Ayələrin Tərcüməs(n)i


Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa, onu tutsun



Yüklə 6,43 Mb.
səhifə3/60
tarix28.03.2017
ölçüsü6,43 Mb.
#12706
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   60

Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa, onu tutsun.

Şahit olma kavramı, bir olguya ilişkin bilgiye sahip olmakla birlikte onda hazır olma anlamını ifade edər. Bu anlamı göz önünde bulundurduğumuzda, bunun Ramazan ayına ulaşma və ulaşılan ayın Ramazan olduğunu bilme demek olduğunu anlarız. Bu bilgi, olgunun bir kısmına ilişkin olabileceği gibi bütününe ilişkin də olabilir. Aya şahit olma ilə, yolculuğun karşıtı olan hazır olma şartıyla birlikte Ramazan hilalini görmenin kastedildiğine ilişkin bir kanıt söz mövzusu değil. Ancak mantıksal mülazeme yoluyla bazı vakitlerle ilgili olmak üzere ipuçlarından yararlanarak ayete böyle bir anlamı yüklemek başka. Burada isə, buna kanıt oluşturacak bir ipucu söz mövzusu değildir.

Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun.

Bu ifadenin ikinci dəfə, burada yer/yeyər alması tekrar niteliğinde və önceki ifadeyi pekiştirme amacına yönelik değildir. Nitekim daha önce, iki ayetin içerdikleri ifadelerle birlikte bir ön hazırlık niteliğinde olduklarını öğrenme imkanını bulmuştunuz. İlk iki ayə hüküm bildirmiyorlardı, hüküm üçüncü ayette bildiriliyor. Dolayısıyla bir tekrar söz mövzusu değildir.

Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu, sayıyı tamamlamanız içindir.

Bu ifade, istisna hükmünü içeren ifadenin, hükmünü açıklar gibidir. Yani "ramazan ayında iftar etme" zorluk durumunun ortadan kaldırılmasından "Diğer günlerde" oruc tutma zorunluluğu isə, "sayıyı ta-mamlama"nın fərz olmasından kaynaklanıyor. "Sayıyı tamamlamanız üçün" ifadesinin orijinalinin başındaki "lam" harfi məqsəd və hedefi bildirir və "diler" ifadesine atfedilmiştir. Çünkü "diler" ifadesi, məqsəd, hedef anlamını də özünde taşımaktadır. Bu durumda ifadenin takdiri açılımı şöyledir: Size iftar etmeyi və ardından orucu kaza etmeyi emretmemizin sebebi, size kolaylık sağlamak və bir də sayıyı tamamlamanızdır. "Bu, sayıyı tamamlamanız içindir." ifadesine yer/yeyər verilmiş olması, belki də "Çətin dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye vardır." ifadesinin içerdiği anlamı, bu ayette söz mövzusu etmemeye neden olmuştur. Elbette ifadenin (çətin dayanabilenlerin) hükmü, zorluğun ortadan kaldırılışı ilə və önceki ayə içinde zikredilişi ilə anlaşılmaktadır.

Və sizi doğru yola ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki, şükredersiniz.

Ayetin orijinalinde geçen hedef bildiren "lam"dan anlaşıldığı kadarıyla iki cümlenin zahiri ifadeleri, oruc ibadeti ilə temelde göz önünde bulundurulan gayeyi açığa kavuşturmaya dönüktür. İstisna olgusunun hükmünü değil. Çünkü: "Ramazan ayı" ifadesinin "Quran onda indirilmiştir." ifadesi ilə sınırlandırılışı, bir növ nedensellik eyham etmeye dönüktür. Ramazan ayında oruc tutmanın farzlığı, insanlar üçün hidayet olan, hidayet və hakla batılı birbirinden ayıran belgeler içeren Qur-anın bu ayda indirilmiş olması ilə ilintilendirilmektedir. Bu durumda, ifadeler ilə varılmak istenen gayenin anlamı bu şekilde belirginleşir: Oruc tutma, insanoğlunun kendisine Quranı indiren, böylece tək və ortaksız rablığını və kendisinin də kulluğunu elan edən Allah'ın ululuğunu, büyüklüğünü somut olarak izhar etmesi içindir. Kendisini hakka yönelten, indirdiği bu kitap aracılığı ilə haqq ilə batılı birbirinden ayıran Rabbine fiili olarak şükretmesidir.

Orucun, yüce Allah'ın nimetlerine karşılık bir şükür ifadesi olarak nitelendirilişi, ancak oruc ibadetinin anlamının həqiqətini kapsamasına bağlıdır. Yani, tabiatın kirliliklerinden arınma və nefsin ən/en büyük arzu və isteklerine axtar/ara verme eyleminin, sırf Allah'ın rızasına yönelik olarak yapılmasına bağlıdır. Oysa oruc ibadetinin Allah'ı ululamanın ifadesi olarak algılanması üçün, böyle bir ayrıntıya gerek yoktur. Çünkü orucun və bedensel ihtiyaçlara bir süre axtar/ara verme eyleminin xarici görünüşü, niyetin halis olması ayrıntısını içerse də, içermese də yüce Allah'ın ululuğuna və azametine delalet edər. Çünkü Allah'ı ululama (tekbir) ilə ona şükretme arasında fərq vardır. Bu yüzden "tekbir (=ululama)" değil də "şükretme" mesajı "umma" anlamı ilə birlikte gündeme getirilerek: "Bu, sayıyı tamamlamanız və sizi doğru yola ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz." buyurulmuştur. Nitekim bu üçlü ayetler grubunun ilk ayetinin sonunda də: "Umulur ki sakınırsınız." buyurulmuştur.

AYETLERİN hədislər İşığında şərhi

Bir kutsi hadiste yüce Allah: "Oruc benim içindir və karşılığını də mən veririm. (veya karşılığı də, benim kendimim.) buyuruyor.[1]

Mən deyərəm ki: Bu hadisi, gerek Ehlisünnet və gerekse Şiə kaynakları bazı küçük değişikliklerle rivayet etmişlerdir. Orucun yüce Allah üçün oluşunun anlamı şudur: Oruc ibadeti, ibadetler içinde olumsuz (negatif) tək ibadettir. Onun dışında namaz və həcc gibi ibadetler, olumluluktan (pozitif) oluşurlar veya bir şekilde olumlu unsurlar taşırlar. Varoluşsal bir eylem, pürüzsüz və kesin olarak kulun kulluğunu və yüce Allah'ın də Rablığını belirginleştirmez. Çünkü, bu cür bir faaliyetin maddi yetersizlikten, sınırlılık musibetinden və bencillik olgusundan soyutlanması qeyri-mümkün gibidir. Bu davranışlarda, yüce Allah'tan başkasına pay verilmesi mümkündür. Riya, gösteriş və Allah'tan başkasına secde etme gibi. Oysa, olumsuzluk içeren və yerin cazibelerine saplanıp kalmaktan kurtulma və nefsin temel arzularına bir süre üçün axtar/ara verme və onlardan arınma olarak tanımlanan oruçta durum bundan tamamen farklıdır. Çünkü, Allah'tan başkasının olumsuzluk nitelikli bir eylemden pay alması söz mövzusu değildir. Bu, Allah ilə qul arasında bir durumdur. Mahiyeti itibariyle də Allah'tan başkasının bunu bilmesi mümkün değildir.

Hadisin ikinci bölümünde iştirak edən fiil, "eczi bih" yani malum sıygası ilə algılanırsa, orucun karşılığını verme hususunda Allah ilə qul arasında kimse aracılık yapamaz, anlamını ifade edər. Tıpkı kulun, ancak Allah'ın bildiği bir ibadeti Rabbine aracısız sunması gibi. Bu, yüce Allah'ın, sadakaları heç kimsenin aracılığı söz konusu olmadan almasına benzer. Ulu Allah bir ayette şöyle buyuruyor: "Sadakaları al/götürər." (Tev-be, 104) Əgər fiil, "ucza bih" yani meçhul sıygası ilə algılanırsa, oruc tutanın ecrinin yüce Allah'a yakın olma olduğu anlaşılır.

el-Kafidə, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Resulullah (s. a. a) peygamberlikle görevlendirilişinin ilk dönemlerinde bazı zamanlar üst üste oruc tutardı. Öyle ki insanlar 'Bir daha heç iftar etmeyecek.' derlerdi. Bazı zamanlar də sürekli iftar ederdi. Öyle ki insanlar: "Heç oruc tutmayacak" derlerdi. Sonra bu uygulamayı terk etti. Davud (ə.s) gibi bir gün oruc tutup bir gün də iftar etmeye başladı. Sonra bunu də terk etti və hər ayın on üç, on dörd və on beşinci günlerini oruc tutmaya başladı. Sonra bunu də terk etti. Və bunu on günde bir şekilde ayırdı. Bunun də aralarında bir çarşamba olan iki perşembe şeklinde, vefat edene kadar sürdürdü. (Yani on günde bir, iki perşembe və aralarında bir çarşamba günleri oruc tutardı.)[2]

Anbeset'ul-Abid deyər ki: "Resulullah (s. a. a) vefat ederken, şaban və ramazan aylarında və bir də hər ayın üç gününde oruc tutma geleneğini sürdürüyordu."

Mən deyərəm ki: Ehlibeyt kanalıyla gelen bu nitelikte bir çox haber vardır. Ramazan orucu hariç işaret edilen bu oruçların tümü sünnet niteliklidir.

Tefsir'ul-Ayyaşi'de, İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) "Ey iman edenler, oruc size yazıldı." ayeti ilə ilgili olarak: "Bu özellikle müminler içindir." buyurduğu rivayet edilir.[3]

Cemil deyər ki: İmam Cəfər Sadiğə (ə.s): "Ey iman edenler, size savaş yazıldı." və "Ey iman edenler, size oruc yazıldı." ayetlerini sordum, dedi ki: "Bu ayetler, sapıklığı, münafıkları və daveti zahiren ikrar edən herkesi kapsar."[4]

Məhrum La Yahzuruh'ul-Fakih adlı əsərdə Yarımmüdafiəçisən şöyle dediği rivayet edilir: İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) şöyle buyurduğunu duydum: "Ramazan ayında oruc tutmayı yüce Allah bizden önce heç bir ümmete fərz kılmamıştır." Bunun üzerine, "Bu nasıl olar; yüce Allah, 'Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruc size də yazıldı.' buyuruyor?" dedim. Dedi ki: "Yüce Allah ramazan ayında oruc tutmayı bizden önce, sadece peygamberlere fərz kılmıştır, diğer ümmetlere değil. Dolayısıyla yüce Allah bu ümmeti üstün kılmış və bu ayda oruc tutmayı Resulullah'a (s. a. a) və ümmetine fərz kılmıştır."[5]

Mən deyərəm ki: Rivayet zincirinde İsmail b. Muhammed adlı şahıs yer/yeyər aldığı üçün bu rivayet zayıftır. Amma bu anlamda bir rivayet -mürsel olarak- el-Alimdən (ə.s) aktarılmıştır. İki rivayet birmiş gibi görünüyor. Hər vəziyyətdə rivayet, ahad (tək kanallı rivayet)dan ibarettir. Ayetin zahiri anlamı, "Sizden öncekilere yazıldığı gibi." ifadesinden maksat, "özellikle peygamberlerdir." yorumuyla örtüşmemektedir. Əgər de-nilen gibi olsaydı ayetin atmosferinin ön hazırlık yapma, uygun zemin oluşturma, teşvik etme nitelikli olması göz önünde bulundurulursa peygamberlerin isimlerinin açıkça zikredilmesi kinayeli ifadeden daha yaxşı və daha etkileyici olurdu. Elbette Allah daha yaxşı bilir.

el-Kafidə, bir adamın İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) "Quran ilə Furkan aynı şey midir? Yoksa ayrı şeyler midir?" diye sorduğu və İmamın bu cevabı verdiği belirtilir: "Quran kitabın tamamının adıdır. Furkan isə, yerine getirilmesi, uygulanması zorunlu olan hükmün adıdır."[6]

el-Cevami'de yine onun (ə.s) şöyle dediği belirtilir: "Furkan, Kur'-an'daki bütün muhkem ayetlere denir."

Tefsir'ul-Ayyaşi'de və Tefsir'ul-Kummi'de İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) bu açıklamaya yer/yeyər verilir: "Furkan, Kur'an'daki hər muhkem ayete denir. Kitab isə, kendisinden önce gelmiş bütün peygamberleri doğrulayan Quranın bütününe denir."[7]

Mən deyərəm ki: Furkan və Kitap kelimelerinin lafzı, bu anlamı kabul edər mahiyettedir. Bize ulaşan bazı haberlerde "Ramazan, Allah'ın isimlerinden biridir. Bu yüzden "Ramazan geldi.", "Ramazan gitti" dememek gerekir. Bunun yerine "Ramazan ayı" tabirini kullanmak lazımdır." Bu hadis tektir və konusunda gariptir. Bu söz, tefsir bilginlerinden olan Katade'den də nakledilmiştir.

Yüce Allah'ın isimlerine ilişkin rivayetlerde "Ramazan" adına rastlanmıyor. Ayrıca, "Ramazan" lafzının "ay" ilə tamlamasız veya "Ra-mazanan" şeklinde tesniye olarak (iki Ramazan) zikredilişinin örneklerine, həm Resulullah efendimizin, həm də Ehlibeyt İmamları'nın sözlerinde çokça rastlanır. Bu lafzın bu şekilde yalın olarak yer/yeyər almasını ra-vilerin marifetine bağlamak və onların "ramazan ayı" yerine hər yerde "Ramazan" kullandıklarını söylemek oldukça güçtür.

Tefsir'ul-Ayyaşi'de, Sabbah b. Nebate'nin şöyle dediği rivayet edilir: İmam Cəfər Sadiğə (ə.s) şöyle dedim: "İbn Əbi Ya'fur senden bazı hususları sormamı istedi." "Nedir bu hususlar?" dedi. Dedim ki: "Diyor ki, mən evimde olduğum halda ramazan ayı girerse yolculuğa çıkabilir miyim?" İmam dedi ki: "Yüce Allah, 'Sizden kim bu aya şahit olursa onu tutsun." buyuruyor. Dolayısıyla ramazan ayı girdiğinde ailesinin yanında bulunan bir kimse, həcc, umre veya zayi olmasından korktuğu bir mal üçün olması dışında yolculuğa çıkmamalıdır."[8]

Mən deyərəm ki: İmamın (ə.s) bu değerlendirmesi, ifadenin mutlaklığından (genel oluşundan) hareketle müstehap bir hüküm çıkarmanın dakik bir örneğidir. Yani ramazan ayında istisna edilen yerler dışında, yolculuğa çıkmamak müstehaptır.

el-Kafidə İmam Zeynelabidin'in (ə.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Yolculuk və hastalık zamanlarındaki oruca gelince, Ehlisünnet bu hususta ihtilaf etmiştir. Bazıları, 'bu durumda olan bir kimse oruc tutmalıdır.' derken, bazıları də 'tutmaması gerekir.' demişlerdir. Bazısı isə; 'Dilerse tutar, dilerse tutmaz.' şeklinde görüş belirtmiştir. Bizim görüşümüz isə şöyledir: Hər iki durumda də iftar etmek zorundadır. Əgər bir kimse yolculuk esnasında veya hastalık durumunda oruc tutarsa, onun bu oruçları kaza etmesi zorunludur. Çünkü yüce Allah, 'Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun.' buyurmuştur."[9]

Bu açıklamayı Tefsir'ul-Ayyaşi'nin yazarı də rivayet etmiştir.

Tefsir'ul-Ayyaşi'de "Sizden kim bu aya şahid olursa onu tutsun." ayeti ilə ilgili olarak İmam Məhəmməd Misin (ə.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Akledenler üçün nə kadar açıq bir ifade! Kim ramazan ayına şahit olursa oruc tutsun, kim də bu ayda yolculuğa çıkarsa orucunu açsın."[10]

Mən deyərəm ki: Hasta və yolcunun iftar etmesi gerektiğine ilişkin olarak Ehlibeyt İmamları'ndan bir çox açıklama rivayet edilmiştir.[11] Bu, onların mezhebidir. Ayetin buna yönelik delaletine də dikkat çekmiştik.

Yine Tefsir'ul-Ayyaşi'de Əbu Basir'in şöyle dediği rivayet edilir: İmam Məhəmməd Misə (ə.s) "Çətin dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye vardır." ifadesi ilə kimlerin kastedildiğini sordum. Dedi ki: "Burada hasta və oruc tutmaya güc yetiremeyen yaşlılar kastedilmiştir."[12]

Yine aynı eserde, İmam Məhəmməd Misin (ə.s) aynı ayetle ilgili olarak bu görüşü belirttiğine yer/yeyər verilir: "Burada kastedilenler, yaşlıları və utaş (suya doymama) hastalığına yakalananlardır."[13]

Aynı eserde İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) bu açıklamaya yer/yeyər verilir: "Çocuğundan endişelenen kadın və yaşlılar kastedilmiştir."[14]

Mən deyərəm ki: Ehlibeyt İmamları'ndan (ə.s) bu konuya ilişkin olarak, aynı çizgide bir çox açıklama və değerlendirme rivayet edilmiştir. Əbu Basir rivayetinde, sözü edilen hasta, Ramazan ayında hastalanan kimse değildir. Burada senenin hər günü hasta olduğu üçün başka günlerde oruc tutma imkanı bulamayan kimseler kastedilmiştir. Çünkü: "Sizden kim hasta olursa" ifadesinin, sözünü ettiğimiz bu cür kimseleri kapsamadığı gayet açıktır. Rivayetlerden birinde geçen "utaş" susuzluk hastalığıdır. Yani, suya doymama illeti demektir. Tefsir'ul-Ayyaşi'de, Said'in İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) bu sözleri rivayet ettiği anlatılır: "Fıtır Bayramı'nda (Ramazan Bayramı) tekbir getirilir." Dedim ki: "Sadece kurban bayramında tekbir getirilir." Dedi ki: "Fıtır Bayramı'nda də getirilir. Ancak bu bayramdaki tekbir getirme, akşam, yatsı, sabah, öğle, ikindi və iki rükət bayram namazının sünnetidir."[15]

el-Kafidə, Said Nakkkaşın şöyle dediği rivayet edilir: İmam Cəfər Sadiq (ə.s) bana dedi ki: "Fıtır Bayramı gecesinde tekbir getirilir, amma bu sünnettir." Dedim ki: "Nə zaman tekbir getirilir?" Dedi ki: "Bayram gecesi akşam, yatsı, sabah və bayram namazında tekbir getirilir və burada son verilir." "Peki nasıl tekbir getirmeliyim?" diye sordum. Şöyle buyurdu: "Allah-u Ekber [Allah ən/en büyüktür] Allahu Ekber, La ilahə illallah [Allah'tan başka ilah yoktur] Vallahu Ekber, Allah-u Ekber al/götürə ma hedana. [Bizi doğru yola iletmesine karşılık olarak tekbir getiriyorum.] Bu, 'Sayıyı (yani namazı) tamamlamanız və sizi doğru yola iletmesine karşılık olarak Allah'ı büyük tanımanız (tekbir) içindir.' ayetinin içeriğidir. [Yani "sayıyı tamamlamanız üçün" ayetinden maksat, namazı tamamlamanızdır.)[16] Tekbir isə şöyle getirilir: Allah-u Ekber, La ilahə illallah vallahu Ekber. Ve lillah'il-hamd. ["Allah ən/en büyüktür. Allah'tan başka ilah yoktur. Və həmd Allah'a özgüdür."] Tekbire ilişkin bir diğer rivayette, bu sözün dörd dəfə tekrarlandığı belirtilir.

Mən deyərəm ki: Bir rivayette öğlen və ikindi namazlarında tekbir getirileceği vurgulanırken, birinde bunlardan söz edilmemesi, müstehaplığın derecelerine ilişkin bir ayrıntıya dönük olabilir. İmamın (ə.s) "Yani namazı" sözü ilə də bu anlam kastedilmiş olabilir. "Orucun sayılarını bayram namazı ilə tamamlamanız və sizi doğru yola iletmesine karşılık namazlarda Allah'ı büyük tanımanız (tekbir getirmeniz) üçün." Bu yorum, bizim yukarıda "Bu, sayıyı tamamlamanız və sizi doğru yola ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir." ayeti ilə yaptığımız değerlendirme ilə çelişmemektedir. Çünkü burada vacipliği öngören bir noktada, müstehap nitelikli bir hüküm çıkarma söz konusudur. Tıpkı, "Sizden kim bu aya şahit olursa onu tutsun." ifadesinden, bu ayın ilk gecesine şahit olan bir kimsenin yolculuğa çıkmasının mekruhluğuna ilişkin bir hükmün çıkarılmış olması gibi. Son rivayette, iştirak edən iki tekbirin son cümlelerinin farklı oluşu bazıları tarafından "Sizi hidayet etmesine karşılık Allah'ı ululamanız üçün" ifadesiyle ilgili olarak, söz konusu edilen; "tekbir" "al/götürə" hərfi cerri ilə birlikte kullanıldığından həmd manasını içermektedir." şeklindeki değerlendirmeyi desteklemektedir.

Tefsir'ul-Ayyaşi'de, İbn Əbu Umeyrin İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) bu sözleri rivayet ettiği belirtilir: İmama dedim ki: "Sana feda olayım, aramızda: Resulullah'ın ramazan orucunu yirmi dokuz gün tutmasına dair hadisler, otuz gün tutmasına dair hadislerden daha fazladır. Bu doğru mudur?" Buyurdu ki: "Yüce Allah böyle bir söz xalq etmemiş və Resulullah də devamlı ramazan orucunu otuz gün olarak tutmuştur. Çünkü yüce Allah, 'Sayıyı tamamlamanız üçün' buyuruyor. Buna rağmen Resulullah (s. a. a) sayıyı eksik mi tutuyordu."

Mən deyərəm ki: Rivayetin orijinalindeki "Fe-kane Resulullah yenkusuhu (=Resulullah sayıyı eksik mi tutuyordu?)" ifadesi, istifham-ı istinkari (bir şeyi reddetmeye yönelik soru) niteliğindedir. Rivayet, daha önce söylediğimiz "Buradaki tamamlamadan maksat, ramazan ayını tamamlamadır." sözünü də desteklemektedir.

Mehasin'ul-Berki adlı eserde, bizim mezhebimize mensup bazılarından merfu olarak, "Sizi doğru yola ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız üçün." ayeti ilə ilgili bir hadis nakledilmiştir. Hadiste şöyle dedikleri vurgulanır: "Tekbir; tazim etme, büyük tanıma demektir. Hidayet isə, velayettir."[17]

Mən deyərəm ki: Hidayetin vəlayət olarak nitelendirilmesi, bir növ uyarlama və genel bir ifadenin bir mısdakını açıklamadır. Bir növ şərh olması də mümkündür. Nitekim bazı rivayetlerde "yusr (=kolaylık)" veyalet "usr (=zorluk)" də Allah'a karşı gelme və Allah düşmanlarının vəlayəti şeklinde yorumlanmıştır.

el-Kafidə, Hafs b.Gıyas kanalıyla İmam Cəfər Sadiqdən (ə.s) şöyle rivayet edilir: İmama "Ramazan ayı... Quran onda indirilmiştir." ayetini sordum və dedim ki: "Bizim bildiğimiz, Quranın yirmi sene içinde indiğidir." İmam Cəfər Sadiq dedi ki: "Quranı Kerim bütün olarak, ramazan ayında Beyt'ül-Mamur'a indirilmiştir. Sonra (bölüm bölüm) yirmi il içinde indirilmiştir." Daha sonra İmam, Resulullah'ın (s. a. a) şöyle buyurduğunu söyledi: "İbrahim sahifeleri (suhuf) ramazan ayının ilk gecesinde, Tevrat altıncı gecesinde, Zebur on sekizinci gecesinde və Quranı Kerim də ramazan ayının yirmi üçüncü gecesinde inmiştir."[18]

