26
TÜRK HİKÂYELERİ I
Feridun
annesiyle beraber eski,
kasvetli bir evde yaşıyordu. Eve
döndükten sonra annesine acı acı bakıp: “Beş
para etmiyor,
boşuna
rüya kurmuşuz!” dedi ve yukarıya, boş odaya çıktı. Biraz nefes almak
için pencereyi açtı. Etrafı seyretti. Uzak yerlerde hayat devam ediyordu.
Ama bu fakir mahallede her şey çoktan bitmişti.
Birden kızdı, elini tekrar cebine soktu. Fırçayı kıllarından yakalayıp
pencereden uzattı. Aşağıda, kale duvarlarına yakın iri bir taş vardı. Ora-
ya
nişan aldı ve hızla attı. Daha sonra görmek için dikkatlice baktı.
Fırçanın kemik sapı sert bir ses çıkardı. Sonra karanlığın içinde yan
yana iki göz, iki nokta parladı. Feridun bunlara, uzaktan bir müddet me-
rakla baktı. Sonra birden bir şey hatırladı ve merdivenleri dörder dörder
atlayıp aşağıya koştu, sokağa fırladı. Eğildi, bu iki ufak şeyi, iki küçük taş
parçasını ellerine aldı, yine koşarak içeriye döndü.
Lambanın ışığında bir daha baktıktan sonra anladı: bunların birer el-
mas parçasıydı. Fakat acaba
sahte miydi? Bütün gece
gözüne uyku gir-
medi, sabah alacakaranlıkta çarşıya gitti, dükkânın önünde bekledi. Ku-
yumcu geldikten sonra aceleyle taşları çıkardı: “Bunlar ne eder?” dedi.