Ancak muhafazakârlar, her bireyin kendi mülkünü dilediği gibi kullanmada mutlak hakkı ol
duğu iddiasını öne süren laissez-faire liberalleri kadar ileri gitmezler. Liberteryen muhafazakârlar,
dolayısıyla da Yeni Sağ, esasen liberal mülkiyet anlayışını savunurken, muhafazakârlar geleneksel
olarak mülkiyet hakları da dâhil olmak üzere tüm hakların yükümlülük gerektirdiğini iddia ederler.
Mülkiyet yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplum açısından da önemlidir. Bireyin
hakları, toplumun veya ulusun genel refahına göre dengelenmelidir. Muhafazakârlara göre, örneğin
yönetimin ekonomiye müdahalesi millî
menfaatlere hizmet ediyorsa, iş dünyasının özgürlükleri
kısıtlanmalıdır. Ayrıca mülkiyet, salt mevcut kuşağın birikimi değildir. Mülkiyetin çoğu -araziler,
evler, sanat eserleri- daha önceki kuşaklardan aktarılmıştır. Bu açıdan mevcut kuşak, millî servetin
emanetçisidir ve gelecek nesillerin menfaati için bu serveti korumak ve muhafaza etmekle yüküm
lüdür. İngiltere’nin 1957-1963 yılları arasındaki Muhafazakâr başbakanı Harold Macmillan, aynen
Thatcher hükümetinin 1980’lerdeki özelleştirme siyasasına benzer bir durum karşısında belirttiği
gibi, bu, “ailenin tüm varlığını bedavaya elden çıkarmaktır” der.
Dostları ilə paylaş: