98
H
ACETTEPE
T
IP
D
ERG‹S‹
A
nafilaksi, mast hücresi ve bazofillerden IgE aracılıklı immünolojik reaksiyon
sonucu salınan mediatörlerin yol açtığı, ani başlayan sistemik bir aşırı duyar-
lılık reaksiyonudur. Aynı klinik tablo IgE bağımlı olmayan diğer mekanizmalarla
oluşursa “anafilaktoid reaksiyon” olarak adlandırılır. Son dönemlerde yapılan ta-
nımlamalara göre birden fazla sistemin tutulduğu reaksiyonlarda hipotansiyon ve
şok olmaksızın da anafilaksi tanımı kullanılabilir [1].
‹NS‹DANS
Kesin olarak bilinmemekle birlikte çeşitli kaynaklarda fatal anafilaksi insidan-
sının herhangi bir nedenle 0.4/10
6
, penisilin ile 2/10
5
(7.5 milyon enjeksiyonda
bir) olduğu rapor edilmiştir [2]. Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 1,500-2,000
kişinin anafilaksiden öldüğü bildirilmiştir [2]. Atopi, cinsiyet, yaş, antijenin veriliş
yolu, antijenin verilişinde süreklilik ve bir önceki reaksiyonun zamanı gibi çeşitli
faktörler anafilaksi insidansını etkiler. Anafilaktik reaksiyonlar erişkinlerde ve ka-
dınlarda daha sık görülür. Antijen ile parenteral yoldan karşılaşma hem riski arttı-
rır hem de reaksiyonun ortaya çıkış süresi kısalır. Daha önceki reaksiyonun üzerin-
den geçen süre ne kadar fazla ise anafilaksi riski de o oranda azalır [3].
ETYOLOJ‹
İlaçlar ve tanıda kullanılan ajanların yanı sıra besinler ve arı sokması en sık
rastlanan anafilaksi nedenleridir. Literatürde üç büyük serinin ikisinde besinler,
birinde ilaçlar ilk sırada yer almıştır. İlaçlar arasında antibiyotikler ve nonstero-
id antiinflamatuvar ilaçlar (NSAİİ), besinlerden yer fıstığı ve kabuklu deniz ürün-
leri anafilaksiden en sık sorumlu tutulan ajanlardır. 1978 yılından beri görülen
411 anafilaksi vakasında en sık neden besinler (en fazla kabuklu deniz hayvan-
ları) iken, NSAİİ ve antibiyotikler de anafilaksi nedeni olabilen ilaçları oluştur-
muştur [4,5].
PATOLOJ‹
Anafilaksiye bağlı ölümler çok hızlı gelişebileceğinden patolojik olarak hiç-
bir makroskobik bulgu olmayabilir. Belirgin makroskobik bulgu varlığında ise
en sık solunum sisteminin (farengeal/larengeal ödem, mukus tıkacı ve/veya ak-
ciğerlerde havalanma artışı, bronş obstrüksiyonu) etkilendiği gözlenir. Bronş
obstrüksiyonunun nedeni bronkospazm, submukozal ödem ve sekresyonlara,
üst hava yolları ödemi ise submukozal transüda birikimine bağlıdır. Miyokard
hasarı da önemli bir ölüm nedenidir. Diğer bulgular sağ ventrikül dilatasyonu,
pulmoner damarların, gastrointestinal sistem lamina propriasının ve dalak si-
nüzoidlerinin yaygın eozinofilik infiltrasyonu ve karın organlarının ödemi şek-
linde sıralanabilir.
D E R L E M E
Hacettepe T›p Dergisi 2005; 36:98-104
Anafilaksi
Özlem Keskin
1
, Ayfer Tuncer
2
1
Uzman Dr., Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı, Allerji ve
Astım Ünitesi, Ankara
2
Prof Dr., Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı, Allerji ve
Astım Ünitesi, Ankara
99
Anafilaksi
Cilt 36 • Say› 2 • 2005
PATOF‹ZYOLOJ‹
Anafilaksi ve anafilaktoid reaksiyonlar birçok infla-
matuvar yolun aktive olması sonucunda oluşur. Anafi-
laktik reaksiyonlar antijene özgü IgE aracılığı ile mast
hücresi ve bazofil degranülasyonu sonucu gelişir. Bu re-
aksiyonların en sık nedenleri besinler, ilaçlar, biyolojik
ajanlar, böcek ısırıkları ve sokmalarıdır. Besinlerle olu-
şan egzersiz anafilaksisi olgularının bir kısmında da bu
mekanizma rol alır.
Anafilaktoid reaksiyonlar klinik olarak anafilaksiye
benzer, ancak ana patofizyolojik mekanizma farklıdır.
Bu tür reaksiyonlarda mast hücresi ve bazofillerden di-
rekt histamin salınımı, araşidonik asit metabolizmasın-
daki değişiklikler, immün agregatlar, sitotoksik reaksi-
yonlar, transfüzyon reaksiyonları gibi temel mekaniz-
malardan bir veya birkaçı rol oynayabilir. Mast hücre
degranülasyonu herhangi bir aracı mekanizma olma-
dan direkt (nonantijen-IgE) olabileceği gibi (radyokont-
rast madde, opiatlar, biyolojik maddeler, idiyopatik
anafilaksi, egzersiz anafilaksisi, soğuk ve güneş ışını gi-
bi fiziksel faktörlerle gelişen anafilaksi) endojen antijen
oluşumu sonrası gelişen IgE bağımlı mast hücre degra-
nülasyonu da söz konusu olabilir.
Astımlı ve/veya nonatopik hastalarda gözlenebilen as-
pirin ve NSAİİ reaksiyonları (anafilaktoid reaksiyon) ço-
ğunlukla araşidonik asit metabolizmasındaki sapma so-
nucunda oluşmaktadır. Buradaki temel mekanizma bu
ilaçlarla oluşan siklooksijenaz enziminin inhibisyonudur.
Muhtemelen mast hücre degranülasyonunu engelleyen
prostaglandin E sentezi inhibisyonunun yanı sıra mast
hücre degranülasyonunu arttıran lökotrien C yapımında-
ki artış mediatörlerin salınımını gerçekleştirmektedir.
İmmün agregat anafilaksisi iki şekilde olabilir:
1. Antijen-antikor immünkompleksi oluşması ile
gelişen ve çoğunlukla anafilaktoid yapıda olan (prota-
min, dekstran, albumin ile gözlenen) reaksiyonlar,
2. IgA eksikliği olan hastalara transfüzyon ve gam-
maglobulin verilmesini takiben IgE anti-IgA aracılığı ile
oluşan reaksiyonlar.
Sitotoksik anafilaktoid reaksiyonlarda ise antijen
hücreye fiksedir. Uygunsuz transfüzyon sonrası komp-
leman sisteminin aktivasyonu ile gelişir. Birçok ajan
(örneğin; radyokontrast madde) birden fazla inflamatu-
var yolu uyararak anafilaktoid reaksiyon oluşturabilir.
Son dönemlerde idiyopatik anafilaksi ile ilgili yeni
görüşler öne sürülmüş, bazı vakaların klinik bulguların-
dan IgE’ye karşı sentezlenen otoantikorların sorumlu
olabileceği belirtilmiştir [6]. İdiyopatik anafilaksi pato-
genezinde T-hücre aktivasyonu ve mast hücrelerinin
mediatör salma yeteneklerindeki artışın rolü olduğuna
dair kanıtlar da bulunmaktadır [6,7].
BAZOF‹L ve MAST HÜCRE DEGRANÜLASYON
SENDROMLARI
Hem anafilaktik hem de anafilaktoid reaksiyonların
çoğu bazofil ve mast hücre degranülasyonu sonucunda
gelişir. Mast hücre degranülasyonu ile ortaya çıkan me-
diatörlerin oluşturduğu majör patofizyolojik olaylar
düz kas spazmı (özellikle bronş, koroner arterler ve gast-
rointestinal sistem), vasküler geçirgenlikte artış, vazodi-
latasyon, sensöriyal sinir uçlarının uyarılmasıyla vagal
efektör ve antidromik yolun refleks stimülasyonu, mi-
yokard depresyonu olarak sıralanabilir. Bu patofizyolo-
jik etkiler kızarma (flushing), ürtiker, anjiyoödem;
“wheezing”; kan basıncında düşme ve şok; gastrointes-
tinal sistemde bulantı, kusma ve ishal; miyokardda is-
kemi gibi klinik bulguların ortaya çıkmasına neden
olur. Anafilaksi ve anafilaktoid reaksiyonların oluşu-
munda rol alan mast hücre mediatörleri Tablo 1’de gös-
terilmiştir. Bu mediatörler aracılığı ile diğer inflamatu-
var yollar uyarılabilir.
N‹TR‹K OKS‹T S‹STEM‹N‹N UYARILMASI
Anafilaksi patofizyolojisinde son dönemlerdeki en
önemli gelişmelerden biri nitrik oksit (NO)’in önemli
bir mediatör olarak tanımlanmasıdır. NO yayılabilen
bir gazdır ve hem intraselüler hem de interselüler sin-
yal sistemi için önemli bir habercidir. Histaminin endo-
tel hücrelerdeki H
1
reseptörleri üzerinden gerçekleştir-
diği damar geçirgenliğinde artış ve düz kas gevşetici et-
kileri NO üzerinden olmaktadır. 1988 yılında NO, en-
dotel kökenli gevşetici faktör olarak bilinmekteydi [8].
NO L-arjininden NO sentazın etkisiyle yapılmakta-
dır. Konstant (kNO) ve indusibl (iNO) olmak üzere iki
tipi vardır. kNO histamin, trombosit aktive edici faktör,
lökotrienler, bradikinin ve asetilkolin gibi mediatörle-
rin etkisiyle saniyeler içinde sentezlenirken, iNO artışı
transkripsiyon düzeyinde olur. NO bronş düz kasını
gevşeterek anafilakside koruyucu etki sağlarken, perife-
rik vazodilatasyon ve damar geçirgenliğinde artışla ana-
filaksiyi ağırlaştırma yeteneğine sahiptir.
ANAF‹LAKT‹K fiOK OLUfiTURAN MEKAN‹ZMALAR
Anafilaksi ve anafilaktoid reaksiyonlardaki hemodi-
namik değişiklikler başlangıçta damar içindeki sıvının
kaybı ve vazodilatasyona bağlıyken bu durumu vazo-
konstrüksiyon ve miyokard depresyonu izler. Damar
geçirgenliğindeki artış hızlı ve dramatik bir intravaskü-
ler hacim kaybına neden olur. Bu kayıp sonucunda ka-
tekolaminlerin salınması, anjiyotensin sisteminin akti-
vasyonu ile anjiyotensin II düzeyinde artış ve endote-
lin-1 (kuvvetli bir vazokonstrüktör madde) yapımı gibi
kompensatuar mekanizmalar devreye girer. Gelişen bu
internal kompensatuar vazopresör yanıtlar bireylerde
farklı sonuçlar oluşturabilir. Bazı hastalarda periferik
100
Keskin ve Tuncer
H
ACETTEPE
T
IP
D
ERG‹S‹
damar direnci anormal düzeyde artarken, diğerlerinde
katekolamin artışına rağmen vasküler rezistans düşer.
Arteryel basıncın düşmesi sonucu kardiyak output, pul-
moner wedge basınç ve pulmoner arter basıncı da dü-
şer, pulmoner vasküler rezistans artar. Sonuçta “şok ak-
ciğeri” veya pulmoner ödemle birlikte “erişkin respira-
tuar distres sendromu” gelişir. Kompensatuar mekaniz-
maların etkin kılınamamasının anafilaksiye eğilimi art-
tırdığına ait görüşler mevcuttur.
Anafilaktik epizodlar dinamiktir ve kardiyovasküler
bulgular değişik dönemlerde farklı olabilir. Anafilaktik
şokun başlangıcında sistemik damar rezistansı düşer-
ken, geç dönemde kompensatuar vazokonstrüktör me-
kanizmaların etkisiyle damar direnci artabilir. Kardiyak
output başlangıçta artarken, ileri dönemlerde giderek
düşer. Santral venöz ve pulmoner kapiller damar ba-
sınçları ilk dönemde normalken, olay ilerledikçe düşme
gösterir.
Bu değişiklikleri bilmek tedavinin yönlendirilmesin-
de önemlidir. Geç dönemde kompensatuar vazokonst-
rüktör mekanizmalar etkili olduğu için presör ajanlara
yanıt alınamaz. Bu nedenle sıvının yerine konulması ve
tedavide hacim genişleticilerin seçilmesi uygundur.
SEMPTOM ve BULGULAR
Anafilaksinin klinik bulguları bu konuda yayınla-
nan serilere dayanılarak tartışılmalıdır. Bu şekilde tara-
nan 1,784 vakanın klinik bulguları Tablo 2’de verilmiş-
tir [9]. Baş ağrısı özellikle egzersizle ortaya çıkan anafi-
lakside gözlenirken (%30), diğer anafilaksilerde nadir
rastlanan bir bulgudur (%5) [10]. Tabloda verilen proto-
tipe uymayan bulgular da olabilir. Örneğin; hiçbir deri
veya solunum bulgusu olmaksızın kardiyovasküler kol-
laps ve şok gelişebilir. Ciddi anafilaksi geçiren 27 vaka-
da (kalp ve solunum yetmezliği olan) deri bulgusunun
sadece %70, aksine nörolojik semptom oranının %85
olduğu bildirilmiştir [11].
Reaksiyon, antijen parenteral yolla verilmişse 5-30
dakikada, oral alınmışsa ilk iki saatte gelişir. Oral alınan
antijenlerle de çok hızlı reaksiyon gelişebileceği ve re-
aksiyon gelişimi ne kadar hızlıysa atağın da o kadar şid-
detli olacağı unutulmamalıdır.
Atak tamamen düzeldikten saatler sonra yeni bir
epizod başlayabilir ve bu duruma bifazik anafilaksi de-
nir. Bifazik anafilaksi %6 oranında görülebilir [12]. İlk
semptomlar düzeldikten 1.3-28.4 saat sonra gelişebilir
[12]. Bazen de uygun tedaviye rağmen arada semptom-
suz saatlerin bulunduğu, ancak günler boyu devam
eden uzamış anafilaksi gözlenebilir. %1 oranında görü-
lebilen uzamış anafilakside ölüm oranı yüksektir (%2)
[12]. Bifazik anafilaksi genellikle adrenalin tedavisinin
geciktiği vakalarda oluşmakta steroid tedavisi bu duru-
mu engellemede etkili olmamaktadır.
Anafilakside kardiyak bulgular değişken olabilir. Ka-
rakteristik olarak taşikardi vardır ve böylece vazodepre-
sör reaksiyondan ayırt edilebilir. Ancak nadiren iskemi
nedeniyle sol ventriküldeki Bezold-Jerish kardiyo inhibi-
tör refleksin aktive olmasıyla bradikardi de gözlenebilir.
Miyokard depresyonu sonucunda kardiyak outpu-
tun azalması günlerce devam edebilir. Koroner arter va-
zospazmı miyokard infarktüsüne neden olabilir.
Tablo 1. Anafilaksi ve anafilaktoid reaksiyonların oluşumunda rol alan mast hücre ve bazofil mediatörleri [10].
Mediatörler
Patofizyolojik etki
Klinik bulgu
Histamin ve araşidonik asit
Düz kas spazmı, mukus sekresyonu,
“Wheezing”, ürtiker, anjiyoödem, flushing, kaşıntı, ishal,
metabolitleri: Lökotrienler,
vazodilatasyon, damar geçirgenliğinde
karın ağrısı, hipotansiyon, burun akıntısı
tromboksan, prostaglandinler
artış, “nociceptive neuron” aktivasyonu,
ve trombosit aktive edici faktör
trombositlerin bağlanması, eozinofil
aktivasyonu ve kemotaksisi
Nötral proteazlar: Triptaz,
Kompleman parçalarının ayrılması,
C3’ü ayırarak kompleman birikmesine
kimaz, karboksipeptidaz,
eozinofil ve nötrofiller için kemoatraktan,
neden olabilir, anjiyotensin I’i anjiyotensin II’ye
katepsin G
mast hücre aktivasyon ve degranülasyonu,
dönüştürerek hipertansiyon cevabı geliştirip
nöropeptidlerin ayrılması, anjiyotensin I’in
semptomların azalmasına ve nöropeptidleri inaktive
anjiyotensin II’ye çevrilmesi
ederek daha fazla mast hücre aktivasyonunun neden
olacağı cevabın artmasına neden olabilir
Proteoglikanlar: Heparin,
Antikoagülasyon, kompleman inhibisyonu,
İntravasküler koagülasyonu ve komplemanların
kondroitinsülfat
fosfolipaz A2’ye bağlanma, eozinofiller için
yenilenmesini önleyip, kininleri yenileyerek
kemoatraktan, sitokin fonksiyonunun
reaksiyonun şiddetini arttırabilir
inhibisyonu, kinin yolunun aktivasyonu
Kemoatraktanlar: Kemokinler,
Hücreleri inflamasyon alanına çağırır
Semptomların geç fazda tekrarlamasına veya
eozinofil kemotaktik faktör
reaksiyonun uzamasına kısmen neden olabilir
101
Anafilaksi
Cilt 36 • Say› 2 • 2005
Arteryel kan gazlarındaki değişiklik başlangıçta
PaO
2
ve PaCO
2
’nin düşmesi şeklindedir. Olay ilerledik-
çe hipoksi artar. Karbondioksit birikimi ve metabolik
asidoza bağlı olarak pH düşebilir.
Anafilaksinin sık rastlanmayan bulgularla karşımıza
gelebileceği unutmamalıdır. Bazen başka hiçbir bulgu
olmadan sadece bayılma gibi seyreden anafilaksi vaka-
ları olabilir. Küçük çocuklarda anafilaksi yabancı cisim
aspirasyonunu taklit edebilir.
Anafilaksi nadiren adrenal kanamaya neden olabilir
ve hipotansiyon dışındaki tüm semptomları düzelmiş
hastalarda bu durumun göz ardı edilmemesi gerekir.
AYIRICI TANI
Anafilaksiyi taklit eden vazodepresör reaksiyon (va-
zovagal senkop) Bezold-Jarish refleksinin aktive olması
sonucunda gözlenir. Vazodepresör reaksiyonların ka-
rakteristik bulguları bradikardi, hipotansiyon, solukluk,
halsizlik, bulantı, kusma ve şiddetli vakalarda bilinç
kaybıdır. Genellikle duygusal travma ve korku sonrasın-
da gelişir. Vazodepresör reaksiyonda ürtiker, anjiyo-
ödem veya flushing (yüzde ani kızarıklık) gibi anafilak-
side gözlenen deri bulgularının yerine solukluğun göz-
lenmesi ve bradikardi varlığı karakteristiktir.
Flushing yapan durumlar da ayırıcı tanıda önemli-
dir. Flushing, karsinoid sendromda, pankreas tümörle-
rinde, tiroidin medüller karsinomunda, hipoglisemide,
feokromasitomada, alkol alımında, otonomik epilepsi-
de, panik ataklarda ve sistemik mastositoziste gözlene-
bilir ve “ıslak” veya “kuru” formlarda olabilir. Kapsaisin
içeren baharatlı yiyeceklerden sonra ıslak, karsinoid
sendromlarda ise kuru flushing oluşabilir.
Anafilaksiye benzeyen postprandial sendromlar
monosodyum glutamat (MSG), sülfitler veya histami-
nin neden olduğu “restoran sendromları”dır.
Besinlerle alınan MSG göğüs ağrısı, yüzde yanma,
kızarma, parestezi, terleme, baş ağrısı, çarpıntı, bulantı
ve kusmaya neden olabilir. Çocuklarda ise titreme, irri-
tabilite, çığlık atma ve deliryum gözlenebilir. MSG’ye
bağlı gelişen bu semptomlara “çin restoranı sendromu”
adı verilir ve etyolojide geçici bir asetilkolin yükselme-
sinin olduğu düşünülmektedir. Toplumun %15-20’si az
miktarda MSG ile etkilenirken, çok miktardaki MSG alı-
mı her bireyde bu reaksiyonu oluşturur. Reaksiyon
MSG alımından sonra genelde bir saat içinde ortaya çı-
kar, nadiren bu süre 14 saate kadar uzayabilir ve ailesel
yatkınlık söz konusu olabilir [13].
Bozulmuş balık yenmesini takiben oluşan histamin
zehirlenmesinin görülme sıklığı giderek artmaktadır.
Reaksiyon bozulmuş balıktaki histidin karboksilleyici
bakterinin histidinden histamin ve cis-urokanik asit
oluşturmasıyla ilişkilidir. Cis-urokanik asit mast hücre
degranülasyonunu arttırır. Histamin düzeyi yüksek
olan balık tamamen normal koku ve görünüşe sahiptir.
Balığın pişirilmesi reaksiyon gelişimini engellemez.
Scombroidozis tuna, uskumru balığı, hamsi, ringa
türü balıkların yüksek ısıda (30°C) saklanması ve Kleb-
siella pneumoniae, Morganella morganii gibi bakterilerin
etkisiyle histamin ve cis-urokanik asit birikmesi sonucu
gelişir. Scombroidoziste anafilaksidekine benzeyen
kardiyovasküler, gastrointestinal, deri ve nörolojik bul-
gular görülür. Anafilaksiden ayırt edilmesinde aynı ma-
sada yemek yiyen diğer insanların da etkilenmesi ve se-
rumda triptaz düzeyleri yükselmeden histaminin yük-
selmesi önemlidir.
Endojen olarak histamin yapımının artması masto-
sitozis ve bazı lösemi tiplerinde saptanır.
Panik ataklar, somatoform anafilaksi ve vokal kord
disfonksiyonu gibi organik olmayan nedenlerle de ana-
filaksi benzeri bulgular gözlenebilir.
Herediter anjiyoödem, progesteron anafilaksisi, re-
kürren veya kronik ürtikerle ilişkili anafilaksi, feokro-
masitoma, nörolojik bozukluklar, trakeada yabancı ci-
sim, prokain penisilinden sonra görülen psödoanafilak-
tik sendrom, vankomisinden sonra gözlenen “kırmızı
adam sendromu” anafilaksinin ayırıcı tanısında düşü-
nülmesi gereken diğer durumlardır.
Kapiller kaçış sendromu anafilaksiye benzer. Anjiyo-
ödem, gastrointestinal semptomlar, hemokonsantras-
yon ve şok gelişimi ile karakterize fatal seyredebilen bir
tablodur. Tekrarlayan epizodları idiyopatik anafilaksiyi
düşündürür.
Tablo 2. Anafilaksinin klinik bulguları [10].
Semptom ve bulgular
%
• Deri
> 90
Ürtiker ve anjiyoödem
85-90
Kırmızılık
45-55
Kırmızılık olmaksızın kaşıntı
2-5
• Solunum sistemi
40-60
Dispne, “wheezing”
45-50
Üst hava yollarında anjiyoödem
50-60
Rinit
15-20
• Baş dönmesi, bayılma, hipotansiyon
30-35
• Abdominal
Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı
25-30
• Diğer
Baş ağrısı
5-8
Substernal ağrı
4-6
Konvülziyon
1-2
102
Keskin ve Tuncer
H
ACETTEPE
T
IP
D
ERG‹S‹
AYIRICI TANIDA LABORATUVAR BULGULARI
Anafilaksi tanısı ve ayırıcı tanısında laboratuvar bul-
gularından yararlanılır. Karsinoid sendrom ve feokro-
masitoma düşünülüyorsa kanda serotonin ve idrarda 5-
hidroksi-indol asetik asit, katekolamin ve vanilmande-
lik asit ölçülmelidir.
Histamin ve triptaz düzeylerinin tayini anafilaksi ta-
nısı ve ayırıcı tanısında önemlidir. Plazma histamin dü-
zeyi 5-10 dakikada artmaya başlar ve 30-60 dakika yük-
sek kalır [14]. Hasta reaksiyondan bir saat sonra görül-
müşse histamin düzeyinin yüksek olması beklenmez,
ancak idrar histamin ve metabolitleri tanıda yardımcı
olabilir. Serum triptaz düzeyi anafilaksinin başlangıcın-
dan 30-60 dakika sonra pik yapar ve beş saat kadar yük-
sek kalabilir [14]. Anafilaksi tanısında serum triptazı
bir-iki saat içinde (altı saatten az) ve serum histamin
düzeyi 10 dakika-1 saat arasında ölçülmelidir. Mast
hücrelerinde bulunan triptazın sürekli salınan alfa-trip-
taz ve sadece degranülasyon sırasında salınan beta-trip-
taz olmak üzere iki tipi olduğu bildirilmiştir. Sistemik
mastositoziste normal kişilere göre alfa-triptaz artmış-
ken, diğer nedenlerle olan anafilakside yükselmemiştir.
Anafilaktik epizodda her iki grupta da beta-triptaz artar,
böylelikle total triptazın (alfa + beta) beta-triptaza ora-
nı 10 ng/mL veya daha az ise tanıda sistemik mastosi-
tozis ile ilişkili olmayan anafilaksi düşünülür. Bu oran
20 veya üzerindeyse sistemik mastositozis tanısı ile
uyumludur [15].
Nedeni bilinmeyen anafilaksilerde şüphelenilen be-
sinlerle spesifik IgE düzeyleri araştırılmalıdır. Anafilaksi
epizodlarının çoğunun nedeni anlaşılmayabilir. Tanı
için en önemli nokta iyi bir öykü alınması ve her epi-
zodda bu öykünün ayrıntılı bir şekilde tekrarlanması-
dır. Besin allerjileri, baharatlar mutlaka iyi bir şekilde
araştırılmalıdır.
ÖNLEM ve TEDAV‹
Genel olarak anafilaksiyi engellemek zordur, ancak
koruyucu önlemlerle sıklığını ve şiddetini azaltmak
mümkün olabilir. İlaç allerjileri açısından iyi bir hikaye
alınmalı ve hastaya allerjisi olduğu ilaç ile çapraz reak-
siyon vermeyen ilaçlar önerilmeli, parenteral ilaç teda-
vilerinde anafilaksi riski daha yüksek olduğu için müm-
künse ilaç ağızdan verilmeli, enjeksiyon gerektiğinde
hasta en az 20-30 dakika süreyle klinikte gözlenmelidir.
İlaçların etiketlenmesi dikkatli ve doğru yapılmalı, kul-
lanımdan önce gözden geçirilmelidir.
Anafilaksi riski taşıyan insanlar durumlarını belir-
ten kartlar taşımalı, gerektiğinde tıbbi alarm anlamında
bilezikler ve kolyeler takmalı ve kendi kendilerine en-
jekte edebilecekleri kalem şeklinde epinefrin kitlerini
(Epi-Pen) yanlarında bulundurmalıdır. Mümkünse bu
hastalar beta-bloker ilaç, anjiyotensin dönüştürücü en-
zim (ACE) inhibitörleri, anjiyotensin II reseptör bloker-
leri, monoaminoksidaz inhibitörleri ve bazı trisiklik an-
tidepresan grubu ilaçları kullanmamalıdır.
Hastanın duyarlı olduğu ajanları kullanması gerek-
tiğinde ön tedavi, provokatif “challenge” veya desensi-
tizasyon gibi özel koruyucu yöntemlerin uygulanması
gerekir.
TEDAV‹
Anafilaksi hızla fark edilip tedavi edilmelidir. Teda-
vinin acilen başlanması ölümleri engelleyebilir. Anafi-
laksi tedavisinde kullanılan ilaçlar Tablo 3’te verilmiştir.
Hastanın durumunun tanımlanması, hava yolunun
açılması, kan basıncı ve nabzın ölçülmesinin ardından
bacaklar havada olacak şekilde hastaya sırt üstü yatış
(supin) pozisyonu verilmesi, enjekte edilmiş bir antijen
varsa enjeksiyon bölgesinin proksimaline turnike uygu-
lanması, oksijen verilmesi, damar yolunun açılıp sıvı
desteği yapılması tedavinin ilk basamaklarını oluşturur.
Hastaya supin pozisyonunun verilmesi çok önemlidir.
Fatal anafilaksi tanımlanan 10 vakada hastaların yatar
pozisyondan ayağa kalktıklarında veya ayakta oldukla-
rı dönemde öldükleri saptanmıştır [16].
Tedavinin yapı taşını oluşturan epinefrin α-adreno-
reseptörleri uyarıp damar direncini arttırarak tansiyonu
yükseltir, koroner kanlanmayı düzeltirken anjiyoödemi
azaltır, β
1
-reseptörleri uyararak kalpte inotropik ve kro-
notropik etki, β
2
-reseptörleri uyararak bronkodilatas-
yon oluşturur, mast hücresi ve bazofillerden inflamatu-
var mediatörlerin salınımını engeller. Epinefrin sadece
kliniklerde değil, aynı zamanda venom allerjisi, besin
allerjisi ve idiyopatik anafilaksisi olan hastalara klinik
dışında (hazır çekilmiş epinefrin = Epi-Pen) da öneril-
mekte, ancak uygulamada eksiklikler olmaktadır. Yapı-
lan çalışmalarda ihtiyacı olabilecek her hastaya Epi-
Pen’in önerilmediği, önerilen hastaların %47’sinin Epi-
Pen’lerini yanlarında taşımadıkları, Epi-Pen uygulama-
sının hastalara öğretilmediği ve hatta ilacı öneren dok-
torların bir kısmının da uygulamayı bilmedikleri ortaya
konmuştur [4].
Fazla gecikmeden bir yandan hasta değerlendirilir-
ken, bir yandan da hastaya epinefrin uygulanmalıdır.
Doz ve uygulama yolu atağın şiddetine göre değişebilir.
Genellikle başlangıçta intramusküler (IM) yol tercih
edilir. Yapılan araştırmalarda IM enjeksiyon ile sub-
kütan yola göre daha hızlı ve yüksek plazma düzeyine
ulaşıldığı saptanmıştır [17]. Yine bu çalışmaların sonu-
cunda epinefrin vastus lateralis kasına uygulandığında
deltoid kasına göre daha yüksek plazma düzeylerine
ulaşmaktadır [17]. Erişkin yaş grubunda doz 1/1,000
konsantrasyonundaki epinefrinden 0.3-0.5 mL (0.3-0.5
mg), çocuklarda ise 0.01 mg/kg’dır. Gerekli olursa ilk uy-
gulanan doz 10-15 dakika aralıklarla iki veya üç kez tek-
rarlanabilir. Epinefrin uygulamasının genelde geciktiril-
diği, hastaların kötüleşmesinin beklendiği (çoğunlukla
kardiyak veya solunum arrestinden sonra uygulandığı),
yanlış doz ve uygulama yöntemi [gereksiz yere intrave-
nöz (IV) yol kullanımı] kullanıldığı bildirilmektedir.
Ciddi hipotansiyon varlığında epinefrin IV yoldan
uygulanabilir. Doz hastalığın şiddetine göre ayarlanma-
lı ve hastalar mutlaka aritmi açısından yakından izlen-
melidir. 1/10,000 konsantrasyonundaki (0.1 mg/mL)
epinefrinden 10-20 µg/dakika hızda, 5-10 dakika (top-
lam 100 µg) verilip atağın şiddetine göre 10-20 dakika
aralıklarla tekrarlanabilir. Hastanın damar yolu açık de-
ğilse sublingual enjeksiyon veya hasta entübe ise entü-
basyon kanülünden uzun bir kateter yardımıyla karina-
ya epinefrin uygulanabilir. Ayrıca, antijen enjeksiyonu
yapılan bölgeye 0.3 mL epinefrin yapılabilir.
Uygulama yolu ve uygun doz epinefrinin yan etki-
lerini engeller. IM olarak gerekli dozda uygulanan epi-
nefrinin fazla bir yan etkisi görülmezken, IV yoldan ve-
ya yüksek dozda kullanılması ölümcül aritmileri ortaya
çıkarabilir. IV yol sadece ciddi aritmilere müdahale edi-
lebilecek ortamlarda uygulanmalıdır.
Antihistaminikler epinefrine ilave olarak verilebilir.
Hayat kurtarıcı olmamakla birlikte özellikle kaşıntı ve
ürtiker semptomlarına iyi gelir. H
1
ve H
2
reseptör anta-
gonistinin birlikte kullanılmasının deri semptomları ve
hipotansiyonu düzeltmede tek başına kullanılan H
1
re-
septör antagonistine üstün olduğu gösterilmiştir [18].
Kortikosteroidlerin anafilaksi tedavisindeki yeri tam
olarak bilinmemektedir. Diğer allerjik hastalıklarda kor-
tikosteroidlerin yararlı olduğu bilgilerine dayanarak
anafilakside kullanılmaktadır. Geç faz ve bifazik reaksi-
yonda yararlı olacağı düşünülür. Şiddetli vakalarda ve
daha önce steroid tedavisi almış hastalara parenteral
yoldan ve hafif vakalarda taburculuk sırasında oral ola-
rak uygulanır.
Epinefrine cevap vermeyen “wheezing” varlığında
hastaya inhale beta-agonist verilebilir. Hasta beta-blo-
ker alıyor ve bronkospazm epinefrin ve inhale beta-
agoniste rağmen düzelmiyorsa aminofilin kullanılır.
Anafilaksinin akut üst solunum yolu obstrüksiyonu-
nun haricinde en zor tedavi edilen ve hayatı en çok
tehdit eden bulgusu uzamış ve derin hipotansiyondur.
Sıvı tedavisi ve yüksek doz IV epinefrine rağmen düzel-
meyen şiddetli hipotansiyon gözlenebilir. Hipotansi-
103
Anafilaksi
Cilt 36 • Say› 2 • 2005
Tablo 3. Anafilaksi tedavisinde kullanılan ilaçlar [10].
İlaç
Doz ve uygulama yolu
Öneri
Epinefrin
1/1,000 0.3-0.5 mL IM (erişkin)
Tüm epizodlarda ilk tercih edilecek ilaçtır ve hemen
1/1,000 0.01 mg/kg veya 0.1-0.3 mL IM (çocuk)
verilmelidir. 10-15 dakikada tekrarlanabilir
0.1 mL 1/1,000 epinefrin 10 mL ile dilüe edilerek IV
Antihistaminikler
Difenhidramin
25-50 mg IM veya IV (erişkin)
Uygulanış yolu atağın şiddetine göre değişir,
12.5-25 mg PO, IM veya IV (çocuk)
simetidin hipotansiyon etkisi nedeniyle yavaş
Ranitidin, simetidin
4 mg/kg simetidin IV
verilmelidir. Çocuklar için ranitidin ve simetidin
1 mg/kg ranitidin IV
dozları tam olarak kesinleşmemiştir
Kortikosteroidler
100 mg-1 g IV veya IM (erişkin),
Metil prednizolon da kullanılabilir, hafif vakalarda
Hidrokortizon
10-100 mg IV (çocuk)
30-60 mg prednizon
Dirençli bronkospazm için
Epinefrine yanıt vermeyen bronkospazm için
İnhale beta-agonist
0.15 mg/kg (çocuk), 0.25-0.5 mL (erişkin)
Nadiren gereklidir
Aminofilin
Hacim genişleticiler
Erişkinlerde 1,000-2,000 mL hızlı infüzyon,
Kan basıncına göre infüzyon hızı belirlenir,
Kristalloidler (salin veya
Çocuklarda ilk saatte 30 mL/kg
beta-bloker kullanan hastalarda daha fazla sıvı
Ringer laktat)
gerekebilir
Kolloidler
500 mL hızlıca verilip ardından yavaş infüzyon
Vazopresörler
Dopamin
2-20 µg/kg/dakika (400 mg %5 dekstroz içinde)
Kan basıncına göre doz ayarlanır, IV infüzyon yoğun
infüzyon
bakım ünitesinde uygulanır
Beta-bloker kullanan
hastalarda uygulanan
ilaçlar
Atropin sülfat
0.3-0.5 mg IV (toplam 2 mg’a kadar)
Glukagon ilk seçilecek ilaçtır. Atropin bradikardi
Glukagon
Başlangıçta 1-5 mg IV, ardından
varsa verilir. İpratropium “wheezing” için
Ipratropium
5-15 µg/dakika
beta-agonistlere alternatif veya ilave ilaçtır
104
Keskin ve Tuncer
H
ACETTEPE
T
IP
D
ERG‹S‹
yon nedeninin IV volüm kaybına bağlı olduğu düşü-
nüldüğünde tedavide hızlı ve yüksek miktarda sıvının
verilmesi önemlidir. Kristalloid olarak 1,000-2,000 mL
laktatlı Ringer solüsyonu 5-10 mL/kg hızında beş daki-
ka süreyle, çocuklara ise 30 mL/kg olarak bir saatte ve-
rilir. Beta-bloker kullanan hastalara verilecek sıvı daha
fazla olabilir.
Hipotansiyonun tedavisinde sıvı ve epinefrine ek
olarak vazopresör ilaçların (dopamin 2-20 µg/kg) veril-
mesi gerekebilir.
Beta-adrenerjik bloker alan hastalarda inotropik ve
kronotropik baskılanmaya bağlı olarak refrakter hipo-
tansiyon, bradikardi ve semptomların tekrarlaması söz
konusudur. Bu hastaların tedavisinde atropin ve gluka-
gon, tedaviye dirençli bronkospazm varsa aminofilin
kullanılır. Atropin sadece bradikardiye etkilidir.
Bifazik epizod riski olduğu için hafif şiddetteki vaka-
ların iki, şiddetli vakaların 24 saat süreyle hastanede iz-
lenmeleri gerekir.
ÖLÜMLER
Anafilaksiye bağlı ölüm nadirdir ve çoğu önlenebilir.
Anafilakside ölüm riskini etkileyen faktörler şunlardır:
1. Astım varlığı ölüm riskini arttırmaktadır.
2. Enjeksiyonla verilen antijenlerde ağızdan alınan-
lara göre kardiyak arrest daha hızlı olmaktadır.
3. Reaksiyon gelişimi ne kadar hızlıysa ölüm riski o
kadar fazladır.
4. Erken dönemde epinefrin verilmesi ölüm riskini
azaltır.
Venom anafilaksisinde şok ön plandayken, besin al-
lerjisine bağlı anafilakside özellikle alt solunum yolları
tutulmaktadır. Anafilaksiye bağlı ölümler üç gün ile 30
gün arasında görülebilmektedir.
Sonuç olarak; hepimiz değişik nedenlerle oluşan
anafilaksi vakaları ile karşılaşabiliriz. Tedavide en
önemli nokta anafilaksi düşünülen durumlarda klini-
ğin kötüleşmesini beklemeden, uygun dozda ve doğru
yoldan epinefrin uygulanmasının hayat kurtarıcı oldu-
ğunun bilinmesidir. Anafilaksi geçiren hastalar hem ne-
denin araştırılması hem de daha sonra gelişebilecek
anafilaksi atağından korunma ve tedavi konusunda eği-
tebilmeleri için allerji uzmanları tarafından izlenmeli-
dir. Hastalara kendi kendilerine epinefrin enjekte etme-
leri mutlaka öğretilmeli ve yanlarında Epi-Pen enjektör-
lerini mutlaka taşımaları önerilmelidir.
Kaynaklar
1.
Johansson SG, Bieber T, Dahl R, et al. Revised nomenclatu-
re for allergy for global use: report of the Nomenclature Re-
view Committee of the World Allergy Organization, Octo-
ber 2003. J Allergy Clin Immunol 2004; 113:832-6.
2.
Schwartz LB. New concepts in understanding anaphylaxis.
60
th
AAAAI ANNIVERSARY MEETING Symposium 3701.
3.
Lieberman P. Difficult allergic drug reactions. Immunol Al-
lergy Clin North Am 1991; 11:213.
4.
Kemp SF, Lockey RF, Wolf BL, Lieberman P. Anaphylaxis. A
review of 266 cases. Arch Intern Med 1995; 155:1749-54.
5.
Coghlan-Johnston M, Lieberman P. Demographic and cli-
nical characteristics of anaphylaxis. J Allergy Clin Immunol
2001; 107:557 (abstract).
6.
Dykewicz MS. Positive autologous serum intradermal tests
in idiopathic anaphylaxis. J Allergy Clin Immunol 1999;
103(Suppl):53.
7.
Grammer LC, Shaughnessy MA, Harris KE, Goolsby CL.
Lymphocyte subsets and activation markers in patients
with acute episodes of idiopathic anaphylaxis. Ann Allergy
Asthma Immunol 2000; 85:368-71.
8.
Furchgott RF. The 1996 Albert Lasker Medical Research
Awards. The discovery of endothelium-derived relaxing
factor and its importance in the identification of nitric oxi-
de. JAMA 1996; 276:1186-8.
9.
Lieberman PL. Anaphylaxis and anaphylactoid reactions.
In: Adkinson NF, Yunginger JW, Busse WW, Bochner BS,
Holgate ST, Simons FER (eds). Middleton’s allergy: princip-
les and practice. Philadelphia: Mosby, 2003; 1497-518.
10. Yocum MW, Khan DA. Assessment of patients who have ex-
perienced anaphylaxis: a 3-year survey. Mayo Clin Proc
1994; 69:16-23.
11. Soreide E, Buxrud T, Harboe S. Severe anaphylactic reacti-
ons outside hospital: etiology, symptoms and treatment.
Acta Anaesthesiol Scand 1988; 32:339-42.
12. Lee JM, Greenes DS. Biphasic anaphylactic reactions in pe-
diatrics. Pediatrics 2000; 106:762-6.
13. Settipane GA. The restaurant syndromes. Arch Intern Med
1986; 146:2129-30.
14. Laroche D, Vergnaud MC, Sillard B, Soufarapis H, Bricard
H. Biochemical markers of anaphylactoid reactions to
drugs. Comparison of plasma histamine and tryptase.
Anesthesiology 1991; 75:945-9.
15. Schwartz LB, Irani AM. Serum tryptase and the laboratory
diagnosis of systemic mastocytosis. Hematol Oncol Clin
North Am 2000; 14:641-57.
16. Sicherer SH, Leung DY. Advances in allergic skin disease,
anaphylaxis, and hypersensitivity reactions to foods, drugs,
and insect stings. J Allergy Clin Immunol 2004; 114:118-24.
17. Simons FE, Gu X, Simons KJ. Epinephrine absorption in
adults: intramuscular versus subcutaneous injection. J Al-
lergy Clin Immunol 2001; 108:871-3.
18. Lin RY, Curry A, Pesola GR, et al. Improved outcomes in pa-
tients with acute allergic syndromes who are treated with
combined H
1
and H
2
antagonists. Ann Emerg Med 2000;
36:462-8.
Dostları ilə paylaş: |