Partnerinizi üzmek çok erdemli bir davranış gibi görünmüyor.
Erdem teorisinin rafine bir biçimi olan adabımuaşeret, soruyu
diplomatik biçimde geçiştirmenizi gerektirir: “Güzelsin [bu
akşam], ama kırmızı elbisen daha çok yakışıyor sana
[yalandan kaçınmak için].” Böylece, biraz incelik göstererek
dostluğunuza, güvenilirliğinize ve dürüstlüğünüze halel
getirmemiş oluyorsunuz. Erdem teorisinin daha
ilginç bulduğu işte bu erdemlerdir (kişilik özellikleridir).
Aristoteles, erdemlerin oluşmasının uzun bir süre aldığı, iyi
şeyler yapmayı getiren iyi alışkanlıklar edinilerek geliştiği
kanısındadır. Bu temelde açılan tartışma bunun nasıl
başlatılabileceğidir: Burada gençliğe daha baştan doğru
eğitim vermek gerekliliği vurgulanır. Adam Smith güçlü bir
erdem teorisi geliştirir: Buna göre, erdemler toplumsal olarak
oluşur. Bir davranışın ahlaklı mı, ahlak dışı mı olduğunu
anlamak için, yaptığımız her şeyi “tarafsız bir seyirci” olarak
izleyen vicdanımızın tepkisine bakmalıyız. O bize ne
yapmamız gerektiğine ilişkin öğretilenleri, bizden ne tür
davranışların beklendiğini ve çağdaşlarımızın ne
düşüneceğini hep hatırlatacaktır.
Erdem teorisi Kant’m ödeve bağlı etiğinden (elbisenizin size
yakışmadığını söylemek benim ödevimdir) ve sonuççuluğun
belirsizliğinden ve açık uçluluğundan (şimdi yalan
söyleyeyim ki, sonra bir öpücüğü hak edeyim) kaçınmayı
amaçlar. Ama onun da sorunları vardır: erdemler bazen
yanardöner, bazen de modaya bağlı olabilir; çoğu zaman da
insanın içinde yaşadığı kültüre göre değişir. Bu, herkes için
bağlayıcı olacak evrenselci bir etik peşinde olanların gözünde
bunların statüsünü düşürecektir. Peki, siz ne yapardınız?
Neden?
EYLEM
Felsefeciler dünyayı olaylar ve eylemler olarak ayırırlar.
Eğlence burada başlar. İlki evrenin fiziksel süreçlerinde olan
bitendir. Örneğin, Shoemaker-Levy 9 kuyruklu yıldızı 1994’te
Jüpiter’e çarptığında ortada bir irade yoktu, bu olay öylesine
oldu. Tabii eğer her şeye kadir bir Tanrı’nın iradesi olayları
yönetmiyorsa. Bu durumda bile Tanrı’nın eylemlerine
mantıksal olarak olay denebilir, çünkü bunlar insanın görüş
alanının dışındadır. İnsanın eylemi, insanın bir sonraki
hareketini seçebileceğini ima eder; yani kendinden önce gelen
nedenler tarafmdan belirlenmemiştir, dolayısıyla genellikle
özgürlük dediğimiz şeye olanak tanır.
Bir kez özgür irade varsayıldığında felsefeciler bunun
ardından neyin bir eylem (Fiil, davranış) oluşturduğunu
sorarlar: İnsanın özgürce hareket etmesi midir bu? Özgür
burada, örneğin son sürat gitmekte olan bir trene bağlı
olmamak türünden bir nedenden özgür anlamında
kullanılmaktadır. Eylemin içine zihinsel edimler girebilir mi;
diyelim atımla bir engel aştığımı hayal ettiğimde bu bir eylem
midir? Konuşma edimlerini, niyetin, işaret etmenin,
taleplerin, dileklerin dile getirilmesini ve dilin bir sürü başka
inceliğini kapsar mı? Bir de kasıtlı olarak hiçbir şey
yapmamak var: Belirli bir davranıştan belirli bir amaca
ulaşmak için kaçınmak, örneğin binlerini hor gördüğümüzü
ifade etmek için bir davete katılmama. Böylece, eylemler
ikiye ayrılır: yapma ve kaçınma. Bu da sorumluluk
konusunda etik bir dizi kaygı yaratır. Hank’in taşralılık kokan
Dostları ilə paylaş: |