayısıyla bunlar, kadının konumunu basit ekonomik kav­
ramlarla incelemeyi reddederler ve onun yerine ataerkilliğin kültürel ve ideolojik kaynaklarına önem 
verirler. Örneğin İngiliz sosyalist feminist Juliet Mitchell (1971), kadınların dört işlev yerine getir­
diğini ileri sürmüştü: ( l ) Onlar işgücünün bir parçasıdır ve üretimde aktiftir, (2 ) çocuk doğururlar 
ve böylece insan neslini üretirler, (3 ) çocukların sosyalleştirilmesinden sorumludurlar ve (4 ) cinsel 
nesnelerdirler. Bu açıdan bakılınca özgüleşme, kadınların bu alanların hepsinde bağımsızlaşmasını 
gerektirir, sadece kapitalist sistemin sosyalist sistemle yer değiştirmesiyle özgürleşme elde edilmez.

Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   167   168   169   170   171   172   173   174   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin