Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə187/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   183   184   185   186   187   188   189   190   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

Kendini Gerçekleştirm e
Ekolojinin sürekli ele aldığı konularından biri, bencillik ve maddî hırsın reddedilmesi olduğundan 
kişisel tatmini doğa ile dengeyle birbirine bağlayan alternatif bir felsefe geliştirmeye çalışmıştır. 
1960’lardan beri çevre konularına duyulan ilginin artması genelde post-materyalizmle bağlantılı­
dır (Inglehart, 1977). Post-materyalizm, ekonomik gelişmişlik düzeyi açısından siyasî ilgi alanları 
ve değerleri açıklayan bir teoridir. Kısmen de olsa saygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacını maddî 
veya ekonomik ihtiyaçların üzerine koyan Abraham Maslow’un “ihtiyaçlar hiyerarşisi’ ne dayanır. 
Post-materyalizm, maddî yetersizlik şartlarının egoist ve açgözlü tutumlar doğururken yaygın refah


şartlarının post-materyal veya “ hayat kalitesi” meselelerine karşı bireylerin daha fazla ilgili olmasını 
sağladığını ileri sürer. Bunlar tipik olarak ahlâk, siyasî adâlet ve kişisel tatminle ilgilidir ve de femi­
nizm, dünya barışı, ırkların uyumu, ekoloji ve hayvan haklarını içerir. Bu anlamda ekolojik düşünce,
20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında ortaya çıkan, geleneksel toplumun hiyerarşik, materyalist ve ataerkil 
değerlerini reddeden yeni bir sol gündem ile ilgili “yeni” sosyal hareketlerden biri olarak görülebilir.
Ne var ki ekolojik düşünce, diğer yeni sosyal hareketlere göre daha geniş ölçüde beşerî hassa­
siyetler ile kendini gerçekleştirmenin doğası hakkında radikal ve yenilikçi düşünceye dalmıştır. Ö r­
neğin bütün ekolojistler, insan gelişiminin nasıl tehlikeli biçimde dengesini kaybetmeye başladığı 
görüşünü kabul ederler: İnsanlar yoğun know-how ve maddî zenginlikle kutsanmıştır, ancak, çok 
değerli olan “know-why” (bir şeyin niçin olduğunu bilm e) konusunda çok az bilgi sahibidirler. İn­
sanoğlu, maddî hedeflerini gerçekleştirme yeteneklerini elde etmişlerdir ancak, bu hedeflerin has­
sas veya mantıklı olup olmadığını sorgulama bilgeliğine ulaşmamışlardır. Schumacher’in (1973) 
(bkz. s. 268) uyardığı gibi; “İnsanoğlu bilgelik olmadan hayatta kalmak için fazla akıllıdır.” Ancak 
bazı sığ veya hümanist ekolojistler, bilgelik sorusu çevreciliği Yeni Çağ fikirleri veya dinî mistisizm 
alanına çektiğinde ciddî kaygı duyarlar. Murray Bookchin (bkz. s. 276) örneğin, bu tür eğilimleri 
bir “anti-hümanizm” şekli olarak tasvir etmiştir, ona göre mitolojik bir “Doğa” yaratarak sözü edi­
len ekolojistler insanın kendine güvenini kaybedişini temsil ediyorlar ve sosyal konuları neredeyse 
tamamen ihmâl ediyorlar. Pek çok Yeşiller, özellikle de derin ekolojiyi destekleyenler, yine de ge­
lişmiş Batı’daki siyasî görüşe hâkim olan dünya görüşlerinden çok farklı görüşleri benimsemiştir. 
Onlara göre, bu, ekolojik düşünce ortaya çıkarmayı amaçladığı ve bu olmazsa “eski” siyasetin hata­
larını tekrarlamaya mahkum olduğu, çünkü kavramlarının ve varsayımlarının ötesine geçemediği 
“paradigma kayması”nm temelini oluşturur.
Derin ekolojistler, genelde kendi siyasî görüşlerinin, bir açıdan mânevî bir boyutu olduğunu 
ifade etmekten hoşlanırlar. Doğaya yakınlık teorik bir duruş veya etik bir konum değildir; daha 
çok özünde bir beşerî yaşantı, “çevre bilinci’ nin elde edilmesi veya “ekolojik benlik’tir. AvustralyalI 
filozofW arwick Fox (1990), “ kişilik ötesi ekoloji”yi benimseyerek derin ekolojinin ötesine gittiği­
ni ileri sürmüştür, bunun özü “bir şeylerin olduğunun, insanlar ve bütün diğer varlıkların tek bir 
gerçeğin parçası olduğunun farkına varmaktır. Naess’e göre kendini gerçekleştirme, “diğerleri ile 
daha geniş ve derin bir özdeşleşme” ile elde edilir. Bu tür fikirler sık sık Doğulu dinlerle, özellikle 
de Budizm ile şekillenmiştir ve kendi içinde bir ekoloji felsefesi olarak tasvir edilmiştir. Budizmin 
anahtar doktrinlerinden biri “ benliğin olmadığı” fikridir, yani altında bireysel egonun bir mit veya 
aldatmaca olduğu ve Aydınlanmanın kendinin ötesine geçmeyi ve her şahsın diğer canlılara ve de 
evrenin kendisine bağlı olduğunu anlamayı gerektirdiği fikri yatar.
Özgürlüğün “varlığın” yaşantısı ve organik bütünlüğün gerçekleştirilmesiyle eşitlendiği bu, 
bütüncül bir bireycilik (bkz. s. 45) türüne dönüştürülebilir. Bu tür fikirler Alman psikoanalist 
ve sosyal filozof Erich Fromm (1900-1980) tarafından To Have or To Be’de ( Sahip Olmak veya O l­
mak,
1979) geliştirilmişti. Fromm, “sahip olma”yı elde etmeyi ve denetimde tatmin olmayı arayan 
ve tüketicilik ve materyalist toplumlarda açıkça yansıtılan zihinsel bir tutum olarak izah etmiştir.


“Olmak” ise aksine yaşantı ve paylaşmadan tatmin elde eder ve kişisel gelişme ve mânevi bilince 
götürür. Ancak Frommün belirttiği gibi “olmak yönlü” bir varoluş, sadece radikal sosyopolitik bir 
değişimi değil insanoğlunun değişimini gerektirir.

Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   183   184   185   186   187   188   189   190   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin