partisyondan diğerine fark, bir yorumdan diğerine farktan bin
kat daha çarpıcıdır. Ama böyle düşünmüyoruz. Partisyonun –
orkestra şefi ve/veya solistin aksine bir yüzü yok.
Yazar olarak temel ilişkilendirme hatasını şöyle yaşıyorum:
Bir okumadan (zaten tartışmaya açık bir girişim) sonra ilk
soru hep, ama gerçekten hep şudur: “Romanınızda neler
otobiyografik?” Mümkün olsa, “Burada önemli olan ben
değilim, önemli olan kitap, metin, dil ve hikâyenin
inanılırlığı, kahretsin!” diye hepsine bağırmak isterdim. Ama
ne yazık ki böylesine bir patlamaya terbiyem izin vermiyor.
Ayrıca, temel ilişkilendirme hatasına anlayış göstermek
gerekir: Diğer insanlarla saçma uğraşımız evrimsel
geçmişimizden kalma. Bir gruba aidiyet hayatta kalmak için
gerekliydi. Dışlanmak kesinkes ölüm anlamına geliyordu.
Üreme, savunma ve avlamanın büyük kısmı tek bir birey için
olanaksızdı. Bunun için diğerlerine ihtiyacımız vardı.
Münzevi başıboşlar -ki onlardan da mutlaka vardı– gen
havuzundan yok oldular. İnsanlara bu derece abartılı şekilde
bağlı olmamız o yüzden. O yüzden vaktimizin yaklaşık %
90’ında insanları düşünüyor ve sadece % 10’unu durumsal
bağlantılara harcıyoruz.
Sonuç: Yaşam tiyatrosundan ne kadar büyülensek de,
sahnedeki insanlar kusursuz, kendi kaderlerini tayin eden
kişilikler değiller, onlar bir durumdan diğerine savruluyorlar.
Oynanan oyunu gerçekten anlamak istiyorsanız dikkatinizi
oyunculara vermeyin. Daha çok, oyuncuların maruz kaldığı
etkilerin dansını izleyin.
|