Sosyo-küLTÜrel değİŞme açisindan güney marmara genç ÇİFTÇİleri Üzerine bir araştirma


  Sosyo-Kültürel Değişme ve Genç Çiftçi



Yüklə 1,11 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə25/55
tarix20.02.2022
ölçüsü1,11 Mb.
#52884
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   55
yokAcikBilim 10321088

2.1.3.  Sosyo-Kültürel Değişme ve Genç Çiftçi 

 

Koytak, Max Weber’in 1919’da Meslek Olarak Bilim isimli çalışmasında: tamamlanıp 



insanlığa  sunulmuş  bir  bilimsel  eserden  beklenen  şey,    artık  yeni  sorulara  hizmet  etmesi 

olduğunu  ve  çünkü  her  bilimsel  eser,  aşılmak  ve  arkada  bırakılmak  içindir  şeklinde  iletir 

(Koytak,  2012).  Bu  söz  birikerek  ilerleme  ve  değişimle  yeni  planlar  kurgulama  aşamasında 

önemlidir.  Çünkü  yapılan  her  çalışmanın  sorunsalı  hemen  her  seferinde  değişime 

uğramaktadır.  Bunu  bilimsel  olarak  yapılan  kırsal  alan  çalışmaları  için  de  düşünmemiz 

gerekir. Değişen dünya düzeni ve internet çağı ile birlikte kırsal alan da teknolojik, sosyal ve 

kültürel olarak değişime uğramaktadır. Bu yüzden yapılacak kırsal alan çalışmalarının da bu 

değişime ayak uydurur nitelikte fakat geçmişten getirdiği verilerle birlikte ilerlemesi gerekir. 

Türkiye’de  kentsel  alanların  yanında  kırsal  alanlar  da  çok  boyutlu  değişim  sürçleri 

içindedir  (Şenol  ve  Altuntek,  2017:  201).  Bourdieu’ya  göre  yüzyıllar  boyunca  geleneksel 

tarım  faaliyetiyle  geçimlerini  sağladıkları  köylerinden,  Fransız  sömürge  politikaları  ile 

kopartılan  Cezayir  köylüleri,  şehirlere  göçmek  zorunluluğunu  yaşamıştır.  Ancak  nesnel 

varoluş  koşullarına  alışık  olmadıkları  şehirdeki  gündelik  hayat  içinde  yeterli  olabilmek  için 

gerekli  algı  ve  davranış  şemalarından  mahrum  olmaları  sebebiyle,  yeni  nesnel  yaşam 

koşullarına  anlam  veremedikleri  gibi  ayak  da  uyduramamaktadırlar.  Benzer  analizler, 

Türkiye’deki  geleneksel  günlük  yaşam  koşullarından  büyükşehirlere  yıllardır  süren  göçler 

sonucunda yaşanmıştır (Koytak, 2012). Birçok çalışmada kentlere ve farklı yaşam koşullarına 

yapılan  köylü  göçünün  incelendiğini  görmekteyiz.  Fakat  hem  kalkınma  hem  de  sosyal 

ilişkilerin  incelenmesi  sürecinde  günümüzde  ele  alınması  gereken  yeni  sosyal  sorunsallar 

ortaya  çıkmaktadır.  Kırdan  kente  yönelen  göç  açık  olmakla  birlikte  kentten  kıra  doğru 

yönelen göçün farklı kültürel kazanımlarını da yanında taşıyan insanla çeşitlendiğini ve yeni 

bakış açıları geliştirerek bu yeni organizasyonların incelenmesi gerektiğini düşünmekteyiz. 

Bourdieu'nun  "Eylem  Kuramı”nın  temel  özelliği  eylem  ile  yapıyı  birlikte 

açıklayabilme  özelliği  olan  bir  sentez  olmasıdır.  Bireysel  olanın  nesnel  olandan  ziyade  bu 

kuramda “toplumsal öznelliği” olarak tanımlanan habitus kavramının merkezi bir yeri vardır. 

Bourdieu'ya  göre,  düşüncelerdeki  ve  eylemlerdeki  algı,  beğeni  ve  eylem  şemalarını  hareket 

ettiren  habitus,  hem  kendisi  yapılanmış  hem  de  yapılandırıcı  olan  bir  mekanizmadır.  Bir 

grubun  üyelerinin  paylaşmış  olduğu  ortak  deneyimleri  sağlarken  habitus,  toplumsal  bir 

topografya üzerinde temellenir ve paylaşılmakta olan bu toplumsal ortam, Bourdieu'nun ifade 



23 

 

ettiği  haliyle,  "alan"dır.  Bu  durumda  alanlar,  kendi  içsel  mantığına  göre  işlemekte  olan  ve 



kendi  ayırıcı  yapıları  ve  dinamikleri  ile  görece  özerk  bir  tür  toplumsal  mikro  evrenlere 

dönüşmektedir.  Buna  durumda,  toplumsal  sınıflar  ile  meslek  örgütleri,  alan  olarak 

örneklenebilirler  (Şenol  ve  Altuntek, 2017: 204). Alanlar, görece özerk olan  kırsal  alanlarda 

daha  belirginleşmektedir.  Genel  bir  çevreyle  anlamlandırılmış  olan  kırsal  alan  bu  haliyle 

ikincil bir anlamlandırmaya girmektedir. 

Toplumsal  yapılar  durağan  değildirler;  çünkü  habitus  eyleyicilerin  zorlandıkları 

durumlarda  çeşitli  başa  çıkma  yöntemleri  üretmesine  imkân  sağlamaktadır.  Bir  başka 

ifadeyle, her eyleyici veya grubun belirli bir alanda ekonomik, sosyal, kültürel, simgesel gibi 

belirli bir konumu ve özel sermaye donanımları bulunmaktadır. Farklı konumları işgal edenler 

ile  toplumsal  bir  mücadele  gerçekleştiği  evrede  aynı  zamanda  toplumsal  yapı  da  dönüşüme 

uğrar.  Bu  nedenle  aynı  ortak  deneyimleri  paylaşıyor  olsalar  da  aynı  alan  içinde  mücadele 

etmekte  olan  eyleyicilerin  stratejileri  birbirinden  farklı  olacaktır  (Şenol  ve  Altuntek,  2017: 

205).  Bu  sebeple  kırsaldaki  eylem  planlarının  hak  dağılımı  konusunda  kapsayıcı  olması 

gerekirken bölgesel olarak niteleyici de olması gerekir. Bu sebeple GMKA gibi kuruluşların 

yerel çalışmaları önem arz etmektedir.  

İnsanın  doğa ile ilişkisi,  diğer  insanlarla ilişki biçimini  ve kültürünü yaratır. Doğaya 

müdahale  edebilmek  için  toplumsal  işbirliği  ve  kolektiftik  gerekmektedir.  Marx  üretimi  de, 

insanların  yaşam  biçimlerini  dışa  vuruş  biçimi  olarak  tanımlamaktadır.    Bireylerin  ne 

olduklarına  dair  sorularının  cevabını  da  neyi  nasıl  ürettiklerinin  cevabı  ile  doğru  orantılı 

olduğunu  söyler  (Kanık,  2017).  Bu  durumda  üretim  ve  ürettiğine  karşı  bireyin  geliştirdiği 

tutum yeni bir yaşam varoluşu ortaya koymaktadır. Çiftçi bireyin kendisi, ürettiği ve topluma 

sundukları ile kurduğu ilişki de sosyal ve kültürel değişimi anlamayı mümkün kılmaktadır.  

Geleneksel ve modern yapılar konusunda bir karşılaştırma yapan Durkheim, kültür ve 

din ile geleneksel değerler şekillenirken toplumun kolektif bilinci oluşur, öte yandan modern 

kapitalist  toplumlarda  ise  kolektif  bilinç  sekteye  uğraması  ve  kent  yaşamının  içinde 

bireysellik  artması  ve  anomi  (kuralsızlık)  ortaya  çıkması  olarak  yorumlamıştır.  Durkheim 

bireylerin  birbirlerine  benzemeleri  ile  toplumsal  dayanışmanın  temeli  olan  kolektif  bilinci 

ortaya  çıkardıklarını  vurgular.  Toplumsal  yapının  kolektif  anlamlarını  yitirmiş  olduğu 

kapitalizmin  içinde  toplumsal  değer  kayıplarına  uğramaktadır.  Modern  bireyler  beslenme 

ilişkilerinin  uzmanlaşmasının  karşısında  tüketiciler  haline  dönüşmüştür.  Bu  yüzden  üretim 

süreçlerinin yaşadığı dönüşümler ile kolektif bilinç de azalmaya başlamıştır (Kanık, 2017).  



24 

 

Max  Weber,  rasyonelleşme  ile  kapitalizmin  güçlenmesindeki  etkiyi  ortaya  koyar. 



Bireylerin  rasyonelleşmenin  modern  toplumu  içinde  “demir  kafes”e  tıkıldığından 

bahsetmektedir. Gıda üretimi üzerindeki bürokrasinin katı kuralları içinde standartlaştırılarak, 

teknolojik ve bilimsel müdahalelerle verimliliği artırılmış daha kârlı  ama niteliksiz bir biçim 

almıştır.  Bunun  karşılığında  ise  insanlar  için  sağlık  problemleri  ve  çevre  sorunlarıyla  karşı 

karşıya  kalma  Weber’in  de  vurguladığı  gibi  bir  bedel  ödemektedirler.  İnsani  değerler 

üretimdeki  rasyonelleşme  içinde  yol  sayılmakta  ve  insan  sistemin  bir  parçasıymış  gibi 

algılanmaktadır.  Amacı  tohum  satmak  olan  şirketlere  göre,  kar  etme  sürecinde  kontrol 

edilmesi  gereken  faktörler  olarak,  çiftçiler  bu  tohumu  tüketenler,  bu  tohumdan  etkilenen  ise 

toprak yani çevredir (Kanık, 2017). 


Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin