RUSSELL, BERTRAND (1872-1970)
Bertrand Arthur William Russell, eğitim, evlilik, din ve savaş
da dahil çok çeşitli konularda yazan çok verimli bir filozoftu.
Ancak, felsefi ünü matematik ve mantık konusunda yaptığı ve
epistemoloji ve metafizik alanlarına da taşan çalışmalarına
bağlıdır. Russell, felsefe için olduğu kadar idealleri için de
yaşadı. Uzun kariyerinde affedilebilir bazı değişiklikler ve
tutarsızlıklar keş-fetsek dahi, genel olarak cesaretini ve Örnek
tavrını ancak takdir edebiliriz. Britanya’nın Birinci Dünya
Savaşı’na katılmasına karşı çıkmış ve bunun için hapiste
yatmayı göze almıştır. Kadınlara oy hakkını savunmuştur.
Nükleer silahsızlanma ve ojeni taraftarı olarak çaba
göstermiştir. Batı Felsefesi Tarihi kitabıyla 1950’de Nobel
Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.
Russell’ın 1901'de formüle ettiği bir paradoks hâlâ ilgi
konusudur. George Cantor şimdilerde “naif küme teorisi”
olarak bilinen, bazı yönlerini okulda Venn diyagramları
aracılığıyla öğrendiğimiz bir teori geliştirmişti. Cambridge’de
matematik okumuş olan Russell, Cantor’un mantığının bazı
sınıfların kendi kendilerini içermesi anlamına geldiğini bir
tahmin olarak ileri sürdü. Örneğin, soyut nesneler kümesinin
kendisi de bir soyut nesnedir, dolayısıyla kümenin içinde
kendisi de olmalıdır. Daha eğlenceli örnek Russell’ın
paradoksunu cisimleştiren berberdir. Bir köyün berberi,
yalnızca kendileri tıraş olmayan adamları tıraş eder. Buraya
kadar bir sorun yoktur. Peki berberi kim tıraş eder? Eğer
kendisi tıraş oluyorsa, bu durumda köyde kendini tıraş eden
bir kişiyi tıraş ediyor demektir; bu da kümenin kuralının
ihlalidir. Kendini tıraş etmiyorsa, gidip kendini kendinde tıraş
ettirmelidir! Aslında bu kendi kendine referans yapma
paradoksu kadim bir konudur. Eubulides şu soruyu sormuştu:
“Bir adam yalan söylediğini söylüyor. Bu söylediği doğru
mudur, yalan mı?” Yani “yalan söylüyor” önermesi ancak
yanlışsa doğrudur, doğruysa yanlıştır.
Paradokslar, doğru olduğu düşünülen argümanlarla üretilir;
bunlardan geçerli bir sonuç türetilir, ama o sonuç ya bir
çelişkidir ya da sezgisel olarak şaşırtıcı. Eğer bir teori bir
paradoks doğuruyorsa, bu, söz konusu teoride yanlış bir yön
var anlamma gelebilir. Russell, Cantor’un mantığı konusunda
böyle düşünüyordu. Russell bir on yıl boyunca Whitehead ile
birlikte, her ikisinin de bu tür paradoksları çözeceğini
umduğu bir kitap üzerinde çalıştı: Vrincipia Mathematica.
Yazarlar küme teorisinin yerine, önermeler hakkındaki
önermelerin şeyler hakkındaki basit önermelere göre .daha
yüksek kümelere ait olduğu söylenen bir tipler teorisi
yerleştirmek istiyorlardı. Hiyerarşik bir sınıflandırma sistemi,
kümelerin kümesi konusunda ortaya çıkan sorunları
çözebilecekti: Her düzey, başka düzeylerden unsurlar
kapsamayacak biçimde oluşmalıydı. Bu yaklaşım genellikle
şu tür önermelerle özetlenir: “İneklerden oluşan kümenin
kendisi bir inek değildir.” Yani kendi kendine referans yapan
önerme aynı sınıf içinde yer alamaz (ama paradokslar hâlâ
aklımızı çelmeye devam etmektedir: Paradoksların gerek
doğası konusunda gerekse bunlara önerilen çeşitli çözüm
çabalan konusunda tartışmalar devam etmektedir).
1905’te Russell Mitıd dergisinde kısa bir makale yayınladı:
“İşaret Etmek (Notasyon) Üzerine”. Bu yeni bir dünyaya
kapıları açmış, G. E. Moore tarafından kullanılan terimle
analitik felsefenin başlangıcı olmuştur. Russell, burada,
modern mantığın babası sayılan büyük mantıkçı Frege’nin
yapıtından yararlanıyordu. Frege tümdengelime yaslanan
kanıtlama süreçlerinin sıkı olmasını sağlayabilmek için, hiçbir
ikirciklilik taşımayan sembollerden oluşan bir formel dil
kullanılması gerektiğine inanıyordu. Sözcüklerden yaygın
biçimde kaynaklanan ikirciklilikle-rin ortadan kaldırılması
için gereken berraklık fikri, Russell’ın analitik programının
ardındaki motivasyondu. Russell’a göre, felsefeciler dil
üzerine yoğunlaşsalar ve bütünü parçalara bölerek kavramları
kurucu öğelerine indirgeseler kavrayışımız ilerle-tilebilirdi.
Üç çeşit işaret etme vardır. Birincisi, şimdiki anda var olan
herhangi bir şeye göndermeyen işaretler (örneğin
şimdiki [2010] Birleşik Krallık Kralı); İkincisi şimdiki anda
var olan bir şeye gönderen işaretler (örneğin Amerika Birleşik
Devletleri’nin halihazırdaki Başkam); nihayet ikirciklilik
içeren işaretler: bir insan herhangi bir insan anlamına gelir
burada. Bazı semboller kendi başlarına hiçbir şey ifade etmez,
ama bir cümleye yerleştirildiklerinde (Birleşik Krallığın
şimdiki Kralını gördüm), bir anlama kavuşur; bu durumda da
ya doğrudur ya yanlış. Öyleyse, analitik felsefe, önermelerde
bulunabilecek ikircikliliğin yerine alternatif betimleme
yöntemleri koymaya çalışır.
Russell ayrıntılı olarak incelediği Leibniz de dahil olmak
üzere birçok mantıkçı gibi, argümanlarımızın baştan aşağı
gözden geçirilmesinin sadece kafa karışıklığını azaltmakla
kalmayıp dünyanın yapılarını daha iyi kavramamıza yardımcı
olacağına inanıyordu. Bunu kimyasal elementlerin bilgisinin
bileşikleri anlamamızı olanaklı kılmasına benzetmek
mümkündür. Mantıksal atomculuk adı verilen teori,
önermeleri bileşenlerine ayrıştırdığımızda dünyaya ilişkin
olarak kullanılan temel göndergeleri, Russell’m kendisinin
ifadesiyle, tanışık olduğumuz şeyleri keşfedebileceğimizi ileri
sürer.
Russell liberaldi ama politik açıdan elitistti. Zaman zaman
ojeni, ırkçılık ve sosyal mühendislik gibi akımlarla flört
etti. Heidegger kibirli bir aşırılığa destek veren tek filozof
değildi.
1
Aslında böyle. Bilindiği gibi Orvvcll’in orijinal romanındaki
kavramlar» “daublerhink
1
ve “newspcak”tir, yani
“çiftedüşün" vc "yenikonuş” (ç.n.).
|