Osman (r.a) mı, Ali (r.a) mi Daha Üstündür?:
Osman'ın (r.a) rai. yoksa Ali'nin (r.a) mi daha üstün olduğu
meselesi. Ebu Bekir'le (r.a) Ömer'in (r.a) üstünlüğünün altında bir
meseledir. Çünkü bu mesele de ihtilaf hasıl olmuştur. Mesela
Süfyan es-Sevri ve Küfe alimlerinden bir topluluk Ali'yi Osman'a
tercfh etmişlerdir. Ancak sonradan Süfyan ve başkaları bu
görüşlerinden dönmüşlerdir. Medine alimlerinden bazısı da Osman
ve Ali konusunda tevakkuf etmişlerdir. İmam Malik'ten gelen iki
rivayeten biri şu şekildedir. Diğer rivayette ise, Osman. Ali'den
üstün tutulmuştur. Nitekim Şafii. Ebu Hanife ve talebeleri. Ahmed
b. Hanbel ve talebeleri ile sair müçtehidler bu görüştedir.
Hatta bunlar. Ali'yi (r.a) Osman'a (r.a) takdim edenlerin bidat
ehlinden olup olmayacağı konusunda ihtilafa düşmüş ve iki ayrı
görüşe kail olmuşlardır. Bu konuda Ahmed b. Hanbel Men iki
61
[61]
İbn-i Teymiyye, Ashab,ı Kiram, Tevhid yayınları: 31-37.
29
rivayet nakledilmiştir. Eyyub es-Sahtiyani, Ahmed b. Hanbel ve
Darekutni. Ali'yi Osman'a takdim edenler Muhacirlerle Ensar'ın
değerini düşürmüş olurlar demişlerdir. Eyyub es-Sahtiyani, şu Ehl-
i Sünnet'in ve Basra halkının imamı olan zattır. Malik, "Muvatta"
ında ondan rivayette bulunmuştur. Halbuki Irak ehlinin hiçbirinden
hadis rivayet etmiş değildir. Hatta kendisinden Eyyub'tan rivayet
hususunun sorulduğu ve:
"Size kimden rivayet nakletmişsem Eyyub ondan daha üstündür"
dediği rivayet edilmektedir. Ebu Hanife de onu anarak şöyle
demiştir:
"Onu Rasulullah'm (s.a.v) mescidinde otururken gördüm. Öyle bir
oturuşu vardı ki bunu hatırladığımda (heybetinden) tüylerim diken
diken olur."
Bunun başka bir delili Buhari ve Müslim ile başkaları fbn Ömer'den
naklettikleri şu rivayettir: îbn Ömer diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v) zamanında kimin daha üstün olduğunu
aramızda konuşurduk. Önce Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra da
Osman derdik." Rivayetlerin birinde de şöyle denilmektedir:
"Bu durum Rasulullah'ın (s.a.v) kulağına giderdi ve bunu
yadırgamazdı.
62[62]
Yine Sahih-i Buhari ve başkalarının naklettikleri sahih bir rivayette
Emirü'l-Mü'min'in Ömerb. el-Hattab'ın hilafeti altı kişi arasında
meşveretle tayin edilmesini istediğinde Osman, AH, Talha.
Zübeyr, Sa'd ve Abdurrahman b. Avf ı seçtiği -Aşere-i
Mübeşşere'den ve kendi kabilesinden olan Said b. Zeyd'i bu altı
kişiye katmadığı ve oğlu Abdullah'ın halife seçilmemesi kaydıyla
şura ehlinden sayılması. ölümünden sonra bu altı kişi, biri
üzerinde ittifak edinceye kadar namazı Suhayb'ın kıldırmasını
vasiyet ettiği sabittir.
Ömer(r.a.) vefat ettiğinde bu altı kişi minberin yanında
toplandılar. Talha:
"Ben hakkımı Osman'a devrediyorum" dedi. Zübeyr:
"Ben de hakkımı Ali'ye devrediyorum" dedi. Sa'd:
"Ben de hakkımı Abdurrahman b. Avf'a devrediyorum" dedi.
Böylece üç kişi çekilmiş ve üçü de kalmış oldu. Bu üç kişi toplandı.
Abdurrahman b. Avf:
"Bizden birimiz çekilsin ve o çekilen, birini tayin etsin" dedi. Hem
Osman, hem de Ali sustular. O zaman Abdurrah-man:
"Ben çekiliyorum" dedi. Ayrıca:
"İkisinden faziletlisini tayin edeceğime dair Allah'ın ahd ve
62
[62]
Buluıri, Fedailu Ashabı'n-Nebi: 7.
30
imsakinin kendi üzerinde olduğunu" söylediği rivayet edilmektedir.
Sonra Abdurrahman b. Avf bu yoğun temaslarını ifade babında:
"Üç gün boyunca gözlerim uyku yüzü görmedi" demiştir. Üçüncü
gün olunca da Osman'a:
"Seni tayin ettiğim takdirde adil davranacağına, Ali'yi tayin edecek
olursam dinleyip itaat edeceğine dair Allah'ın ahd ve misakına söz
verir misin?" demiş, Osman:
"Evet" demiştir. Sonra Ali'ye:
"Seni tayin ettiğim takdirde adil davranacağına. Osman'ı tayin
edecek olursam dinleyip itaat edeceğine dair Allah'ın ahd ve
misakma söz verir misin?"' demiş ve Ali de:
"Evef demiştir. Bunun üzerine Abdurrahmah b. Avf:
"Gördüm ki kimse Osman'dan şaşmıyor" demiştir. O zaman Ali.
Abdurrahman ve sair müslümanlar, hiçbir ba's-ki ya da çıkar
gözetmeksizin gönül rızasıyla Osman'a biat ettiler.
Bu, Osman'ın Ali'ye takdim edilmesine dair onların bir icmaldir. Bu
nedenledir ki Eyyub. Ahmed b. Hanbel ve Darekutni:
"Ali'yi Osman'a takdim eden Muhacir ve Ensar'm değerini
düşürmüş olur" demişlerdir. Bu duruma göre Osman takdim
edilmeye daha layık olmadığı halde onu takdim ederlerken ya
fazileti konusunda cahil oldukları, ya da dini bir tercih etmekle
zulmettikleri söylenecektir. Onlara cehalet ve zulmü isııad eden
ise, onların değerini küçültmüş olur.
Onlardan bazılarının Ali'ye (r.a.) kin beslediği, kin besleyenlerin
güçlü oldukları vs. gibi nevasından konuşanların ileri sürdüklerini
ileri süren, ashabı hakkı söyleme hususunda aciz olmakla itham
etmiş ve o dönemde batıl ehlinin hak ehline galebe çaldığını
söylemiş olur ki bu, ashabın en uzak oldukları ve en güçlü
bulundukları bir hususta bir vehimden ibarettir. Çünkü Ömer (r.a.)
vefat ettiğinde müslümanlar Öyle bir kuvvet, izzet ve üstünlüğe,
birlik ve beraberliğe sahip idiler ki, hiçbir zaman bu hususlarda bu
duruma ulaşmamışlardır, İman ehlinin en üstün ve küfürle nifak
ehlinin en zelil oldukları dönem o dönemdir. Bu konularda en basit
bir bilgiye sahip olan bile bunu rahatlıkla bilir.
Böyle bir durumda o dönem müslümanlannı cahil, zalim veya
hakkı ayakta tutmaktan aciz olmakla itham eden, onların değerini
küçültmüş ve Allah'ın:
"İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet." şeklindeki şehadetine
ters bir tavır içine düşmüş olur.
Rafizilerin görüşlerinin temeli budur. Rafıziliği ortaya atan da
yahudi olup İslam kılıfına girmiş bir münafıktır. İmanın temeline
saldıran desiselerle cahilleri kandırmıştır. Rafıziliğin, nifak ve
31
zındıklığa açılan kapıların en büyüğü ol-masınm sebebi de budur.
Kişi başlangıçta nötr iken sonra Ali'yi (r.a.) üstün kılan, sonra
diğerlerine söven, sonra aşırı giden ve en sonunda da muattileden
bir mülhid olur. İşte bu sebepledir ki, İsmaili ve Nusayrilerle
benzeri Karamita, Batıniyye ve Dürziyye ile çeşitli zındık ve
münafıkların ileri gelenleri Rafıziliğe iltihak etmişlerdir.
Rasulullah'ın (s.a.v.) sohbetinde bulunan nesillerin en hayırlısına
saldıran, haddizatında Rasulullah'ın kendisine de saldırmış olur.
Nitekim İmam Malik ve başka alimler bunu şöyle ifade etmişlerdir:
"Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabına saldırıp onları küçültenler, bunu
yaparken muhataba şunu telkin etmek istiyorlar: Kötü kişinin kötü
arkadaşları olur; eğer iyi olsaydı, arkadaşları da İyi olurdu.
Yine Kur'an'ı, İslam'ı ve Rasululîah'in (s.a.v) sünnetini bize
aktaranlar, Ali (r.a.) ile başkalarının faziletlerini de nakledenler
onlardır.
Onları
gözden
düşürmek
din
konusunda
da
naklettiklerine güvenmeme sonucunu doğurur. O zaman ne Ali'nin
(r.a.), ne bir başkasının fazileti kalır. Aslında Rafıziler, cahil
kimselerdir, ne akıllan, ne nakilleri, ne dinleri, ne de mamur
dünyaları vardır. Eğer Ali'ye buğzeden Nasibe'den, ya da fışkına
ve küfrüne kail olan Haricilerle benzerlerinden biri onlardan Hz.
Ali'nin iman ve üstünlüğünü isbat edecek bir delil getirmelerini
isteyecek olursa susar kalırlar. Harici tartışmada onlara galip getir.
Çünkü Hz. Ali'nin (r.a) faziletlerini nakledenler, Rafızile-rin sövüp
saydıkları sahabedir. Onların metodlarından gidilecek olursa,
Ali'nin (r.a.) belli hiçbir fazileti ispatlanamaz. Halifelerden kimine,
riyaset peşindeydiler ve bunun için savaştılar şeklinde iftirada
bulunup onları küçültmek istiyorlarsa. Haricilerin. Ali (r.a.)
hakkında, "savaşmadan itaat eden" şeklindeki benzeri iddiaları,
tutarlı olmaya daha yakın olurdu. Ne var ki Rafıziler cahil
kimselerdir ve zındıkların peşine takılmış gidiyorlar.
Kur'an-ı Kerim bir çok yerde ashabı övmektedir. Şu ayetlerde
olduğu gibi:
"Muhacirlerden ve Ensar'dan (İslam'a girmekte) ilk öne geçenler
ile bunlara güzelce tabi olanlar.. Allah on-laradan razı olmuştur,
onlar da O'ndan razı olmuşlardır. (Tevbe: 9/100)
"Elbette içinizden (Mekke'nin) feth (in) den önce (Hak yolunda)
harcayan ve savaşan (lar, ötekilerle) bir olmaz. Onların derecesi,
sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah
hepsine de en güzel sonucu vaadetmiştir." (Hadid: 57/10)
"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kafirlere
karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Onların, rüku ve
secde ederek Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün.
32
Yüzlerinde secdelerin izinden nisanları vardır. Onların Tevrat'taki
vasıflan ve İncil'deki vasıfları da şudur: Bir ekin gibidirler ki, filizini
çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne
dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kafirleri de
öfkelendirir (bir duruma geldi)." (Fetih: 48/29)
"Allah şu müminlerden razı olmuştur ki onlar, ağa-cın altında sana
biat ediyorlardı. Allah onların gönülle-rindeki (doğruluk ve vefa)yı
bildiği için onların üzerine huzur ve güven indirdi ve onlara yakın
bir fetih verdi."
(Fetih: 48/18)
Sahih-i Müslim'de Rasulullah'in (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir:
"Ağacın
altında
biat
edenlerin
hiçbiri
Cehennem'e
girmeyecektir.
63[63]
Buharı ve Müslim'de Ebu Said'den şöyle buyurduğu nakJ
edilmektedir:
"Ashabıma sövmeyin. Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki
sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin ne
bir müd'düne
64[64]
ne yarısına ulaşabilir.
65[65]
Yine birkaç tarikten rivayet edilen sahih bir rivayette şöyle dediği
nakledilmiştir:
"Nesillerin en hayırlısı, aralarında gönderildiğim nesildir. Sonra
onları takip edenler, sonra da bunları takip edenler gelir.
66[66]
Sahabenin faziletleri onları övme ve nesillerin diğer nesillerden
üstünlüğüyle ilgili bu hadisler müstefiz, hatta mütevatir
derecesine ulaşmıştır. Bu sebeple onlara saldırmak. Kur'atı ve
Sünnet'e saldırmaktır. Bu nedenledir ki alimler Rafizileri tekfir
etmişlerdir. Bu konuyu başka yerde etraflıca anlattık. Allah'u
a'leni
67[67]
Dostları ilə paylaş: |