Mən deyərəm ki: İmam Cəfər Sadiğin (ə.s) Resulullah'tan (s. a. a) rivayet ettiği kısmı, Suyuti də et-Dürr'ül-Mensur təfsirində, değişik kanallardan Vasile b. el-Eska aracılığı ilə Resulullah'a (s. a. a) dayandırmıştır.

əl-Kafi və Məhrum La Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserlerde Yakub'un şöy-le dediği belirtilir: "Bir adamın İmam Cəfər Sadiğə Kadir gecesini sorduğunu duydum. Adam diyordu ki: Bana Kadir gecesini anlat, var mıydı böyle bir gece? Veyahut hər sene tekrarlanıyor mu?" İmam Cəfər Sadiq dedi ki: "Əgər Kadir gecesini ortadan kaldırırsan bütün Quranı kaldırmış olursun."[19]

et-Dürr'ül-Mensur təfsirində İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Ramazan ayı, mübarek gece və Kadir gecesi... Kuşku yox ki, Kadir gecesi mübarek gecenin kendisidir. Və bu gece ramazan ayındadır. O gece Quranı Kerim bütün olarak 'Zikir'den, Beyt'ül-Mamur'a indirilmiştir. Quranın indiği bu yer/yeyər dünya göğündeki yıldız yerleridir. Bundan sonra, əmr və yasaklarla və savaşlarla ilgili olarak parça parça Hz. Muhammed'e (s. a. a) indirilmiştir."

Mən deyərəm ki: Aynı anlama gelen sözler, İbn Abbas'tan başka, örneğin Said b. Cübeyr'den də rivayet edilmiştir. İbn Abbas'ın sözlerinden, bu değerlendirmeyi bazı Quran ayetlerinden edindiği anlaşılıyor. Bu ayetleri şöylece sıralayabiliriz: "Və hikmetli zikir'den" (Al/götürü İmran, 58) "Andolsun satır satır dizili kitaba, yayılmış ince deri üzerine; mamur evə (Beyt'ül-Mamur) yükseltilmiş tavana." (Dövr, 2-5) "Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim. Şüphesiz bu, əgər bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir. Elbette bu, bir Quranı Kerim'dir. Saklanmış-korunmuş bir kitaptadır. Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz." (Vakıa, 75-79) "Biz dünya göğünü də kandillerle süsleyip donattık və bir koruma altına aldık." (Fussilet, 12)

Bu değerlendirmesinin doğru olduğu, ayetlerin açıq desteği ilə də pekişmektedir. Ancak, birinci gökteki yıldızların yerlerine və Quranın oradaki mekanına ilişkin sözlerinin dayanağı o kadar belirgin değildir. Vakıa Suresi'ndeki ayetlerin buna yönelik işaretleri dəqiq değildir. Ehlibeyt kanallarından gelen rivayetlerde "Beyt'ül-Mamur"un gökte olduğu vurgulanır. Yeri gelince inşaallah bu konuya daha detaylı olarak değineceğiz. Ancak şunun bilinmesinde bir zorunluluk vardır ki: Tıpkı Quran ayetleri gibi, hadislerin də muhkem və müteşabihleri vardır. İşaretlere və sembollere dayanan ifadeler oldukça yaygındır. Özellikle, Lövhü Mahfuz, Kalem, hicaplar, sema, Beyt'ül-Ma'mur, Bahr'ül-Mes-cur gibi gerçeklere ilişkin ifadeler, bütünüyle sembol niteliklidirler. Bu yüzden bu konuları inceleyen bir araştırmacının karineleri, ipuçlarını yaxşı değerlendirmesi gerekir.

Yüklə 6,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   60




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin