A'dan Z'ye Felsefe



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/77
tarix20.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#51440
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   77
A\'dan Z\'ye Felsefe - Alexander Moseley ( PDFDrive )

FENOMENOLOJİ
Fenomenoloji görünüşlerin araştırılmasıdır. Ama felsefeciler
görünüşleri araştırıyoruz dediklerinde ne kastediyor
olabilirler? Felsefeciler böyle çapraşık sorular sormakla
ünlüdür. Bu soru özellikle tuhaftır. Bilgelik aşkıyla yanıp
tutuşanların şeylerin “gerçek doğası”nı, örneğin aşkı, atları,
birayı incelemesi beklenmez mi? Bazı filozoflar görünüşler
ile gerçekliği birbirinden ayırmayı tercih ederler. Bu da
gördüklerimizin gerçekten var olanlar olmadığı ya da gözle
görülenin, görülenin gerçekliği olmadığı anlamına gelir.
Epeyce bir edebiyat yapıtı ve birçok film “şeylerin hiç de
göründükleri gibi olmadığı” türünden bir
düalizmle oynamışlardır. Bu teori, altta yatan ve şu ya da bu
biçimde gün yüzüne çıkarılması gereken bir hakikat olduğu
anlamına gelir. Oysa fenomenolojistler bu tür bir yönelişi


küçümser, karşımıza çıkan görünüşleri incelemeyi tercih
ederler. Duyularımız başka neyle temas edebilir ki, diye de
sorarlar.
Fenomenolojistlerin kanısına göre, felsefenin büyük bölümü
bilginin kökeni ve gerekçelendinImcsi sorunuyla kendi başını
derde sokmuştur. Ampirisfler duyuların geçerli olduğunu ve
algılanan şeylerin gerçek olması gerektiğini, buna karşılık
rasyonalistler yalnızca zihnin tümdengelim işlemlerinin
anlamlı olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Fenomenolojistler bu
tartışmada taraf tutmamayı tercih ederler, zihnin çalışması ile
beden arasındaki ikiliği çözüme kavuştururlar, fenomenlerle
(görüngülerle) karşılaşmanın tutarlılığını vazederler. Şeylerin
gerçekten nasıl olduğunu yalnızca algılarımız yoluyla
bilemeyiz, çünkü her açı değişikliği görülen şeyin alternatif
bir görünümünü sunar bize. Karşımdaki sandalyenin
üzerindeki “kahverengi”, birörnek bir renk gibi görünür, ama
bir dizi farklı tonu vardır. Buna rağmen “kahverengi”,
zihnimin kahverengiye benzer nesneleri başka renkteki
nesnelerden ayırmak için kullandığı tümel bir kavrama aittir.
Yani, duyular genel olarak herkes tarafından kabul edilmesi
mümkün olan bir gerçekliği değil, yalnızca kişisel
olarak karşılaştığımız şeyleri algılar. Siz meseleyi benden
farklı göre-ceksinizdir; kim bilir köpek sandalyeyi nasıl
algılıyorsa, ondan da. Ama mantıksal-tümdengelimci
yöntemin de bilme eylemi için yeterli olmadığını kabul etmek
gerekiyor.
Bu konuda, daha erken aşamada, 18. yüzyıl başından 19.
yüzyıla kadar ileri sürülen fikirler ile 20. yüzyılda sorunu
ele alanlar arasında bir kanaat farklılığı ortaya çıkıyor.


Örneğin, Kant’ı etkilemiş olan ve bu sözcüğü ilk ortaya atmış
olan Lam-bert’e göre bu kavram bilincin araştırılması
demektir. Kant kendin de-şeylerin, yani algıladığımız şeylerin
özlerinin bilinemeyeceğini, yalnızca olduğumuzu
bilebileceğimizi ileri sürüyordu. Hegel için, fenomenoloji
şeylerin bize göründüğü biçimde incelenmesidir; her şeyin
altında yatan hakikat konusunda (bu hakikat nihai olarak
Hegel’in Mutlak Tin dediği şeyin hakikatidir) bunlar
aracılığıyla bir kavrayışa ulaşmak söz konusudur. Mo-dcrn
fenomenoloji, HusserPin şeyleri bilmek için yeni bir yöntem
sunma çabasıyla başlar. Burada gördüklerimiz, zihnimizin ele
aldığı görünüşlerdir. Sonra zihnimizi, algılanan şey
hakkında sahip olduğumuz tablodan esasa ilişkin olmayan
bütün unsurları elemesi konusunda teşvik edersek, o zaman
bilincimizde muhafaza ettiğimiz şeyler hakkında eidetik
(ideal) bir sezgiyi edinebilecek bir durumdayız demektir. Bir
şeyin gerçekten ne olduğunu, kişisel, sezgiye dayalı bir
kavrayışla öğreniriz. Husserl’in projesi aynı zamanda işin
aslıyla bağlantılı olmayan her şeyi dışarıda bırakmaktır. Bir
şey eğer görülmüyorsa o zaman zihnin incelemesinin konusu
olamaz. Bu adımın içermesi, benzer biçimde spekülatif
metafiziğin (Tanrı neye benziyor?) de zihinde hiç yeri
olmadığım söylemektir. Çünkü karşılaştığımız
şeylerden türetilmemiştir.
Bazı bakımlardan, Husserl’i varlıklar hakkında ampirist bir
görüş sunan biri olarak görebiliriz. Hume’un varlıkların
ikincil faktörleri içeren kavramlaştırmalarının neden-sonuç
ilişkilerini içerdiğine dair anlayış konusundaki
kuşkuculuğunu genişletir. Ne var ki, vurgu “orada dışımızda”
ne olduğundan ziyade bilincin ne anladığı meselesi üzerinedir.


Bilinç ile kastedilen ise “bilimsel” üçüncü tekil şahıstansa
birinci tekil şahıs bakış açısıdır. Düşüncelerimizi içimize
çevirdiğimizde, bilincimizin bir nesneye yönelmiş olduğunu
görüyoruz. O nesneye ilişkin bir yönelimsel-liği var. Böylece
o şeyle buluşmamız bilincimiz aracılığıyla olur. Nesne
karşılaşılan bir varlık olabilir veya öfke gibi bir psikolojik
durum olabilir veya bir anı olabilir veya bir şey
konusunda arzu olabilir. Örneğin acının bilincindeyim demek
bilincimi yönetimsel bir biçimde acı denen fenomene
yöneltiyorum demektir. Bu da benim büyük harfle yazılmış
Acı ile ilgili olarak bilgilenmeme destek oluyor. Bilincin
kendisi ise mekân ve zaman bilinci, benlik, ötekiler, kendi
hareketimiz, şu andaki (örneğin kültürel ve politik)
durumumuz konusunda bir farkındalık türünden bir dizi başka
deneyimi gerektirir.

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin