VO
2
Q
•
•
Maximum oksijen
ekstraksiyonu
Şekil 4: Akım (Q) ve oksijen tüketimi (VO
2
) arasın-
daki ilişki
35
Şekil 5: Hipotermi ile tüm vücut oksijen tüketimi
(VO
2
) arasındaki ilişki
39
132
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
bilir. Klinik perfüzyon uygulamasında kullanılan KPB
akım, sistemik sıcaklık ve hematokrit değerleri Tablo
3’de verilmiştir.
KPB sırasındaki yetersiz akım en erken beyin doku-
sunu etkiler. Joshi ve ark
34
, hipotermik KPB’nin se-
rebral akım-basınç otoregülasyonunu bozduğunu ve
ısınma (rewarming) işleminin bu bozulmayı arttırdı-
ğını göstermiştir. Aynı çalışmada, soğuma ve ısınma
sırasında otoregülasyondaki bozulma ile postopera-
tif nörolojik olay arasında ilişki olduğu belirtilmiştir.
Serebral perfüzyon ortalama arter basıncı (OAB)
55-60 mmHg’nın üzerinde tutulduğu sürece KPB
sırasındaki akım değişikliklerinden etkilenmez. Bu-
nunla beraber, serebrovasküler hastalık varlığında,
hipertansif ve yaşlı hastalarda serebral otoregülas-
yon bozulmakta ve bu grup hastalarda KPB sırasında
optimal beyin perfüzyonu için en az 70 mmHg OAB
sağlanmalıdır
40
.
KPB sırasında hipotansiyon (OAB < 55-60 mmHg)
gelişmesi istenmeyen bir durumdur. Yenidoğan ve
süt çocuğu için istenilen KPB perfüzyon basıncı 20-
50 mmHg iken yetişkin hastalarda bu değer 55-80
mmHg arasındadır. KPB sırasında ortalama arteriyel
basıncın tutturulamaması uygunsuz basınç ölçümü,
pompa akımının az olmasına, KPB’ye bağlı gelişebi-
lecek sistemik vazodilatasyona ve aort kanülasyo-
nunun bir komplikasyonu olan aort diseksiyonuna
sekonder gelişebilir.
KPB sırasındaki ideal hematokrit ve sıcaklık konu-
sunda kesin bir görüş bulunmamaktadır. KPB sıra-
sında hematokritin düşük tutulması (%18-22) kan
viskositesinin ve kanın oksijen taşıma kapasitesinin
azalmasına sebep olduğundan düşük hematokritin
olumsuz etkilerini azaltmak için genellikle değişik
derecelerde hipotermi uygulanması gereklidir. KPB
sırasında yüksek hematokrit (%26-28) özellikle sis-
temik hipotermi uygulanmayan hastalarda ve konje-
nital kalp cerrahisinde nörolojik hasarı engellemede
önemlidir. KPB sırasında olması gereken ideal sıcak-
lık hala tartışmalıdır. Sistemik hipotermi beyin baş-
ta olmak üzere tüm organların iskemiye toleransını
arttırmakta, bypass sırasındaki düşük akım ve hema-
tokrit değerlerinin tolere edilmesini sağlamaktadır.
Buna karşın sistemik hipotermi enzimatik fonksiyon-
ları olumsuz etkilemekte, trombosit fonksiyon bo-
zukluğuna ve kanamaya sebep olmakta ve sistemik
vasküler rezistansı arttırmaktadır. Bunlara ek olarak
hipotermiye bağlı gelişen nörokognitif bozukluklar
ve ısınma sırasında gelişebilecek serebral hipertermi
operasyona bağlı morbidite ve mortalitenin artma-
sına sebep olmaktadır
41,42
.
Güvenli perfüzyon ve miyokard koruması için pedi-
yatrik ve yetişkin hastalar arasında kardiyak ve siste-
mik dolaşımla ilgili anatomik ve fizyolojik farklılıkla-
rın bilinmesi gereklidir
43
. Bu farklılıklar:
1. Pediyatrik hastalarda vücut ağırlığı/yüzey alanı
(BSA) oranı daha yüksek olduğundan hemodilüs-
yonun hematokrit üzerindeki etkisi yetişkin has-
talara oranla daha önemlidir.
