Ayələrin Tərcüməs(n)i



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə10/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   60

ayələrin AÇIKLAMAsı

Bu ayetler, Resulullah efendimizin (s. a. a) son haccı olan veda haccı esnasında inmiştir. Temettü haccının yasalaştırılması də bu hacda gerçekleşmiştir.

196) Haccı və Umreyi Allah üçün tamamlayın.

Bir nesnenin tamamı, o nesnenin diğer parçalarına eklenmesi ilə, o nesnenin nesne olmasını sağlayan parçasına denir. Bu nesneden beklenilen və arzulanan özellikler buna dayanarak belirginleşir. Bu halda, tamamlama, bazı parçaları ilə başlanmasının ardından nesneyi tamamlayıcı parçayı önceden hazırlanmış diğer parçalara eklemek demektir. Kemal ise, bir durum, bir nitelik ya da bir olgudur. Tamamlanmış şey ya da nesne bunu bulduğu zaman, tamamlanışının ardından ona bir sonuç və bir əsər terettüp edər ki əgər kemal olmazsa, bu sonucun ona terettüp etmesi mümkün olmayacaktır. Buna göre, insan vücudunu oluşturan parçaların birbirine eklenmiş olması, insanın tamam olması anlamına gelir. Bu insanın bilgin, cesur ya da iffetli olması da, onun kemal niteliğine sahip olması anlamına gelir.

Bazı durumlarda "tamam" olmanın "kamil" olma anlamında kullanıldığı görülür. Bu uygulama, "Bir nesneye ya da varlığa eklenen artık bir nitelik, önemi və konumu itibariyle o varlığın içine, esaslı unsurları arasına girer." savına dayanan bir istiare şeklidir.

Haccı və umreyi tamamlamayı öngören ifadede, "tamamlama" ilk və gerçek anlamında kullanılmıştır. "Əgər kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurbanı gönderin." ifadesi bu değerlendirmeyi pekiştirici niteliktedir. Çünkü bu ifade, bir işi parçalarının ən/en sonuncusuna ulaştırma və bu sonuncu parçayı də başlangıcın ardından kendisine kadar ulaştırılan diğer parçalara ekleme anlamına gelen "tamamlama" buyruğuna ilişkin bir ayrıntıdır. Bunu "kemal" anlamında "tamamlama"nın bir ayrıntısı olarak değerlendirmeyi destekleyecek bir anlam yoktur. Konu bizce, bu bakımdan açıq və nettir.

Həcc, Müslümanların hər il yaptıkları belli bir ibadet şeklidir. İlk dəfə Hz. İbrahim (ə.s) döneminde, ilahi şeriatın bir emri olarak yerine getirilmiştir. Ondan sonra də Arapların uyguladıkları bir gelenek olarak varlığını korudu. Ardından yüce Allah haccı, bu ümmet üçün kıyamete kadar devam edecek bir ibadet şekli olarak yasalaştırdı.

Bir ibadetler bütünü olan həcc uygulaması, ihrama girip Arafat'ta vakfede durmakla başlar. Ardından Meş'ar'ul-Haram'a gidilir. Və yine Mina denilen yerde kurbanlar kesilir. Üç yerde şeytan taşlanır. Kəbə tavaf edilir. Tavaf namazı kılınır. Sonra Safa ilə Merve arasında saiy yapılır. Bu esnada yerine getirilmesi fərz olan başka ibadetler də var. Həcc üçə ayrılır. 1- Həcci İfrad 2- Həcci Kıran 3- Həcci Temettu. Bu üçüncüsü Resulullah efendimizin (s. a. a) son dönemlerinde Allah'ın emriyle uygulamaya konulmuştur.

Umre isə, ayrı bir ibadettir. Herhangi bir zamanda ihrama girip Kəbəni tavaf etmek, orada tavaf namazını kılmak, Safa ilə Merve arasında saiy yapmak və taksir ilə gerçekleştirilir.

Həcc və umre ancak, Allah rızasına dönük oldukları zaman, yerine getirilmiş sayılırlar. Bunun kanıtı də yüce Allah'ın bu sözüdür: "Həcc və umreyi Allah üçün tamamlayın."

Əgər alıkonulsanız, artık size kolay gelen kurbanı (gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.

Ayetin orijinalinde geçen "ihsar" hapsedilme, alıkonma, demektir. Burada kastedilen anlam isə ihrama girerek hacca fiilen başlandıktan sonra hastalık ya da düşman sebebiyle ibadetin tamamlanışının engellenmesidir. "İstiysar" isə, bir şeyin kolayca olması demektir. Zorla değil. Bu ifade kullanıldığında, bir şeyin kolaylığı kendine celp ettiği şeklinde bir çağrışım yapar. "el-Hedyu" isə, kişinin yaklaşma amacıyla bir başkasına ya da tapınma mahalline, sunduğu hayvan demektir. Aslı isə "el-hedyetu" yani armağandır. Ya da "hidayet" anlamına gelen "el-hedyu"dur. Bu durumda, maksada sevk etme anlamı əsas alınmış olar. "el-Hedyu və el-hedyetu"; "et-temru (=hurma cinsi)" və "et-temretu (=bir hurma)" gibi cinsi və birliği ifade etme açısından farklılık kazanırlar. "el-Hedyu" ifadesi, insanın hacda kurban edilmek üzere, kurban mahalline sevk ettiği hayvanlar anlamında kullanılmıştır.

Kim sizden hasta isə veya başından bir rahatsızlığı varsa, oruc və ya sədəqə və ya qurban olmaq üzrə fidyə verər.

İfadenin orijinalinin başındaki "fa" harfi ayrıntı niteliğindedir. Baş-ların tıraş edilmesine ilişkin yasağa böyle bir ayrıntının getirilmiş olması gösteriyor ki, ayette geçen "hastalık"tan maksat, başın tıraş edilmeden bırakılması halında zararlı olabilecek xüsusi bir hastalıktır. Ayrıca "veya başından bir rahatsızlığı varsa." ifadesinin başındaki şek və terdidi gösteren "ev (=veya)" edatı, hastalık yoluyla olmayan örneğin həşəratdan kaynaklanan bir rahatsızlığın kastedildiğini gösterir. Bu səbəbdən "veya başından bir rahatsızlığı varsa" ifadesi başın bit gibi həşəratın varlığından rahatsızlığını ortaya koyan kinayeli bir ifadedir. Netice olarak bu ikisinden (hastalık veya rahatsızlık) birinin meydana gelmiş olması, başın tıraş edilmesini caiz kılar. Ancak, oruc, sadaka veya kurban kesme şıklarından birini tercih etmek suretiyle bir fidyenin verilmesi də zorunludur.

Hadislerde fidye orucunun üç gün, sadakanın altı yoksulu doyurma, kurbanın də bir koyun olduğu kesinlik kazanmıştır.

Güvene kavuştuğunuzda, hacca kadar umre ilə yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurbanı kesmek gerekir.

Bu ifade yukarıda geçen "alıkonulma" durumuna ilişkin bir ayrıntı niteliğindedir. Yani; hastalık, düşman veya başka bir şey olarak gündeme gelebilecek engellemelerden yana kendinizi güvenlikte gördüğünüzde hacca kadar umre ilə yani umre sebebiyle yararlanmak isteyen kimsenin şöyle ki umreyi tamamlayarak Haccın başlamasına kadar ihramdan çıkanın, kolayına gelen bir kurbanı kesmesi gerekir. Dolayısıyla "Fe-men temettaa (=umre ilə yararlanmak isteyene)" ifadesinin başındaki "fa" sebebiyet bildirir. Kastedilen sebebiyet isə, umrenin yararlanma (temettu)ya sebep oluşturmasıdır. Yani, ihramlıyken yapamayacağı, kadınlarla ilişkiye girme və avlanmadan yararlanmasına sebep oluşturması. Çünkü umrenin tamamlanması ilə ihramdan çıkmak bunları yapmaya imkan sağlar.

"Kolayına gelen bir kurban" Ayetten anlaşıldığı kadarıyla kurban kesme başlı başına bir ibadet və ameldir. Bu səbəbdən haccın başlangıç yeri olan mikatta ihrama girmeyip Mekke'de girmesine karşılık bir zorlama və telafi olarak yorumlanması yanlıştır. Böyle bir şeyin ayəs(n)i kerimeden algılanması üçün, fazladan işaretlere ihtiyaç vardır. Və bu husus dəqiq və açıktır.

Şayet "...kolayına gelen kurbanı kesmek gerekir..." ifadesinin "yararlanmak isteyene..." ifadesinden sonra yer/yeyər alması, cezanın şarttan sonra yer/yeyər almasına örnektir. Bununla beraber, cümlenin şərt kısmının "yararlanma" lafzını kapsaması, kurbanın "yararlanma"ya karşılık olduğunu eyham etmektedir. Bu isə, konulmuş bir hükme ilişkin bir növ kolaylaştırmadır. Neticede kurban kesme hükmü, müstakil bir ibadet sayılmaz; aksine yararlanmayla ilgili bir telafidir." şeklinde bir görüş ileri sürülecek olursa, buna cevap olarak deriz ki:

Bu görüşü "umre ilə" ifadesi reddetmektedir. Çünkü böyle bir ifade tarzı, ancak, bir əməl işlenirken, başka bir şeyden yararlanmanın caiz bırakılması durumuna uygun düşebilir. Bu səbəbdən umrenin tamamlanması və həcc üçün şimdilik ihrama girilmediğinden ihramlı olma durumunun söz mövzusu olmadığı bir yerde, kolaylaştırmayı gündeme getirmenin bir anlamı yoktur.

Kaldı ki, şayet söz mövzusu imanın varlığı kanıtlanırsa, bu ancak, kurban kesme hükmünün getirilmesinin, hacca kadar umre ilə yararlanma hükmünün verilmiş olmasından kaynaklanması ilə anlam kazanır. Kurbanı, hacca başlamak üçün mikatta ihrama girilmediği və yerine Mekke'de girildiğine karşılık bir telafi olarak algılamak doğru olmaz. Ayetin zahirinden və akışından anladığımız kadarıyla "həccə kadar umre ilə yararlanmak isteyene kolayına gelen bir kurbanı kesmek gerekir." ifadesi, umre ilə yararlanma (temettu) uygulamasının yasalaştırılmasına ilişkin bir haber niteliğindedir. Yasalaştırmayı anlatmaya ilişkin bir açıklama değildir. Çünkü ifade tarzı, önce "yararlanma"yı, ayrıntılandırılacak bir kök konumuna getiriyor, sonra də "kurban kesme"ye ilişkin hükmün yasalaşmasını bu köke dayandırıyor. Çünkü: "Kim yararlanırsa, onun bir kurban kesmesi gerekir." demekle "yararlanın və kurbanı yerine gönderin" demek arasında fərq vardır. Yararlanmaya ilişkin hükmün yasalaşması ilə ilgili anlatımı, ayetin sonundaki bu ifade içermektedir: "Bu, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir."

Bulamayana də, üç gün hacda, yedi gün də döndüğünüzde oruc vardır.

Burada həcc, oruc üçün zərf konumuna getirilmiştir. Bu değerlendirmede orucun, hacla ilgilenilen zaman və mekanla örtüşmesi əsas alınmıştır. Bu halda həcc üçün ihrama girmekten başlayıp dönüş işlemlerine başlandığı zamana kadarki həcc süresi, üç günlük orucun də zamanıdır. Bu yüzden Ehlibeyt İmamları'na dayandırılan hadislerde söz konusu orucun vaktinin kurban bayramından önce ya da teşrik günlerinden sonra olduğu belirtilir. Bu daha önce tutmaya güc yetiremeyenler içindir. Aksi takdirde memleketine dönünce tutması gerekir. Diğer yedi günlük orucun zarfı isə, həcc dönüşünden sonradır. Bu değerlendirmeyi "döndüğünüzde" ifadesinden açıkça algılıyoruz. Çünkü "dönüş zamanı" şeklinde bir ifade kullanılmamıştır. Ayrıca "döndüğünüzde" ifadesinde, qeyb kipinden muhatap kipine doğru bir geçiş yapılmış olması, bunu eyham etmiyor değildir.

İşte bu, tam on gündür.

Üç günlük ilə yedi günlük oruc toplam olarak on gün edər. Yedi günlük orucun, on günün ikmale ermesini sağlayıcı olarak vurgulanması, buna karşın tamamlayıcı olarak öngörülmemesi gösteriyor ki, üç günlük oruçla yedi günlük orucun hər biri üçün ötekinden farklı bir hüküm söz konusudur. Ayetin başında "tamamlama" ilə "ikmal etme" kavramlarına ilişkin değerlendirmemizi göz önünde bulundurduğumuz zaman, vardığımız bu sonucu bir yere oturtmuş oluruz. Bu halda üç günlük oruc, özü itibariyle eksiksiz bir ameldir. Yedi günlük oruçla birlikteliği sadece ikmal niteliğindedir, tamamlama değil.

Bu da, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir.

Yani bundan önce sözü edilen "hacca kadar umre ilə yararlanma" hükmü, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar üçün geçerlidir. Bununla, hadislerin tanıklığıyla oturduğu yerle Mescid-i Haram arasında ən az on iki mil mesafe bulunan kimseler kastedilmiştir.

Kişinin ailesi, karısı və bakmakla yükümlü olduğu çoluk çocuğudur. Uzaq diyarlardan gelen yabancılardan "ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar" olarak söz edilmesi, okşayıcı, sempati uyandırıcı və çox dakik bir xoş ifade tarzıdır. Bu sempati uyandırıcı ifade, ayrıca bu cür bir hükmün yürürlüğe konuluşunun hikmetine də işaret etmektedir. Buna göre, öngörülen bir uygulamanın hikmeti hafifletme və kolaylaştırmadır. Çünkü həcc gibi əmək, yorgunluk və yol meşakkati gerektiren bir ibadet üçün uzaq diyarlardan gelen insan, dinlenmeye ihtiyaç duyar. İnsan də doğal olarak ancak ailesinin yanında dinlenebilir, ancak aile ortamında rahata kavuşabilir. Oysa həcc üçün uzaq diyarlardan gelmiş kimsenin Mescid-i Haram yanında ailesi yoktur ki dinlensin. Bu yüzden yüce Allah durumu bundan ibaret olanlar üçün hacca kadar umre ilə yararlanma və həcc üçün Mescid-i Haram'da ihrama girme və ikinci dəfə mikata gitmemeleri şeklinde bir kolaylaştırma getirmiştir.

Bu açıklamaların ışığında, anlamış olmalısın ki: Umre ilə yararlanmanın yasalaştırılmasına delalet edən ifade şudur: "Bu də, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir." "Hacca kadar umre ilə yararlanmak isteyen." ifadesi isə, mutlaktır. Herhangi bir zaman, herhangi bir şahıs və herhangi bir durumla kayıtlı değildir.

Allah'tan korkun və bilin ki Allah, muhakkak cezası çox çetin olandır.

Sadece hacla ilgili bir uygulamanın yasalaştırılmasını ifade edən bir sözün sonunda, böylesine sarsıcı, böylesine etkileyici və bu derece sərt bir ifadenin yer/yeyər alması, bu açıklamaya muhatap olanların, söz mövzusu hükmü inkar etmesinin ya da kabul etmeyi yavaştan almalarının beklendiğini vurgular niteliktedir. Nitekim öyle də oldu. Çünki, dinin yasalaştırdığı, yürürlüğe koyduğu uygulamalar və hükümler arasında, özellikle həcc ibadeti, Allah dostu Hz. İbrahim (ə.s) döneminden bu yana Araplar tarafından hər il yerine getirilen bir gelenek olarak varlığını sürdürüyordu. Haccı biliyorlardı, uyguluyorlardı. Ruhları buna alışmış, kalpleri doğal olarak bu ibadete ısınmıştı. İslam da bu geleneği yaklaşık olarak Resulullah efendimizin (s. a. a) son dönemlerine kadar, olduğu gibi onaylayıp uygulanmasını öngördü. Haccın yapısında bir değişikliğe gitmek, Arapların kolayca kabul edecekleri bir hadisə değildi. Bu yüzden, söz mövzusu değişikliği tepkiyle karşıladılar.

Elimize ulaşan rivayetlerden algıladığımız kadarıyla bu değişiklikler birçoklarının içine sinmemişti. Bundan dolayı, Resulullah efendimiz (s. a. a) onlarla konuşma, onlara açıklamada bulunma gereğini duydu. Və şunu vurguladı: "Hükmetme yetkisi Allah'a aittir. O, dilediği gibi hükmeder. ONun hükmü geneldir, herkesi kapsar. Herhangi bir peygamber və topluluk bu hükmün kapsamının dışında değildir." İşte ayetin sonunda, takvayı emretme və Allah'ın azabından korkutma içerikli sərt bir ifadenin yer/yeyər almasının gerekçesi, arka planı budur.

197) Həcc, (onun zamanı) bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı kendine fərz ederse, bilsin ki xaçda kadına yaklaşmak, fısk yapmak və kavgaya girişmek yoktur.

Haccın zamanı Araplarca bilinen aylardır. Hadisler də bunu bize belirlemiştir. Həcc ayları; şevval, zilkade və zilhiccedir.

Haccın ancak zilhicce ayının belirli bir kısmında yapılması, onun bütün olarak bir həcc ayı olarak sayılmasına engel oluşturmaz. Bu, tıpkı birine: "Sana cuma günü geleceğim." dememize benzer. Halbuki, gelişimiz ancak cuma gününün belirli bir kısmında gerçekleşebilir, tümünde değil.

Ayəs(n)i kerimede "həcc" lafzının üç kere tekrarlanmış olması, ayrıca (uygun olmayan) açık ismin, müzmer ad yerine konulmasının nedeni, bunun "icaz lütuf"lu bir ifade biçimi olmasıdır. Çünkü ayette geçen həcc lafzının ilki ilə, haccın zamanı, ikincisi ilə, bizzat həcc ibadeti, üçüncüsü ilə də haccın zamanı və yeri kastedilmiştir. Şayet "həcc" lafzı hər üçünde də açıkça telaffuz edilmeseydi bazılarının də söyledikleri gibi gereksiz yere sözü uzatma zorunluluğu doğacaktı. (Çünkü şöyle denilmesi, gerekecekti: Haccın zamanı bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda bu ameli kendine fərz ederse, bilsin ki həcc zamanında və həcc yapılırken kadına yaklaşmak...)

Haccın fərz kılınması, bir insanın hacca fiilen başlamak suretiyle onu kendisi üçün bir yükümlülük halına getirmesidir. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Haccı və umreyi Allah üçün tamamlayın."

Daha önce də söylediğimiz gibi, "er-refes" açıkça denilmesi çirkin olub kinaye yoluyla işaret edilen hər amele yönelik kullanılan bir ifadedir. "Fusuk (=fısk)" isə, itaatin dışına çıkmak demektir. "Cidal (=kav-gaya tutuşmak)" ilə də, sözlü tartışma, sürtüşme kastedilmiştir. Fakat hadislerde "er-refes" cinsel birleşme, fusuk (=fısk)" yalan, "cidal (=kav-ga)" də "hayır, vallahi", "bəli, vallahi" demek şeklinde açıklanmıştır.

Siz hayır adına nə yaparsanız, Allah, onu bilir… Ey ağıl sahipleri benden korkup-sakının.

Bu ifade, işlenen amellerin Allah katından gizli kalmadıklarına yönelik bir uyarıdır və takva çağrısıdır. Ki, Allah'a ibadet etmekle meşgul kimse, Allah'ın kendisini görüp denetlediği gerçeğini aklından çıkarmasın, Bu səbəbdən ibadetin anlamı kaybolmasın. Bu, Quranı Kerim'in bilgilerin temel dayanaklarını açıklarken, geçmişlerin kıssalarını aktarırken və ilahi yasaları hatırlatırken, sürekli baş vurduğu bir ifade tarzıdır. Hər meselede, özə ilişkin açıklamayı öğütle, tavsiye ilə pekiştirir. Ki ilimle əməl, teoriyle pratik birbirinden ayrılmasın. Çünkü amelle desteklenmeyen ilmin, pratiğe yansımayan teorinin İslamda yeri yoktur. İslam terminolojisinde bir değer ifade etmez. Söz mövzusu çağrının şöyle bir ifadeyle son bulması bu yüzdendir: "Ey ağıl sahipleri benden korkup-sakının." Dikkat edilirse, önceki ifadede kullanılan qeyb kipinden muhatap kipine yönelik bir geçiş gerçekleştiriliyor. Bu isə, meseleye verilen önemi, gösterilen yakınlığı və özeni və ancak takva yolunun izlenilmesi gerektiğini ortaya koyar niteliktedir.

198) Rabbinizden bir fəzl istemenizde, sizin üçün bir sakınca yoktur.

Bu ayəs(n)i kerime, içerdiği anlam, yüklendiği mesaj itibariyle bu ayəs(n)i kerimeyi andırmaktadır: "Ey iman edenler, cuma günü namaz üçün çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun və alış-verişi bırakın... Artık, namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah'ın fazlını isteyip arayın." (Cum'a, 9-10) Görüldüğü gibi, bu ayetlerde "Allah'ın fazlını arama" alış verişten bedel olarak kullanılmıştır. Zaten, alış verişte Allah'ın fazlını arama girişimidir. Nitekim hadisler də, bu ayette geçen "fəzl" kavramını "alış veriş" olarak açıklamıştır. Bu səbəbdən ayəs(n)i kerime, həcc esnasında alış-veriş yapmanın mubah olduğunu ifade etmektedir.

Arafat'tan hamı/həmişə birlikte indiğinizde, Allah'ı Meşarı Haram'-da anın.

Ayetin orijinalinde geçen "ifaze" deyimi, bir yerden topluca çıkış demektir. Bu səbəbdən, Meşarı Haram'da vakfe yapmaya işaret ettiği gibi Arafat vakfesine də işaret edər. Meşarı Haram'dan maksat isə "Müz-delife"dir.

O, sizi nasıl doğru yola yöneltip-ilettiyse, siz də ONU anın. Şübhəsiz siz daha əvvəl pozğunlardan idiniz.

Size yol gösterip doğru yola iletmesine bərabər bir şekilde, ONU anın. Çünkü ONun sizi doğru yola iletmesinden önce, siz sapık kimseler idiniz.

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin