147
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARININ
EKONOMİK BÜYÜME VE DIŞ TİCARET ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ VE
EKONOMETRİK UYGULAMA
3.1. Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Tarihi Gelişimi
Türkiye’de gerçek anlamda DYY’lerin yasal bir çerçeve içerisinde varolması
1954 yılında 6224 sayılı yasa ile ortaya çıkmasına karşın bu döneme kadar olan zaman
içerisinde oluşan gelişmeler ve elde edilen tecrübeler de dikkate değerdir.
Bu anlamda Türkiye’de DYY’leri cumhuriyet öncesi ve sonrası olarak iki farklı
dönemde değerlendirmek yerinde olacaktır.
Cumhuriyet öncesi dönem, DYY’ler bakımından kötü bir başlangıç ve acı izler
taşıması bakımından büyük önem taşımaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kudretsiz
ve kuvvetsiz bir hale gelmesi sonucunda yabancı devletlerin uyruğundaki vatandaşları
tanıma zorunluluğunu kabul ettiği, ekonomik, vergi ve ticari ayrıcalıklar yalnız
imparatorluğun bünyesini yitirmekle kalmamış, milli ekonomisine kadar tesir edebilen
bir durum yaratmıştır. 19.yy’ın ikinci yarısından cumhuriyetin ilanına kadar devam
eden
devrede
yabancılara
tanınan
bu
imtiyazlar,
kapitülasyonlar
olarak
adlandırılmaktadır. Yabancı yatırımcılara hukuki ve siyasi üstünlükler sağlayan
kapitülasyonlar, bugünkü yabancı sermaye yatırımlarından çok farklı ve değişik bir
anlam taşımaktadır. Kapitülasyonların özelliği, yatırım yapmış olan yabancı
sermayelerin kendi kanunlarına tabii olmaları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun her türlü
kontrol ve mevzuatının dışında kalmalarıdır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilk önemli yabancı sermaye 1851 Kırım
harbinden sonra hazinenin müşkül duruma düşmesi sonucunda İngiltere ve Fransa’dan
borç alınması bu ülkelerin imparatorluğun güçsüzlüğünü fırsat bilerek alınan borçların
kullanım alanlarını denetlemek şeklinde başlayarak daha sonra kendi işletmelerini
faaliyete geçirerek her türlü kontrol dışı kalabilme iznini almayı başarmalarıyla ortaya
çıkmıştır (Zeytinoğlu,1966; s 113-115).
Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki yatırımlar daha çok kamu hizmetleri ile
bazı doğal kaynakların işletilmesi alanlarında yoğunlaşmışlardır. Bunlar arasında deniz
ve kara yolu taşımacılığı, elektrik, telefon, tramvay, havagazı ve şehir suyu işletmeciliği
148
gibi alt yapı yatırımları ile banka ve sigortacılık gibi hizmetler sektörüne yöneliktir.
Sanayi alanında ise, üretim ana merkezlerin bulunduğu ülkede yapılıyor ve öteki
piyasalara buradan ihraç ediliyordu (Seyidoğlu,1998, 737, Emil, 2003).
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yeni yöneticiler, yabancı sermayeye ülkenin
kalkınmasında katkıda bulunması kaydıyla hoşgörü ile bakmalarına rağmen Osmanlı
döneminden kalan özel statülü, kendine has imtiyazları bulunan ve milli ekonominin
gelişimini olumsuz etkileyeceği düşünülen yabancı yatırımların bedelleri ödenmek
suretiyle millileştirilmesi çalışması ülkeye istenilen ölçüde yabancı sermaye gelmesini
engellemiştir. Oysa millileştirme çalışmaları yanı sıra ülke kalkınmasına yardımcı
olabileceği düşüncesiyle, özel imtiyazlar ve cumhuriyet kanunlarına tabii olmak üzere
yabancı yatırımlara güvence verilmiştir (Seyidoğlu,1998; 737; Uludağ, 1988, 492;
Karluk, 1983; s 45-46; Emil, 2003; Cömert, 1998).
İkinci dünya savaşından sonra, dünyada görülmeye başlayan liberalleşme
akımlarına paralel olarak, Türkiye’de de yabancı sermaye yatırımlarına daha olumlu
bakılmaya başlandı.
1954 yılına kadar geçen sürede yabancı sermaye ve yabancı sermayeli şirketler
konusunda yasal bazı düzenlemeler getirilmiştir. Bunlar; 1947 yılındaki Türk Parasının
Kıymetini Koruma Yasasına ilişkin olarak çıkarılan 13 sayılı Bakanlar Kurulu Yasası,
1950 yılındaki 5583 sayılı yasa ve 1951 yılındaki 5821 sayılı yasalardır.
1950’den sonra yabancı sermaye konusundaki tutum daha da belirginleşerek
Türkiye’de yabancı sermayenin gerçek anlamıyla teşvikinin 18.01.1954 tarihinde kabul
edilen 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ile gerçekleştiği gözlenmiştir.
Bununla birlikte kanunun hazırlanması ile ilgili olarak gösterilen serbestlik anlayışı
daha sonra uygulamada gösterilmemiştir. Bu nedenle 1980’lerin başına kadar
Türkiye’ye gelen yabancı sermaye miktarı 300 milyon $’a ulaşmazken yatırım yapan
şirket sayısı 100’ü aşmamıştır.
24 Ocak 1980’de yayınlanan 8/168 sayılı Yabancı Sermaye Çerçeve
Kararnamesi ise, bir mevzuat değişikliği olmakla birlikte köklü, süratli ve akılcı
çözümleri
bünyesinde
barındırmaktadır.
Türkiye,
1980’li
yıllarda
başlayan
liberalizasyon politikaları ve kambiyo mevzuatında yapılan değişiklikler ile yürürlüğe
konulan yabancı sermaye çerçeve kararları dikkate alındığında, bu alanda en liberal
mevzuata sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Bu düzenlemeler sonucunda istikrar
programının uygulamaya konulmasıyla 1980-1981 döneminde yabancı sermaye 97
milyon $’dan 337 milyon $’a ulaşarak ilk önemli sıçramayı, 1986-1987 döneminde ise,
149
364 milyon $’dan 655 milyon $’a ulaşarak ikinci önemli sıçramayı gerçekleştirmiştir.
OECD tarafından yayınlanan rapora göre 1985 sonu itibariyle dünyadaki toplam
yabancı sermaye yatırımları 700 milyar $ olup, son yıllardaki yıllık ortalama yabancı
yatırım hızı yaklaşık 50 milyar $ olarak gözönüne alındığında yine de yabancı
sermayeden yeterince istifade edemediğimiz ortaya çıkmaktadır. Bu durumun nedeni
çoğunlukla ülkedeki siyasi istikrarsızlıklar olmakla beraber dünyadaki ekonomik
konjonktürlerin de etkisi yadsınamayacak kadar önemlidir (Akdiş, 1998; DPT, 1987;
DYSY Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2000, 8; Güçlü, 2004; Emil, 2003; Cömert,
1998).
Türkiye’nin yabancı sermaye mevzuatına göre, yabancı firmalar Türk firmalarla
aynı haklara sahiptir. Ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmak üzere, yatırım
faaliyetlerinin Türk özel sektörüne açık olduğu sahalarda, tekel veya özel imtiyaz teşkil
etmemek kaydıyla, yabancıların her türlü mal ve hizmet üretimine yönelik faaliyetleri
serbesttir. Yabancı ortak payına ilişkin herhangi bir yüzde sınırlaması olmadığı gibi, kâr
transferleri de serbestçe yapılabilmektedir.
Türk ekonomisi için DYY’lerden beklenen katkı diğer ülkelerin beklentisinden
farklı değildir. Ülkenin milli gelir düzeyi ile istihdam seviyesinin arttırılması, ileri
üretim teknoloji ve yönetim tekniklerinin getirilmesi, ülkenin dış ekonomik
entegrasyonunun sağlanmasına katkıda bulunmasıdır (DPT, Yabancı Sermaye Raporu
1993-1995).
1980 Yılından itibaren yabancı sermaye çerçeve kararları, 1986, 1992 ve 1995
yıllarında olmak üzere üç kez değiştirilmiştir. Ancak bu güne kadar DYY’lerin
hukuksal altyapısını oluşturan 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu günün
ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalınca 05.6.2003 tarihinde 4875 sayılı
“Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” çıkarıldı. Bu kanunla, yabancı yatırımcıların
haklarının uluslararası standartlarda koruma altına alınması, yabancı yatırımların
özendirilmesi, yatırımların gerçekleştirilmesinde izin ve onay sisteminin bilgilendirme
sistemine dönüştürülmesi ve tespit edilen politikalar yoluyla DYY’lerin özendirilmesi
hedeflenmektedir. Ayrıca kanunda yabancı yatırımcı tanımı genişletilip yurt dışındaki
Türk vatandaşları da yabancı yatırımcı kabul edilerek, yabancı yatırımcıların yatırım
konuları ile ilgili herhangi bir sınırlama olmadığı gibi asgari sermaye ve sermayenin
getiriliş süresi ve belgelenmesi konusunda da bir düzenleme yer almamaktadır. Kanun,
yabancı, yatırımcıların gelmelerine tamamen yeter ki gelsinler zihniyeti ile
düzenlenmiştir.
150
Bununla birlikte, her ne kadar kanundaki olumlu değişiklikler yabancı sermaye
açısından önemli olsa da ülke tercihinde tek kriter değildir. Zaten yeni kanunun
yürürlüğe girmesinden sonraki yabancı sermaye girişindeki yaşanan gelişmeler bu
durumu destekler niteliktedir (Doğrusöz, 2003; DYSY Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
2000).
Dostları ilə paylaş: |