2. Yenidoğanlarda ve infantlarda serebral vaskü-
ler otoregülasyon gelişmemiştir. KPB sırasında
hızlı soğuma veya ısınmaya bağlı serebral hasar
riski daha fazla olduğundan soğuma ve ısınma
sürelerinin hızlı olmaması, en az 20-25 dakikada
yapılması önemlidir.
3. Çocuklarda yetişkin hastalara kıyasla kardiyak
indeks yaklaşık %25 oranında daha yüksektir.
4. Siyanotik konjenital kalp hastalığı olan çocuk-
larda aortopulmoner ve bronşiyal kolleterallerin
varlığı bu hastalarda hem aortik kros klemp sıra-
sında miyokard korumasını olumsuz yönde etki-
leyebilir hem de sistemik akımdan çalarak hipo-
perfüzyon yapabilir.
5. Yapısal olarak yenidoğan kalbinde miyofibriller
düzensiz ve daha az kontraktil eleman içermek-
Tablo 3: KPB sırasında olması gereken akım,
sistemik sıcaklık ve hematokrit (Htc)
Hipotermi (°C)
32-36
28-31
24-27
17-23
İstenen Htc (%)
30-32
25-28
22-25
20-22
Akım (L/dak/m
2
)
2.4-2.6
1.8-2.2
1.6-2.0
1.4-1.8
133
Kalp ve Anestezi
tedir. Organeller ve kontraksiyon için gerekli en-
zim sistemleri de tam olarak gelişmemiştir. Miyo-
sitler yuvarlaktır. Organeller ortada toplanmıştır.
Gelişimle beraber organeller perifere kayar ve
kontraktil elemanlar daha aktif hale gelir.
6. Yenidoğan döneminde her iki ventrikülün bo-
yutları birbirine eşit ve kompliansları düşüktür.
Bir ventrikülün fonksiyonlarının bozulması sü-
ratle diğer ventrikülü de etkiler. Atım hacminin
göreceli olarak sabit oluşu ve ventrikül komplian-
sının düşük olması nedeniyle yeterli kalp debisi
için kalp hızı ve sinüs ritmi önemlidir. Afterload
veya preload değişikliklerinden çabuk etkilenir.
Özelikle yenidoğan ve erken süt çocukluğu dö-
neminde miyokard kontraktilitesi sınırlıdır ve
katekolaminlere yanıtı azalmıştır. Frank starling
cevabı sınırlıdır. T tubülleri iyi gelişmemiştir ve
kontraksiyon için gerekli olan kalsiyum, sınırlı
miktarda depolanabilir.
7. Kalbin otonomi inervasyonu tamamlanmamış-
tır. Sempatik sistem tam olarak gelişmemişken
parasempatik sistem yetişkindeki gibidir.
8. Doğumdan hemen sonra pulmoner vasküler
rezistans yüksektir. 4-6 hafta içerisinde hızla dü-
şer. Yetişkin değerlere ulaşması 4 yılı bulur. Pul-
moner kan akımını arttıran hastalıklar pulmoner
sistemin gelişimini engeller. Sağlıklı çocuklarda
bile doğumdan sonra ilk 1-2 ay pulmoner yatak
çok labildir. Doğumsal kalp hastalıklarında özel-
likle soldan sağa şant yapan ve pulmoner basıncı
arttıran patolojilerde pulmoner hipertansif kriz
riski yüksektir.
9. Erişkinlerde miyokard metabolizması için esas
enerji kaynağı serbest yağ asitleri ve palmitattır
ve 129 mol adenozin trifosfat (ATP) açığa çıkar.
Yenidoğan kalbinde ise glukoz kullanılır ve 1 mol
ATP açığa çıkar. Yağların kullanılamamasının se-
bebi mitokondri içerisinde yeteri miktarda asetil
CoA enziminin olmamasıdır.
10. Yenidoğanlarda kalp glikojen depoları yük-
sektir. Yağ metabolizması artıkça glikojen depola-
rı azalır. Dolayısıyla iskemi sırasında süratle aero-
bik metabolizmadan anaerobik metabolizmaya
geçiş sağlanır. Bu da yenidoğan kalbinin iskemiye
karşı olan direncini artırır.
Pulsatil ve pulsatil olmayan KPB
KPB sırasındaki tartışmalı konulardan biri de pulsatil
perfüzyondur. Çeşitli çalışmalarda, hem erişkin hem
de pediyatrik hastalarda pulsatile perfüzyonunun
beyin başta olmak üzere vital organlara kan akımını
arttırdığı, KPB’ye bağlı gelişen sistemik enflamatuvar
yanıtı ve buna bağlı mortaliteyi azalttığı iddia edil-
se de rutin klinik uygulamaya girmemiştir. Özellikle,
pediyatrik hastalarda arteriyel kanül boyutlarının
küçülmesi ve pompanın oluşturduğu pulsatil akımın
önemli bir oranının kanül ucunda kaybolup arteri-
yollere ulaşmaması, enflamatuvar yanıt ve perfüz-
yon üzerinde iddia edilen olumlu etkilerinin olma-
ması, bu yöntemin eleştirildiği noktalardır
44
.
pH Yönetimi
Hipotermik KPB sırasında pH/PCO
2
yönetimi için iki
farklı politika vardır: pH-stat ve alfa-stat. Derin hi-
potermi ve total sirkülatuvar arrestin sık uygulandığı
neonatal ve infant kalp cerrahisi vakalarında pH-stat
yönetimi daha iyi bir nörolojik koruma sağlarken
yetişkin kalp cerrahisinde genellikle alfa-stat tercih
edilmektedir. pH-stat yönetiminde tüm vücut sıcak-
lıklarında kan pH değeri 7.40 civarında tutulmaya
çalışılır ve bu değeri sağlamak için sisteme sürekli
CO
2
eklenir. Parsiyel CO
2
basıncının artması serebral
vasküler yapılarda vazodilatasyon yaparak serebral
perfüzyonu arttırır. Alfa-stat yönetiminde sistemik
soğuma ile beraber CO
2
’in kandaki çözünürlüğü art-
maya başlar ve respiratuvar alkaloz gelişir. Hipoter-
mi derecesine göre ortaya çıkan alkaloz normal ka-
bul edilir. pH-stat yönetiminde hasta soğutuldukça
sisteme CO
2
eklenmesi ile kan CO
2
düzeyi artar ve
artmış CO
2
serebral vazodilatayon yaparak serebral
kan akımını arttırır. Alfa-stat yönetiminde ise sereb-
ral kan akımı sistemik soğutma sonucunda azalan
serebral metabolizma ile beraber azalma gösterir.
Pediyatrik hastalarda KPB ilişkili minör ve majör
nörolojik olaylarda en önemli etken hipoperfüzyon
olduğundan hipotermik KPB sırasında serebral kan
akımını arttıran pH-stat yönetimi izlenir. Yetişkin
134
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
kalp cerrahisinde ise peroperatif nörolojik sorunlar-
dan daha çok embolik olaylar sorumlu tutulduğun-
dan alfa-stat yönetimi tercih edilir
45
.
Düşük Akımlı KPB ve Derin
Hipotermik Sirkülatuvar Arrest
Günümüzde derin hipotermi ve sirkülatuvar arrest
(DHSA) uygulamasının yetişkin ve pediyatrik kalp
cerrahisindeki kullanımı giderek azalsa da özellikle
neonatal kompleks konjenital kalp cerrahisi ve arkus
aorta cerrahisi yapılan hastalarda hala kısa süreli to-
tal sirkülatuvar arest tercih edilebilmektedir.
DHSA planlanan hastalarda vücut soğumasının ho-
mojen olması önemlidir. DHSA için gerekli ideal
vücut sıcaklığı 14-20°C olarak kabul edilmektedir.
Soğutma sırasında DHSA için hedeflenen sıcaklığa
ulaşıldıktan sonra KPB’nin aynı sıcaklıkta 10-15 daki-
ka daha devam ettirilmesi özellikle serebral soğuma
açısından önemlidir. Konjenital kalp cerrahisi yapı-
lan siyanotik ve büyük aortopulmoner kollateralleri
olan hastalarda DHSA sonrası nörolojik hasar geliş-
me riski yüksektir. Maksimum güvenli DHSA süresi
bilinmemekle beraber nörolojik hasar riski süre ile
doğru orantılıdır
6
.
Yenidoğan ve süt çocuklarında DHSA uygulaması-
na alternatif olarak kullanılan bir diğer yöntem de
düşük akım-düşük sıcaklıktır. Yenidoğan döneminde
kalp cerrahisi yapılan ve düşük akım-düşük sıcaklık
uygulanan hastalarda DHSA uygulanan hastalara kı-
yasla erken dönemde daha az nöbet, uzun dönem-
de de daha iyi motor beceriler tespit edilmiştir
46
.
DHSA sırasındaki diğer bir alternatif uygulama da
antegrad serebral perfüzyondur. Yetişkin hastalarda
arkus aorta cerrahisi sırasında serebral perfüzyo-
nun aksiller ya da karotis arterlerden antegrad ola-
rak devam ettirilmesinin etkinliği birçok çalışmada
gösterilmiştir
47
. Antegrad serebral perfüzyonun en
önemli avantajları, beyin dokusunun DHSA’yı daha
uzun süre tolere edebilmesi ve orta ya da hafif hi-
potermide operasyonun yapılabilmesine olanak
sağlamasıdır. Pediyatrik kalp cerrahisinde antegrad
serebral perfüzyonun kullanılması son yıllarda art-
makla beraber bu yöntemin diğer yöntemlere kar-
şı etkinliği konusunda az sayıda randomize çalışma
bulunmaktadır
6
. Kompleks arkus aorta rekonstrüksi-
yonu yapılan yenidoğanlarda, postoperatif serebral
hasar açısından DHSA ve antegrad serebral perfüz-
yon arasında fark tespit edilememiştir
48,49
.
KPB İlişkili Enflamatuvar Yanıt
6,7,49
KPB sırasında kanın yabancı yüzey ile teması, önce-
likle kandaki proteinlerin bu yüzey tarafından absor-
be edilmesine ve yüzeyin üstünde bir protein katma-
nının oluşmasına yol açar. Kullanılan biyomateryalin
cinsine göre, oluşan bu protein tabakasının yapısı
da değişir. Bu kavram, özellikle kaplamalı sistemler
olarak tanımladığımız sistemler arasındaki farklılık-
ların temel noktasını oluşturur. Kanın hastadan ok-
sijenatöre gelmesi ve oksijenatörün negatif yüklü
yüzeyi ile temas etmesiyle ilk olarak kandaki fibrin
parçacıkları, daha sonra da aktive olan trombositler
bu yüzeye yapışır. Bu sırada ortamdaki kininojen et-
kisi ile prekallikrein kallikreine dönüşür ve faktör XII
aktive olur. Bu süreç koagülasyon yolaklarını tetikler
(Şekil 6). Ortaya çıkan kallikrein ile nötrofillerden,
trombositlerdeki GPIIb-IIIa proteininin aktivasyo-
nuna yol açan protein elastaz salıverilir. Bu aktivas-
yon, daha çok trombositin aktive olmasına, yabancı
yüzeye yani biyomateryale yapışmasına (Şekil 7) ve
trombositlerin yüzeylerinde deformasyon yaparak
Şekil 6: Kardiyopulmoner bypass sırasında oluşan
temas aktivasyonu ve kaogülasyon yolakların aktive
olması (TFPI: doku faktörü yolak inhibitörü)
135
Kalp ve Anestezi
(eliptik yapıdan sferik yapıya dönüşürler) adezyon
ve agregasyon yeteneklerini kaybetmesine yol açar.
Kallikrein, plazmini aktive eder ve fibrinolizis artar.
Plazmin trombosit yüzeyinde bulunan ve trombosit
adezyonunda görev alan GPIb reseptörüne de bağ-
lanır, GPIb reseptörleri şekil değiştirir veya defor-
me olarak ortamdan yok olur. Böylece trombositler
adezyon açısından inaktif hale gelir. Şekil değiştiren
ve fonksiyonlarını kaybeden trombositler ortamdaki
vonWillebrand faktöre (vWF) bağlanamaz ve vaskü-
ler sistemde fibrin tıkaçlarının oluşumu engellenir.
KPB aynı zamanda endotel hücrelerini de aktive
eder. Endotel hücreleri kanın diğer şekilli eleman-
ları olan monositler, makrofajlar ve trombositler ile
aktive olarak ortama sitokin adı verilen maddele-
rin salıverilmesine yol açar. Sitokinler, aktive olmuş
lenfositler ve makrofajlar başta olmak üzere birçok
hücreden sentezlenen ve diğer hücrelerin fonksi-
yonlarının düzenlenmesinde mesaj alıp-verici olarak
rol oynayan peptid yapısındaki maddelerdir. Sitokin-
ler çeşitli hücrelerin yüzeyindeki reseptörlere etki
ederek etki ettiği hücrenin büyüme ve matürasyon
gibi birçok faaliyetini düzenler. Sitokin salıverilmesi
kompleman aktivasyonu, iskemi-reperfüzyon veya
başka sitokinlerin salıverilmesi gibi faktörlere bağlı
olabilir (Şekil 8).
KPB’ye bağlı artan interlökin IL-1, IL-6, IL-8, tümör
nekroz faktörü (TNF)-alfa ve beta ve interferon (IF-
N)-gama gibi sitokinler enflamatuvar yanıt oluşu-
munda etkilidir. Her bir sitokinin organlar üzerindeki
etkileri farklı olup postoperatif dönemde meydana
gelen organ yetmezliğinin en önemli sebebi salıve-
rilen serbest oksijen radikalleriyle beraber artmış
sitokinlerdir. Sitokinler hedef hücrede kendi resep-
törlerine bağlanarak etkili olur. Yarı ömürleri kısa ol-
duğundan etkileri sınırlı bir zaman dilimindedir.
Plazmin aynı zamanda kompleman sisteminin akti-
ve olmasına yol açar. KPB ve kalp cerrahisi sırasın-
da kompleman sisteminin aktivasyonu üç aşamada
olur; 1) kanın endotel dışı yüzey ile teması sırasında,
2) protamin sonrası heparin-protamin kompleksinin
oluşumu ile ve 3) reperfüzyon sonrası. Kompleman
aktivasyonuna bağlı artan C5a KPB’nin erken safha-
sında üretilir. Nötrofillerin degranülasyonunu tetik-
ler, kemotaksisi aktive eder ve bir serbest oksijen
radikali olan süper oksit üretimini uyarır.
KPB sonrası gelişen sistemik enflamatuvar yanıt,
postoperatif morbidite ve mortalitenin en önemli
nedenlerindendir. Enflamatuvar yanıt açık kalp ope-
rasyonları sonrasında gelişen kardiyak, pulmoner,
renal, hepatik, nörolojik ve hemostatik komplikas-
yonların patogenezinde birincil rol üstlenir. KPB sı-
rasında ve sonrasında gelişen enflamatuvar yanıtın
şiddeti ekstrakorporeal sistemlerin biyolojik uyum-
Şekil 7: Aktive olmuş trombositler yüzey fibrinoje-
nine GpIIb/IIIa reseptörleri ile bağlanır ve plazma
fibrinojenleri ile beraber trombosit agregatları
oluşturur
Şekil 8: Kardiyopulmoner bypass sırasında enflama-
tuvar yanıtın ortaya çıkmasına neden olan sebepler
ve buna bağlı doku-organ hasarının gelişimi
İskemi Reperfüzyon
Kompleman aktivasyon
Endotoksin
Proinflamatuvar sitokinler
Serbest oksijen radikalleri
Endotelin
Proteazlar
Araşidonik asit
metabolitleri
PAF
NO
Hücresel aktivasyon (lökosit, trombosit, endotel
hücreleri, vs)
KPB
Doku ve Organ Hasarı
136
Kardiyopulmoner Bypass ve Optimal Koşulları
luluğunun arttırılması, filtrasyon teknikleri, anti-enf-
lamatuvar ve antioksidan ajanların kullanılması ve
termoregülasyon teknikleri ile azaltılabilir. Son yıl-
larda yapılan çalışmalarda kişiler arası genetik yapı-
daki farklılıklarında kardiyak cerrahi sonrası görülen
enflamatuvar yanıtın şiddetini etkilediği iddia edil-
mektedir
50
.
KPB sonrası gelişen enflamatuvar yanıtın azaltılması
amacıyla çeşitli yöntemler uygulanır (Tablo 4)
6
. Bu
yöntemlerin etkinliği konusunda tüm dünyada tam
bir fikir birliği oluşturulamamış olup değişik merkez-
lerde farklı uygulamalar yapılabilmektedir.
Minimal Ekstrakorporeal
Dolaşım (MECC) Sistemi
MECC sistemi, konvansiyonel KPB sırasında kanın
hava ve yabancı yüzey ile olan temasını en aza in-
dirmek amacıyla geliştirilmiştir. Ayrıca MECC dev-
relerini oluşturan bileşenlerin biyouyumluluğunun
konvansiyonel KPB devrelerine kıyasla arttırılarak
enflamatuvar yanıtın azaltılması hedeflenmiştir.
MECC sistemi sentrifugal pompa, membran oksi-
jenatör, heparin kaplı kısaltılmış devreler ve gerek-
tiğinde ilave edilebilen bir vakum hattından oluş-
maktadır. Konvansiyonel KPB sisteminde bulunan
venöz rezervuar ve standart vakum hattı bu devrede
bulunmaz. Venöz sistemden gelen kan rezervuar ol-
madığından herhangi bir alanda toplanmaz. MECC
sisteminde hava ile teması söz konusu olmayan, tam
anlamıyla kapalı bir devre söz konusudur. Böylelik-
le kan elemanlarının maruz kaldığı hasar engellen-
miş olur. Venöz rezervuar bulunmaması ve hatların
da daha kısa olması, kullanılan prime hacminin de
azalmasına olanak sağlar (Şekil 9). Tamamıyla kapa-
lı, heparin kaplı ve biyouyumluluğu arttırılmış olan
bu devrelerde heparin dozu konvansiyonel KPB’da
uygulanan dozun yarısıdır (150 IU/kg). Gerek prime
hacminin daha az olması gerekse uygulanan hepa-
rin dozunun daha düşük tutulması MECC kullanılan
hastalarda KPB sırasında hemodilüsyonun, perope-
ratif kan kaybının ve kan transfüzyonu ihtiyacınının
azalmasına sebep olmaktadır
51
.
Kanıta Dayalı KPB Uygulamaları
KPB ile ilgili kılavuz bilgileri oldukça sınırlıdır. Pedi-
yatrik hastalarda kanıta dayalı kılavuz önerileri ile
ilgili sınırlı kaynak bulunurken mevcut öneriler daha
çok yetişkin hastalardaki çalışmalardan ortaya çık-
mıştır. Shann ve arkadaşları
52
, yetişkin hastalarda
KPB sırasında ve sonrasında oluşabilecek nörolojik
hasarın engellenmesi, gliseminin ve hemodilüsyo-
Şekil 9: MECC ve konvansiyonel kardiyopulmoner
bypass sistemlerinin karşılaştırılması
Tablo 4: KPB’ye bağlı enflamatuvar yanıtın
azaltılması için kullanılan yöntemler
1. Farmakolojik yöntemler
a. Steroid uygulaması
b. Antioksidan ilaçlar
c. Aprotinin
2. Ultrafiltrasyon
3. İskemik önkoşullama (preconditioning)
4. Hipotermik perfüzyon
5. Kaplı devrelerin kullanılması
a. Heparin
b. Fosforilkolin (Phisio)
c. Polymethoxyethylacrylate (PMEA)
d. Trillium
e. Albumin
6. Minimal ekstrakorporeal dolaşım devrelerinin kullanılması
137
Kalp ve Anestezi
nun kontrol edilmesi ve enflamatuvar yanıtın opti-
mize edilmesi amacıyla kanıta dayalı fikir birliği oluş-
turmaya çalışmıştır. Buna göre:
1. Alfa-stat politikası ile hipotermik KPB uygula-
nan hastalar klinik bir ekip tarafından yönetilme-
lidir (Sınıf IA).
2. Isınma sırasında sistemik sıcaklığın 37°C’yi
geçmemesi serebral hiperterminin engellenmesi
için önemlidir (Sınıf IIaB).
3. Plevral ve mediastinal dokularla direkt olarak
temas etmiş kanın herhangi bir işlemden geçiril-
meden direkt olarak KPB sistemine verilmemeli-
dir (Sınıf IB).
4. Mediastinal drenajın tekrar hastaya verilme-
siyle ortaya çıkabilecek istenmeyen olaylar dre-
naj materyalinin sekonder filtrasyonu ile azaltıla-
bilir (Sınıf IIbB).
5. KPB sırasında nörolojik olay geçirme riski yük-
sek olan hastalarda intraoperatif TEE ya da epia-
ortik ultrasonografi yapılarak palpe edilemeyen
yumuşak plaklar tespit edilmeli (Sınıf IB) ve se-
rebral emboli riski azaltılmalıdır (Sınıf IIaB).
6. Embolik olayları azaltmak amacıyla arteriyel
hatlar üzerinde filtreler kullanılmalıdır (Sınıf IA).
7. KPB sırasında hem diyabetik hem de diyabetik
olmayan hastalarda kan şekeri normal sınırlarda
tutulmalıdır (Sınıf IB).
8. KPB prime hacmi azaltılarak hemodilüsyon ve
hemodilüsyona bağlı kan transfüzyonu azaltıl-
malıdır (Sınıf IA).
9. Devrelerin yüzey alanının azaltılması ve biyou-
yumlu yüzey modifikasyonu yapılmış KPB dev-
relerinin kullanılması KPB’ye bağlı enflamatuvar
yanıtın azaltılması ve sonuçların düzeltilmesi açı-
sından önemli olabilir (Sınıf IIaB).
Society of Thoracic Surgeons ve The Society of Car-
diovascular Anesthesiologists (STS/SCA) tarafından
hazırlanan kalp cerrahisinde kan koruyucu kılavuzlar
incelendiğinde
53
;
1. Orta dereceli hipotermik KPB uygulanan has-
talarda hemoglobin değeri ≤6 mg/dL olduğunda
oksijen sunumunu optimize etmek için eritro-
sit süspansiyonu transfüzyonu yapılmalıdır. Se-
rebrovasküler hastalık, serebrovasküler olay ve
diyabetik hastalarda daha yüksek hemoglobin
değerleri dikkate alınmalıdır (Sınıf IIaC).
2. Orta dereceli hipotermik KPB uygulanan has-
talarda hemoglobin değeri >6 mg/dL olduğu za-
man eritrosit süspansiyonu transfüzyonu hasta-
nın klinik durumu göz önüne alınarak yapılabilir.
Transfüzyon ile ilgili karar hasta ile ilgili unsurlar
(ileri yaş, mevcut hastalığın ciddiyeti, kardiyak
fonksiyon veya kritik son organ iskemisi gibi), kli-
nik durum (akut veya masif kan kaybı) ve labora-
tuvar değerleri (hematokrit, oksijen satürasyonu,
ekokardiyograji gibi) dikkate alınarak verilmelidir
(Sınıf IIaC).
3. Kritik son organ iskemisi/hasarı riski olan has-
talarda KPB sırasında hemoglobin değerinin ≥7
mg/dL üzerinde tutulmasının faydasız olduğu
söylenemez (Sınıf IIbC).
4. KPB sırasında kan kullanımını azaltmak ve per-
füzyon güvenliğini arttırmak amacıyla açık rezer-
vuar membrane oksijenatör sisteminin kullanıl-
masının faydasız olduğu söylenemez (Sınıf IIbC).
5. Mevcut pompalardan tümü KPB sırasına uygun
kan koruması sağlamaktadır. Perfüzyon güvenliği
için sentrifugal pompaların kullanılmasının fay-
dasız olduğu söylenemez (Sınıf IIbB).
6. Heparin kaplı devrelerin kullanılmasının kan
korunması üzerine olulmlu etkilerinin olmadığı
söylenemez (Sınıf IIbB).
7. KPB sırasında kan koruyucu stratejiler arasın-
da hemodilüsyonu azaltmak için minimal eks-
trakorporeal devrelerin kullanılmasının faydasız
olduğu söylenemez (Sınıf IIbB).
8. Retrograd otolog prime uygulamasının kan
koruyucu yöntem olarak kullanılmasının faydasız
olduğu söylenemez (Sınıf IIbB).
|