Zayıflama 1. Ders
Bu bir zayıflama programı ama ben bir zayıflama uzmanı değilim. Ben yaklaşık 10 yıldır bilinçaltı ile uğraşan, daha çokta kronik hastalıkları bilinçaltı üzerinden tedavi etme uğraşısı içinde olan bir tıp doktoruyum. Fakat bu süreçte kilo alma ile bilinçaltı arasında da çok yakın ilişkiler olduğunu öğrendim. Zaten hangi zayıflama programı olursa olsun bir süre sonra o programın bir etkisinin kalmaması yani çoğu kişinin hızla eski kloşuna dönmesi, bilinen mekanizmalardan daha farklı bir şeylerin devrede olduğunu işaret etmektedir. İşte burada bilinçaltı dediğimiz yapı çok önemli. Bilinçaltı çalışmalarının beslenme çalışmaları kadar önemi var. Bu programı uygulayacak olanlar ister istemez bilinçaltlarıyla uğraşacaklar. Bunun sonucunda da zayıflama kadar, diğer konularda da bir takım değişimler ortaya çıkacak. Ama bu değişimler olumlu yönde olacak. Yani programın yan etkisi diğer tüm programların aksine olumlu yönde olacak. Kişiler birçok yan konunun kilo alma ile nasıl ilişkisi olduğunu ilerleyen derslerde görecektir.
Her dersin sabit bir formatı olacak. Her dersin başında o güne kadar yapılanların kısa bir özeti ve hatırlatması olacak. Daha sonra ders konusu işlenecek. Ardından ders konusu ile ilgili pratik çalışmalar verilecek. Daha sonra kısa bir beslenme ve egzersiz konusu işlenecek.
Ders konusu her derste farklı bir bilinçaltı meseleyi ele alıp analiz edecek. O meseleyi mesele olmaktan çıkarmak için bilinçaltında nasıl bir çalışma yapacağımızı konuşacağız. Daha sonra haftanın telkini verilecek. Ardından o haftanın ödevleri verilecek. Bir hafta boyunca o dersi yaptıktan sonra bir sonraki programa geçebilirsiniz.
Bilinçaltı üzerine en çok kullanacağımız teknik EFT olacak. Bu derslerde EFT yi basit ve pratik açıdan öğreneceksiniz. EFT çalışmasını telkin, imajinasyon, NLP ve meditasyon çalışmaları ile destekleyeceğiz.
EFT daha çok bilinçaltı eski inançların silinmesi işlemini üstlenirken, telkinler de eylemlerimizi belirleyecek. Mindfulness meditasyon da önemli bir katkı sağlayacak. Çünkü bu çalışma zihinsel parazitleri temizlenmesinde çok yararı olacak.
Önce bu birinci derste bilinçaltı kavramları öğreneceğiz. Çünkü tüm program bu kavramlardan olacak.
Zihin dediğimiz zaman duygu, düşünce ve davranışların toplamını anlıyoruz. Varlığımıza ait olduğunu bildiğimiz ama teknolojik olarak ölçülemeyen her türlü varlığımıza ait şeyleri zihin başlığı altında topluyoruz. Genellikle zihin ile beyin birbirine karışır ama beyinle zihin arasında önemli bir fark vardır. Bilgisayarla bir benzetme kuracak olursak beyin hardware yani donanımı temsil ederken zihin ise buna yüklenen programların karşılığı oluyor. Bu kitabın tüm çalışmaları zihin üzerinden olacak. Zihini yöneterek eylemsel sonuçlar almaya çalışacağız.
Zihni pratiklik açısından bilinç ve bilinçaltı olarak iki ayrı bölümde inceliyoruz. Bu ayırım sunidir, gerçekte böyle bir ayırım yoktur.
Bilinç düşünen aklın karşılığıdır. Mantık yürütmek, analiz yapmak, seçimler ortaya koymak, karar vermek ve irade bilince ait zihinsel ögelerdir. Zayıflama konusunda insanların en çok kullandıkları bilinç ögesi irade ortaya koymaktır. İrade aslında bilinçaltındaki bir güce karşı bir isteği gerçekleştirme çabasıdır. Her iradi güç başlangıçta her türlü bilinçaltı gücü yenme gücüne sahipken bir süre sonra ona yenilmeye başlar. Bu bilinçaltı gücün ne olduğunu biraz sonra konuşacağız.
Bizi esas ilgilendiren bilinçaltı. Programlanan zihinsel ögelerimiz. Bizim dilimizde bu hisseden akıldır. Bilinçaltını oluşturan temel ögeler anılar, alışkanlıklar ve duygulardır. Bilinçaltının asli görevi korumadır. Ait olduğu canlıyı hayatta tutmaya programlanmıştır. Bize ters gelen hangi davranışı benimsemiş olursa olsun, niyeti iyidir. Kilo aldırıyorsa bile korumak amaçlı aldırıyordur. İlerleyen derslerimizde bu iyi niyetin neler olduğunu göreceğiz.
Bilinçaltı alışkanlık ve kalıplar yerleştirir. Daha doğrusu yerleşmiş davranış kalıpları alışkanlığımız olur. Hızlı yemek yemek, fazla yemek, tabağı sonuna kadar doldurup içindekileri bitirene kadar yemek bu kalıplara örnek olarak verilebilir.
Plan yapmak, analitik düşünmek ve irade ise bilince ait zihinsel ögelerdir. Yargılarımız ve kararlarımız bilincin işlevleri sonucu ortaya çıkar. Uzun süreli hafıza bilinçaltına ait özelliktir.
Duygular
Duygular bizim için birincil önemdedir. Çalışmamızın merkezinde hep duygular olacaktır. Duygu özünde enerjidir. Bilinç altının koruma amaçlı ürettiği her türlü enerji duygunun özünü oluşturur. Duygu döngüsü dediğimiz bir olay vardır. Her olayı bilinçaltı tehdit içeriği açısından değerlendirir. Eğer bir olay tehdit olarak nitelenirse bilinçaltı duygu üretimine geçer. Burada önemli bir saptama yapalım. Tehditin gerçek olması gerekmez. Bilinçaltının duygu üretmesi için o durumu tehdit olarak öğrenmiş olması yeterlidir. Ve ne yazıktır ki, zaten duygu ürettiğimiz olayların çok büyük çoğunluğu gerçek tehdit değildir. Tehdit, ya da tehdit algısı karşısında bir enerji değişimi olur ve bu enerji değişimi sonucunda bir tepki oluşur. Tepki eylemdir. Tehlikeden kaçmak için harekete geçmek gerekir. Eğer kaçamıyorsa savaşmak için de yine enerji ve eyleme ihtiyaç vardır.
3. eylem donup kalmaktır. Burada enerji üretildiği halde eylem yoktur. Eğer tehditten donup kalarak kurtulmuşsa, bu biriken enerjiyi beden titreyerek boşaltır (Ciddi bir kaza sonucunda şoka girmiş kişilerin daha sonra zangır zangır titremesinin nedeni budur). Eğer canlı tehlikeden kurtulmuşsa enerjisi yeniden denge durumuna döner. Normal duygu durumunda enerji dengede titreşir. Bu durum canlının iyi hissettiği, emniyette ve güvende hissettiği bir durumdur. İşte buna duygu döngüsü denir. Sağlıklı bir duygunun geçeceği aşamalar bunlardır ve bu kısa sürede gerçekleşir.
Duygular yani bedenin enerji durumları değişik kelimelerle ifade edilir. Öfke, üzüntü, çoşku gibi. Duygunun iyi ya da kötü olması bir şey değiştirmez. Her iki durumda da dengeden sapma vardır ve beden kısa sürede denge durumuna dönmelidir. Bunu bir sarkacın salınımına benzetebiliriz. Sarkaç hangi yöne giderse gitsin bir süre sonra dengeye döner.
Duygu şu ya da bu nedenle bu döngüsünü tamamlamazsa bu duruma duygu sıkışması ya da duygu birikmesi deriz. Duygular bedenin enerji kanallarında birikir. Bu kanallardaki birikim uzadıkça ve miktarı arttıkça fiziksel hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olur. Kronik hastalıklar ya da psikosomatik hastalıkların gerçek nedenleri budur. Bunun bir kanıtı var mı? Hayır, ama zihinsel alanda çalışan terapistlerin hepsinin kendim pratiğinde gözlemlediği bir gerçektir. Bu alanda çalışanların klasikleşmiş cümlesi şudur: Her kronik sorunun ardında bedende birikmiş duygu vardır.
Fazla kilolu olmakta kronik bir sorundur. Çünkü fiziksel arızalara neden olur. O halde kilo verememenin ya da verilse de tekrar almanın nedeni işte bu sıkışmış duygulardır. Gerçek gözlemler bu savı doğrulamaktadır. Duygu durumunu dengeye getirebilen kişiler çok daha kolay kilolarından kurtulmakta ve bu yeni kilolarını kalıcı olarak muhafaza edebilmektedirler. Kalıcı sonuç almak için, bu nedenle, inatla ve ısrarla duyguları boşaltmak gerekir. İşte bu nedenle bu çalışmanın önemli kısmı duygu boşaltma çalışmalarına ayrılmıştır.
Ne kadar duygu, o kadar kilo. Ya da ne kadar kilo, o kadara duygu. Sanki biraz fazla biriken duyguları tutabilmek için beden kilo yani yağ biriktirir.
Stres
Kilo ile stres arasındaki yakın ilişki herkes tarafından bilinir. Birikmiş duyguların bedendeki algısına stres deriz. Yanlış olarak stresin kaynağı dış olaylar gösterilir. O nedenle stresten kurtulmak için kişiler stres faktörünü ortadan kaldırmaya çalışırlar. İlişkilerini düzenler, işini değiştirir, yaşadığı şehri değiştirir. Tatile çıkar vs. Ama esas olan bedenin dış olaylara verdiği tepkiyi değiştirmek gerekir. Tepkiyi yaratan bedendeki sıkışmış duygunun bu dış olay karşısında titreşmesidir. Duygunun sıkıştığı her olay bilinçaltı tarafından kaydedilir. İleriki yaşamında benzer bir olayla karşılaştığı zaman biriken tüm bu duygular titreşir. Titreşen duygular kişi tarafından bedende kendini kötü bir his olarak belli eder. Çoğu zaman kişi farkında olmadan bu hissi hissetmemek için o potansiyel stres kaynaklarından kaçmak ister. Kaçacak bir neden ya da bir delik bulamazsa yemek yer.
Duygu ve hissi birbirinden net bir şekilde ayırıyoruz. His bedende yeri, şiddeti ve vasfı belli fiziksel deneyimdir. Açlık da bir histir. Açlık hissi karın-mide bölgesinde hissedilir. Bazen hafiftir, bazen şiddetli. Bazen batıcı, burkucudur. Bazen yumuşak kasılma şeklindedir.
Duygu ise tüm beden ve zihinde toplam bir değişimdir. Duygu ile beraber fiziksel fonksiyonlar değişir, yüzün şekli ve ifadesi değişir, beden dili değişir, düşünceler değişir.
Her hissin bir anatomisi vardır. Hisleri birbirinden 3 öge ile ayırırız. Bedendeki yeri. Şiddeti ve vasfı. Bu ayırım önemlidir. Bu sayede gerçek açlık hissi ile diğer duygusal hisleri birbirinden ayırt edebileceğiz. Mindfulness meditasyon bu amaçla çok işimize yarayacak. Hisleri birbirinden ayırma farkındalığı gelişmezse, kişi karnındaki her hissi açlık zannedip gidip bir şeyler atıştırıyor. Genellikle hissetme kelimesi yanlış kullanılıyor. Örneğin kişi “çaresiz hissediyorum” dediği zaman ben sorarım. “Bu hissi nerende, nasıl hissediyorsun?”. Kişi bir his bulamaz. Bilinçaltı o anda içinde bulunduğu durumu çaresizlik olarak algılamıştır ve o duruma uygun bir his üretmiştir. Kişi hissin farkında olmasa da, beyin bu hissi tanır ve kişiye o cümleyi kurdurtur. Yani kişi çaresiz olduğuna inandığı için hissettiği, ama hissettiğinin farkında olmadığı o hissi ifade etmektedir. Birazdan konuşacağımız gibi bu bir hipnozdur. Hissin yarattığı bir hipnozdur. Bu his yüzünden kişi birçok çaresi olmasına rağmen, çaresiz algısı içinde kalır ve içinde bulunduğu duruma bir çözüm üretemez.
Stres halinde de benzer bir hipnoz vardır. Kişi kötü hissettiği için içinde bulunduğu durumu kötü olarak algılar. Kötülüğü yaratan bir neden uydurur ve sonra da o nedeni ortadan kaldırmak için belki de gereksiz bir çaba içine girer. Bir neden bulamazsa daha kötü bir hipnoz içine girer. O hissi ortadan kaldırmak için yemeye başlar.
En kolay ulaşılan, en kolay kullanılan ve kişiyi sanal olarak iyi hissettiren eylem yemek yemektir.
Aslında his niye var? Korunmak için var. Bir çeşit alarm sistemi gibi çalışıyor. Dıştan ya da içten gelen tehlikeleri algılayan bir sistemdir. Kalbin damarlarında bir daralma olduğu ve bir bölümünün az kanlandığı durumda bu tehlikeyi ağrı olarak algılarız. Bu his olmasa, kişi bu ciddi durumun farkında olmaz. Çalışmaya devam eder ve kalbi bu yükü kaldıramayacağı için hayati tehlike baş gösterir. His sayesinde daha tehlikenin başında doktora başvurarak tehlike önlenmiş olur.
Hissetme mekanizması olmasa bir gün bile yaşamamız mucizelere bağlı olur.
Duygu ile hissin birbirine karıştırılmasının nedeni her duygunun bedende kendini bir his ile temsil etmesidir. Özellikle ani enerji değişimleri durumunda bu his oluşumu daha belirgindir. Her his ise mutlaka bir duygu ile temsil edilmez. Elini bir böcek ısırdı. Sadece ısırığı hissedersin. Herhangi bir duygu değişimi olmaz. Ancak “acaba zehirli mi” diye düşünmeye başlarsan belki bir korku duygu durumuna geçmeye başlarsın.
O halde şunu anlayalım. Hisleri hissetmekten kaçtığımız için yiyoruz. Burada bu bozuk sistemi geriye çevirecek çare öncelikle hisleri hissetmeyi alışkanlık haline getirmektir. O nedenle gün içinde çok sık olarak “hissettiğim hissi fark etmeyi seçiyorum” diyeceğiz.
Gelelim hipnoza…
Hipnoz bu programda önemli bir yer tutuyor. Birinci önemi bilinçaltımızdaki hipnozları fark etmek ve ortadan kaldırmak için… 2. Önemi ise yeni alışkanlıklar kazanma da hipnozdan yararlanacağız. O nedenle öncelikle hipnozun ne olduğunu anlayalım. Hipnoz bir telkinin kabul edilme ve sürdürülme halidir. Bir konu ile ilgili bilinçaltında hipnoz varken bunun üzerine yeni bir hipnoz yaratmaya başlamak çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Ya da sonuç verse de kendini farklı bir çatışma ile belli eder. Eski hipnozları sökmenin tek yolu duygular ve hislerle çalışmaktır.
Self hipnoz da çok önemlidir. Bunu da öğreneceğiz. Self hipnoz kişinin kendi arzu ve onayı ile kendi bilinçaltına telkin yerleştirme yöntemidir.
Hipnozlarımız iki gruptur. Farkında olduklarımız ve farkında olamadıklarımız. 1. Hedefimiz farkında olmadığımız hipnozları farkında olacağımız hipnozlar haline getirmektir. Değiştirmek isteyip de değiştiremediğimiz her türlü özelliğimiz farkında olduğumuz hipnozlarımızdır. Sigara içmek, aşırı yemek, ertelemek, mükemmeliyetçilik, öfke krizi gibi…
Farkındalık dışı hipnozlar ise bilinçaltında gizli inançlar, değer yargıları, din, kültür, gelenek gibi ögelerle bağlıdır.
Trans ve Hipnoz
Trans ve hipnoz birbirine karıştırılıyor. Trans zihinsel bir durumdur. Gözlerini kapatıyorsun, bedenine odaklanıyorsun, gevşiyorsun. Bu durumun hipnozla doğrudan bağlantısı yoktur ama dolaylı bir bağlantısı vardır. Genellikle trans haliyle telkin alma arasında bir ilişki vardır. Trans halindeyken zihin daha kolay telkin kabul eder. Trans halinde zihin dış uyarılardan uzaklaşır ve farkındalık atar. Farkındalığın artması telkin kabul etme şansını arttırır. Trans telkin kabul ettirmenin olmazsa olmazı değildir. Telkin kabul ettirmenin incelikleri trans yaratmaktan çok daha fazladır. İlerleyen derslerimizde bunları öğreneceğiz.
Kişiyi bazı basit işlemlerle telkin kabul edilebilir duruma getirmeye hipnoz indüksiyonu denir. Bu nedenle de insanlar hipnoz dendiği zaman o ulaşılan zihinsel durumu anlarlar. Ama o ulaşılan zihinsel durumun özelliği ya da güzelliği ile hipnoz arasında birebir bir ilişki yoktur. Sanki o duruma ulaşılınca kişiye istenilen her şey yaptırılırmış gibi bir izlenim varsa da gerçekte böyle bir şey yoktur. Aynı durumda kişi bazı telkinleri kabul eder, bazılarını ise etmez. Telkinin veriliş şekli, ifade ediliş şekli, bilinçaltında o telkinle ilişkili eski inançlar ve birikmiş duygular gibi birçok etken bir telkinin kabul edilmesinde transtan çok daha önemlidir. Bir telkinin kabul edilmesinin birinci koşulu o telkinin bilinçaltı tarafından kabul edilebilir ve kullanılabilir olması lazımdır. Yani net bir eylemle kendini ifade etmelidir. Bu nedenle bu programda mümkün olduğunca bilinçaltında direnç oluşturmayacak ve net eylem belirten telkinler oluşturmaya çalışacağız.
Bilinçaltı gelen her telkine “Bunda benim ne çıkarım var?” diye bakar. Çıkar burada iyi anlamdadır. “Ben bu telkinle kişiyi eski telkine göre daha iyi koruyabilir miyim?” sorusunun yanıtını arar. Eğer gelen telkin hem eski telkinin yararlarını içeriyor ve üstüne ek yararlar sağlıyorsa kabul edilir. Aksi halde ret edilir.
Eski telkinlerin çoğu çocukluk çağına aittir ve gözlemseldir. Çocukken kendi deneyimlerimizle pek bir şey öğrenemeyiz. Öğrendiklerimiz de telkin değil hayat tecrübemiz olur zaten. Gözlemlerle ve sözel olarak aldığımız telkinlerin çoğu ise bilinçaltına inançlar olarak yerleşir. Bu nedenle eski telkinleri öyle bir iki kez sözel telkin vererek yıkamayız. Bol tekrar ve çeşitlendirme ile ancak eski telkinleri yıkmak mümkün olur.
İnanç nedir?
İnançlar hipnozların yazılımlarıdır. Doğruluğunu sorgulamadan kabul ettiğimiz fikir ya da önermelerdir. Her inanç bilinçaltında basit bir cümle ile temsil edilir. İnançların güçleri vardır. Bu güç sayesinde bir eylemi yapmaya ya da yapmamaya zorlar. İnancın aleyhine bir şey yapmaya kalkıldığı zaman bir his oluşur ve beden bu hissi saptadığı zaman sanki bir uyarı almış gibi yapmak istediği şeyden vaz geçer ya da aksine yapmamak istediği şeyi yapar. Yapmazsan kötü hissedeceğini “bilirsin”. O halde inançlar gücünü hissetme mekanizmasından alırlar. Ayrıca bu gücü besleyen çerçeve inançlar vardır. Bir şeyi yapmak iyidir, ya da kötüdür. Sevaptır ya da günahtır gibi. Bunlar duyguyla beslenir. Çerçeve inancı besleyen temel duygu korkudur. Yani sonunda tüm inançlar duyguyla beslenir. Bu da doğaldır. Çünkü duygu enerjidir. Güç de bir enerji olduğuna göre bedendeki birikmiş enerjiler, yani boşalmamış duygular inançların enerjisi konumuna geçerler.
İnanç aleyhine her davranış kötü hissettirir. Kötü his ne demek? Aslında bedende kötü olarak algıladığın herhangi bir histir. Hissin algılanması da ayrı bir hipnozdur. Biz o hissi kötü olarak nitelemişsek kötü olarak algılarız. İyi olarak nitelemişsek iyi olarak algılarız. Kötü bir olay yaşarken kaydedilen hisler kötü olarak algılanır. Ya da o hislerden sonra başımıza kötü bir olay gelmişse, o hisleri tekrar yaşamaktan korkarız. Aslında iyi hisle kötü his arasında fark yoktur. Bu konuda yapılan deneyler aynı özellikte hislerin bazı şahıslar tarafından kötü olarak algılanırken, bazı şahıslar tarafından da iyi olarak algılandığını ortaya koymuştur.
Ama bilinçaltı kötü hisleri hissetmeyecek şekilde organize olmuştur. O nedenle yemek yer. Yani iyi hissetmek için değil, kötü hissetmemek için yemek yer. O nedenle sigara içer. O nedenle kendini birçok şeyden mahrum bırakır. Bilinçaltı kendisine yüklenilen bu programları değerlendirme yetisine sahip değildir. Gelen bilgi yanlışta olsa, korunma özelliği olduğu bilgisi içeriyorsa bilinçaltı tarafından kabul edilmek zorundadır. Bu nedenle de hepimizin bilinçaltları birçok yanlış, evrensel gerçeklerle uyumsuz safsata inançlarla doludur. Bilinçaltında bir durum hakkında iyi ya da kötü şeklinde bir değerlendirme sistemi mevcuttur. Bu öğrenilmiş otomatik değerlendirmeye algı diyoruz.
Tehlikeden uzak tutan davranışlar alışkanlıklarımız olur. Bazı alışkanlıklar sadece otomatik davranışlarımızdır. Sabah uyandığımız zaman gidip yüzümüzü yıkamak gibi. Bilinçaltının asli görevi de budur zaten. Bu otomatik davranışlarla yaşamımızı kolaylaşır. Bunlar olmasa her an bir sonraki an ne yapacağımızı hatırlamak zorunda kalacaktı. Son derece yorucu ve zaman kaybettirici bir durum ortaya çıkacaktı. Ama bazı alışkanlıklarımız ise sırf o alışkanlığı yapmazsak kötü hissedeceğimiz için sürdürülür. Saç çekmek, tırnak yemek, her yemekten sonra tatlı yemek gibi. Yani bize kötü gelen alışkanlıklar bilinçaltı için iyidir, çünkü tehlikeden uzak tutar.
Çoğu çalışmamızı duygular ve hisler üzerinden yapacağız. Bedenimizi de bu hisleri algılamak için kullanacağız.
Zihinle ilgili bu kısa özetimizdeki değişik konuları ilerleyen derslerimizde yeri geldikçe açacağız.
Soru: Subliminal mesajlar hakkında bilgi verebilir misiniz? Ne kadar etkili?
Yanıt: Bilimselliği ve etkisi hakkında belirgin bir bilgiye sahip değilim. Muhtemelen etki ediyor. Ama etki etmesinin nedeni doğrudan etkiden çok hipnotik etkiden dolayı olabilir. Yani kişi o subliminal mesajların etki edeceğine inandığı için o çalışmadan olumlu sonuç alır. Acaba mesaj aldığını bilmese de yine aynı sonucu alacak mıdır? Böyle yapılmış, kontrollü bir çalışmaya rastlamadım.
Haftanın görevi
Bu ilk derste sizden istediğim ilk görev bedeninizdeki hisleri fark etmeyi öğrenmektir. Bunu nasıl yapacaksınız? Çok basit. Gözlerinizi kapatacaksınız ve bedeninize odaklanacaksınız. Saçınızdan ayaklarınıza kadar bedeninizin her noktasını zihninizin gözüyle gezeceksiniz. Buna zihinsel MR (MR= manyetik rezonans) diyebiliriz. Bedenin neresinde ne hissettiğinizi fark etmeye çalışacaksınız. Özellikle şunu yapabilirseniz süper olur. Canınız bir şeyler atıştırmak istediği anda gözlerinizi kapatıp en az bir dakika bedeninize odaklanacaksınız ve nerenizde ne hissettiğinize bakacaksınız. Acaba bedenindeki hangi his ya da hisler yüzünden canın o anda bir şeyler yemek istiyor?
Tabi bunu hemen başarmanızı beklemiyorum. Önce ne başarmamız gerektiğini söylüyorum. Sonra da bu eylemi alışkanlık haline getirecek çalışmaları yapacağız.
Soru: bilinçaltını direncini nasıl kıracağız?
Yanıt: Bilinçaltının direncini kırmak için bu çalışmaları yapacağız. Duyguları fark edeceğiz. Hislerini hissedeceğiz. Eylemleri belirleyip bol tekrarla kendimize telkin vereceğiz. Telkini alışkanlık haline getirene kadar ısrarlı olacağız. Bir telkinin kabul edilmesi için 3 öge var. Birincisi otoriter bir kişi tarafından verilmeli. İkincisi sık sık bol tekrarlı verilmeli. Üçüncüsü ise duygu yüklü olarak verilmeli. Duygu da çoğu zaman korkudur. Bilinçaltı bu üç öge bir arada olduğu zaman bir telkini inanç olarak yerleştirir. O zaman kırarken de bu üç ögeden yararlanmamız lazım. Otoriterlik bilgiden gelecektir. Verilen telkinin doğru ve denenmiş bilgiden kaynaklanması o telkine otoriterlik verecektir. İkincisi bol tekrar! Bilginin doğruluğundan ve yararından eminsek onu gerçekleştirene kadar inatla ve sabırla telkini vereceğiz. Patinaj yapsak da ilerlemek için gaza basacağız. Üçüncüsü ise vereceğimiz telkinin karşısında olan o duygusal gücü yıkmak. Bu amaçla da duygu boşaltma tekniklerinden yararlanacağız. Yani, direnci kırmak için duyguyu boşaltmak gerekiyor.
Bu çalışmayı öğünler için değil de öğünler arası gereksiz gördüğümüz atıştırmalar için yapacağız.
Soru: Bedene odaklanıp his hissetmek bana zor görünüyor.
Yanıt: Yapa yapa alışırsınız. Başlangıçta biraz yabancı gelecektir mutlaka. Belki pek fazla bir şey de hissetmeyeceksiniz. Ama zamanla daha önce hissetmediğiniz hisleri hissetmeye başlarsınız. Her şeyde bu böyledir. Yoga yaparken bir hareketi ilk öğrendiğinizde yapmak çok zor gelir ama yapa yapa zamanla kolayca yapmaya başlarsınız ve sonra da sanki size baştan beri hep öyle kolay yapıyormuşsunuz gibi gelir. Birisi size o hareketin kendisine çok zor geldiğini söylediğinde “ a ne var çok kolay” bile dersiniz. Zorluk alışık olmadığımız her şey için geçerli bir kavramdır.
İkinci hedefimiz ise midemize 12 saat kalori içeren katı ve sıvı yiyecek almamaktır. Bunun için en uygun dönem akşam 7 ile sabah 7 arsındandır. 8 den 8 e de olabilir. Ama erken uyuyorsanız yediden başlanması daha uygun olacaktır.
Bitki çayları şekersiz olmak koşuluyla olabilir. Çiğ sebzenin içinde de kalori içeren bir şeyler olabileceğinden almamak daha uygun olacaktır. Kahve açlık hissini uyarmayacaksa şekersiz olmak koşuluyla alınabilir.
Burada en uygun telkin akşam yedi sabah yedi midemi boş tutuyorum olacaktır. Eğer 12 saat aç kalıyorum derseniz bu uygun bir telkin olmaz. Bilinçaltı açlık kelimesini duyduğu anda hemen direnç koymaya başlar.
Soru: 14 saat olsa olmaz mı?
Yanıt: 14 saat olursa çok daha süper. 2 saati bonus olur. Amacımız 12 saatle başlayıp kısa sürede 16 saate çıkmak zaten. Yemek yemeyi gündüz 11 – 19 arasına sıkıştıracağız zaten. Oruca da sıra gelecek ama öncelikle kademeli olarak bilinçaltını hazırlamamız gerekiyor. Bir alışkanlığı yerleştiremeden yenisine geçmeyeceğiz yoksa çabuk pes ederiz. Akşam yedi sabah yedi şu anda ulaşılması gereken ilk hedefimiz. Dikkat edin hedef diyorum. Hemen başarmamız gerekir demiyorum. Bu hedefi gerçekleştirene kadar bunu gerçekleştirmemizi neler engelliyorsa onları tespit edip onlar üzerinde de çalışacağız. Bir hafta içinde bunu başaramasanız bile en azından başaramamanın nedenlerini tespit etmiş olmanı gerekir. Karnın acıktı? Açlığa mı dayanamadın? Misafir geldi sistemin mi bozuldu vs. Bunları tespit etmiş olmanız gerekir. Tüm bu engeller için öğreneceğiniz teknikleri çok kolaylıkla kullanabileceksiniz.
Soru: Bir diyet uygulayabilir miyiz?
Yanıt: İsterseniz uygulayın. Diyet bu programı uygulamanıza engel değil. Ama bizim özel bir diyetimiz olmayacak. Ama bir sağlık sorununuz vardır. Özel bir diyet uygulamanız gerekiyordur. Uygulayabilirsiniz.
Şimdi bu iki durum için bir trans çalışması yapacağız. Bu trans çalışması için en uygun pozisyon sandalyede oturmaktır. Bağdaş kurup yere oturabilirsiniz. Ama koltuk ya da yatmak uygun değildir. Kısa sürede uykuya dalabilirsiniz. 45 dereceden daha yatık olmayın. Hipnoz olup olmadığınıza takılmayın sakın. Hipnoz bir telkini kabul edilme şekliydi unutmayın. Ben gevşemeniz için bazı şeyler söyleyeceğim ama esas olan telkinin kabul edilmesidir. Eğer önümüzdeki günlerde birazdan vereceğimiz telkinleri uygulayabilir hale geliyorsanız demek ki bu seanstaki çalışmamız başarılı olmuş demektir. Ha olmamışsa, onlara zaten bakacağız.
Dostları ilə paylaş: |