127
Kalp ve Anestezi
KPB Sisteminin Hazırlanması
KPB sisteminin kalp cerrahisi için hazır hale getiril-
mesinden perfüzyonist ekibi sorumludur. Bu sis-
temde kullanılan tubing seti, oksijenatör ve diğer
ekipmanlar steril, tek kullanımlık paketler halinde
bulundurulur. Genellikle KPB sistemimin kurulması
10-15 dakikalık bir zaman alır ve kapalı sistem pri-
me yapılmazsa yaklaşık 7 gün muhafaza edilebilir.
Sistemin tamamının sıvı ile doldurulması ve hava
partikülllerinden tamamen temizlenmesi işlemleri-
ne sırasıyla “priming” ve “deairing” denir ve yaklaşık
olarak 15 dakikada yapılabilir.
Sistem prime edildikten sonra 8 saat içerinde mut-
laka kullanılmalıdır. Yetişkin hastalarda prime için
yaklaşık olarak 1.5-2 litre dengeli elektrolit solüsyo-
nuna ihtiyaç vardır (laktatlı ringer ya da plasmaly-
te). Prime solüsyonu hastanın total kan volümünün
yaklaşık olarak 1/3’ü kadardır. Kullanılan prime so-
lüsyonu nedeniyle KPB sonrası hastanın hematokrit
değeri bypass öncesine göre 1/3 oranında azalır. Do-
layısıyla, preoperatif hematokrit değeri düşük olan
hastalarda prime solüsyonuna kan eklenmesi KPB
sırasında yaşanabilecek ciddi hematokrit düşüklü-
ğünün engellenmesinde önemlidir. Yetişkin hasta-
larda hemodilüsyonunun kan volümü üzerindeki
etkisi %30 iken pediyatrik hastalarda bu etki %20
0-300 düzeylerindedir. KPB sırasında hedeflenen
hematokrit değerine göre aşağıda belirtilen formül
ile prime solüsyonundaki kristalloid solüsyon ve kan
miktarı belirlenmelidir.
S = (VA x KV) x (Hastanın Hematokriti / İstenen He-
matokrit) - (VA x KV)
(S: Prime solüsyonunda kullanılacak dengeli elektro-
lit miktarı, VA: Vücut ağırlığı (kg), KV: Total vücut kan
volümü (ml))
Pediyatrik hastalarda vücut ağırlığı ile total kan vo-
lümü arasındaki ilişki Tablo 2’de gösterilmiştir. Ge-
nellikle sisteme verilen her bir ünite eritrosit süs-
pansiyonu için 1500-2000 ünite heparin eklenerek
KPB sistemi içerisindeki kana bağlı gelişebiledek
trombotik komplikasyonlar engellenmeye çalışı-
lır. KPB sırasında ideal hematokrit konusunda or-
tak bir konsensus oluşturulamamış olup genellikle
%18-25 olarak belirtilmektedir ve %18 gibi düşük
değerler ancak orta ya da derin hipotermi durum-
larında kabul edilebilmektedir. Hemodilüsyonla kan
viskositesinin azalması mikrosirkülasyondaki akımın
düzelmesini sağlar. KPB sırasındaki hemodilüsyonal
anemi derinliğinin klinik sonuçları çeşitli çalışmalar-
da sorgulanmış ve çoğunda yetişkin hastalarda ane-
minin derinliği ile peroperatif istenmeyen sonuçlar
arasında pozitif bir ilişki tespit edilmiştir
18
. DeFoe
ve ark
19
, KPB sırasındaki hematokrit seviyeleri ile
intraaortik balon pompası ihtiyacı ve hastane mor-
talitesinin ilişkili olduğunu göstermiştir. Yine, Habib
ve ark
20
, KPB sırasında hematokrit seviyesi azaldıkça
operasyona bağlı erken ve geç mortalite ile beraber
kaynak kullanımının arttığını göstermiştir. Her iki ça-
lışmada da KPB sırasında hematokrit değerinin özel-
likle %22’nin altına düşmesinin artmış peroperatif
mortalite ve morbidite açısından önemli olduğu vur-
gulanmıştır. Mathew ve ark
21
, KPB sırasında hema-
tokrit değeri %15-18’e düşen yaşlı hastalarda daha
sık postoperatif nörokognitif değişiklikler bildirmiş-
tir. Benzer çalışmalarda da KPB sırasında düşük he-
matokrit ile postoperatif inme, renal disfonksiyon
ve artmış transfüzyon ihtiyacı arasında bağlantı gös-
terilmiştir
22-24
. Hemodilüsyonun bahsedilen zararlı
etkilerini engellemek amacıyla kan ve kan ürünleri-
nin transfüzyonu transfüzyona bağlı bilinen risklerin
dışında peroperatif enflamasyon şiddetinin artması,
artmış postoperatif pnömoni ve hastane kalış süre-
sine sebep olmaktadır. Ayrıca allojenik kan transfüz-
yonu kalp cerrahisi sonrası erken ve geç mortaliteyi
de arttırmaktadır
25-27
.
Tablo 2: Pediyatrik hastalarda vücut ağırlığı ile
total kan hacmi arasındaki ilişki
Ağırlık (kg)
<10
11-20
21-30
31-40
>41
Total kan hacmi (ml/kg)
85
80
75
70
65
128
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
Prime solüsyonu, hemodilüsyonal anemiye sebep
olarak kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltır. Bu
nedenle, KPB sırasında periferik dokularda oksijen
sunumunu optimize etmek için hasta hematokrit
değeri yakından izlenmelidir. Priming için alternatif
olarak allojenik banka kanı ya da otolog kan kulla-
nılabilir. Allojenik kan kullanımı genellikle transfüz-
yona bağlı bilinen risklerden dolayı pek tercih edil-
memektedir. Otolog kan kullanımı, KPB sisteminin
hastanın kendi kanı ile prime edilmesi ile yapılır.
Bu işlem, KPB için arteriyel ve venöz kanülasyon
yapıldıktan ve uygun antikoagülasyon sağlandıktan
hemen sonra ya venöz kanülden (retrograd otolog
prime) ya da arteriyal kanülden (antegrad otolog
prime) yapılabilmektedir. Ancak bu işlem esnasında
yeterli oranda kanın hastadan alınabilmesi ve hipo-
tansiyondan kaçınılması için operasyon masasına
uygun pozisyonun verilmesi ve vazokonstriktör ajan-
ların kullanılması gerekebilir. Otolog prime uygula-
masının peroperatif kan ve kan ürünleri kullanımı-
nı azaltmakla beraber klinik sonuçları etkilemediği
gösterilmiştir
28
.
Prime solüsyonunda albumin ve hetastarch gibi kol-
loidlerin kullanılması konusunda ortak bir fikir birliği
oluşturulamamıştır. Teorik olarak, kolloidler plazma
onkotik basıncın hemodilüsyona bağlı azalmasını
engellemekte ve böylece KPB’ye bağlı gelişen ka-
piller kaçak sendromunu engellemektedir. Özellikle
yenidoğan ve süt çocuğu döneminde prime solüs-
yonuna eklenen albumin ve nişasta gibi kolloidlerin
KPB’ye bağlı enflamatuvar yanıt, renal ve miyokard
hasarını azalttığı bildirilmiştir
29
. Ayrıca kullanılan kol-
loid solüsyonlarına bağlı ortaya çıkabilecek kanama
komplikasyonu da göz ardı edilmemelidir. Rutin bir
uygulama olmamakla beraber KPB sistemine değişik
oranlarda (25-50 gr) mannitol eklenerek operasyon
sırasında yeterli diürez sağlanması hedeflenir. Prime
solüsyonu içerisinde glukoz mevcudiyeti ve bununla
ilişkili olarak KPB sırasında gelişebilecek hiperglise-
minin, yetişkin ve pediyatrik hastalarda postoperatif
nörolojik hasara sebep olduğu ve mortaliteyi arttır-
dığı çeşitli çalışmalarda gösterilse de bu konu tam
olarak netlik kazanmamıştır
30,31
.
Antikoagülasyon
32,33
Kalp cerrahisi yapılan hastalarda sistemik antikoa-
gülasyon kanülasyondan önce yapılmalıdır. Sistemik
heparinizasyon genellikle santral venöz kateterden
uygulanmakla birlikte alternatif olarak cerrah tara-
fından sağ atriyuma direkt olarak da uygulanabilir.
KPB öncesi standart heparin dozu 300-400 U/kg’dır.
Heparin uygulamasından 3 dakika sonra ACT (acti-
vated clotting time) kontrolü yapılmalı ve ACT değeri
400-450 saniye civarında ise KPB başlatılmalıdır. İde-
al ACT değeri konusunda fikir birliği olmamakla be-
raber ACT değeri en az 480 saniye olduğunda KPB’ye
geçilmesi önerilmektedir. Sistemik heparin uygula-
ması sonrasında ACT’nin yükselmemesi durumunda
doz tekrarlanmalı, toplam heparin dozu 500 U/kg
olduğunda hale ACT ideal değerlere ulaşmıyorsa an-
titrombin III eksikliğine bağlı heparin direnci düşü-
nülmelidir. Heparin direnci için taze donmuş plazma
veya rekombine antitrombin III konsantresi verilme-
lidir. KPB sırasında ACT değeri her 15-30 dakikada
bir kontrol edilmeli, uygun ACT düzeyini korumak
için saatte bir heparin dozunun 1/3’ü tekrarlanma-
lıdır. Heparin uygulanan hastalarda antükoagülasyo-
nu takip amacıyla kan heparin konsantrasyonu tit-
rasyonu (Hepcon testi) yapılmakla birlikte pratik ve
ekonomik olmaması nedeniyle kullanılmamaktadır.
Operasyon sonrasında antikoagülasyonun nötrali-
zasyonu protamin ile yapılır. Yapılan her 100 ünite
heparin için 1 mg protamin yapılmalıdır. Toplam pro-
tamin dozu genelde 3 mg/kg’ı geçmemelidir. Prota-
min dozu tamamlandıktan 3-4 dakika sonra kontrol
ACT bakılmalı ve hedeflenen ACT değerleri elde edi-
lemediyse ya da cerrahi alanda kanama devam edi-
yorsa 25-50 mg protamin ek doz yapılmalıdır. Pro-
tamin uygulamasına bağlı gelişebilecek yan etkiler
akılda tutulmalıdır. Dolaşımdaki heparin-protamin
kompleksleri kompleman sisteminin aktivasyonuna
sebep olarak ani hipotansiyon yapabilir. Bu yüzden
protamin yavaş uygulanmalıdır. Protamin uygula-
masına bağlı hipotansiyunun engellenmesinde pro-
tamin ile beraber ya da hemen sonra intravenöz
kalsiyum uygulaması pratik olarak birçok merkezde
129
Kalp ve Anestezi
sık kullanılan bir yöntem olmasına karşın eşlik eden
hipokalsemi olmadan kalsiyum uygulamasını des-
tekleyen çalışma bulunmamaktadır. Protamin uygu-
laması sonrasında nadir görülen bir komplikasyon
da anafilaktik reaksiyon gelişmesidir.
Uygulanan protaminin dolaşımdan temizlendikten
sonra dokulardaki heparinin tekrar dolaşıma katıl-
ması ve antikoagülasyona sebep olmasına “heparin
rebound”u denir. Heparin rebound’u klinik olarak
hastada kanamaya sebep olduğunda ek doz prota-
min uygulanması gerekebilir.
Heparine karşı gelişen reaksiyonlar
Heparine maruz kalan hastalarda gelişen en selim
reaksiyon heparinle ilişkili trombositopenidir (He-
parine associated trombocytopenia, HAT). Heparin
uygulamasından birkaç saat sonra veya 3 gün içinde
başlayan, trombosit sayısında %10-15’lik bir azal-
maya sebep olan ancak trombositopeni sebebinin
heparine bağlı immünolojik reaksiyon olmadığı bir
tablodur. Tedavi genellikle semptomatiktir.
Heparine karşı gelişen ve klinik olarak daha önemli
olarak kabul edilen durumlar ise heparinin indükle-
diği trombositopeni (HIT) ve heparinin indüklediği
trombositopeni ve tromboz (HITT) gibi immünolojik
reaksiyonlardır. Heparin, trombositlere bağlanarak
trombositlerden PF-4 molekülünün salıverilmesi-
ne sebep olur. Dolaşımda heparin ile birleşen PF-4,
heparin-PF-4 kompleksinin oluşumuna sebep olur.
Bazı insanlarda bu kompleksler antijenik olup bu
komplekse karşı IgG antikorları oluşur. Bu antikor-
ların oluşumu için en az 5 günlük bir süreye ihtiyaç
vardır. Dolaşımda yaklaşık olarak 3 ile 6 ay kaldık-
tan sonra hasta heparine tekrar maruz kalmaz ise
bu antikorlar kaybolur. Bu süre içerisinde hastanın
heparin ile tekrar karşılaşması HIT’e sebep olur.
IgG-heparin-PF-4 kompleksleri trombositlere bağ-
lanır ve trombositlerin degranüle olmasına sebep
olur. Böylece trombositopeni meydana gelirken bazı
hastalarda trombositlerden salıverilen prokoagülan
maddelere bağlı klinik olarak bulgu veren tromboz
da görülebilir. HIT’in görülme sıklığı %0.5 iken HITT
sıklığı %0.25’dir. KPB sonrası görülen trombositope-
nilerde mutlaka HIT ayırıcı tanısı akılda tutulmalıdır.
Özellikle, hastanın son 3-6 ay içinde heparin kullan-
ma öyküsünün olması, ikinci kez heparin ile karşılaş-
tıktan 5 gün ve daha sonra trombositopeni gelişme-
si HIT tanısını desteklemektedir. HIT ve HITT tanıları
klinik tanılardır. Serumda Anti-heparin PF-4 IgG anti-
korların gösterilmesi tanıyı desteklemektedir. Teda-
vide genellikle heparinin kesilmesi yeterlidir. Antiko-
agülasyon heparin alternatifleri ile yapılmalıdır.
Heparin alternatifleri
HIT gelişen hastalarda ve dolaşımda bulunan hepa-
rin-PF4 kompleksine karşı IgG antikor varlığında KPB
için düşük molekül ağırlıklı heparinler, danaparoid,
rekombinan hirudin, bivalirudin ve argatroban alter-
natif olarak kullanılabilir. Düşük molekül ağırlıklı he-
parinler faktör Xa’yı inhibe ederek antikoagülan etki
gösteren ve uzun yarı ömürlü ajanlardır. Standart
heparine göre daha az antijenik olmalarına rağmen
heparin-PF4 kompleklerine karşı IgG oluşumunu te-
tikleyebilir ve HIT’ye sebep olabilirler. Danaparoid,
antitrombin III’ü katalize ederek trombin ve faktör
Xa’ inhibe eder. Yarı ömrü düşük moleküler heparin-
ler gibi uzundur ve antidotları yoktur. Rekombine hi-
rudin direkt trombin inhibitörüdür. Yarılanma ömrü
yaklaşık 40 dakika olup antidotu yoktur. Antikoagü-
lan aktivitesi parsiyel tromboplastin zamanı ile takip
edilebilir. Sentetik direkt trombin inhibitörü olan bi-
valirudinin yarılanma ömrü hirudinden daha kısadır.
Argatroban hızlı etkili ve kısa yarı ömürlü (yaklaşık
40 dakika) bir direkt trombin inhibitörüdür. Antidotu
yoktur ve antikoagülan aktivite ACT ile takip edile-
bilir. KPB sırasında heparin alternatiflerinin güvenli
olarak kullanılması konusunda bilgi oldukça sırırlı
olup mevcut literatür vaka sunumları ile sınırlıdır.
KPB’nin Başlatılması
KPB’nin başlatılması anesteziyolog, cerrah ve per-
füzyonistin ortak kararı ve fikir birliği ile olur. Bypass
başladıktan hemen sonra venöz direnaj ve arteriyel
basıncın yeterliliği kontrol edilmeli, uygun oksijen
saturasyonu sağlanmalıdır. Bu parametreler uy-
130
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
gunsa KPB başladıktan 2-3 dakika sonra akciğerler
ventilatörden ayrılmalı ve sistemik soğutma işlemi
başlatılmalıdır.
Aortaya kros klemp uygulamasından hemen sonra
kardiyopleji verilerek diyastolik arest sağlanmalı-
dır. Kardiyopleji solüsyonları içeriklerine göre kan,
kan + kristalloid (3:1 ya da 4:1 oranında karışım) ve
kristalloid olmak üzere üç gruba ayrılır. Rutin uygu-
lamada kalbin durdurulması amacıyla (kardiyopleji
indüksiyonu) 20-30 ml/kg antegrad kardiyopleji ve-
rilir
6
. İndüksiyon solüsyonu içerisindeki potasyum
konsantrasyonu 20-30 mEq/L olarak ayarlanmalıdır.
Antegrad kardiyopleji idamesi 10 ml/kg olarak sü-
rekli ya da aralıklı infüzyon şeklinde yapılır. İdame
kardiyopleji solüsyonu içerisindeki potasyum içeriği
genelde düşük tutulur (10 mEq/L). Antegrad kardi-
yopleji basıncı genelde 60-100 mmHg arasında ol-
malıdır. Özelikle ciddi proksimal koroner arter lezyo-
nu olan hastalarda kardiyoplejinin yüksek basınçta
verilmesi önemlidir. Kalp genellikle 30-60 saniye içe-
risinde durmalıdır. Kalbin geç durması ya da durma-
ması durumlarında; yetersiz kardiyopleji basıncı,
kardiyopleji içerisinde yetersiz potasyum miktarı,
kros klempin tam tutmamasına bağlı koroner siste-
me kan kaçışı, aort kapak yetersizliği ve koroner ar-
terlerin sistemik dolaşımdan kaynaklanan kollateral
dallar ile beslenmesi gibi sebepler akla gelmelidir.
Kardiyopleji uyglaması sırasında miyokardın oksijen
tüketimini azaltmak amacıyla birçok merkezde to-
pikal soğuk uygulanmakla beraber standart olarak
kabül görmüş bir yöntem değildir. Aort kökünden ya
da koroner ostiumlardan sürekli olarak ya da her 20
dakikada bir aralıklı olarak kardiyopleji verilebilir.
Retrograd kardiyopleji uygulaması koroner sinüse
yerleştirilen balonlu bir kateter ile yapılır. Yerleşti-
rilen kateterin pozisyonunu belirlemede transözo-
fageal ekokardiyografi önemli bir tetkiktir. Birçok
merkezde kros kemp uygulamasını takiben kardiyak
arrest antegrad kardiyopleji ile sağlanırken, kardiyak
arestin devamı sürekli ya da aralıklı olarak verilen
retrograd kardiyopleji ile sağlanmaktadır. Retrograd
kardiyopleji verilmesi özellikle hipertrofik kalplerde
önemlidir. Verilme hızı 200-400 mL/dakika olup ko-
roner sinus basıncı 30-50 mmHg arasında tutulma-
lıdır. Kardiyak arrest retrograd kardiyopleji verilmesi
ile sağlanacaksa kalbin durma süresi antegrad kardi-
yoplejiye göre daha uzundur (2-4 dakika). Retrograd
kardiyoplejinin en önemli dezavantajı sağ ventrikü-
lün iyi korunamamasıdır.
Sol ventrikül hipertrofisi olan hastalar, miyokardın
iş yükü ve oksijen gereksiniminin artması nedeniy-
le kros klemp sonrası oluşan miyokard iskemisine
ve kros klemp açıldıktan sonra görülen reperfüzyon
olaylarına LV hipertrofisi olmayan hastalardan daha
duyarlıdır. Bu hastalara kros klemp kaldırılmadan
hemen önce sıcak kan kardiyolejisi verilmesinin (ter-
minal hotshot kardiyopleji) iskemi-reperfüzyon ha-
sarını azalttığı bildirilmektedir
5,6,32,34
.
KPB Sırasında Akım
KPB sırasında, tüm organlarda optimal perfüzyonun
sağlanması esastır. Genel olarak normotermik şart-
larda istenen KPB akımı yenidoğanda 120-200 ml/
kg/dakika, infantta (10 kg’a kadar) 100-150 ml/kg/
dakika, çocuklarda 80-120 ml/kg/dakika ve yetişkin
hastalarda ortalama 2.4 L/m
2
/dakika olmalıdır. KPB
sırasında başta beyin olmak üzere organ perfüzyo-
nu için yeterli olan akım miktarının belirlenmesinde
dikkate alınması gereken noktalar;
1. Vücut yüzey alanı
2. Hipotermi derinliği
3. Asit-baz dengesi
3. Tüm vücut oksijen tüketimi
4. Nöromusküler blokajın derecesi
5. Kandaki oksijen miktarı
6. Anestezi derinliği
7. Organların iskemiye karşı toleransı olarak sıra-
lanabilir.
KPB sırasındaki organ perfüzyonunun optimal oldu-
ğunu gösteren en önemli parametrelerden biri oksi-
jen sunumudur (DO
2
). DO
2
aşağıda verilen formül ile
hesaplanır.
131
Kalp ve Anestezi
DO
2
= pompa akımı X (hemoglobin konsantrasyonu
X hemoglobin saturasyonu X 1.36) X (0.003 X arteri-
yel oksijen basıncı)
Formülden de anlaşıldığı gibi dokulara oksijen sunu-
munu etkileyen en önemli faktörler pompa akımı, he-
matokrit düzeyi ve oksijen satürasyonudur. DO
2
’nin
normal değeri 350-450 mL/dak/m
2
’dir. KPB’ye bağlı
gelişen hemodilüsyon kan viskositesini azaltmakta
ve kanın oksijen miktarı yaklaşık olarak 20 ml/dL’den
12 ml/dL’ye düşmektedir. Dolayısıyla KPB sırasında
DO
2
değerleri 200-300 mL/dak/m
2
‘ye düşmektedir.
Bu nedenle, uygun doku oksijen sunumunu denge-
leyebilmek için ya oksijen tüketimi (VO
2
) azaltılmalı
ya da oksijen ekstraksiyonu arttırılmalıdır. KPB sıra-
sında minimal güvenli DO
2
değeri “kritik DO
2
” olarak
ifade edilir. KPB sırasında kritik DO
2
değeri tam ola-
rak bilinmemektedir. KPB sırasında DO
2
’de azalması
(akımın (Q) azalması) oksijen ekstraksiyonunda artış
ile kompanse edilir ve bu azalma VO
2
’yi etkilemez
( Şekil 4‘de görülen plato fazı). Bu aşamaya kadar
olan dönem “akımdan bağımsız oksijen tüketimi”
olarak isimlendirilir. Maksimum oksijen ekstraksiyo-
nuna ulaşıldıktan sonra akımda meydana gelen azal-
ma VO
2
’nin azalmasına sebep olur ve laktik asidoz
başlar. Bu dönem ise “akıma bağımlı oksijen tüke-
timi” olarak isimlendirilir
35
. KPB sırasında kritik DO
2
değeri ile ilgili çalışmaların sonuçları yeterince kabul
görmemiştir. KPB sırasında DO
2
değerini optimize et-
mek için inspire edilen oksijen düzeyinin (F
i
O
2
) %100
yapılması ve allojenik eritrosit süspansiyonu veril-
mesi rakamsal olarak DO
2
değerini arttırsa da doku
seviyesindeki etkisi gösterilememiştir
35,36
. Boston ve
ark
37
, değişen pompa akımının organlardaki DO
2
de-
ğerlerine etkisini araştırdıkları çalışmada, normoter-
mik perfüzyon sırasında akımın 2.3’den 1.4 lt/dak/
m2’ye düşmesinin beyin DO
2
değerini etkilemediğini
ancak böbrek, pankreas ve iskelet kası DO
2
değer-
lerinde önemli azalmalara sebep olduğunu göster-
miştir. Bu bulgu, DO
2
için hiyerarşik sıralamada beyin
dokusunun birinci sırada olduğunu göstermektedir.
Hipotermi, KPB sırasında sık kullanılan bir uygulama-
dır. Genellikle sistemik sıcaklıkta her 10°C’lik azalma
oksijen tüketiminde %50 oranında bir azalmaya se-
bep olur
38
. KPB sırasındaki sistemik hipotermi böyle-
ce oksijen tüketimini (VO
2
) azaltmakta ve perfüzyon
güvenliğini arttırmaktadır. Kent ve Peirce’in
39
köpek-
lerde yaptığı çalışmada yüzey ve internal soğutma
yöntemleri ile sağlanan hipoterminin VO
2
üzerindeki
etkisi Şekil 5’de görülmektedir. Sistemik sıcaklığın
37°C’den 17°C‘ye düşmesi ile VO
2
değeri %80-85
azalmaktadır. Sistemik sıcaklık 30°C iken güvenli
akım 1.8 L/dak/m
2
iken 18°C’de 1.0 L/dak/m
2
olarak
belirtilmektedir. KPB sırasında hafif (30-35°C), orta
(25-30°C) veya derin hipotermi (12-25°C) uygulana-
Dostları ilə paylaş: |