179
evinin bahçesinde yıkıyordu. Bahçeye kocaman bir kazan kurdular, bu kazanın altına
odunları doldurdular, yaktılar ve suyu ısıttılar. Ben cesedi görmek istiyordum
ve bunun
için çatıya çıktım. Bahçeye teneşir denen dört ayaklı divân gibi bir tahta koydular ve
bunun
etrafını iplere çarşaflar asarak kapattılar. İhsan amcanın tabutunu hoca efendi
açtı, ilk defa bir erkek cesedi görüyordum. İhsan amca çizgili pijamalarıyla tabutta
yatıyordu. Etine dolgun bir adamdı, gözleri kapalıydı. Tabutun içinde kan vardı. Hoca
efendi İhsan amcanın pijamalarını makasla kesti. Sonra İhsan amcayı teneşirin üzerine
yatırdılar. Bundan sonrasına bakamadım, çatıdan aşağıya indim. Bu olaydan sonra birkaç
ay kadar gündüzleri
bile İhsan amcanın cesedinin yanımda yattığını hissettim.
Neclâ:
Ben yaşlı bir kadınım. Kocam on yıl önce öldü. O mezârı bekliyor; ben ise evimi
bekliyorum. Bugün çok hastayım. Başım ağrıyor, ayakta duramıyorum, nefes alamıyorum
ve mutsuzum. Tek başıma yaşıyorum. Benimle ilgilenecek kimse yok, kim bana bir bardak
su ve ağrı kesici verecek? Komşularım yok, kapımı kimse çalmıyor. Şâir Kemâlettin
Kamu’nun dediği gibi: “Varsın yine bir yudum su veren olmasın, baş ucumda biri bana
“su yok” desin de!”. Benim için bu gece bitmeyecek, sabah olmayacak. Kim benim için
doktordan randevu alacak? Kim beni doktora götürecek? Düşünmek istemiyorum
bunları. Açım, evde bir şey yok. Bir tas çorbayı kim bana verecek? En iyisi uyumak,
uyuyacağım. Hayır, vazgeçtim. Ambulans çağıracağım, ambulans beni en yakın
hastâneye götürecek, hasta kaydımı hemşire yapacak, bana buhar verecekler ve burnum
açılacak, iğne yapacaklar, ağrım kesilecek; serum verecekler, güçleneceğim. En iyisi
hastâneye yatmak ve birkaç gün hastânede kalmak.
Dostları ilə paylaş: