Siyasi. İDeolojiler


Sosyal Demokrasinin Krizi



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə101/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

Sosyal Demokrasinin Krizi
1945 sonrası dönemin ilk yıllarında Keynezyen sosyal demokrasi -veya geleneksel sosyal demok­
rasi- zafer kazanmış gibi gözüktü. Onun gücü, Marx’ın (bkz. s. 135) kapitalizmi sona erdirece­
ğine inandığı eşitsizlik ve istikrarsızlık düzeylerine yenilmeksizin piyasanın dinamizminden yarar- 
lanmasıydı. Liberal partiler eşit fırsatlara ve muhafazakâr partiler de paternalist veya “tek millet” 
idealine dayalı olarak hem encecik kendi sosyal demokrasi tarzlarını geliştirerek buna cevap verdi­
ler ama görüldüğü gibi ılımlı sosyalizm, fikirler savaşını kazanmıştı: Siyasî düşünce durdurulamaz 
bir şekilde sola doğru hareket ediyordu. Yine de Keynezyen sosyal demokrasi, bir uzlaşmaya dayalı 
olarak devam etti. Bir tarafta, zenginlik yaratmanın tek güvenilir yolu olarak piyasanın faydacı ka­
bulü vardı. Piyasaya bu isteksiz yöneliş, sosyal demokratların piyasaya karşı geçerli sosyalist bir al­
ternatifin olmamasını kabullendikleri anlamına geldi; bu da, sosyalist projenin kapitalizmin yerine 
geçm ek için değil de onu reforma tâbi tutmak için yeniden doğduğu anlamına gelir. Diğer tarafta, 
sosyalist etik, sosyal adâlete, toplumdaki faydaların veya ödüllerin ahlâkî olarak savunulabilir bir 
dağıtımıyla ilgili bir fikre, bağlılık şeklinde varlığını sürdürdü. Bu, sırası gelince, zayıf bir eşitlik 
mefhumuyla -dağıtım cı eşitlikle, yani yoksulluğun ve eşitsizliğin zenginden fakire yapılacak bir 
yeniden dağıtımla azaltılması gerektiği fikriyle- ilişkilendirildi.
Bununla birlikte, kapitalizmi reforma tâbi tutmaya ilişkin düzeltimci gaye hiç de açık değildi 
ancak, köktenci sosyalizm -kapitalizmin ortadan kaldırılması şeklinde- açık ve çok iyi tanımlan­
mış bir gayeye sahipti. Bütün sosyal demokratlar, kapitalizmin sosyal adâlet ilkesiyle uyumlu bir


biçim de değiştirilmesi gerektiğini kabul ettiler ama bunun nasıl olacağı, ve hatta “sosyal adâletvin 
nasıl tanımlanacağı konusunda çok farklı bakış açılarına sahiptiler. Örneğin, karma bir ekonomide 
kamusal ve özel sahiplik arasındaki denge ne olmalıydı? Hangi sanayiler millileştirilmeli, hangileri 
özel sektöre bırakılmalıydı? Refah devleti, vergi yükünün İktisadî büyümenin önünde bir engel ol­
masına sebep olmaksızın, ne kadar genişletilmeliydi? Sosyalist hükümetler, eğer enflasyona sebep 
olma riski taşıyorsa, az ücret alan işçilerin ücret taleplerine olumlu yanıt vermeli miydi? Ayrıca, 
sosyal demokratlar müdahaleyi, geleneksel sosyalist ilkelerden daha çok, fırsat eşitliği ve pozitif 
özgürlük gibi modern liberal fikirlere gönderme yaparak savunmaya başladı. Bu yüzden, sosyalizm 
ve liberalizm arasındaki ayrım sürekli olarak daha muğlâk hâle geldi.
Keynezyen sosyal demokrasinin kalbinde, Keynezyen sosyal demokrasinin hem İktisadî ve­
rimlilik hem de eşitlikçiliğe bağlılığı arasındaki bir çatışma yer almaktadır. Savaş sonrası dönemin 
“uzun süreli gelişme’si süresince sosyal demokratlar, bu çatışmayla yüzleşmek zorunda kalmadı­
lar; zirâ sürdürülen büyüme, düşük işsizlik ve düşük enflasyon, bütün sosyal grupların hayat stan­
dartlarını iyileştirdi ve refahı daha cömertçe sunmayı finanse etmeye yardım etti. Bununla birlikte, 
Crosland’in tahmin etmiş olduğu gibi, 1970’ler ve 1980’lerdeki İktisadî krizler, sosyalist düşünceyi 
daha belirgin bir şekilde tanımlanmış sol-kanat ve sağ-kanat pozisyonlar şeklinde ayrıştırarak, sos­
yal demokrasi içinde hizipler yarattı. İktisadî kriz, eş zamanlı olarak yeniden ortaya çıkmış olan 
işsizlik için refah desteği talebini artıran “refah devletinin mâlî krizi’ ni tetikledi; zirâ daha az sayıda 
insan çalışıyor ve işletmeler daha az kârlıydı. Zor bir soru cevaplandırılmalıydi: Sosyal demokrat­
lar, enflasyonu ve belki de vergileri azaltma anlamına gelebilecek piyasa ekonomisinin verimliliğini 
tamir etmeye çabalamak mıydılar, veya refah harcamalarını devam ettirerek ya da genişleterek yok­
sulları ve daha düşük ücret alanları savunmalı mıydılar?
Sosyal demokrasinin bu krizi, bir dizi faktörlerin bir araya gelmesiyle birlikte 1980’ler ve 
19 9 0 ’larda derinleşti. İlk olarak, sosyal demokrasinin seçim zaferi kazanma ihtimâli, sanayisizleşme 
ve -geleneksel sosyal demokrasinin sosyal tabanı- geleneksel çalışan sınıfın önemini yitirmesiyle 
birlikte azaldı. 1945 sonrası dönemin ilk yıllarında demokrasi dalgası ilerici siyasetle birlikte akmıştı 
ancak, 1980’lerden sonra her gün biraz daha fazla J. K. Galbraith’ın “memnun çoğunluk” dediği 
şeyin menfaatleri etrafında yoğunlaştırıldı. Bu yüzden Keynezcilik (bkz. s. 76), sürekli olarak 
enflasyonun yüksek seviyelerde seyretmesine sebep olan İktisadî yönetime yönelik bir “vergilendir 
ve harca” yaklaşımıyla birlikte ele alındı; refah devleti, özellikle istihdam edilenin ve genel olarak 
zenginlik yaratmanın üzerinde bir yük olarak algılandı; ve millileştirilmiş sanayiler tüketicilerin 
taleplerine duyarsız ve verimsiz olarak görüldüler. Sosyal demokrat partiler, sosyal sıçramalar ile 
seçim başarıları için büyük bir bedel ödedi. Örneğin, İngiltere İşçi Partisi, 1979-1992 arasında ardı 
ardına dört tane genel seçimi kaybetti; Alman Sosyal Demokrat Partisi, 1982-1998 yılları arasında 
iktidarda yoktu; ve Fransız Sosyalist Parti, özellikle 1993’te ve sosyalist aday Lionel Jospin’in baş­
kanlık seçiminde başarısız olduğu 2002d e ezici yenilgilerle karşılaştı. İkincisi, sosyal demokrasinin 
İktisadî açıdan başarılı olma kabiliyeti, İktisadî küreselleşmenin artmasıyla birlikte zayıflatılmıştır. 
Ulusal ekonomilerin daha geniş küresel bir kapitalist sistemle bütünleşmesi sadece, Keynezyen


politikaların, hükümetlerin ayrı ayrı ulusal ekonomileri yönetebilmelerini gerektirmesinden dolayı 
Keynezciliği işe yaramaz hâle getirmedi, aynı zamanda, özellikle refah devletini reforma tâbi tutarak 
vergi ve harcama seviyelerini aşağıya çekme ve işgücü esnekliğini teşvik etme yönünde baskı yaratan 
uluslararası rekabeti artırdı. Üçüncüsü, sosyal demokrasinin entelektüel güvenilirliği, komünizmin 
çöküşüyle birlikte kötü bir biçimde zarar gördü. Komünizmin çöküşü, kapitalist olmayan önemli 
herhangi bir İktisadî modelsiz bir dünya yaratmakla kalmadı, Anthony Giddens’ın (bkz. s. 156) 
sosyalizmin sibernetik modeli dediği ve toplumdaki beyin gibi eylemde bulunan devletin, İktisadî 
ve sosyal reformun birincil ajanı olarak hizmet gördüğü şeye olan inancı da azalttı. Bu bağlamda 
Keynezyen sosyal demokrasi sadece, 1989-1991 arası dönemin devrimlerinde birdenbire ıskartaya 
atılan “tepeden aşağıya” devlet sosyalizminin daha mutedil bir versiyonu olarak görülebilir(di).

Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin